25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

öNCE HAYALİ SİNİRLİ SEYİRCİ BEğENSİN Film yaparken aklında seyircinin tepkisi yok dedik ama aslında var. Hayali bir seyirci. Onur’dan daha akıllı, daha entelektüel, kolay kolay beğenmeyen, biraz gıcık bir tip. Onur ilmlerini işte o hayalindeki huysuz seyirciye beğendirmek üzere yapıyor. PORTRE ÇALABİLDİğİNİ DAvULUN BAŞINDA FARK ETMİŞ Bir de müzik kariyeri var. Leyla The Band’de oyuncu arkadaşlarıyla birlikte müzik yaptılar, klip çektiler, konserler verdiler. Leyla The Band şu anda aktif değil. Müzik işi tahmin ettiklerinden fazla büyümüş. Grup olarak albüm ve reklam teklileri almışlar. İş öyle bir noktaya gelmiş ki ya hayatlarına müzik yaparak devam edecekler ya da asıl mesleklerine geri dönecekler. İkinciyi tercih etmişler. Ama sahnede olma duygusunu, grubun diğer üyeleriyle tek bir ses çıkarma halini çok sevmiş. Davul çalabildiğini de davulun başına oturunca fark etmiş. Davulda solak olduğunu anlayıp, aletlerin yerini ona göre değiştirince bir bakmış ki bu iş oluyor. Öyle profesyonel seviyede değil tabii. Ona göre beş seviye üzerinden birinci seviyenin orta yerlerinde bir yerlerde henüz. Devamı gelir mi, bilinmez. Vakit olursa, belki. Kuran okumadan evden çıkmıyor Müslüman. Üstelik küçük yaşlardan beri. Fakat öyle ailesi, çevresi muhafazakar insanlardan oluştuğu için dindarlığı seçmiş birisi değil. Daha 12 yaşında, kendi alıyor Kuranı Kerim’i eline, bir daha da bırakmıyor. Hâlâ her gün sektirmeden Türkçe Kuran’dan bir bölüm okumadan evden çıkmıyor. Kuran'da verilen mesajı çok güçlü buluyor. Fakat ona göre din namaz kılmaktan, oruç tutmaktan ibaret değil. Onur için din hakikati gizlememek, ortaya sermek, gizlenmesine engel olmak üzerine kurulu. O hakikat artık her ne ise bu böyle... Dizi setinde röportaj sırasında. başına yalnız oturuyor. Sete bir karavanı var, çekim aralarında oraya kapanıp durmaksızın senaryo yetiştirmekle uğraşıyor. sİNEFİL DEĞİLDİ Hİç VARsA YOKsA ŞİİRDİ Aslında televizyon işlerinin insanı değil pek. Bu işleri yapmaya başlaması da bir miktar tesadüf. İstanbul’a arkadaşlarıyla birlikte bir reklam ajansı kurmak üzere geliyor. Bir arkadaşı vasıtasıyla Osman Sınav’la tanışıyor ve daha önce hiç böyle bir deneyimi olmamasına rağmen Sınav’ın ekibinde asistan senarist olarak çalışırken buluyor kendisini. Ajansla çizgialtı birkaç iş yapıyorlar ama bakıyor ki senaryo işi daha iyi gidiyor, tamamen bu alana kanalize oluyor. O zamana kadar öyle sineil bir insan ilan değil. Sinemayla ilişkisi çok kısıtlı. Onun takıntısı 25 yaşına kadar şiir. Varsa yoksa şiir. 1617 yaşlarında kapıyor şiir virüsünü. Senaryo işleriyle uğraşana kadar hayatının merkezinde hep şiir oluyor. Şiirden önce bir de futbol hikayesi var. Büyüdüğü kentin takımı Kocaelispor’un altyapısında futbol oynarken sakatlanıyor, sahalara veda ediyor. Artık şiir üzerine çok laf etmek yanlısı değil. Uğraşmadığı ama çok önemsediği bir alanda ahkâm kesmek ona iyi gelmiyor. Kocaeli büyüdüğü memleket. Anne öğretmen, baba mühendis. Bir de kardeşi var. Elatun Filmcilik’te kardeşiyle beraber çalışıyorlardı. Elatun ilm şimdilik uykuda. İleride ne olur bilinmez ama Onur 21 HAZİRAN 2015 şu anda Ay Yapım’la çalışıyor. Bir aksilik olmazsa bu yaz bir ilm çekecekler, o da Ay Film etiketli olacak. Film yapmak Onur için önemli. Daha doğrusu işin aslı. Televizyona yapılan işler sinemaya giden yolda bir araç aslında. Şimdiye dek yedi uzun metrajlı ilmi yöneti. Yedisinin de senaryosu kendisine aiti. Yazma kısmını daha çok seviyor kuşkusuz ama söz konusu sinema olduğunda yönetiyor olmaktan da gayet memnun. Televizyon dizileri için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Çalışma saatleri ve koşulları malum. İleride sadece ilm yaparak hayatını sürdürdüğü bir düzene geçmeye de çok soğuk bakmıyor. Yedi ilmden sonra kendi ilmleri için gereken bütçeyi bularak hayatını sürdürebilir sonuçta. Evet, sinema, ilmler hayatının merkezinde ama onun için okumak da bir o kadar önemli. "Önümde bir ilm, bir de kitap dursun, ben ilm izlemek yerine kitap okumayı tercih ederim" diyor. Çok sayıda ilm izlemek için gereken vakti yok çünkü. Hayatı sinemadan ibaret, tüm vaktini ilm izleyip çekmekle geçiren bir senarist ve yönetmen değil o. Sinemada yaptıklarının kendisini her ilmde bir miktar sadeleştirdiğini düşünüyor. Şimdi olsa bazı ilmlerde bazı şeyleri yapmayı tercih etmeyebilir. Fakat öte yandan da, o yaptıklarından ancak o şeyi yaparak kurtulabileceğine inanıyor. Yani o yollardan geçmeden, oradan kurtulmak, değişmek, sadeleşmek mümkün değil. Onu hep politik birisi olarak gördük. Ona göre ise öyle değil. Düşündükleri, yaptıkları politik bir tavra denk geliyorsa amenna ama öyle özel olarak "aman şu konuda politik olayım, ikrimi beyan edeyim" gibi bir derdi yok. Gezi zamanında TRT'de gösterilen Leyla ile Mecnun dizisi, Gezi’ye verdiği destek nedeniyle yayından kaldırılmış biriyle konuşuyorum ama bunun lafını bile etmek istemiyor. Çekindiğinden değil. O dönem yaşadıklarını vandallık olarak ifade ediyor ama Şimdiye kadar hiç reklam ilmi çekmemiş. Çeker mi? Belki. Ne reklamı olacağına bağlı. Kendisine ters gelebilecek bir ürünün reklamını çekmekten yana değil. hayatını kaybedenlerin yanında sadece maddi zarara uğramış birisi olarak bunun sözünü etmek ona ayıp geliyor. O destek nedeniyle dindar çevrelerden tepki görüp görmediğini soruyorum, "Niye tepki göreyim ki? Ben doğru olanın yanındaydım. Olsa olsa ben tepki gösterebilirdim, siz niye doğrunun yanında değilsiniz diye" diyor. Hakikatin yanında olmanın, hakikati açığa çıkarmanın dinen de önemli olduğunu söylüyor. Aynı şekilde, en büyük günahın da o hakikati gizlemek, üstünü örtmeye çalışmak olduğunu... Gelecek için plan yapmıyor. Plan yapmanın kendisine biraz "şirk" gibi geldiğini söylüyor. Sonuçta başına ne gelirse onu yaşayacak. Bunu önceden düzenlemeye çalışmanın hem imkansız hem de gereksiz olduğunu düşünüyor. bAŞROLü KENDİ OYNAYACAĞI bİR HİKAYE Ama aklında ilmler çekmek var. Senaryoları kafasında hazır. Hata o kadar ki, örneğin sondan bir önceki ilmi Sen Aydınlatırsın Geceyi daha ilk ilmi Polis’i çekerken aklındaymış. Bu yaz çekeceği ilmin senaryosu hazır ama kafasında henüz son halini almamış birkaç öykü daha var. Kamera önünü, kendi işlerindeki mavrasına yer aldığı birkaç küçük rolün dışında düşünmemiş. Ama bir istisna var: Detayını anlatmıyor ama kafasında kendisinin başrolünde olacağı bir hikaye var. Lakin henüz o ilmin ne zaman ete kemiğe bürüneceği belli değil. Beş Kardeş’in yeri ayrı Televizyon dizilerine çok sıcak bakan bir yönetmen değil. Buna rağmen Beş Kardeş dizisi farklı. Hem öyküsünü yazmayı hem de yönetmeyi seviyor. Dizinin karakterlerini seviyor. Dizinin bu hafta yedinci bölümü gösterilecek, Onur şu anda 10'uncu bölümü yazıyor ve yazmaktan da, dizinin aldığı tepkiden de memnun. Yine de söylemeden edemiyor: Hem yazmak, aynı anda da yönetmek yapılacak iş değilmiş. 15
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear