Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
25 TEMMUZ 2008 CUMA ekonomi PARİS’TEN UĞUR HÜKÜM C 9 VELIB’ Bir Yaşında (2) suyu nereden geliyor? Erdemlerini asla savunamayacağımız reklamlardan! Serbest pazar ekonomisini kamu yararına doğru kullanmasını bilen Paris belediyesi 2007’nin başında sistemi açık ihaleye çıkarttı. Finale kalan biri Amerikalı (Clear Channel), diğeri Fransız (JCDecaux) şirketinden, kendilerine “Kent Giydiricileri” deyimini yakıştıran ikincisi, yani JCDecaux yarışı kazandı. Paris’i kaplayan, boyutları 2 ile 8 metrekare arası değişen, dönerli 1600 reklam panosunu almak pahasına 850 milyon avroluk bir yatırım yapan şirket, sisteme ait her türlü sorumluluğu üstlenmiş durumda. Bisikletlerin kiralanmasından şimdilik yılda 30 milyon avro fazladan bir gelir sağlayan belediyenin keyfineyse kuşkusuz diyecek yok. Politik kârı da kremalı cabası... Sorunlar yok mu? Var. Örneğin, düzenli kullanımda olan 16 bin bisikletin dışında kalan bir 3 binlik dilim ya bakımda ya kayıpta. Bazı Vélib’leri Romanya’da Roman göçerlerin karavanlarına takılı veya Kuzey Afrika ülkelerine transfer edilen taşımalıklarda (konteynır) ve doğal olarak çoğunluğun Paris banliyölerinin çöplüklerinde parçalanmış olarak bulmak mümkünmüş. Ayrıca Vélib’istlerin çoğunluğu acemi ya da sorumsuz sürücü olduklarından Paris içi bisiklet kazaları yüzde 70 oranında artarak 240 vakaya çıkmış. Son 11 ayda da 3 Vélib’ist kamyon veya otobüs çarpması sonucu ölmüş. Yetkililer sonucun korkulduğu kadar vahim olmadığını, ancak eğitici ve cezai yaptırımların arttırılacağını belirtiyorlar. Bu arada 2008 başından beri ayda ortalama 1000 ceza kesiliyormuş. Trafik kurallarına büyük oranda saygılı bir Vélib’ist olarak çok tenha bir sabah saat 7’de, hem de 4 yol ağzı olmayan, üstünde yalnızca yaya geçiti olan bir kırmızı ışıkta geçtiğimiz için 90 avro ceza ödemek zorunda kaldığımızı da ekleyelim. ??? Günde ortalama 120 bin Vélib’ çıkışı kaydedilirken, 21 Haziran Müzik bayramında 141 bin, 2007 Ekim toplu taşımacılık grevlerinde de günde 180 binin üstünde çıkış tespit edilmiş. Vélib’in bir de ‘derin misyon’u olduğunu başlangıçta biraz ima etmiştik. Vélib’istler ilginç büyük bir aile oluşturmaya başladılar. İstasyon başı veya trafik ışıklarında beklerken karşılaşmalar, tanışmalar, buluşmalarda büyük aşklar, evlilikler bile doğuyormuş. Geçen yıl yazmışız ancak yeni okurlar için hatırlatalım. Sözleri Pierre Barouh, müziği Francis Lai, yorumuysa eşsiz sanatçı Yves Montand’a ait “Bisikletle” şarkısını belirtmeden geçmeyelim: “Bisikletle / Erkenden çıktığımızda / Yola düştüğümüzde / Birkaç iyi ahbap çavuştuk / Fernand vardı Firmin vardı / Francis ve Sébastien vardı / Ve sonra Paulette (vardı)”. İlla ki postacının kızı Paulette, bütün oğlanların vurgun olduğu Paulette’in hikayesini anlatır şarkı. Hep bisiklet sayesindedir. 1950’lerin saflığı ve romantizmini yakalamak zor da olsa, kim bilir Vélib’ kimilerine yeni düşler, kimilerine de artık kurtulamadıkları göbeklerinden birkaç gram atma tesellisi sağlayabilir... ugur.hukum?gmail.com Osman ÇUTSAY FRANKFURT Türk ekonomisinin özellikle kendi içinden kaynaklanan sorunlar nedeniyle adeta duvara doğru koştuğu, ağır bir krizin elinin kulağında olduğu iddia edildi. Almanca konuşulan dünyanın en etkili haftalık haber dergisi “Wirtschaftswoche”nin yeni sayısındaki “Türk ekonomisi serbest düşüşte” başlıklı haberde, özellikle tüketicinin ağır sorunlar yaşadığına dikkat çekildi. Türk ve yabancı uzmanların ekonomi deki gelişmelerle ilgili görüşlerine de başvurularak hazırlanan haberde, enflasyon, döviz cinsinden değeri sürekli düşen Türk Lirası ve siyasal tehlikelerin, ekonomi için büyük tehdit oluşturduğu kaydedildi. Tüketici güven endeksinin 95’ten 75’e gerilediği kaydedilen haberin satır aralarında, Türkiye’ye sermaye taşıyan yabancı şirketler de, “Normal Türk tüketicileri o kadar güvensiz ki, ekonomi yeni ve ağır krizin tehdidi altında bulunuyor” saptamalarıyla uyarıldı. ISE 100 borsa endeksinin bu yılın ilk yarısında yüzde 37’lik bir gerileme kaydettiğini belirten dergi, bunun diğer “eşik ülkelerin” çoğundaki değer kaybından daha büyük olduğunu da vurguladı. Temmuz ayı başında felaket haberlerinin yoğunlaşmaya başlamasıyla birlikte, endeksin tuhaf bir biçimde yükseldiği kaydedilen haberde, Türkiye’ye yurtdışından para akışının her şeye rağmen sürdüğü, ancak bunun borsaya değil, doğrudan yatırımlara yöneldiği de belirtildi. Haberde, 2005 ve 2006 yılındaki bü yüme rakamlarının yinelenmesinin pek mümkün olmadığı da yer aldı. “Wirtschaftswoche”, Hans Jakob Ginsburg imzalı haberinde, PKK tarafından kaçırılan Alman dağcılar, Amerikan başkonsolosluğuna 6 kişinin ölümüyle sonuçlanan silahlı saldırı, AKP’ye açılan kapatma davası ve cezaevindeki emekli generalleri de örnek göstererek “Kriz derinleşiyor, yabancılar veya yerli işadamları bu nedenle ekonomik mucize ülkesi Türkiye’ye olan güvenlerini yitirirlerse, bu pek kimseyi şaşırtmaz” diye yazdı. Rekor fiyatlar, küresel ekonomideki dengeleri sarsarken, bir tek bu ülkeler kârlarına kâr kattı Petrol Arapların kesesine aktı Son bir yılda varil fiyatı yüzde 100’den fazla artarak 150 dolara dayandı. Dünya durgunlukla boğuşadursun, Suudi Arabistan, Kuveyt, Irak, Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerin rezervleri trilyon dolarları buldu. Türkiye gibi petrolde dışa bağımlı ülkelerin faturası artık kaldırılamayacak boyutlara ulaşırken, varil fiyatı geçen hafta 130 dolara kadar gerilemesine karşın uzmanlar “Ucuz petrol dönemini unutun” diyor. devam etmesi ve tüketiminin 2007 seviyesinde kalması durumunda ABD’nin yıllık petrol tüketimi 982 milyar dolar olacak. Petrol üretimi 326 milyar dolarda kalacak olan ABD’nin petrol açığının faturası 656 milyar doları bulacak. Tüketiminin yüzde 92’sini ithal eden, dünyanın 24. büyük petrol tüketicisi Türkiye’nin yıllık petrol tüketimi ise 32 milyar dolara dayanacak. ‘SERT DÜŞÜŞLER OLABİLİR’ P etrolde maliyetle fiyat arasındaki uçurumun temel nedenleri arasında rezervlerin kısıtlı olması ve petrolün tükenebilecek varlık olmasının yanı sıra özellikle vadeli piyasalarda yapılan spekülasyonların da etkili olduğunu anlatan enerji uzmanı Necdet Pamir, “Küresel kriz talebi aşağı doğru çekmeye başladı. Fiyatlarda çok keskin düşüşler de olabilir. Ben aksine görüşlerin yoğunluğuna karşın fiyatların düşeceğini düşünüyorum, bu kadar artışı ekonomilerin kaldırabileceğini düşünmüyorum” dedi. Dünyada petrolü en ucuz ve kesintisiz şekilde ele geçirmek için “müthiş bir mücadele” olduğunu ifade eden Pamir, Türkiye’de ise yerli enerji kaynakları olmasına rağmen bunların çok yetersiz oranlarda kullanıldığını, ithal edilen petrol ve gazınsa verimsiz tüketildiğini söyledi. ‘UCUZ PETROLÜ UNUTUN’ H am petrolün varil fiyatının nereye gittiği konusunun çok karışık olduğunu ifade eden Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi Başkanı Süreyya Yücel Özden, buna net yanıt verecek bir makamın da bulunmadığını söyledi. ABD’deki ekonomik gelişmeler, yapılan açıklamaların bir günde fiyatları değiştirdiğini, 10 dolar aşağı da, yukarı da çekebildiğine işaret eden Özden, spekülatörlerin dünyadaki psikolojik, jeopolitik, teknik ve ekonomik olaylara göre fiyatların oluşturulması yönünde harekete geçtiklerini belirtti. Ekonomi Servisi 2008 yılı başlarında 100 doları görüp görmeyeceği tartışılan petrol fiyatlarının rekor üstüne rekor kırarak temmuz ayı içinde 149 dolara çıkması rezervlerinin çoğunluğunu elinde bulunduran Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC) ülkelerinin kasasını dolduruyor. AA’nın haberine göre 130 dolara gerileyen petrol fiyatlarının yükseliş trendini sürdürmesi beklenirken Suudi Arabistan, Irak ve Kuveyt gibi Arap ülkelerinin petrolden elde ettiği kazançlar da katlandı. Ortalama varil başına 130 dolarlık fiyat üzerinden hesaplandığında Arap ülkelerinin kasalarına girecek paralar trilyon dolarları aşıyor. Bugün itibarıyla Ortadoğu ülkelerinden Suudi Arabistan’ın 34.4 İran’ın 18, Irak’ın 15, Kuveyt’in 13, Birleşik Arap Emirlikleri’nin 13 trilyon dolarlık petrol rezervi bulunuyor. Dünyada kanıtlanmış ham petrol rezervlerinin yüzde 61’ini Ortadoğu elinde tutuyor. Suudi Arabistan, İran, Irak, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Umman, Yemen, Suriye, Bahreyn, Lübnan, Ürdün ve İsrail’i kapsayan Ortadoğu’da 755 milyar varil ham petrol rezervi bulunuyor. Dünya ham petrol rezervlerinin beşte biri ise sadece Suudi Arabistan’ın elinde. “Siyah İnci” olarak bilinen ham petrolün ikiye, üçe katlanan varil fiyatları ihracatçılar hariç, tüm dünya ülkeleri tarafından tedirginlikle izlenirken, petrol tüketimi para yetiştirmek mümkün olmayacak. Petrolün ortalama varil fiyatının 130 dolar olarak edyatik yönlendirme, gerçekleri saptırma, aldatarak siyahı beyaz olarak yutturma, çağımızın gelişmiş teknolojisi ile paralel giderek daha etkin bir silah, araç haline geldi; dünya ölçeğinde milyarlar, ülkemiz için milyonların gerçeği göremeden, gerçek olarak pazarlanana inanmasını, aldatılmasını, çıkarlarına aykırı davranmasını, bilinç algılamasının çarpıtılmasını sağlayabiliyorsunuz; gözünüzün önünde yaşananlara, görüntülere karşın, gerçeğin tam tersi bir gerçek algılaması ile bal gibi de aptal yerine konulabiliyoruz. Böyle olmasaydı, bilimsel teknolojik devrim çağında, iletişim bu kadar gelişmişken, demokrasinin uygulandığı, sandığın geçerli olduğu en gelişmiş ülkelerde dahi, insan hakları, demokrasi böylesine ağır darbeler alır, milyonlar, milyarlar kendi çıkarlarına aykırı yönlendirmelerle bu kadar kolay kullanılabilirler miydi? Bu beylik girişi, bir kez daha neden mi yapmak gereğini duydum; gerçekler yerine bize yutturulan gerçek olmayan bilgi kirliliği sayesinde ne kadar çok ağır bedeller ödemek zorunda kaldığımız için elbette... Tabii bu ağır bilgi kirliliği içinde, iletişim teknolojisinin çok ilerlemiş olmasının kaçınılmaz sonucu olarak gerçek bilgileri de alıyoruz. Almamız değil, nasıl algıladığımız, nasıl tepki verdiğimiz önemli oluyor... Şimdi altı çizilmeden bu hafta içinde verilmiş zengin Kuzey dünyasından iki önemli bilgiyi, gerçeği size anımsatmak istiyorum. Almanya kendi ekonomisini korumak üzere, yabancı sermaye ortak M İŞÇİNİN ŞÜKRAN SONER EVRENİNDEN lıklarının yüzde 25’in üstünde pay alamayacaklarına ilişkin bir karar aldı. ABD ise içinde bulunduğu krizden çıkış yolunda, bizim deyimimizle kendi KİT’lerini iflastan kurtarma operasyonunu başlattı... ??? Bir de emperyal çıkarlar adına, pazar olarak değerlendirilen ülkemize dayatılmış reçetelerle, teslim alınmış siyasi iktidarla, daha kestirmeden bakalım AKP iktidarları, Erdoğan hükümetleri sürecinde, Türkiye’ye dayatılmış reçetelerle elde edilen sonuçları şöyle bir anımsayın; piyasalar düzeninde en yüksek faizi vererek, gerçek ekonomiye en büyük zararları veren yabancı sıcak parayı getirmenin peşinde, borçlarını, açıklarını Cumhuriyet birikimlerini satarak kapatmaya, günü kurtarmaya çalışmanın sonuçları, sadece daha çok işsiz, çok daha hızlı bir yoksullaşma, yoksunlaşma, sosyal devlet yerine sadaka düzeninin yerleştirilmesi ile sınırlı değil... Köşeyi doldurmadan birkaç sınırlı veri ile: Borsamızda yabancı payı yüzde 71, bankalarımızın yüzde 40’ı yabancıların elinde. Yabancı şirketler, yatırımcılar 5 yılda 25 milyar dolar kâr trans Dalga Geçiyorlar feri yapmışlar. Bu yılın ilk beş ayında kapanan şirket, işyeri sayımızda yüzde 66’lık bir artış olmuş. Küçük işletmelerde yüzde 100’e çıkmış. Son 6 ayda elektrik zamları yüzde 40 olarak gerçekleşmiş. Dünyanın en yüksek faizini veren, en yüksek vergi alan, en pahalı akaryakıtını satan, internet hizmeti bile en pahalı olan ülke konumuna girmişiz... Bütün bu rakamların anlamı en yoksul, en aşağıdaki milyonların AKP iktidarı icraatları, Erdoğan hükümetleri uygulamalarında çok ağır bedeller ödemeleri değil mi? Ama ne olmuş? Son seçimin üzerinden bir yıl geçmiş. İktidardayken oy artışı ile ağırlıklı olarak en yoksul kesimden, toplam yüzde 47 oy aldıkları bir süreçten geçmişiz. Kazanılmış insan haklarından, yaşam haklarından en çok kaybedenleri, başta sağlık, eğitim, çalışma hakkı sürekli aşağı çekilenlerden, karnını doyurmak, yerlerde yaşamını sürdürebilmek için en çok bedel ödeyenleri, sosyal damping yaşatılanları, sadaka düzeni ya da, din iman adına din üzerinden siyasetle ya da mağduru oynayarak kandırmak yetmiş. Tabii ki medyatik araçlarla kitleler kan dırılabilse de, ABD’de, İngiltere’de yaşandığı üzere savaş suçlusu Bush ve Blair’i sandıktan çıkarttırmak söz konusu olsa bile, demokrasilerde her şeye karşın gerçekler yok edilemediğinden, olup bitenlerin sorgulandığı, hesap sorulan günler de geliyor. Yani çok çıplak haliyle Irak, Afganistan işgalleri, işlenen ağır insan hakları suçları, savaş suçlarının üzerine, işgal bataklığında, kanlı petrolün önlenemez fiyat yükselişiyle dünya piyasalarını ayakta tutmak, ancak birkaç yıl için geçerli olabiliyor. Erdoğan hükümetlerini iktidarda başarılı göstermeye yarayan sahte pembe tablonun gerçek kirli renginin ortaya çıktığı günlerden kaçılamıyor. Zengin Kuzey dünyası güçlü, hemen bize dikte ettirdiği, kendi ülkelerinde asla aynı dozlarda uygulamadığı acı reçetelerden, serbest piyasa düzeninden çark ediveriyor. Zaten krizleri de bizim sırtımıza binerek, bizleri soyarak daha hafif atlatıyorlar. Serbest piyasa düzeninin elindeki medyanın, emperyal çıkarların bekçisi zengin Kuzey dünyasının siyasi liderlerinin AKP iktidarlarını çok sevmeleri de bundan değil mi? Elbette emperyal çıkarlar adına, ülkemiz ve halkımızın çıkarlarına aykırı, dayatılan piyasa ekonomisi tek neden değil. Gerektiğinde kirli savaşlar da dahil, dayatılan siyasi projeler için en bağımlı, en kukla, en zayıf iktidarlar gerek; “şaktak ilişkileri yani”... soner?cumhuriyet.com.tr eçen hafta kaldığımız yerden devam edebiliriz: Paris’ten 6 ay önce, çok daha sınırlı bir ölçekte Lyon kentinde denenen “Velib”, Macaristan’da özel olarak üretilen ve hiçbir parçası mevcut bisiklet standartlarıyla uyuşmayan 3 vitesli değişik bir bisiklettir. Yaklaşık 2 bin 500 avroya mal olan bu çifttekerlerden 10 bin 658 tanesi ilk kez 15 Temmuz 2007 tarihinde 750 “Velib” istasyonunda hizmete sokuldu. Başkan verdiği sözü tuttu ve 2007 sonunda öngörüldüğü üzere bisiklet sayısı 20 bin 600’e, istasyon sayısı da 1451’e yükseldi. Şayet HYPERLINK “http://www.velib.paris.fr” www.velib.paris.fr internet sitesine girip de ParisVélib’ haritasına bir göz atacak olursanız adeta bir mor menekşe tarlasıyla karşılaşırsınız. Nedeni her iki Velib’ istasyonu arasında en fazla 300 metre uzaklık olmasında yatar. Örneğin benim çalıştığım işyerini merkez alıp 100 metre çapında bir daire çizersek etrafımda üç istasyon çıkar. Her istasyona ortalama 20 bisiklet bağlıdır. Her istasyonda bir merkezi, ana “baba” çevresinde bisiklet yüksekliğine uygun, boylamasına dizili tek tek bisikletlerin takılı olduğu iskele babalarını andırır ufak “baba”lar mevcuttur. Aletlerin hepsi bilgisayar ve elektronik donanımlı ve kendi aralarında bağlantılıdır. Tüm bisikletler numaralı ve merkezi bir sistemle ilintilidir. Bir istasyondan ödünç aldığınız bisiklet anında saati ve dakikasıyla merkeze bildirilir. İade etmenizden 3 saniye sonra şu numaralı bisikletin, şu kadar süreyle kullanılıp, şu saatte, şu numaralı istasyona istasyona döndüğü elektronik kayıtlara geçmiştir. ??? Bisikletlerin 30 dakikaya kadar kullanımı bedavadır. Üstü sürelerde, ücret tedrici biçimde yarım ve bir saatlik dilimlerde 12 Avro olarak yükselir. Ödemeler kredi kartlarıyla ve ana “Baba”lar aracılığıyla yapılır. İki yanında arkalıönlü iki küçük bilgisayar ekranı ve üstten sabit telefon olanağına sahip bu ana “Baba” kanalıyla herhangi bir sorun durumunda Vélib’ merkeziyle konuşup haberleşebilirsiniz. 14 yaşın üstünde, boyu 1.50’den büyük olmak kaydıyla her arzu eden, kredi kartıyla hesabından çekilmeyen 150 Avroluk bir depozit yatırdıktan sonra bir Velib’e dilediği süreyle sahip olabilir. Sabit gündelik abonesi 1, haftalık 5, yıllık abonesiyse 29 avrodur. 30 dakikayı aşan kullanım sürelerinin ardından ödeme yapmazsanız sistemden bir daha bisiklet çekemezsiniz. Vélib’ kartları ana ‘Baba’lardan alınabilecek özel geçici kartlar olabileceği gibi Paris toplu taşımacılığı ortak elektronik kartı “ Navigo” da doldurarak kullanılabilir. Zaten mevcut 200 bin abonenin yüzde 60’ı 1 yıllık abone ve Navigo kullanıyormuş. Kalan yüzde 40 ise 1 günlük veya 1 haftalık kartları paylaşıyormuş. Vélib’lerin ortalama kullanma süresi 22 dakika olduğuna göre demek ki, çoğunluk bedava hizmetten yararlanıyor. Örneğin, yağmurlu havalar hariç 11 aydır bu olanağın keyfini çıkartan yazarınız, 29 avroluk yıllık abonesinin dışında tek kuruş ödememiştir. ??? Diyeceksiniz ki, değirmenin G BM: 277 milyon kişi aşırı yoksul irleşmiş Milletler’in (BM), dünyanın en yoksul 49 ülkesini kapsayan raporuna göre, toplam 277 milyon kişi aşırı yoksulluk çekiyor. Afganistan, Bangladeş, Burkina Faso, Etiyopya, Kamboçya, Madagaskar, Mozambik, Myanmar, Nepal, Nijerya, Ruanda, Somali, Sudan, Yemen ve Zambiya gibi ülkelerin B yer aldığı BM’nin Asya ve Afrika’dan 49 ülkeyi kapsayan raporuna göre, bu ülkelerde, her 4 kişiden biri günde 2 doların altında bir gelirle yaşamaya çalışıyor. Hızlı nüfus artışına bağlı olarak yoksul sayısı artıyor ve küresel gıda krizinin bu durumu daha da kötüye götürme ihtimali sürüyor.