26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

2 KASIM 2020 6 ULUS ÖTESI ISTILACI KAPITALIZMCILERLE, ULUS DEVLET AYRICALIKLARINI SAVUNANLAR Bir salgın, iki gelecek... ROBERT BOYER * Baş tarafı 1. sayfada H ükümetler genel olarak, salgın hastalıklarıyla savaşmak için temel ekipmana yeterince yatırım yapılmaması pahasına, sağlık maliyetlerindeki artışı sınırlamaya çalıştı. Etkili bir strateji için gerekli araçları planlayarak hazırlamamış olmaktan dolayı enfeksiyonların hızlı ilerlemesi sonucunda radikal bir önlem kararı almak gerektirdiğinde resmi karantina uygulaması büyük bir kafa karışıklığı yaşandı. Yapılması gereken test etmek, izlemek ve izole etmekti. Bu radikal kararlar ise salgının dünya ekonomisinin geniş alanları ve coğrafi olarak yakın ülkeler (örneğin Fransa ve Almanya) arasındaki eşitsiz ölümcüllüğünü açıklıyor. Pek çok hükümetin ekonomik normalleşme yerine insan hayatını savunmaya öncelik verme kararı, sağlık sistemini zayıflatan geçmiş liberalleşme programları tarafından oluşturulan geleneksel hiyerarşiyi tersine çevirdi. Bu beklenmedik ve ani değişim, toplum nezdinde yaşanan bir dizi düzenlemeyi hızlandırdı. Borsa paniği, petrol fiyatlarının düşmesi, kredilerin durması, tüketimde azalma, döviz kuru oynaklığı, bütçe oluşturulmasında katı kuralların terk edilmesi vb. Kopya modeller... Covid19 salgını başlangıçta hem yorumcuları hem de karşılaştıkları durumu açıklayacak kelimeleri bulamayan oyuncuları şaşırttı. Teröre karşı savaştan sonra bir virüse karşı savaş açmak mantıklı mıydı? Salgına karşı mücadelede günlük yaşam için gerekli olmayan tüm faaliyetleri durduran ve aslında siyasi ve idari olan bu kararı bir “ekonomik durgunluk” olarak nitelendirmek doğru muydu? Uzman olmayanlar ve siyasi liderler biyoloji alanındaki ileri gelişmelerin Covid19’un kontrolünü hızlıca sağlayacağına inandılar. Bu da viroloji araştırmacılarının tek tip bir virüsün olmadığı ve her bir virüsün yayılırken gözlemlenmesi gereken kendine has özelliklere sahip olduğu uyarısını görmezden gelmek anlamına geldi. Bu nedenle yetkililer, radikal belirsizlik karşısında geniş kapsamlı kararlar vermek zorunda kaldı. Fakat bir sonraki gün neyle sonuçlanacağını henüz bilmediklerini bildikleri bir konuda bugün nasıl karar verebilirlerdi ne yazık ki çok geçti? Rasyonel ekonomik hesaplamaya veda ettiler! Sonuç genel bir taklitten ibaret oldu: Tek başına haklı olmaktansa hep birlikte yanılmış olmak daha iyiydi. Bu nedenle, hükümetler birbirlerini kopyaladı ve salgının yayılmasında aynı modeli referans aldı. Finansörler, iktisadi varlıkları değerlemek için gerekli bilgilerden yoksun olduklarından bir borsa endeksini tekrar eden fonlara yatırım yapmakla yetindi. Aynı şekilde, öngörüden yoksun olan hükümetlerin, benzeri görülmemiş önlem kararları alarak yenilikler yapması gerekiyordu, bu da duruma ikinci bir radikal belirsizlik ekledi, çünkü kimse bu kararların yaratacağı nihai etkiyi bilmiyordu. Bu sonuç kamu kararlarının şaşırtıcı özelliğini ve resmi konuşmaların içerdiği çelişkileri kısmen açıklıyordu. Belirsizliğin bu denli yaygın olması, sorumluluk açısından önemli bir sonuç doğuruyordu. Olumlu etkileri kanıtlanan stratejiler açıklandığında, salgın sürecinde yetersiz muameleden zarar gören vatandaşlar, sağlık idaresini hatta politikacıları dava edebilecek miydi? En kırılgan şirketleri iflas ettirme ve toplumun en zayıf katmanını yoksullaştırma riski taşıyan bu ekonomiyi fiilen kapatma kararı, şirketlerin performans sonuçlarını ve çalışanların gelirlerini destekleyecek tedbir kararlarıyla birlikte alınmalıydı. Fransa’da yoğun devlet desteği, kamu bütçesini yeniden dengeleme planlarından kopmaya neden oldu. Hükümet doktrininin bu yeniden değerlendirilmesini haklı çıkaran unsurlar panik değilse dehalk sağlığı zorunluluğu ve acil durumlardan oluştu. Ancak virüse karşı ivedi zafer umutları kırıldı ve sağlık önlemleri ve bu nedenle bütçe açığını kapatma çabalarının uzatılması gerekti. Neticede paha biçilemez görünen insan hayatının da bir bedeli vardı. Geçmişe dönüşün mümkün olmadığı yeni durumlarda, her uzman kendi öğretilerine veya ideolojik tercihlerine göre normatif bir yaklaşım sunar. Bu bağlamda, işveren örgütleri, ekonomik iyileşmeyi kolaylaştırmak için üretim vergilerinin sonlandırılması gerektiğini söylüyor. Araştırmacılar ve sol hareketler varlık vergisinin geri getirilmesini, yüksek gelirler üzerinden geçici ve hatta kalıcı bir vergilendirme düzeneğinin oluşturulmasını ve daha fazla sosyal adalete doğru ilerlemeyi talep ediyor. Diğerleri ise artık ekolojik çöküş tehdidini hesaba katarak ekonomik düşüşü yavaşlatabilmek için “sıfırdan başlamayı” öneriyor ve bunun resmi karantina uygulamalarının da gösterdiği gibi mümkün olduğunu savunuyor. Covid19 salgınıyla birlikte pek çok ülkede ekonomik, siyasi kriz tablosu daha da ağırlaşırken protestolar hız kesmiyor. Turizm, yeme içme, hava taşımacılığı, eğlence gibi başlıca sektörler iflasın eşiğine geldi ve bu sektörlerin meslek kuruluşları daha sürdürülebilir bir ticari faaliyete geri dönüş çağrısında bulunuyor. Söz konusu ticari faaliyet virüsün yayılmasının önünde duran engellerin üretkenliği, maliyetleri ve karlılığı etkilemesi nedeniyle 2019’da galip gelen faaliyet olmayacak. ‘Hiçbir şeyin değişmemesi için her şey değişmeli’ Mantıksal olarak, Covid19’un yarattığı duygusal etki kalıcı olsa, salgın bir farkındalığa işaret edebilir ve dolayısıyla refah arayışı toplumların değer yargılarının temel taşı haline gelebilir. Ancak bu iyimser tahminin hafifletilmesi gerekiyor zira Covid19 yeni bir başlangıç anlamına gelmiyor. Özellikle de gücün toplumlar içinde ve uluslararası düzeyde dağılımı açısından “Hiçbir şeyin değişmemesi için her şey değişmeli”. Bir yandan, Covid19 bir dizi davranış ve uygulamayı çoktan değiştirdi bile: tüketimin yapısı yüz yüze ilişkilerin risklerini kaydetti; bir mal veya hizmet üreten görevlerden hem zamansal hem de coğrafi kopukluğa izin vererek iş dijitalleştirildi; insanların uluslararası hareketliliği kalıcı biçimde engellendi ve küresel değer zincirleri, stratejik olarak kabul edilen malların üretimi üzerinden bir miktar ulusal egemenliği kurtarma çabalarından zarar görmeden çıkamayacak. Regülasyon biçimleri geçmişe dönme şansı çok az olacak şekilde dönüştürülecek. Eticaret Öte yandan Covid19, 2010’lardan bu yana gözlemlenen iki eğiliminin hızını artırdı. İlk eğilimi dünyayı ele geçirmeye başlamış olan ve her türlü bilginin sömürülmesine odaklanan platform kapitalizmini kapsıyor. Platform kapitalizmi gücünü, eticaret faaliyetini sağlık kriziyle birlikte yapay zekâ ve lojistiği ile güçlendirilmiş algoritmaları sayesinde sürdürerek, tüm faaliyetler hakkında anlık bilgi sunarak, iş ve öğretimi kolaylaştırarak ve yeni sektörlerde (otonom araçlar, uzayın ticari kullanımı, tele tıp, tıbbi ekipman) yeni gelecek alanları keşfederek gösterdi. Bu arada finansörler geleneksel ekonomideki düşüş üzerinden uzun vadeli başarıları üzerine bahis oynuyorlar. Bu ulus ötesi istilacı kapitalizm, sağlık krizinden daha da güçlü çıkmış gibi görünüyor. Oysa bu kapitalizm türü aynı zamanda kendi diyalektik karşılığına da yol açtı; ekonomilerin açılmasıyla geride kalanlar tarafından itilen çok sayıda devlet güdümlü kapitalizm iktisadi alan da dahil olmak üzere ulusdevletin ayrıcalıklarını savunmak niyetinde. Küreselleşmenin faydaları azalırken, ortaya çeşitli türlerde devlet kapitalizmi çıktı. Bu kapitalizmlerin hükümetleri sınırların koruyucu rolünü rehabilite eden salgından ideolojik olarak güçlenerek çıkıyor. Bu sunum doğal olarak sağduyulu bir itiraza aracı oluyor: bu tür iki karşıt rejim bir arada nasıl var olabilir? Daha yakından incelendiğinde, bu rejimler birbirleriyle besleniyor. Çokuluslu dijital şirketlerin saldırılarına tepki olarak, ulusal üretim sistemlerinin ayrışması ve toplumların etrafında kutuplaştığı bir ayrım çizgisi oluşuyor. Ayrım hattının bir tarafında bölgeler ve diğerleri arasındaki rekabette başarılı olan gruplar ve meslekler, diğer tarafında ise yaşam standartları durgunlaşan, hatta düşen kaybedenler bulunuyor. Bu alan, ulusal kimliği savunan ve devletten onları uluslararası rekabetin sert rüzgârlarından korumasını isteyen savunmasız hareketlerin üreme zeminini oluşturuyor. Paradoksal olarak, salgın her iki kapitalizm türünü de pekiştiriyor. Ulus ötesi bilgi kapitalizmi, uzun süredir, merkezine yerleşik lojistik ve online çalışmayı inşa ettiği elektronik ticareti başarıyla yönetiyor. Sosyal mesafe üretken modelin merkezinde yer alıyor, resmi karantina uygulamaları sayesinde müşterileri hızla fethetmesine, tıp, uzaktan eğitim ve iş toplantıları için yeni uygulamalar geliştirmesine olanak tanıyor. İktisatçılar, salgından daha güçlü çıkan ender sektörler olarak bilgi ve tıbbi araştırmaları görüyor. Toplumlar kutuplaştı İdeolojik açıdan, “popülist” olarak nitelendirilen hükümetler, dışarıdan gelen bir virüs tehdidinin sınırların kontrolünü, ulusal egemenliğin savunmasını ve ekonomik alanda devletin güçlendirilmesini meşrulaştırdığı için, zemin kazanıyor. Devlet kapitalizmi, uluslar üstü kapitalizmle rekabet etme iddiasında bulunmuyor, sadece, yaşam standardı aleyhine kazanılmış olsa bile, ekonomik egemenlik iddiasında bulunuyor. Hükümetler, GAFAM’ı (Google, Apple, Facebook, Amazon ve Microsoft) kontrol altına almak için Çin’e yönelebilirler ve böylece birinin diğerine karşı zaferini zorunlu olarak ima etmesine gerek kalmadan iki etki alanı arasında küresel bir alan paylaşımı mümkün hale gelir. Bu kasvetli iklimde, yakın geçmişte üstesinden gelinemeyen sosyal çatışmaların yeniden canlanması muhtemel olup özellikle düşen istihdam sayısı, geleceğin sektörlerinde yaratılan istihdamdan daha fazla olabilir. Kapitalizmde, sosyoekonomik bir rejim ancak kurumsal mimariyi düzenleyen kurucu bir uzlaşmaya dayanırsa uygulanabilir özellikle maaş oranı ve rekabet oranı, birikimi yönetir ve sermaye ile emek arasındaki çatışmayı yönlendirir. Toplumların kutuplaşması bu işleyişi son derece zorlaştırıyor, ancak ne kadar yenilikçi olursa olsun, salt teknik önlemlerin yeni uzlaşmaların oluşumunda siyasetin yerini alabileceğini düşünmek yanıltıcı olur. Teknolojik veya ekonomik determinizmde bir tahmin arayışı anlamsız olacağına göre, Covid19 sonrası toplumlarda çalışan güçlerin belirli bir tutarlılıkla oluşturulan yeni yapılandırmalara nasıl yol açabileceği sorusu neden hayal edilemiyor? İlk gelecek planı, dijital teknikler ile biyolojideki ilerlemeler arasında genelleştirilmiş bir gözetim toplumuyla sonuçlanan bir ittifaktan doğabilir. Bu genelleştirilmiş gözetim sistemi ise az sayıdaki zengin insan ve demokratik idealin terk edilmesiyle güçsüz kılınan özne kitlesi arasında bir kutuplaşmayı kurar ve mümkün kılar. İkinci gelecek planı ise böyle bir toplumun çöküşünden kaynaklanabilir. Uluslararası ilişkilerin bozulması ve biyolojik determinizmin uygulanamaması, ekonomiye yayılan bir demokrasinin koruyucusu haline gelen bir sosyal devlete olan ihtiyacını gösteriyor. Sayısı artan ulusal deneyin başarısı küresel kamu mallarına ve ulusal rejimlerin sonuç olarak onsuz gelişemeyeceği müştereklerine odaklanan uluslararası bir rejim inşa etmeyi tekrar mümkün kılar. Tarih, bu iki vizyonu geçersiz kılacak, ya da tersine geçit vererek bizi Covid19’un yaptığı gibi şaşırtacak. (*) İktisatçı. Bu metnin dayandığı “Salgın testine tabi tutulan Kapitalizmler” kitabının yazarı, La Découverte, 2020. Çeviri: Diane Dilek Cat (1) Referans makalesi: Frédéric Lemaire et Dominique Plihon, Negatif faiz oranlarının zehri”, Le Monde diplomatique, Kasım 2019. Salgınla birlikte günlük yaşamda dijital teknoloji kullanımı daha da yaygınlaştı. Eğitim sistemi de bundan payını alıyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear