28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

25 TEMMUZ 2008 CUMA bilim/vaziyet C Yağmur Deniz 17 Hızlı tren dağı deliyormuş. AKP treni bu, rayı bile deler! ÖLÜMÜ OYUNA GETİREBİLİR MİYİZ? Yaşam süresi 100 yıldır günde beş saat, on yılda 2.2 yıl hızla artıyor Rita URGAN cı Son: Asıl düşmanımız ölümden çok, yaşlılık ve yaşlanmanın beraberinde getirdiği güçsüzlüklerdir. Yunan söylencesinde Tithonus, şafak tanrısı Eos’a âşık olan, alabildiğine yakışıklı bir ölümlüdür. Eos, sevgilisine ölümsüzlük bağışlaması için Zeus’a yalvarır. Hain Zeus da Tithonus’u ölümsüz kılar, ama sonsuza dek genç kalma yetisini ondan esirger. Tithonus yaşlandıkça güçten düşer ve bunar. Sürekli saçmalamalarıyla sonunda Eos’u çileden çıkartır. Şimdilerde hepimiz sonumuzun Tithonus gibi olmasından korkuyoruz. Giderek elden ayaktan düşme, sağlığını yitirme ve bunama pahasına da olsa, hepimiz çok daha uzun süre yaşamaya can atıyoruz. Yaklaşık 200 yıl öncesine dek, ortalama insan ömrü 30 yıl kadardı. İnsanlar genç yaşta ve genellikle salgın hastalıklara bağlı olarak, oldukça hızlı ölüyorlardı. 20. yüzyılda yaşam süresi tüm dünyada iki katına çıktı. Günümüzde de gelişmiş ülkelerde yaşayan insanlar genellikle ileri yaşlarda ve yaşlanmadan kaynaklanan rahatsızlıklar nedeniyle yavaş yavaş ölüyorlar. Hastalığa bağlı ölümlerin önüne geçilmesiyle birlikte, bir aralar insan ömrünün bir üst sınırı olduğu ve günün birinde bu sınıra ulaşılacağına inanıldı. Bu sınırla ilgili çok farklı görüşler ortaya atıldı, ancak her biri deneylerle yerle bir edildi. Son 100 yıldır, insan ömrünün on yılda bir 2.2 yıl (ya da günde 5 saat) gibi çarpıcı bir hızla arttığı görülüyor. Yaşam beklentisinin en yüksek olduğu ülkelerde bile, bu hızın düştüğü yönünde herhangi bir belirtiye rastlanmıyor. Bu durum insanlar açısından çok ciddi sonuçları da beraberinde getiriyor. Örneğin, bu eğilimin sürmesi durumunda Britanya’da 2074 yılına gelindiğinde 65 yaş üzeri nüfusun üç katına, 100 yaş üzeri nüfusun da 100 katına çıkacağı tahmin ediliyor. Öyle ki, insanları son derece yaşlı bir gelecek bekliyor. İnsan yaşamı daha önce hiç görülmemiş, hakkında pek bir şey bilmediğimiz yepyeni bir boyut kazanıyor. RTAK Akıl Hareketi diye ortaya çıkan bir “platform” var. Bir yandan yeni bir anayasa istiyorlar öte yandan “darbeye hayır” toplantıları düzenliyorlar. İslamcı AKP iktidarı ile akrabalık ve ahbaplık bağı olan medya tarafından da “demokrasi havarisi” olarak niteleniyorlar. Kim bunlar diye baktığınızda dernek, vakıf, birlik adı altından Naşkibendisini, Nurcusunu, Fethullahçısını bilumum tarikatları, cemaatleri ve yeşil sermayeyi bir arada görüyorsunuz. İşte bir kısmı: Darüsselam Vakfı. Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı. Furkan Eğitim Hizmet Derneği. MemurSen. Suffa Vakfı. Hakİş. Ribat Eğitim Vakfı. Müstakil Sanayici ve İş Adamları Derneği. İmam Hatip Eğitimine Destek Derneği. Vatan İçin Can Verenler Federasyonu. İnsani Yardım Vakfı. İslam Dünyası O Kim bunlar? Sivil Toplum Kuruluşları Birliği. MazlumDer Genel Merkezi. EğitimBirSen Genel Merkezi. Ensar Vakfı. Dünya Ehli Beyt Vakfı. İlim Yayma Cemiyeti. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı. Hekimler Birliği Vakfı. Anadolu Aslanları İşadamları Derneği. Hukukçular Derneği. SağlıkSen. Türkiye Yazarlar Birliği Vakfı. İnsan ve Medeniyet Hareketi. Divan Araştırma ve Eğitim Derneği. Birlik Vakfı. Genç İşadamları Vakfı. Hayat ve Soysal Yardımlaşma Vakfı. Büyük Selçuklu Vakfı. EczaBir Derneği. Demokrat Hanımlar Derneği. İnsan Hakları ve Özgürlükleri Derneği. Demokrat Hukukçular Derneği. DiyanetSen. Tüketiciler Birliği. ÖğretmenSen. İktisadi Girişim ve İş Ahlakı Derneği. Filistin Dayanışma Derneği. Gençleri Evlendirme ve Mehir Vakfı. Sağlık Elemanları Vakfı. Türkiye İmam Hatipliler Vakfı. Tüm İlahiyat Fakülteleri Yüksek İslam Mezunları Derneği. Doğu Türkistan Maarif ve Dayanışma Derneği. İlim Yayma Vakfı. Hayrat Vakfı. Hamidiye Vakfı. İsra Uluslararası Dayanışma ve Yardım Derneği. İslami İlimler Araştırma Vakfı. Hayır Kapısı Muhtaçlara Yardım Derneği. Hayra Hizmet Vakfı. Güzide İlim ve Kültür Vakfı. İmam Hatip Liseleri Aile Birlikleri. İnsani Yaşam Derneği. İrşad Dayanışma Vakfı. Saadet Vakfı. Gülistan Çevre Vakfı. Gaye Vakfı. İmam Hatip Lisesi Mezunları Derneği. Yeşilay Derneği. Şefkat Vakfı. Betül Hanımlar Derneği. Büyük Anadolu Vakfı. Din Görevlileri Vakfı. Ahlak, Kültür ve Çevre Derneği. Seyyid Burhanettin İlim Vakfı. Yüksek Yerilim Hattı erdincutku@yahoo.com AKP demokraside iddialı, şey yani iddianameli! mahkeme kararıyla ordudan ilişiği kesilen bir personelin durumu dahi, bazı basın ve yayın organlarında yeni bir olay olarak kamuoyuna duyurulmaktadır.” Beşinci madde: “Her fırsatta Türk Silahlı Kuvvetleri’ni ve onun mensuplarını olayların içine çekme gayretinde bulunan ve görünüşte özgürlük ve demokrasi savunucusu olduklarını vurgulayan çevreler, Türkiye’nin istikrarını bozan odaklar haline gelmiş bulunmaktadırlar.” Genelkurmay Başkanı Orgeneral YB’nın buyruğu alınarak “kamuoyuna saygı ile duyurulur” tümcesiyle biten açıklamanın birinci maddesinde hangi günlük gazeteden söz ediliyor; üçüncü maddede sözü edilen bazı basın ve yayın organları hangileridir; beşinci maddedeki sözde özgürlük ve demokrasi savunucuları kimlerdir, belli değil. Kamuoyuna açıklama yapıyorsan, kamuoyunu berrak bir şekilde aydınlatacaksın. Kamuoyuna bulmaca çözdürmeyeceksin; yaptığın açıklama ile bulmacanın çözümüne yardımcı olacaksın. Ne şiş yansın ne kebap demeyeceksin! İsmet İnönü’nün ünlü sözü işte tam bu noktada yerine oturuyor: “Bir memlekette, namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o memlekette kurtuluş yoktur.” Beyin Muhsin Salman: “Türbanla beynini örtmediğini savunanlara ne denir? a) Kaz beyinli b) Az beyinli c) Gül beyinli d) Güneşten korkan beyinsiz!” A Beklenen sağlıksız yaşam süresi Kadın Yaş Erkekte yaşam beklentisi Kadında yaşam beklentisi Erkek neden yaşlanmaya henüz bir çözüm getirememiş olmamızdan kaynaklanıyor. Yaşlanmanın “doğal” olduğunu düşünmek insana çok cazip gelebilir. Oysa, olay bunun tam da tersi. Yaşlanma, kültürün bir ürünüdür. Yabanıl hayvanlarda çok ender görüldüğü gibi, 200 yıl öncesine dek insanlarda da ender rastlanan bir durumdu. Nüfus karşı konulmaz bir biçimde yaşlandıkça, daha önceleri ender görülen ya da hiç var olmayan hastalıklar da giderek yaygınlık kazanır. KORKUYORUZ Kadında sağlıklı yaşam beklentisi Erkekte sağlıklı yaşam beklentisi Şimdilerde yaşanan eğilimin sürmesi durumunda, bugün gelişmiş ülkelerde dünyaya gelen insanlar 100 yaşını devirseler de, yaşamlarının son birkaç onyılını büyük bir olasılıkla sağlıksız ve güçten düşmüş bir durumda geçirecekler. Bu kişiler %25 ile %50 arasında değişen bir olasılıkla, bunamış biçimde ölecekler. Böyle bir karabasanın gerçeğe dönüştüğünü düşünün. Elden ayaktan düşmüş ve bunamış milyonlarca insana yıllar boyunca gerekli bakımı sağlamanın ekonomi üzerinde yaratacağı etkileri düşünün. Yine de, bu konuda kesinlikle hiçbir girişimde bulunmuyoruz. Ölüm, can çekişme, bunama gibi konulara siyasal gündemimizde yer verilmiyor. Bu kavramlardan öylesine korkuyoruz ki, aklımıza getirmekten bile kaçınıyoruz. Bu durum da sorunun kolay kolay üstesinden gelinemeyeceğinin bilincinde olan politikacıların ekmeğine yağ sürüyor. Yaşamın son evrelerinde yüz yüze geleceğimiz onca olumsuzlukları görmezden gelmeyi bırakıp, yaşlılığa ve yaşlanmaya bağlı hastalıklara karşı koymak üzere bir an önce harekete geçmeliyiz. İlaç üretiminde kâr amacı gütmeyen başka seçenekler bulmalıyız. Huzurevlerine en az doğumevleri denli özen göstermeli ve destek vermeliyiz. Yaşlıların topluma kazandırılmasına çalışmalı ve onlara nasıl öleceklerini seçme özgürlüğünü tanımalıyız. Son olarak da, ölüme karşı farklı bir tavır takınmalıyız. Ölüm bizim düşmanımız değil, yalnızca yaşamımızın bir parçası. Asıl savaşımı yaşlanmaya ve yaşlanmaya bağlı hastalıklara karşı vermeliyiz. Tithonus senaryosu, 21. yüzyılda bu tür bir savaşımın en az terorizme ve küresel ısınmaya karşı verilen savaşım kadar önemli olduğunu ortaya koyuyor. Kaynak: New Scientist ENELKURMAY Başkanlığı, sonu bir basın açıklaması yaptı. Açıklamanın altıncı maddesi epey ilgi çekti. O madde şöyle: “Kaynağı neresi olursa olsun; bu tür haberlerle Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yöneltilen hukuk dışı saldırılara karşı yalnız Türk Silahlı Kuvvetleri’nin değil, onun gerçek sahibi yüce Türk milletinin de yasal ve demokratik tepki göstermesi doğal bir beklentidir.” Medyada bu madde konuşuluyor; yazıp çizenler bu madde üzerinden yorum yapıyor. Başbakan RTE bile bu maddeye gönderme yapıp Orgeneral YB’nın komutasındaki Türk Silahlı Kuvvetleri’ne sahip çıkıyor, falan filan... Oysa konuşulması gereken bu madde değil açıklamanın birinci, üçüncü ve beşinci maddeleri olmalıydı: Birinci madde: “18 Temmuz 2008 tarihinde bir günlük gazetede, Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nda uzun süredir devam eden bir soruşturma, yeni bir olay gibi kamuoyuna yansıtılmıştır. Bu soruşturmanın, basın organında iddia edildiği gibi halen Türkiye’nin gündemindeki soruşturma ile bir ilgisi yoktur.” Üçüncü madde: “Üç sene önce vuku bulan bir olayda Kurtuluş G ImSav Kemal Öncü: “Cumhuriyetin imamı olamayandan cumhuriyetin savcısı hiç olmaz!” Bakla Beşir Dirikol: “Memura ek zam müjdesi veren beyler; baklayı ağzınızdan çıkarın, seçim ne zaman!” Sitem Doğan Berker: “İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı bilgi kirliliği için medyaya sitem ediyor! Savcıların görevi sitem etmek değil soruşturma açmaktır!” RTE, tiran gibiymiş... “Her tiranda olduğu gibi sonu viran!” Uzun ömür ve sağlıklı yaşam arasındaki açık İngiltere’de uzun ömür ile sağlıklı yaşam arasındaki açık giderek büyüyor KAZANILAN YILLAR Ne yazık ki, yaşam süresinde görülen bu artış eğilimiyle sağlık koşulları arasında bir koşutluk olduğu söylenemez. Kazanılan ek yıllar genellikle güçsüzlük, hastalık ve bunaklıkla geçiyor. 