Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Beyoğlu'na rengini onlar veriyor Sarıgazi garson cumhuriyeti Bundan 50 yıl önce Ordu’nun Alevi köyünden bir gencin gurbet yoluna düşmesiyle başlıyor hikaye. Devamı, Sarıgazi semtinde yaşayan Ordululardan oluşan bir garson ordusunun Beyoğlu’nun gece hayatına rengini vermesiyle geliyor. Dayanışması, kültürü, ekonomisi, sosyolojisiyle içinden Beyoğlu gece hayatı geçen bir Sarıgazi öyküsü bu. Sarıgazi. Ümraniye’ye bağlı bir ilçe. Beldeden çıkıp ilçe haline geldiği 2008 yılından bu yana adı Sancaktepe. ÇekmeköyŞile yolu üzerinde Sancaktepe tabelasını takip edin, Sarıgazi’ye varıyorsunuz. Orada yaşayanlar içinse ismi hâlâ Sarıgazi. Sol örgütlerin yoğun faaliyet gösterdiği bir bölge olarak bilinir Sarıgazi. Son dönemde de semtte türeyen uyuşturucu satıcılarıyla mücadelesi akla geliyor adını duyunca. Oysa Sarıgazi bir de garsonuyla meşhur. Nasıl mı? Gelin baştan başlayalım. Yıl 1965. Ordu’nun Gölköy ilçesine bağlı Kuzören köyünde geçim sıkıntılarına bağlı bir göç dalgası başladı başlayacak. İlk cesaretlenenlerden birisi Hocanın Cemal diye andıkları Cemal Akkoyunlu. İlkokulu bitirince atlıyor, İstanbul’a geliyor. İş aramaya başlıyor. Onunla birlikte İstanbul’a gelen birkaç arkadaşıyla beraber, kader bu ya, Beyoğlu’nda komi olarak çalışmaya başlıyorlar. Kuzören bir Alevi köyü. Ordu’da bir Alevi köyü olarak kültürlerine sıkı sıkı bağlılar. Kültürü korumanın da tek yolu var, dışarıya karşı bir olmak, bir arada durabilmek, birbirine her durumda destek vermek. Hocanın Cemal ve arkadaşları komi olarak çalışıp bir bekar evinde yatıp kalkarken, köyden gelmek isteyen arkadaşlarına da yardımcı oluyorlar. İş buluyorlar. Komi olarak tabii... Hikayenin başı bu. Arada kalan kısmı anlatmaya devam edeceğim ama araya son durumdan bir manzara katalım: Sarıgazi’de Tuncelililer ve Sivaslılarla birlikte en büyük nüfusa sahip yerleşimciler Ordu Gölköy’den. Ve neredeyse tüm erkeklerin tek bir mesleği var: Beyoğlu ve çevresinde garsonluk, komilik, yıllar sonra gelinen noktada mekan işletmeciliği ve sahipliği. Yani Beyoğlu’da bugün meyhane denince akla gelmesi gerekenler Türkiye’nin diğer ucundan bir şehir ve İstanbul’un diğer ucundan bir semt. Hikayeye kaldığımız yerden devam edelim. Hocanın Cemal zamanla işi büyütüyor ve Karaköy Perşembe Pazarı’nda bir muhalle bici açıyor. Muhallebicinin Kuzörenlilerin tarihindeki önemi büyük. Çünkü açıldığı andan itibaren orası bir buluşma noktası haline geliyor. Köyde ilkokulu, bilemedin ortaokulu bitiren atlayıp İstanbul’a geliyor, Cemal abinin muhallebicisini buluyor, gerekirse bekar evine geçene kadar muhallebicinin üstündeki depoda yatıp kalkıyor ve bir yerlerde komi olarak işe sokuluyor. Bu esnada muhallebicide karnını doyuruyor, borç para alıyor, veriyor. Ve tabii sosyalleşiyor. Tek odalı bekar evinde 15 kişi “O dönemde Beyoğlu çok karışıktı” diyor Nevizade’deki Lipsos Restoran’ın ortaklarından Aydın. “Kuzören’den geldik, sadece meyhane değil pavyonlarda da çalıştık. Birbirimize sahip çıkmasak bozulur giderdik. 15 kişi tek odalı bekar evinde yerde yatardık ama kavga etmezdik. Birbirimizi kollardık. Kimsenin yanlışa sapmasına müsaade etmezdik.” Her biriyle konuştukça anlıyorsunuz, sahiden benzerine nadir rastlanacak türden bir dayanışma var aralarında. Arkadaşlarının ‘beton’ lakabını taktıkları Ali, bugünlere gelinmesinde eski meyhane sahiplerinin kendileriyle kurduğu ilişkinin payına vurgu yapıyor. “Hasır Restoran vardı o zamanlar. İlk orada çalışarak başlandı bu mesleğe. Sahibi Niko çok şey öğretti bize. Komiliği, ardından garsonluğu ondan öğrendik.” Hayatını kaybeden Niko’yu herkes sevgiyle anıyor bugün. ‘Paraya sıkışsak borç verir, haftalığımızdan keserdi’ diyor Beton Ali. Ama korkuyorlarmış da. Bir gün sadece bir saat geciktiği için utancından dükkana gitmeye korkup arkadaşını göndermiş. ‘Git dükkanda kalan pantolonumu al, ben artık gelemem, Niko istemez beni.’ Arkadaşı patrona Ali’nin bir saatlik gecikme nedeniyle utancından işi bıraktığını anlatınca Niko çağırmış Ali’yi. Kızmamış. Bir de harçlık vermiş, geç işinin başına demiş. Bir diğer efsane isim de Krepen’deki İmroz’un bugün 95 yaşında olan sahibi Yorgo Baba. Onu da Kuzören’den 1987’de gelen ve 1995’ten bu yana İmroz’da çalışan Efe abi anlatıyor. Tıpkı Niko gibi Yorgo’nun da mesleği öğrenmelerinde nasıl da katkısı olduğundan söz ediyor. Hikaye buraya kadar tamam. Beyoğlu’ndaki Kuzörenli garson ve komi nüfusu 1970’lerle birlikte artmaya başlıyor, 80’lerle birlikte zirveye çıkıyor. Peki, Sarıgazi nasıl giriyor hayatlarına? İstanbul’un bir diğer ucuna, o zamanlar Sarıgazi Köyü diye anılan bir yere yerleşmek de nereden çıkıyor? 3 MAYIS 2015 Nevizade'nin en tecrübelilerinden üç isim: Ali Mert, Turan Akkök ve Turan Aktaş. 20