Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
8 ŞUBAT 2008 CUMA haberler SÖZ ÇİZGİNİN TURHAN SELÇUK DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN POLİTİKA GÜNLÜĞÜ HİKMET ÇETİNKAYA C 3 ‘N’olur Mevlam Gönder Bir Atatürk Daha!” ilmem haber gözünüze çarptı mı? Yabancılar internette bir anket düzenlemişler. Soru yalın ama absürd: “Tanrı’nın dünyaya yeniden kimi göndermesini istersiniz?” Olmayacak duanın ne kadar da çok amincisi varmış ki, bir sürü yanıt gelmiş, yeniden gönderilmesi istenenler arasında kimler yok, kimler... Herhalde bizim vatandaşlar da bunu görmüşler ki, birden işin seyri değişmiş ve Tanrı’dan dünyaya yeniden gönderilmesi istenenler içinde Atatürk, uzak ara ve yüzde 90 oranında oy ile birinci sıraya yerleşmiş. Time dergisinin 20. yüzyılın en önemli adam anketinde de benzer bir olay olmuş ve Türkiye’den yürütülen sistemli bir kampanya ile Atatürk’ün adı en ön sıralarda yer almıştı. O zaman hem gülmüş hem de şaşırmıştım. Time dergisi, Atatürk’ü 20. yüzyılın en önemli adamı seçseydi ne olacaktı? ABD AKP’nin ılımlı İslam iktidarını desteklemekten vaz mı geçecekti? AB liderleri, bu anket üzerine Türkiye’nin önemini anlayıp, “Biz ne yapıyoruz yahu! Aklımızı başımıza toplayıp, hemen şu Türkiye’yi Birliğe alalım” mı diyeceklerdi? Yoksa Türkiye, laik demokratik hukuk devleti, sürdürülebilir kalkınmayı sağlama ve çağdaşlaşma yolunda yeni adımlar mı atacaktı? ??? Bir önceki kadar patalojik olan bu son olay da üzerinde fazla durulmayı gerektirmezdi, eğer yıllar boyu birçok kişi ne zaman ülkenin başı sıkışıp dara düşse, yani, sık sık, “Bize yeni bir Atatürk lazım” dememiş olsaydı... İstenen Atatürk nasıl biriydi? Her bir insanın kafasındaki Atatürk ile yaşamış, büyük işler yapmış, tarihe mal olmuş Mustafa Kemal ne kadar birbirlerine benziyorlardı? Bu soruların yanıtı yoktu. Bütün çocukluğumuz Osmanlı’nın yüzyıllar süren ataletini, şimşek bakışlı, başak saçlı, insanüstü yaratığın, büyük azmi ve kimseninkiyle kıyaslanmayacak, pek fanilere de nasip olamayacak, büyük dehasıyla bir darbeyle yerle bir edip, bir anda, bütün diğer uluslardan daha cevherli, hepsinden daha fazla mağrur olmaya hakkı olan bir ulus yarattığı ve onu her türlü kötülükten kurtardığı, dünya milletleri arasında en ön sıraya yerleştirdiği masalıyla veya buna benzer öyküleri dinleyerek geçti. Toplumların tarihlerinin belirli dönemlerinde ortaya çıkan gerçekten müstesna önderlerin, nasıl bir toplumsal birikimin, bir tarihsel sürekliliğin sonucu olduklarını toplumumuzda anlatmak çok mihnetli bir işti. Mustafa Kemal’in Osmanlı’nın yüz yıllık birikiminin ürünü olduğunu söylediğinizde, kimileri Osmanlı’yı yüceltmek istediğiniz (sanki Osmanlı’yı küçümseyerek yücelebilirmişiz gibi) sanısına kapıldılar, ama “Peki, söyler misiniz, nasıl oluyor da Osmanlı, Mustafa Kemal’i ortaya çıkarırken Cumhuriyet, Erbakan ve Tayyip taifesine yol açıyor” sorusuna bir türlü yanıt veremediler. ??? Önderin hünerinin toplumsal birikimi fark edip, onu destekleyip, arttırıp, yönetip, o güçle sonuca varmakta olduğunu görmeyenler, koskoca “Kurtuluş”u ve “Kuruluş”u sadece tek adamın istencine indirgeyerek, kendi varlıkları için şart olan tarihlerini okuyup anlayabilmekten aciz olduklarını kanıtladılar. Anadolu’nun dört bir yanında kongreler şeklinde ortaya çıkan çoban ateşleri yanmadan, kurtuluşun artık yalnızca kendi istencimize ve azmimize bağlı olduğunu hepimiz değilse bile azımsanmayacak bir bölümümüz kavramadan, Tanrı bize yeniden bir değil, on Mustafa Kemal gönderse nafile! Hayatta en gerçek yol göstericinin bilim olduğunu söyleyen, pozitivist görüşle sorunların çözümü için, her şeyi bırakıp, gökten inecek bir hediyeye bel bağlamadaki saçmalığı görmemek mümkün mü? Mustafa Kemal tarihsel birikimin, toplumsal güçlerin bileşkesi olarak ortaya çıktı, ulusal ve uluslararası dinamik ve dengeleri iyi okudu, toplumsal güçleri iyi örgütledi, büyük işler başardı ve öldü. Önderlik ettiği toplumla birlikte yarattığı eseri de can çekişiyor. O eseri, çağın koşullarına uydurarak yaşatmak için, aynı yöntemleri, aynı örgütçülüğü kullanacak istenci göstermek gerek. Hem Mevlam niyazımızı kabul eyleyip, bize Atatürk’ü yeniden gönderse ne olacak ki? Siyasi mücadeleye girişmek istese, kendi kurduğu CHP’nin şu andaki yapısıyla kapısından bile geri çevrilmez mi dersiniz?.. Yağdanlıklar... e kadar sevimli bunlar, ne kadar akıllı, ne kadar da çok şey biliyorlar... Televizyon ekranları bunların, gazete köşelerinde bunlar... Vakıf üniversitelerinde bunlar!.. Her taşın altından çıkıyorlar!.. Yüzlerinde “liberal demokrat”, “liberal devrimci” maskesi... Bir ayakları Brüksel, öteki ayakları Washington... Ara sıra Londra, Paris ve Berlin... Hepsi birer yağdanlık!.. Aslında “AKP’ye oy” verdiler, ama sağda solda “Birinci bölgede Ufuk Uras’ı, ikinci bölgede Baskın Oran’ı destekledik” diyorlar... Kısa adları “liboş”tur. İsterseniz “Soros Çocukları” diyebilirsiniz, sakıncası yok. Özellikle CNN, NTV, Samanyolu, Kanal 7 ekranlarında boy gösterip “dolar üzerinden” program başı mıngır alırlar... Yeni Şafak, Zaman, Star, Taraf, Sabah gazetelerinde yazarlar... Hürriyet ve Milliyet’e sızanlar da vardır... Aydın ve sanatçı dünyanın her yerinde muhaliftir, bunlar ise iktidar yalakası... Para orada!.. “Sıkmabaş” için imza toplarlar, Brüksel’de, Berlin’de, Londra’da yarım saatlik konuşma için 2 bin Avro alıp beş yıldızlı otellerde konaklarlar... Daha Prof. Dr. Atilla Yayla’yı satan AKP’liler yağdanlıklarla, Feriye lokantasında oturup “sıkmabaşa özgürlük” konuşmaları yaptılar... AKP’nin yalakası, satılmışlığın simgesidir bunlar... Hrant Dink cinayetinin arkasındaki “tarikatçı yapılanmayı” görmezler; Fethullahçıların ABD’nin maşası olduğunu düşünmezler... Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel Aşkın tutuklandığında, vankedisi gibi kuyruklarını altlarına alıp otururlar... Türkiye’nin yüz karası TCK’nin 301. maddesinin kaldırılmasını ister gibi görünseler de sıkmabaş uğruna seslerini çıkaramazlar... Çünkü, havuzları “tarikatçı medyanın” suyuyla dolar, dolarlar öyle alınır... Yazılarına çok özen gösterirler AKP’yi sözde eleştirirken: “Aman Tayyip Bey alınmasın!” ??? Onlar “Milli Görüş Bahçesi”nin çocuklarıdır yaşları 60’a merdiven dayasa bile... YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan’ın bazı rektörlere baskı yaptığını yazmaktan korkarlar... Zaman zaman tiyatro, konser, sinema salonlarında rastlarım onlara... Nedense Genco Erkal’ın sahneye koyduğu oyunlara gitmezler... “Sıvas 93” onlar için yobazların değil, “derin devlet”in işidir... İnanırlar ve bazı safdilleri inandırırlar... Hrant Dink, Rahip Santoro, Necip Hablemitoğlu, Malatya katliamı AKP iktidarı döneminde gerçekleştiği halde “ampule” dokunmazlar... Ataol Behramoğlu’ndan Özdemir İnce’den, Ahmet Cemal’den, Genco Erkal’dan, Tarık Akan’dan Rutkay Aziz’den, Arif Sağ’dan nefret ederler... Sosyalistleri, yurtseverleri sevmezler... Onlar sahtekârların, yobazların, hokkabazların, Soros Vakfı’nın rüzgâr gülleridir... Sıvas acısını duymazlar!.. Yobazlarla, faşistlerle “sıkmabaşa özgürlük” diye tepinirler... Toplumsal belleğimizin zayıf olduğunu bilirler, Marksist kökleri olduğu için de “laf cambazlığı” yaparlar... Toplumculuğu yaşam biçimi olarak seçen Genco Erkal’ın bugüne dek bir tek oyununu öven yazı yazmadılar... Eskiden politik tiyatroyu severlerdi, bugün nefret ederler... Güneydoğu ağa, şıh, şeyh, baskısını görmezler; Güneydoğu’ya sınıfsal ve ekonomik açıdan bakmazlar... Sermayeemek çelişkisi onlara vız gelir tırıs gider... Davutpaşa’da katliamda ölen “sıkmabaşlı işçi kadınların” sigortasız, kaçak çalıştırıldığını konuşmazlar, yazmazlar. ??? Utanmak ve sıkılmak yoktur onlarda... Çıkarları peşinde koşarlar!.. Ben onlara oldum olası “liboş” deyip ikiye ayırırım: “Takkeli ve takkesiz!” Takkeli liboşları bilirim. Artık onlar iktidarda... Takkesizlere gelince!.. Rüzgâr gülü oldukları için şimdilik AKP yalakalığı yapıyorlar; daha düne dek “faşistler” diye saldırdıkları Devlet Bahçeli ve arkadaşlarına hafiften yanaşıyorlar... Ne olur ne olmaz!.. Bir bakarsınız üçdört yıl sonra erken seçim yapılır, MHP, ABD desteğinde iktidar olur!.. Yağdanlıkları ellerinde bekliyorlar... N B “MEMLEKETİMDEN İNSAN MANZARALARI” Abdullah Gül’den U dönüşü ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, üniversitelerde türbanın serbest bırakılmasına dair referandum yapılabileceğine ilişkin açıklamasından, “Temel hak ve özgürlüklerin referandum konusu yapılmasını doğru bulmuyorum” diyerek çark etti. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, “Çankaya Sofrası”nın ikincisinde edebiyatçıları ağırladı. Balık ve puf böreğinin yer aldığı yemek mönüsünde Adalet Ağaoğlu beyaz, Doğan Hızlan da kırmızı şarap tercih etti. Diğer konuklar içki kullanmadı. Yemekte AB üyeliği sürecinde yaşanan gelişmeler ve dünyadaki Türkiye imajı masaya yatırıldı. Yemeğin en önemli gündem maddelerinden biri de katılımcılardan Elif Şafak’ın da yargılandığı 301. madde oldu. Yazarlar söz konusu maddenin kaldırılması gerektiğini ifade ederken, Gül de bu konuda yazarlara güvence verdi. Gül, “Nasıl olsa kalkar” dedi. Türkiye’de başta türban olmak üzere siyasetin her alanı baltaladığını dile getiren edebiyatçılar, Türk entelektüel dünyasının da sorunlarının olduğunu vurguladılar. Hilmi Yavuz, yaptığı açıklamada, Gül’ün, türbanla ilgili anayasa değişikliği hakkında, “Temel hak ve özgürlüklerin referandum konusu yapılmasını doğru bulmuyorum” dediğini aktardı. Gül, daha önce memleketi Kayseri’de yaptığı bir açıklamada türban konusunda “Yeni anayasa yazılması tartışılırken bunu geniş anlamda referandumla, halkın önüne götürebileceğimi söylemiştim. Ancak, bu konuda henüz karar vermedim. Böyle konularda halka gidilmesi gerekir diye düşünüyorum” diye konuşmuştu. Yazar Rasim Özdenören de yaptığı açıklamada “ 301. maddenin kaldırılması konusunda herkes mutabık kaldı. Katılımcıların mutabık kaldığı diğer bir konu ise üniversitelerde başörtüsü özgürlüğü oldu. Başörtüsüyle ilgili problemin suni bir problem olarak ortaya çıktığı söylendi” dedi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, “Çankaya Sofrası”nın ikincisinde edebiyatçılar Doğan Hızlan, Adalet Ağaoğlu, Selim İleri, Hilmi Yavuz, Elif Şafak ve Rasim Özdenören’i ağırladı. (Fotoğraf: AA) BELÇİKA’DA TARTIŞMA ‘Türban kadını ikinci sınıf varlık yapar’ Belediyelerdeki türban yasağına karşı başlatılan imza kampanyasını eleştiren iki solcu entelektüelin De Standaard gazetesinde verdikleri yanıt sert oldu. Çimen BATURALP BRÜKSEL Belçika’da bazı belediyelerde, belediye meclislerince belediye çalışanlarına getirilen türban yasağı tartışması büyüyor. Belediyelerdeki türban yasağına karşı eski bir komünist öğretim üyesinin başlattığı imza kampanyasına karşı ülkenin tanınan iki solcu entelektüelinin Belçika’nın önde gelen gazetelerinden De Standaard’ın 23 Şubat tarihli sayısında verdikleri yanıt son derece sert oldu. Çoğu komünist veya sosyalist görüşlere sahip 100 kadar entelektüelin imzaladığı bildiriye cevap olarak yazılan ve Benno Barnard ve Geert Van Istendael’in imzalarıyla yayımlanan yazıda, türbanın yasaklanmasının “hoşgörüsüzlük” olarak değerlendirilmesinin son derece “naif” bir bakış açısı olduğu ileri sürülüyor. İki solcu yazar tarafından kaleme alınan “aydınlanmış sol kanada bir mesaj” başlıklı yazıda, türbanın serbest bırakılmasına tepki gösterenlere atıfta bulunularak şu ifadeler kullanıldı: “Eşlerinin veya kızlarının taşıdıkları başörtüsü, veya örtülü başlar kamu güvenliğini tehlikeye atmaz ama her başörtüsü, ‘ben bir kadın olarak ikinci sınıf bir varlık olmakla birlikte erkeğin cinsel güdülerini kontrol altında tutmaktan sorumluyum’ mesajı vermektedir. Birçok solcu entelektüel İslami haklar adına aslında erkek özgürlüğünü savunurken, İslami terörün en ılımlı hali olan, kadının baskı altında tutulmasını da savunmaktadırlar.” Düşünür ve sosyolog Geert Van Istendael ile kitapları Türkçe dahil birçok dile çevrilmiş olan Benno Bernard, Cumhuriyet’in sorularını yanıtlarken, “Vlaams Belang” gibi aşırı sağcı ve ırkçı bir partiyle aynı safta görünmekten duydukları derin rahatsızlığın altını çizdiler. renkli ilan asirmen?cumhuriyet.com.tr hikmet.cetinkaya?cumhuriyet.com.tr Faks numaramız: +90 0212/ 343 72 69