1991 ile 2001 yılları arasında Britanya’da yaşam süresinde 2.2 yıllık bir artış gerçekleşmesine karşın, sağlıklı yaşam süresinde yalnızca 0.6 yıllık bir artışa tanık olundu. Fazladan yaşanan 1.6 yıllık süreyi insanlar çoğunlukla hastalıklarla boğuşarak geçirdiler. Bunun nedeni, yaşlanma sürecini yavaşlatamamış olmamızdan kaynaklanıyor; fazladan yaşanan yıllar büyük ölçüde insanların süreğen hastalıklara daha fazla direnmelerinden kaynaklanıyor. Bu tür hastalıklar konusunda uzman olan Stanford Üniversitesi’nden James Fries ve kimi başka bilim insanları, 1980 yılında, ortalama insan ömrü en üst sınırına yaklaşırken, yaşlanmanın neden olduğu güçsüzlük ve rahatsızlıkların da kısa bir süreye sığdırılacağı kestiriminde bulundular. Gelgelelim, görünürde “insan ömrünün en üst sınırı” diye bir durum söz konusu değildi. Bu yüzden de “hastalık süresinin kısaltılması” görüşü bir serap olmanın ötesine gidemedi. Tam tersine, yaşam süresindeki artış yaşlanmaya bağlı dejeneratif hastalıkların da artmasına ve “hastalık süresinin uzamasına” neden oluyor. Kanser türü dejeneratif hastalıklar, vasküler ve nörodejeneratif hastalıklar yaş ilerledikçe üssel bir artış gösteriyor. Örneğin, Alzheimer hastalığına yakalanma olasılığı 65 yaşında yaklaşık %1 iken, daha sonraki her beş yılda bir ikiye katlanarak, 85 yaşındakiler için bu oran yaklaşık %25’e varıyor. ABD’de 85 yaşın üzerindeki insanların %45’inin Alzheimer hastası oldukları düşünülüyor. Günümüzde bu ülkede ortalama 5 milyon kişinin Alzheimer hastası olduğu ve yaşam süresi uzadıkça bu sayının 2050 yılında 12.5 milyona ulaşacağı belirtiliyor. Yaşlılar bedensel açıdan da inişe geçiyorlar. Bu kişiler artrit, romatizma, kemik erimesi, yüksek tansiyon, kalp yetmezliği, şeker, varis, ülser ve felç gibi hastalıklara çok daha kolay yakalanabiliyorlar. Yaşlılarda sağırlık, körlük ve hareketsizlik gibi durumlara çok daha sık rastlanabiliyor. 80 yaşının üzerindeki Amerikalıların %74’ünde bedensel bir güçsüzlüğe tanık olunuyor. Bu kişiler genellikle unutkan, kafaları karışık ya da bunalımlı oluyorlar. ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ Kentler ‘Düzen’in Aynasıdır! imarlık öğrencisiyken “yaşamı kavrama”mızı sağlayan güzel bir söz vardı; “Kentler düzenin aynasıdır”... Nedense zamanla söylenmez oldu... Oysa varoşlardaki gecekondular ile merkezdeki gökdelenler, kenti sarmalayan yoksulluk ile kenti sömüren bir varsıllığın simgeleri değil de nedir?... “Eşzamanlı” yaygınlaşmaları da aynı dengesizliğin “artarak” sürdüğünü göstermiyor mu?.. Son zamanlarda ise varoşlar en pahalı villa siteleriyle doldu. Hatta en görkemli “çağdaş konaklar” ormanlarda, su havzalarında gecekondularla yan yana... Yani, gelecek kuşaklar adına sözde “imara yasak”lanmış araziler, barınma amaçlı kaçak konutlarla “yaşama” amaçlı kaçak sitelerin “komşu” oldukları ortak inşaat alanları... Siteler, komşularına karşı etraflarını sur duvarlarıyla çevirmişler; kapılarında “sivil silahlı kuvvetler” ve adım başı gözetleme kameraları.. Komşu gecekonduların ise böyle bir dertleri olmasa da artık başka bir “korku”ları var; şu yeni “kentsel dönüşüm” yasası..amansız ve acımasız. Evler “mortgage pazarı”nın “TOKİ arsaları”na dönüşürken, sakinleri de dağbaşındaki “sürgün blokları”na gönderiliyorlar... M TIP VE HASTALIKLAR Tıp, bulaşıcı hastalıklar gibi akut ölüm nedenlerinin ortadan kaldırılmasında epey etkili duruma geldi. Ancak bu başarının olumsuz yönü, insanların dejeneratif hastalıklarla boğuşmak zorunda kalacak kadar uzun yaşamaları. Dahası, birçok akut ölüm biçimi süreğen rahatsızlık, ya da güçsüzlüğe dönüştürüldü. Kalp krizi artık kalp yetmezliğine, felç ise vasküler demansa dönüştü. Şeker, AIDS ve kimi kanser türleri bile akut ölüm nedenleri olmaktan çıkıp, süreğen güçsüzlüklere dönüştürüldü. Bir başka olumsuz gerçek de, hastalara kesin çözüm getirmek yerine, yaşamda kalmalarını sağlayan ilaçlar üretmenin ilaç şirketleri için çok daha kârlı olması. Yaşlanmaya ya da hastalıklara karşı koymak yerine, ölümün önüne geçmeyi hedefleyen dernek ve kuruluşların da bu duruma bir çözüm getirilmesine pek yardımcı oldukları söylenemez. Öyle ki, Tithonus bunalımının günümüze dek etkisini sürdürmesinin altında yatan asıl adına “rezidans” denen “ayrıcalıklı konut”lar için yükseliyorlar... Kente en tepeden bakabilmek, hatta bir rezidans reklamındaki deyişle “uzayla komşu olmak”, doruklara çıkan imar rantının yarattığı yeni zenginlik kültürü... Parası olanlara kentin istediği yerinde yükselme özgürlüğü “demokrasi”nin (!) de göstergesi sayılıyor... Kente zarar veren bu şımarık kulelere şehircilik hukuku adına “dava açmak” ise imardaki eşi görülmemiş bir “adaletsiz”liği toplum adına sorgulamak olduğundan, yakında “Ergenekon”a bile girebilir... Böylesi bir “kalkınma”(!) görüntüsü, her yönüyle “yağma düzeni”nden başka hangi ortamda görülebilir? Denebilir ki kentler, hiç bu kadar açık ve seçik “düzenin aynası” olmamışlardı... metinde”!.. İşte böylesi bir kent yaşamı, “soygun ekonomisi”ne bağlı bir düzenin aynası değil midir? ‘TARİHİMSİ’ PROJELER Gelelim tarihi kent dokularına... Eski evler ve tarihi sokaklar, yıllardır en “muhafazakâr” siyasetlerin en yıkıcı imar politikalarıyla yok edilerek apartmanlara dönüştürüldüler. Bir semtin, 3040 yıl arayla çekilmiş iki fotoğrafı, kültür ve uygarlık düşmanı bir düzenin adeta “dev aynası” gibidir... Bu “vahşi” rant saldırısından, korumacıların onca baskı ve tehditleri göğüsleyerek büyük özverilerle kurtarabildikleri elde kalan son dokuları ise şimdi de “turistik dekor” projeleriyle tarihten siliyorlar... Kimler mi? Birincisi, tarihi evlerimizde yine “biz”lerin yaşaması gerektiğini kavrayamayan sözde modern kafalar... İkincisi de kültürel birikimlerle iç içe yaşamayı, “toplumu kimliksizleştirerek” sömürmenin engeli gören, kökü dışarıda anlayışlar.. Bunlar, “yandaş” sermayeleriyle ve “özgür”(!) tasarım düşkünü mimarlarla birlikte, son kalan eski kent dokularını insanlarından da arındırarak, “tarihimsi” dekorlu “rant projeleri”ne kurban ediyorlar... Bunun “neyin aynası” olduğunu ise sormayın; çünkü yanıtını “edep dahilinde” vermek mümkün değil... ekinci?cumhuriyet.com.tr ‘SAHTE PAZAR’LAR Bu tarihsel aynada binlerce yıllık “alışveriş kültürü”müzün öldürülmesi de var... Sahipsiz kalan eski çarşılar, siyasi koruma altındaki dev alışveriş merkezlerine karşı “yaşama savaşı”ndalar... Geleneksel pazarlarımızı yok eden “tüketim hangarları”nda, herkesin hoşuna gitsin diye “sahte pazar yerleri” bile düzenlemeye başladılar... Halkın “beslenme parası”nı çarşıdaki tanıdık esnafa değil, mega marketlerin adını bile bilmediği küresel şirketlerine vermesi için seferberlik halindeler. Pazar günleri çarşı pazar kapalı, ama süpermarketler “halkın hiz ‘UZAY’LA KOMŞULUK! Böylesi bir “kentsel değişim”in gökdelenleri de bir âlem! Artık “şirketlere ofis” amaçlı değil,
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear