Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
6 ‘Sorun Fethullah Gülen’ Elefterotipia gazetesinde yapılan yorumda, tarikata yakın duran Erdoğan’ın bu nedenle ordu, muhalefet ve hatta Abdullah Gül ile bile sorun yaşadığı belirtildi Murat İLEM ATİNA Anayasa Mahkemesi’nin AKP’nin kapatılması konusunda başsavcının iddianamesini kabul etmesinin ardından başlayan kriz sürerken Yunan basını sorunun Fethullah Gülen’den kaynaklandığını yazdı. Başbakan Erdoğan’ın Fettullah Gülen ve tarikatına olan yakınlığına dikkat çeken Elefterotipia gazetesi, “Erdoğan’ın ordu, parlamento içi ve dışı muhalefet ile muhalif basına yönelik sert tutumu, en yakın arkadaşı Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e kadar uzamıştır” yorumunu yaptı. Gazete, güvenilir kaynaklara dayandırdığı bilgiler çerçevesinde Başbakan ile Cumhurbaşkanı’nın eşlerinin bile bu yüzden görüşmediklerini yazdı. Türkiye’deki krizin siyasi İslamcılar ile Kemalistler arasında geçtiğini söylemenin yüzeysel olacağına dikkat çekilen yorumda, “Erdoğan ordunun siyasette söz sahibi olmadığını iddia ediyor. Ancak bunu çok yakında göreceğiz” deniyor. Erdoğan’ın Kemalist düzenle olan savaşında AB’nin etkin olarak taraf olamayacağını yazan İmerisia gazetesi de, buna sebep olarak Almanya ve Fransa liderlerinin ihtiraslarını gösterdi. Gazetede yer alan “Sarkozy ile Merkel’in dayanılmaz hafifliği” başlıklı yorumda, “27’lerin diğer ülkeleri bu iki liderin peşinden gitmeyip Türkiye’nin tam üyeliği konusunda açık tutum sergileselerdi, AB şimdi sorunda taraf olabilirdi. Ancak bu iki liderin tutumu yüzünden Türkiye’deki AB yanlıları bile ülkelerinin tam üye olacağına inanmıyorlar” yorumu yapılıyor. İngiliz Financial Times gazetesi, kapatma davasının Türkiye’de piyasalara etkisini değerlendirdiği haberde Anayasa Mahkemesi’nin AKP’nin laiklik karşıtı faaliyetlerde bulunduğuna karar vermesi halinde şirketlerin ve yatırımcıların Türkiye’den uzaklaşabileceğini belirtti. Fransa’da yayımlanan Le Monde gazetesi de “2007 seçimlerinde oyların yüzde 46.6’sını alan bir partinin yasaklanması, gerçek bir hukuki darbe olur” görüşünü savundu. DTP’nin de kapatılması halinde bunun, oyların yüzde 54’ünün “zalim bir şekilde meşru sayılmadığı” anlamına geleceğini yazan gazete, buna karşın AKP’nin seçim zaferinin ardından türban yasağını kaldırmak için gösterdiği “ivediliğin”, laik ve liberal kesimler arasında partinin gizli bir gündemi olduğundan kuşkulananların kaygılarını arttırdığını belirtti. AKP’nin hem “ekonomik liberalizmini hem de siyasi pragmatizmini kanıtladığını” kaydeden Le Monde, AKP’nin Türkiye’nin ABD ve İsrail’le var olan stratejik ittifaklarını sorgulamaktan kaçınarak “olgunluk” gösterdiğini savundu. AKP’nin, 2007’deki memnun edici siyasi ve ekonomik bilançosu ve Avrupa Birliği’ne erişme iradesi nedeniyle halk tarafından yeniden iktidara getirildiğini, şimdi ise bütün bunların riske girmesi olasılığı bulunduğunu belirten gazete, Müslüman bir ülkenin AB’ye katılmasına karşı çıkanların “ikiyüzlü” bir şekilde Türkiye’nin demokratik olgunluğunu sorgulamak için yargının AKP’ye yönelik “darbesini” argüman olarak kullanmalarının beklenebileceğini de yazdı. C haberler SÖZDEN YAZIYA GÜRAY ÖZ 11 NİSAN 2008 CUMA ‘Demokrasinin ’ Şaşkın Havarileri çıkartılmış olması arasındaki bağlantıyı çözememişler ya da o kopukluğun işlerine yaradığını pek hızlı bir biçimde keşfetmişlerdir. Hangi demokrasiden bahsediyor bu arkadaşlar? Yoksulluğun “kader”, zenginliğin “beceri” olduğu demokrasiden mi? Sömürü diye bir şeyi, onun savundukları sistem içindeki vazgeçilmez yerini besbelli hiç duymamışlar! Bir durumu tahlil eder, sosyal güçleri sıralarken, siyasal aktörlere güç vehmederken, bildikleri her türlü bilgiyi, yalnız Marx’ı değil, aklı başında liberalleri de “zamanın ruhuna uygun değil” diye unutan, yalnızca günün dar kafalı bilgisiyle hareket eden bu arkadaşlara demokrat diyemeyeceğiz; her devrin adamı diyeceğiz. ??? Hayat devam ediyor. Ülkelerin hayatı da hiç durmaz akıp gider. Şeriat getirmek isteyenleri tehlike değil, demokrasinin kanıtı gibi görmek isteyenler, zamanı gelir yanıldıklarını anlarlar. Şeriat tehlikesinin mütemmim cüzü olanlardan söz etmiyorum. O derin kompleksle kıvranıp duran arkadaşlardan söz ediyorum. Artık yalan söylemeyi bırakın. Artık insanları kandırmaktan vazgeçin. Sizin övgüsünü yaptığınız şey demokrasi falan değil. Sizin anlamadığınız, size laikliği daraltmayı, şeriat savunuculuğunu demokrasiye dahil etmeyi kakalayanlar, aynı zamanda işçinin, köylünün canına okuyanlardır. Onlar aynı zamanda memleketin geleceğini emperyalistlerle pazarlık masasında yitirmeye hazır olanlardır. Sizin demokrasi anlayışınız düzenin sınırında takılıp kalıyor. Sizin demokrasi anlayışınızda gelir dağılımının hiçbir rolü yok. Sizin demokrasi anlayışınız Erdoğan’ın başbakanlığı, Gül’ün cumhurbaşkanlığıyla sınırlıdır. Bizim demokrasi anlayışımız şeriata, zorbalığa, her zaman sistemi kurtaran darbeciliğe karşıdır. Bizim demokrasimiz sizin hep gizlemek istediğiniz, sözünün edilmesinden hoşlanmadığınız yoksulların, işçinin, köylünün hakkını, hukukunu içerir. Sizinle tartışmak bizim demokrasimize dahil. Uzlaşmak asla, kesinlikle dahil değil. guray.oz@cumhuriyet.com.tr İstanbul’un simgesi: Türban ‘Olimpiyat meşalesi’nin yolculuğunu anlatan kitapçıkta skandal yaşandı. Türkiye Olimpiyat Komitesi, kitapçıkta yer alan türbanlı çocuk fotoğrafını kendilerinin göndermediğini açıkladı VERGİ CEZASINI ÖDEMEDİ Roj TV mal kaçırıyor Aykut KÜÇÜKKAYA 2008 Pekin Olimpiyatları öncesi dünya turunu sürdüren “olimpiyat meşalesi”nin yolculuğunu anlatan kitapçıkta İstanbul’un simgesi “türban” oldu. Olimpiyatlara ev sahipliği yapacak olan Çin tarafından hazırlanan kitapçıkta meşalenin geçeceği kentler simge eserleriyle yer alırken; İstanbul sayfası küçük bir kızın türbanlı fotoğrafıyla yer aldı. Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi Genel Direktörü Yalçın Aksoy, Cumhuriyet’e yaptığı açıklamada İstanbul’la ilgili 3 fotoğraf gönderdiklerini, ancak böyle bir fotoğrafı göndermediklerinin altını çizerek tepkisini “Çok can sıkıcı bir durum” sözleriyle dile getirdi. Olimpiyat meşalesinin ikinci durağı, 20 kilometrelik koşuyla “İstanbul” olmuştu. “Meşalenin yolculuğu”nu anlatan tarihsel kitapçıkla bir skandala imza atıldı. “Bu rüyaya ortak olun” sloganıyla 2008 Pekin Olimpiyatları Komitesi’nce hazırlanan kitapçıkta meşalenin yakılacağı kentler tarihi eserleriyle, simge yapıtlarıyla yer aldı. İlk sayfasında Pekin Olimpiyatları Organizasyon Komitesi Başkanı Liu Qi’nin sunuş yazısının yer aldığı kitapçıkta İstanbul’a ayrılan sayfa dikkat çekiyor. Kitapçığın 3 Nisan tarihli yaprağında İstanbul, ortadaki kızın türbanıyla yer aldığı üç küçük kızın fotoğrafıyla tanıtılıyor. Çinceİngilizce basılan ve tüm dünyada dağıtılan kitapçıktaki tanıtım yazısında İstanbul, Asya ile Avrupa’yı birleştiren tek kent olarak tanıtıldı. Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi (TMOK) Başkanı Togay Bayatlı da kitapçıkta yer alan yazısında Türkiye’nin 2020’de organizasyona ev sahipliği yapmayı ümit ettiğini yazdı. törü Yalçın Aksoy, kitapçığın Pekin tarafından hazırlandığının altını çizerek TMOK olarak böyle bir fotoğraf göndermediklerini belirtti. Özellikle yazıyla bütünleşecek ve İstanbul’un simgelerinden biri olan “Boğaziçi Köprüsü”nün çok güzel bir fotoğrafıyla birlikte yine kentin simgelerinden Ayasofya ve Sultanahmet Camisi’nin fotoğraflarının gönderildiğini belirten Yalçın Aksoy, seçilen fotoğrafın editörün kişiliğini yansıttığını söyledi. Aksoy, yaşanan olayı “Çok can sıkıcı bir durum” olarak nitelendirdi. İstanbul’da 2. etabı koşulan Olimpiyat Meşalesi Koşusu sonrası olimpiyat ateşi, 3. etabın yapılacağı Rusya’nın Saint Petersburg kentine götürülecek. Olimpiyat meşalesi, gerçekleştirilecek 19 etabın ardından Pekin’e ulaştırılacak. “Dünyayı olimpiyat ateşiyle ışıklandırmak” için dolaştırılan meşalenin yolculuğunu anlatan bu kitapçık gittiği her kentte dağıtılacak. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Belçika Maliye Bakanlığı’nın Roj TV’ye ülkedeki yayın stüdyoları için kestiği 4 milyon Avro’luk vergi cezası üzerine terör örgütünün, yayın organına ait mal ve paraları Danimarka ve Almanya’ya kaçırdığı bildirildi. Belçika Maliye Bakanlığı’nın vergi cezasının ardından Roj TV, örgütün finans kaynaklarının Avrupa’da yakın takibe alınması yüzünden parayı temin edemedi. Belçika hükümetinin paranın tahsilatı için henüz bir girişimde bulunmamasından kaynaklanan boşluğu fırsat bilen örgüt, Denderleeuw stüdyolarındaki mal, para ve fonlarını Danimarka ve Almanya’ya kaçırmaya başladı. Teçhizatların bir bölümü Almanya’daki stüdyolara taşınırken, yayın organına ait para ve fonların örgüt yandaşları üzerine geçirilerek bu ülkelerdeki hesaplara aktarıldığı da kaydedildi. ayat devam ediyor. Kimileri, bin yıllık öfkelerini kusabilmek için geceyarısı gözaltına alınmış gazetecinin, cımbızlanıp servis edilmiş telefon konuşmalarından medet umuyorlar. Onlar ne kadar demokrat olduklarını anlatabilmek için bin dereden su getirirken, biz onların “solcular demokrasiye dahil değildir, 141142 aman zinhar kalkmasın” diye debelendikleri yılları hatırlıyoruz. Onlar yüreği yurdu, halkı için yıpranmış İlhan Selçuk’un bunca yıl yazıp çizdiklerini bir yana bırakır, ülkeye şeriat getirmek, demokratik hakları tümden haklamak isteyenlerle mücadelesini bir kalemde çizerken, biz haklı ve onurlu bir gazeteciliği sürdürmeye devam ediyoruz. “Nasıl bir demokrasi” sorusuna cevap arıyoruz. Ülkede bilim yerine dinin egemenliğini isteyenlerin gittikçe güç kazandığını, o ölçüde de pervasızlaştıklarını görüyor, yazmayı sürdürüyoruz. Onlarla aramızdaki fark buradadır. Kendilerinde o pek yanlış, pek eskimiş bir liberal anlayışın cevherini bulanlar, büyüyen tehlikeyi demokrasinin bir kanıtı gibi görüyorlar. Kimileriyse o tehlikenin doğrudan parçasıdırlar. ??? Hayat devam ediyor. Özellikle kimi köşe yazarlarının yazdıklarını okuyunca, İlhan Selçuk’a duydukları kişisel öfkenin, derin kompleksin onlara egemen olduğunu görüyoruz. O nasıl bir komplekstir ki, yıllarca onunla birlikte olmuşlar, onun “demokrasi düşmanlığı”, “darbeciliği” batmamış, sonra günün birinde uyanıvermişlerdir. O günlerin, o “uyandıkları” günlerin tam da “köşe dönmenin” devletin başındakilerce kutsandığı, kapıların açıldığı günler olması da ne tesadüftür ama. ??? Hayat devam ediyor. Birisi de kalkmış “İlhan Selçuk’tan bir demokrasi kahramanı yarattınız” diye hayıflanıyor. O pek bilmiş haliyle Türkiye’nin her türlü sorununu bir çırpıda çözüveren eski solcu, “demokrasiyi” fena halde “içselleştirmiş”, ama ne soldan ne de demokrasiden bir şey anlamıştır. Daha doğrusu tüm bildiklerini unutuvermiştir. O ve arkadaşları 141142’nin kalkmış olmasıyla Marksizmin Türkiye’nin düşünsel hayatından H Almanya'da bir yangın daha BERLİN (AA) Almanya'nın Pforzheim kentinde, çoğunlukla yabancıların oturduğu 6 katlı bina kundaklandı. Polis, 50 bin Avro'luk maddi hasara neden olan yangının nedenini kundaklama olarak tahmin ettiklerini belirterek, yangının bodrum katının birkaç yerinde aynı zamanda başladığının belirlendiğini, çok sayıda dairenin kapısının tekmelenerek kırılmış olduğunu bildirdi. Yangının kısa süre içinde söndürüldüğü, binada bulunan 10 kişinin dışarıya çıkartıldığı ifade edildi. Polisin, yangında yaralanan bir kişi hakkında soruşturma başlattığı kaydedildi. Muhalefete uzlaşma çağrısı 22 Temmuz’dan beri ‘milli irade’ diyen Erdoğan, kapatma davası açılınca ‘demokratik siyaseti’ hatırladı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) 22 Temmuz seçimlerinden beri “milli irade” diyerek gerginlik politikası izleyen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, konu partisinin kapatılması olunca uzlaşmaya sığındı. Erdoğan, partisinin grup toplantısında kapatma davasıyla ilgili değerlendirmeler yaptı. Siyasette önemli olanın demokratik duruşu sağsol yapmadan ortaya koymak olduğunu kaydeden Erdoğan, bugünlerin elbette geçeceğini, Türk demokrasisinin kurum ve kurallarıyla mevcut sorunları aşabilecek tecrübe ve olgunluğa sahip olduğunu söyledi. Erdoğan, “Bugünlerden geriye sorunlar değil, onların nasıl çözümlendiği, siyasi aktörlerin bu süreçte ortaya nasıl bir duruş koydukları kalacaktır” dedi. Bugüne kadar millete bedel ödetecek hiçbir uygulamalarının olmadığını, bundan sonra olmayacağını belirten Erdoğan, suyun yokuş yukarı akmayacağını, Türkiye’nin demokrasi mecrasından geri döndürülemeyeceğini söyledi. Kavga, gerilim ve öfkenin tarafı olmadıklarını savunan Erdoğan, 22 Temmuz’da yaptığı açıklamayı anımsatarak, yalnızca AKP’ye oy verenlerin değil oy vermeyenlerin de emanetini taşıdıklarını savundu. Muhalefet partilerini eleştiren Erdoğan, Türkiye’nin nabzını, gelecek heyecanını Ankara’da oturup sağır koridorların, aşılmaz duvarların, kapalı kapıların ardından duymanın mümkün olmadığını belirtti. Türkiye’ye istikrar ve güven ortamı getirdiklerini ileri süren Erdoğan, bunun kaybedilmesi durumunda ekonomide daha önceki yıllarda yaşanan çöküşün yine başlayacağını belirtti. Türkiye’nin demokrasiye giriş dersinde sürekli bütünlemeye kalarak güçlü bir ekonomi olamayacağını söyleyen Erdoğan, yaşanılan krizlerin içine kapanan Türkiye’nin krizleri olduğunu dile getirerek “Demokrasi dersinden sınıfta kalan Türkiye’nin krizleridir bunlar. Baştan beri söylediğimiz bir şey var; diyoruz ki ekonomi, demokrasiden, özgürlüklerden, hukuktan soyutlanamaz” dedi. AB hedefinden zaafiyet göstermelerinin asla söz konusu olamayacağını belirten Erdoğan, AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso ve AB’nin genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn’in Türkiye’ye geleceğini, kendileriyle süreci ve takvimi değerlendirme fırsatı bulacağını söyledi. Partisinin Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) toplantısında kapatma davasıyla ilgili süreci değerlendirdiklerini anlatan Erdoğan, bu sürecin ülke ve millet için çok ağır bazı siyasi ve ekonomik sonuçlara yol açacağının görmezden gelinemeyeceğini söyledi. Erdoğan, siyasetin sorun çözme kapasitesinin korunması gerektiğini, millet için ağır kayıplara yol açabilecek, siyasi ve ekonomik istikrarın bozulması, birlik ve bütünlüğün zaafa uğramasıyla sonuçlanabilecek böyle bir sürece siyaset kurumunun kayıtsız kalamayacağını söyledi. AKP olarak sorumluluklarının bilinci içinde olduklarını, hukuk ve demokrasinin bu süreçten daha da güçlenerek çıkmak için demokratik siyaset içinde çözüm arayışlarının süreceğini dile getiren Erdoğan, “Ülke ve millet menfaatları söz konusu olduğunda diğer siyasi partilerin de çözüm için mutabakat zemininde buluşacağını umuyoruz. Demokratik siyaseti, çare kapısı olarak açık tutmak mecburiyetinde olduğumuzu bilhassa vurgulamak istiyorum” dedi. TMOK TEPKİLİ... Konuyu gazetemize değerlendiren TMOK Genel Direk Türkİş, DİSK ve KESK ortak karar alarak 1 Mayıs’ta omuz omuza olacaklarını açıkladı 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlayacaklar İstanbul Haber Servisi Türkİş, DİSK ve KESK, 1 Mayıs’ı bu yıl Taksim Meydanı’nda kutlayacak. DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün, Türkİş Genel Sekreteri Mustafa Türkel ve KESK Genel Sekreteri Abdurrahman Daşdemir, Taksim Gezi Parkı’nda düzenledikleri basın açıklamasıyla 1 Mayıs kutlamalarına ilişkin konfedarasyonların ortak kararını açıkladılar. Görgün, sosyal adalet, eşitlik, bağımsızlık ve demokrasi için 1 Mayıs’ta omuz omuza olacaklarını belirterek, “Bizler ülkemizin emek örgütleri Türkİş, DİSK ve KESK olarak 1 Mayıs 2008’de sosyal adalet, eşitlik, bağımsızlık, özgürlük, barış ve demokrasi için Taksim’deyiz’’ dedi. Görgün şunları söyledi: “Sosyal Güvenlik ve Genel Sağlık Sigortası Yasa Tasarısı’nın 12 Eylül’den bu yana işçilerin ve emekçilerin karşılaştıkları en kapsamlı emek karşıtı harekâtıdır. 1 Mayıs’ta emek örgütleri sosyal adalet, eşitlik ve demokrasi için haykıracak. Sosyal güvenlik ve sağlık haklarımızdan vazgeçmeyeceğiz. Hükümetin işçi haklarını gasp etme girişimi karşısında tek yumruk, tek ses olacağız. Özelleştirmeye, taşeronlaştırmaya ve güvencesiz çalışmaya ‘dur’ diyeceğiz’’ diye konuştu. Mayıs’ı Taksim’de kutlamak için İstanbul Valiliği’nden izin alındı mı” sorusunu, “Tüm dünyadaki uygar ülkelerde 1 Mayıs o ülkenin büyük kentlerinin en görkemli alanlarında kutlanır. Türkiye uygar bir ülkedir. Demokrasinin geliştiği bir ülkedir. Türkiye’de de böyle olacak. Elbette girişimlerimiz valilik nezdinde, hükümet nezdinde sürecek. İzin konusu şu an gündemde değil, izne gerek yok” diye konuştu. Türkİş Genel Sekreteri Türkel de 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak istediklerini ve 30 yıldır Taksim’de uygulanan yasağı sağduyu içinde ve ortak akılla aşmayı umduklarını belirterek herkesi Taksim’de barış ve kardeşlik içinde 1 Mayıs’ı kutlamaya davet ettiklerini söyledi. KESK Genel Sekreteri Abdurrahman Daşdemir de 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlayacaklarını belirterek Türkiye’nin artık bu fobiden kurtulması gerektiğini” söyledi. ‘İZNE GEREK YOK’ Gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Görgün, “1