Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
O dasındaki yatağın ortasına bacaklarını aşağıya sallayarak oturmuş, gözlerini günden güne şişmekte olan ayaklarına sabitlemişti. Kendisinin olup olmadığından emin değilmişcesine boş bakışlar. Şimdi iki büklüm olmuş sırtına doğru kayan battaniyeyi tekrar omuzlarına çekmesine yardım ederken “Normaldir, hastalığınızdan dolayı. Hem bir de verdiğimiz ilaçlar...” diye bir şeyler geveledim ağzımda. İkimiz de boş yere konuştuğumu biliyorduk. Üşümesi soğuktan değildi. İki ay kadar önce elinde kalınca bir dosya ve yanında genç bir hanımla gelmişti polikliniğime. Dosyada çeşitli hastanelerde yapılmış onlarca tetkik, TomografiMR raporları, tedavi protokolleri, sonra gene tetkikler, bir başka hastanede yapılmış farklı tedavi reçeteleri ve sonra bir başka hastane.. Bir adamın çaresizce umut arayışının belgeleri önümdeki. Dosya 71 yaşında olduğunu söylüyordu ama karşımda oldukça zinde, en fazla 50'lerinde gösteren yakışıklı sayılabilecek bir adam vardı. Sekreterim “Babanızın filmlerini alabilir miyiz?” diye sorduğunda “Eşim…” diye fısıldayabildi genç kadın. Zamanın birkaç saniye durduğu ve herkesin birbirinden gözlerini kaçırdığı, sonrasında aslında hiç olmamış gibi davranmaya karar verdiği bir dalga geldi geçti odanın içinden. “Doktor” diye söze girdi Adnan Bey. “Görüyorsun birçok hastane dolaştım. Her seferinde bir umut tedaviye giriştik ancak bir sonuç alabilmiş değiliz.” Konuşma tarzı keskin, biraz tepeden ve dikte ediciydi. Belli ki diyaloğun içindeki dinlenilen kişi olmaya alışıktı. Neden bilmem emekli asker olduğunu tahmin ettim “Şimdi senden sadece fikrini almaya geldim. Benim sorunum belli, yapılan tedaviler ve sonuçlar önünde duruyor. Benim durumum ne olur, gidişatım nedir bana açık açık anlat lütfen.” Hastalar kendi iyiliklerine veya kötülüklerine olsun doktorların en çok dürüstlüğünden şüphe duyar. En çok ihtiyaçları olan şey budur çünkü; neyim ve ne olacağım sorusuna olabildiğince açık ve etrafından dolaşmadan verdim cevabı. “Adnan Bey, açık konuşmak gerekirse durum çok parlak görünmüyor. Size uygulanmış olan tedavilerin tümü benim görüşümce de doğru ve uygun. Ancak bu tür hastalıklarda mevcut tedavilere her zaman müspet yanıt alamayabiliyoruz.” “Başka bir çözümü var mı?” diyerek sözümü kesti. Belli ki bu formal cümleleri zaten birçok defalar dinlemişti. Bir an önce sonuca gelmemi istiyordu. “Mevcut tedavilere ısrarla 9 AĞUSTOS 2015 DOKTORDAN YAŞANMIŞ BİR HİKAYE Agente Increible Sokak’a özel bir hikaye yazdı: Adnan Bey. Adnan Bey artık gerçekten 70'inde, yaşlı ve yorgun bir adam olarak yatıyordu, onu son görüşümün aksine. “Geldim” dedi. Başka bir şey konuşmadık. Ne için geldiğini biliyordu. Yatış dosyasını imzalatmaya gelen personel kağıdı genç kadına uzattı “Babanızın yerine siz imzalayabilirsiniz.” Bu sefer kimse düzeltme ihtiyacı hissetmedi. Şimdi omzunda battaniyesi ile üşüyen adam 15 gündür hastane odasındaydı. Genelde yalnız oluyordu, genç eş bu sefer çok görünmüyordu ortalarda. “Arada uğrayıp birkaç kağıda imza attırıp gidiyor” dedi, Adnan Bey. “Anlaşılan mirasımı kimseye kaptırmaya niyeti yok.” Yüzünde derin bir yanılmışlık ifadesi vardı ve kim bilir belki en az içinde taşıdığı illet kadar ağrı veriyordu bu his ona. Odadan çıkmak üzereyken; “Doktor” dedi “Kızımı görmek istiyorum.” Şaşırdım, bir kızı olduğunu bilmiyordum. “Sevda ile evlenince” diye devam etti “bir daha görüşmedi benimle. 15 yıldır Amerika’da. Orada bir hayat kurdu belli ki kendine. Sadece kızımı görmek istiyorum. Ben çağırırsam gelmez, benim için bunu yap.” Genç eş bu fikri açtığımda şiddetle karşı çıktı. Adnan Bey’in önceki evliliğinden olan kızının ne kadar kötü bir insan olduğundan babasının hastalığının onun yüzünden olduğuna kadar getirdi konuyu. Ancak söz vermiştim. Adnan Bey’den kızının ve çalıştığı şirketin adını aldıktan sonra internetten buldum numarasını, ulaştım. Durumu anlattım, ilk sorduğu soru Sevda Hanım’ın orada olup olmadığı oldu ve ekledi; onun olduğu hiçbir yere gelmeyeceğim. “Sadece, babanızın size ihtiyacı var” diyebildim. Üç gün sonra sabaha karşı kaybettik Adnan beyi. Yalnızdı, yanında iki hemşire ile ben vardım sadece. Genç eş hastanede uyuyamadığından dolayı eve gitmişti. Acı bir tesadüf müdür bilmem kalbi durduğunda yüzü kapıya dönüktü. Ölüm raporunu imzalamak için odadan çıktığımda servise otuzlu yaşların ortasında görünen bir hanım girdi. Sırt çantası, buruşmuş elbiseleri ve dağınık saçlarıyla uzun bir yolculuktan çıkmış gibiydi. “Babam?” dedi… Başka bir şey söylemesine gerek kalmadı. Odanın aralık kapısını kapatıp onları içeride yalnız bıraktığımda Adnan Bey’in yüzüne çarşaf çekilmiş bedenine, göğsünün üzerine başını koymuş kısık kısık ağlıyordu genç kadın. Zaten kaybettiğini düşündüğü babasına mı yoksa geçen 15 yıl için kendine mi ağlıyordu bilinmez. Çıkar çıkmaz aynı şehirde yaşadığımız ancak iş yoğunluğundan bir aydır görmediğim babamı aradım. Çok uzattık arayı, bu akşam birlikte yemek yiyelim mi? 9 Üşüyorum Doktor devam edilmesi gerektiğini düşünüyorum.” “Tek bir cevap doktor, şu ana kadar yanıt alamadım, devam edersem yanıt alabilme ihtimalim nedir?” “Düşük” diyebildim. Tamamıyla dürüst olacağımızın sözleşmesini baştan yapmıştık. “Peki şu an itibari ile hiçbir tedavi almayacağım diyelim, ne olur ölür müyüm?” “Bakın bu ölümcül bir hastalık, ne zaman öleceğinizi bilemem elbette ama genel gidişatı o yönde olacaktır. Üstelik bu kadar da değil, yoğun ağrılarınız olacak” diyerek ikna etmeye çalıştım. Masamdan dosyasını alarak eşine uzattı, elimi sıktı. “Ağrıdan dayanamayacağım noktaya gelince görüşürüz doktor” dedi, “Şimdilik hoşçakal.” Bir buçuk ay sonra geceyarısı çalan telefonumla uyandım. Arayan acil servis doktoru genel durumu iyi olmayan bir hastanın geldiğini ve benim takibimde olduğunu belirttiğini söyledi. Hastaneye gittim, sedyede burnunda oksijen kanülü ile yatan Adnan Bey’di. Aradan bir buçuk ay değil yirmi yıl geçmişti sanki. Oldukça zayıflamış, yanakları çökmüş, yüzünün rengi kara sarıya dönüşmüş, gözleri donuk ve bitkindi. İlüstrasyon Eray Makal