28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

14 Müzisyen karikatürist Deniz ÜLKÜTEKİN obert Curmb Zap dergisinin yayımlamasından çok önceleri bile abisiyle birlikte ev yapımı karikatür kitapları hazırlıyordu. 1968’te Zap çıktı ve underground mizahın öncüsü sayıldı. Curmb 30 Ağustos 1943’te Philedephia’da dünyaya geldi. Hayatındaki önemli dönüm noktalarından biri kartpostal yapan bir firmada çalışmak için Cleveland’a taşınmasıydı. Burada ilk eşi Dana Morgan ve sonradan birlikte Amerikan rüyasını temelinden sarsan çizgi roman serisi American Splendor’u çıkaracağı Harvey Pekar’la tanışacaktı. Ancak çizerlik kariyerindeki ilk kayda değer olay popüler mizah dergisi Mad'in yaratıcısı Harvey Kurtzman’la tanışması ve onun yardımlarıyla Help adlı dergide ilk karakteri Fritz The Cat’i çizmeye başlamasıydı. IZLI YAŞAYIP GENÇ ÖLEN KEDİ FRITZ Bir gizli ajan olan kedi Fritz, tam anlamıyla anti kahramandı. Kız kardeşiyle ensest ilişkisi vardı ve herhangi bir kötülüğü yapmaktan çekinmeyecek bir karaktere sahipti. Crumb’ın arkadaşı, yazar Marty Pahls’a göre Fritz, çizerinin eksikliğini hissettiği maceracı, kadınların gözdesi olmak ve istediği gibi davranabilmek gibi özelliklere sahipti. Crumb o yıllarda uzun süre yalnızdı C röportaj YANSIMA OSMAN İKİZ 8 ŞUBAT 2008 CUMA AB’yi Balkanlarda İzleyelim içinde rahatça seyahat edebilecekleri sözünü verdi. Brüksel’in planına göre Kosova, AB’nin güvenlik şemsiyesi altında uzun bir geçiş dönemine yayılan süreç içinde bağımsız olacak. Her iki taraf da ileride AB üyesi olacağından bu süreç içinde gerginlik giderek yumuşamaya dönecek. Tabii Brüksel’de yapılan bütün bu hesapların, özdeyişten esinleyerek söylemek gerekirse Balkan çarşısına uyması lazım. Uyar mı? Bu hesabın tutması Sırbistan’ın AB’yi bir zamanlar Türkiye’deki çoğunluğun algıladığı gibi kucağına atlanacak bir çekim merkezi olarak görüp görmediğine bağlı. Oyların kıl payı ile ikiye bölünmesi durumun AB açısından o kadar parlak olmadığı anlamına geliyor. Bu başa baş dengeyi bozmak için milliyetçilerin de boş durmayacağını tahmin etmek zor değil. Tabii milliyetçiler safında olup AB karşıtı olmayanların varlığını da hesaba katmak gerekiyor. Tabii ki gelişmenin seyrini ekonomik durum belirleyecek. Seçmenler her şeyden önce günlük ekonomik sıkıntılarına çözüm bekliyor. Özellikle de işsizlik sorununa ilaç olacak reçeteyi bekliyorlar. Kolay değil, işssizlikten umudunu kaybetmiş gençler yurt dışına kapağı atabilmek için fırsat kolluyor. Bu yüzden Boris Tadic’in işi kolay değil. Ancak bu durum aynı zamanda Avrupa’nın kurt politikacılarının işini kolaylaştıracak. Brüksel kesenin ağzını açtığında Brüksel’e ilgi artacaktır. AB, Balkan’larda hata yapacak olursa bindiği dalı keseceğinin bilincinde. Karşısındakilerin AB’nden gelen bütün direktiflere boyun eğen Türkler gibi davranmayacakları belli. O yüzden Kıbrıslı Türkler’e verdiği sözü yerine getirmeyen AB’nin Arnavutlar’a ve Sırplar’a aynı fütursuzlukla davranması beklenmemeli. Türkiye ile kıyaslanmayacak kadar küçük ülkelerin vatandaşları olsalar da Sırplar da , Arnavutlar da paçayı kaptırmamayı, pazarlık yapmayı, onurlu davranmayı biliyorlar. AB’nin Kıbrıs ‘’Dolmasını’’ yediğimizden şimdi Balkan’lardaki gelişmeyi dikkatle izleyip arada sırada da aynaya bakmalıyız… osman.ikiz?tele2.se R H Sapkınlık, düzenbazlık, tabu karşıtlığı gibi hassas ve kırılgan konularla ilgili bir şeyler anlatmak istiyorsanız, bunu en rahat onları güldürerek yapabilirsiniz. Ancak 1960’larda San Francisco’da ortaya çıkan underground mizahın öncüsü Robert Crumb’ın o dönemlerdeki hedefi, bir karşı kültür hareketi yaratmak değil, sadece yapmak isteyip de yapamadığı şeyleri çizmekti. Yine de bu, 60’larda hippilerin sembolü haline gelmesi için engel değildi. Robert Crumb. arabası içinde satıldı. Dergi daha sonraki aylarda, genelde uyuşturucu kullanmaya yarayan malzemeler ve tabii el altından uyuşturucu satılan head shop adı verilen dükkânlarda bulunacaktı. İlk sayısından itibaren Zap, daha önce rastlanmamış bir türdü. “Sadece entelektüel yetişkinler içindir” uyarısıyla birlikte satılan dergi, cinsel ve toplumsal tabuları hiçe saymaktaydı. Çizgisi ise o kadar rahatsız ediciydi ki satışı New York gibi büyük şehirlerde yasaklandı. Dergideki en popüler karakterlerden biri olan Mr. Natural, kurtuluşun mistizm ve doğal yaşamda olduğuna inanan bir bilgeydi. Çoğu zaman günümüz dünyasındaki şeytanlara, öğreti ve ironi yüklü cevaplar veriyordu. Ancak aynı zamanda sinik, kendine acıyan bir hali ve birtakım cinsel sapkınlıkları olan Mr. Natural, zaman zaman çocuk tacizinden hapse girmek gibi utanç verici durumlarda da kalıyordu. Karikatür çizmenin dışında birçok müzisyen için albüm kapağı da tasarlayan Crumb, Janis Joplin’in Cheap Thrills isimli albümünün kapağına imza attı. Yine Zap’ın ilk sayısında yer alan “Keep On Truckin” çizimi de hippi kuşağının sembollerinden biri haline geldi. ERSİNDEN AMERİKAN RÜYASI Crumb, Weirdo adlı dergide çizerken, Cleve ve seks hayatı olmadan yaşadı. Tek eğlencesi çizmekti. Bir sosyal çevresi olmaya başladığı zaman ise Fritz’in sihri kaybolmuştu. Ancak Crumb kendisini çizdiği karakterle ilişkilendiren bu iddiayı reddetti. Popüler hale gelmesi de Fritz’in sonu oldu. 1972’de çekilen animasyon filmde Crumb da yapımcılar arasındaydı ama filmin bitme aşamasında ortaya çıkan işten nefret etti ve film piyasaya çıktıktan sonra çizdiği hikâyede karakterini öldürdü. Crumb, 1967 başında California’ya taşındı. O yıllarda karşı kültür hareketinin merkezi olan San Francisco’da, Zap dergisini çıkarmaya başladı. Dergiyi tek başına hazırlamıştı. İlk sayı, 1500 adet basıldı ve San Francisco sokaklarında bir bebek land’dan arkadaşı olan Harvey Pekar, ağır bir bunalımdaydı. Bir hastanede dosya görevlisi olarak çalışan ve yaşadığı hayattan hiç de memnun olmayan Pekar hastane deposunda yalnız başına geçirdiği saatleri ve günlük hayatta yaşadıklarını yazmaya başladı. Yolda gördüğü herhangi bir insan ya da iş arkadaşlarının sıradan görüntülerinin altında yatan iç dünyalarını kaleme alırken bir yandan da ortaya çıkan işleri arkadaşı Crumb’a gönderiyordu. Birlikte geçirdikleri zaman içinde ortak müzik zevkleri T sayesinde çok iyi anlaşan Crumb ve Pekar sonunda ortaya American Splendor’ı çıkardılar. Pekar’ın hikâyeleri Crumb’ın sıra dışı çizgisiyle birleşti ve ortalama bir Amerikalının hayatı beklenmedik bir kitle tarafından takip edilmeye başladı. 1976 ve 1993 arasında 17 cilt olarak basılan çizgi roman serisi, 2003’te aynı isimle çekilen bir filme de uyarlandı. Film, Sundance’de en iyi uyarlama ödülünü aldı. ABD’deki ırkçı gelişmelerden ve yaşamdan sıkılan Crumb, 90’larda, 6 eskiz defteri karşılığında Fransa’da bir şato aldı ve kendisi gibi çizer olan eşi Aline Kominski’yle birlikte bu ülkeye yerleşti. 1994’te çizerin arkadaşı Terry Zwigoff tarafından çekilen belgesel, çizeri genç kuşaklara tanıttı. Aynı zamanda plak koleksiyoncusu da olan Crumb’ın yaklaşık 5 bin plağının içinden seçme şarkılardan oluşan Gay Life in Dikanka isimli bir albümü de var. R. Crumb&His Old Cheap Suide Sernaders isimli grubuyla 70’lerde 3 blues albümü yayımlayan Crumb, şu sıralar Fransız grup Les Primitifs du Futur’da mandolin çalıyor. Geçen aralık ayında ise çizerin son kitabı, “Robert Crumb’ın Seks Takıntıları” yayımlandı. ırbistan başkanlık seçimini AB yanlısı Boris Tadic’in kazanmasıyla Kosova sorununun daha az sancılı yollarla çözülme olasılığı arttı. Boris Tadic, oyların yüzde 50’sinden biraz fazlasını aldı. Milliyetçi Tomislav Nikolic ise yüzde 50’nin biraz altında kaldı. Eğer aşırı milliyetçi Tomislav Nikolic, oylarını birazcık daha artırıp seçimi kazanmış olsaydı AB’nin Belgrad’ı etkileme şansı olmayacaktı. Kosova bağımsızlık hedefinden geri adım atmayacağından gerginlik kaçınılmaz olarak tırmanacak muhtemelen kanlı çatışmalara dönüşecekti. Bu yüzden, Balkanlar’ın yeniden kanlı çatışmalara sürüklenmekten hiç değilse şimdilik kıl payı ile kurtulmuş olduğunu söylemek abartma sayılmamalı. Tabii ki Boris Tadic’in başkanlık seçimini kazanmasıyla bölge herkesin birbirine gül verdiği barış vahasına dönecek değil ama sorunun kontrol altında zamana yayılarak çözülme olasılığı bir hayli artmış durumda. Yıllardır süren gerginlik ve çatışmalardan sonra sorunu masa başında çözme olanağı bulunamamıştı. Kosova Arnavutları bağımsızlık hedefine kilitlenmiş, Sırplar ise bırakın pazarlığı Kosovasız bir Sırbistan’ın sözünü bile ettirmiyordu. Bu nedenle beklendiği ve görüldüğü gibi başkanlık seçiminde Kosova sorunu ana temaydı. Finali AB yanlısı Boris Radic kazandı ama bu Sırplar’ın dönüp de Arnavutlara ‘’Lütfen bağımsızlığınızı ilan ediverin de sizi tanıyalım’’ diyecekleri anlamına gelmiyor. Etnik kışkırtıcılık sonunda karşı karşıya gelen halkların geri adım atmaları kolay değildir. Ya bir taraf güçlü olup karşı tarafın bileğini büker, sırtını yere getirir ya da taraflar arasına arabulucular girer. Arabulucular da genellikle başında iki tarafı kışkırtanlardır. Hep olageldiği gibi önce halkları birbirlerine düşürürler sonra ellerini sıvazlayıp beklerler ve en sonunda da barış havariliğine soyunurlar. Şimdi AB devreye giriyor. Politika belli. Yabancı dilden Türkçe’ye uyarlanıp moda haline gelen deyimle bunun adı havuç politikası. Brüksel iki tarafa da ekonomik ve siyasi alanlarda işbirliği vaadinde bulundu. Seçimden hemen önce de Boris Tadic’in elini güclendirmek amacıyla elverişli ticari andlaşmalar ile Sırplar’a AB S Paris gösterileri kitaplaştı “İşçi, öğrenci, işsiz ve yoksulların, yeni baldırıçıplakların gösterileriyle Paris bir gösterikenttir: BastilleRepublique, RepubliqueOpera, DenfertRochereauInvalides, RepubliqueNation güzergâhında gösteri yapmadıysanız, yürümediyseniz, Paris’i Paris olarak tanımıyorsunuz demektir: İşçilerin, işsizlerin, öğrencilerin, öğretmenlerin, yoksulların Paris’i bu hatlarda çizilir/yazılır. Onun içindir ki ışıkkent ‘out’. Merhaba gösterikent diyebiliyoruz. Direnen Paris’tir bu.” Böyle diyor yazar M. Şehmus Güzel, gösterilerini kitaplaştırdığı kent için... Gösteri yapanların başında elbette işçiler, öğrenciler ve kadınlar geliyor. İşsizliğin ve yoksulluğun artması sonucu son yıllarda işsizler ve yoksullar da kendi gösteri ve yürüyüşlerini örgütlüyorlar. Evsizbarksızlar da hem gösteri ve yürüyüş yapıyorlar hem de Paris içinde yıllardır boş bırakılmış evleri işgal edip “oturma haklarını” fiilen uyguluyorlar. 1993’te örneğin Paris’te toplam 1311 gösteri düzenlendi: Sadece Paris’te. Bir günde yaklaşık dört gösteri... İşte bütün bu gösteri ve yürüyüş şenliğini anımsatacak bir demet. Paris Gösteri Kent, M. Şehmus Güzel imzasıyla Pêrî Yayınları’ndan çıktı. âzım Hikmet’in eşyalarının sergilenmesiyle birlikte, koca şairin hiç bilinmeyen bir şiiri de gün ışığına çıkarıldı. Soner Yalçın da, Hürriyet gazetesindeki köşesinde, Nâzım’ın unutulan bir ziyaretini yeniden anımsattı bizlere… Sevgili Yalçın, şairin Kore Savaşı sırasında, Kuzey Korelilere esir düşen Türk askerlerine yaptığı ziyareti usta kalemiyle sundu okurlara. Biz de, tarihin tozlu raflarından kalan bir başka Nâzım belgesini gün ışığına çıkaralım… Dönemin sevilen bir gazetecisi Küba’nın başkenti Havana’dadır. Nâzım Hikmet’in de Küba’da olduğunu duyan gazeteci şairi görmek ister. Ne var ki, Nâzım köyleri gezmeye gitmiştir. Gazeteci, bir bayiden “Revolucion” gazetesi satın alır… Gazetenin birinci sayfasında Nâzım Hikmet ile yapılan bir söyleşi vardır… Ne mutlu bize ki, gazeteci o söyleşiyi gezi yazılarına alacaktır. Böylelikle Nâzım’ın sözleri, Küba’da bir gazetenin arşivine mahkum olmaktan kurtulup, günümüze ulaşacaktır!.. N KULE CANBAZI SUNAY AKIN Öyle bir halk ki... ğum bir harp gemisinde milli hareketi destekleyen bir ayaklanma tertipledik. Hareketin liderlerinden biriydim. Beni ordudan kovdular ve bu suretle denizcilik mesleğim de sona erdi.” Nâzım Hikmet, Mustafa Kemal ve Kurtuluş Savaşı konusundaki samimi, sıcak duygularını içeren konuşmasını sürdürürken sözü Anadolu insanına getiriyor. İşte, o bölüm: “Bundan sonra işgal kuvvetlerine karşı şiir yazarak, Anadolu’daki hareketi desteklemeye başladım. Çocukluğumda Anadolu’yu gezmiştim, fakat bir Paşa’nın oğlu olarak… Bu defa Anadolu’yu başka türlü gezdim: Karadeniz’den Ankara’ya kadar yayan yürüdüm. Bu yolculuk ayaklarımın Anadolu toprağıyla ilk teması değildi ama kalbimin ve kafamın halk ile ilk temasıydı. Öyle bir halk ki, okuma yazması yok, ezilmiş, hastalık dolayısıyla sinek gibi ölüyordu. Öyle bir halk ki, kadınları ancak evlendikleri gün ayakkabı giyer ve daha sonra bu ayakkabılarını kızlarına miras olarak bırakırlardı. İşte milletim, bu sıkıntılar içinde, feci şartlar altında milli egemenlik için mücadele ediyordu.” ÖLMEK YAZIKTIR’ ‘KÜBA’YI GÖRMEDEN Nâzım, “Sizi Küba’ya getiren sebep nedir” sorusuna şu yanıtı verir: “Bence Küba ihtilalinden sonra, insanlığın refahına inananlar için Küba’yı görmeden ölmek yazıktır. Buraya davet edildiğim zaman diyebilirim ki, son yılların en büyük sevincini yaşadım. O sıralarda Paris’te bulunuyordum. Paris’teki bütün arkadaşlarıma, otobüs biletçisine, gaze te satan bayiye, Türk içkisi hazırlayan Rum lokantacıya Küba’ya gitmekle neden bu kadar memnun olduğumu anlattım.” Sonraki soru şöyledir: “Yoldaş Nâzım, hayatınız hakkında, Küba halkını aydınlatmak ister misiniz?”… Böyle bir soruya verilecek yanıt, Türkiye’nin yakın tarihini de içerecektir elbette… Öyle de olacaktır zaten; Nâzım Hikmet’in sözleri soyağacının dallarında bir rüzgâr gibi dolaştıktan sonra, Anadolu’daki direniş fırtınasına karışır… Der ki, koca Nâzım: “Savaşta Alman emperyalizminin müttefiki olan Osmanlı İmparatorluğu yenildi. Şehrim İstanbul işgal edildi. Padişah Türkiye’nin bir sömürge olmasını istiyordu. O sırada, Anadolu’da bir gerilla kuvveti tarafından ilk direniş hareketi başladı. Gerillacılar arasında daha önce Rusya’da esir olan ve Rus ihtilalini gördükten sonra Türkiye’ye dönen kimseler de vardı. Mustafa Kemal adında bir komutan bu hareketin başına geçti. Emperyalist istilacı kuvvetlere karşı bir direniş ordusu kurdu. Bu hareketin ve aynı zamanda Rusya’da olup bitenlere dair duyduklarımızın etkisi altındaydık. O sırada astsubay olarak bulundu Söyleşi, şairin hapis hayatı ve çok sevdiği İstanbul’dan ayrılmak zorunda kalmasıyla devam ediyor… Gazetenin ön sayfasında, boydan boya dört sütun tutan söyleşide Nâzım Hikmet, Küba hakkındaki düşüncelerini şöyle dile getiriyor: “Bu adada sizler cehalete karşı mücadele ediyor, okullar kuruyorsunuz. Bu ada, bizim adamız, benim adam… Bütün geri kalmış ülkeler için büyük bir okul; özellikle koloniler ve yarı koloniler için… Ben şahsen birkaç günden beri bu okulun sıralarında bulunuyorum. Bu sıralarda çok şey öğrendim. Kendimi daha kuvvetli ve bilgili hissediyorum. Yazık ki bu ada bir sandal gibi hareket edemez; edebilseydi bütün dünyanın limanlarına gidebilecekti ve böylece olağanüstü bir sonuç elde edilecekti.” Gazetede yalnızca söyleşi değil, Nâzım Hikmet’in Küba devrimi için yazdığı bir şiir de yayımlanmaktadır: İnşa etmek şarkı söylemeye benzemez / Fakat rençberler sabırlı insanlardır / Bina da göklere doğru yükselir / Yukarıya, yukarıya daima daha yukarıya / Ve şimdiden birinci kata / Çiçek dolu bazı saksılar koydular / Ve kuşlar taşıyor kanatlarında / Güneşi üçüncü katın balkonuna Sahi, biz, 1923 devriminin cehalete karşı başlattığı savaşta güneşi üst katlara taşıyabildik mi?.. Ne acıdır ki, Nâzım Hikmet’in Küba’da yaptığı söyleşiyi bizlere ulaştıran gazeteci aydınlanma yolunda öldürülecek ve bedenine sıkılan kurşunlardan birinin kırdığı kalemi Çemberlitaş’taki Basın Müzesi’nde sergilenecektir… O gazeteci sevgili Abdi İpekçi’dir… “Fethullah Gülen ve Ötekiler”i anlatacak Arpad’ın Heilbronn konferansı HEILBRONN (Cumhuriyet) – Gazetemiz yazarlarından, çevirmen Ahmet Arpad, Heilbronn’da “Fethullah Gülen ve Ötekiler” konulu bir konferansta Türk gericiliğinin yeni yönelimlerini anlatacak. Heilbronn ve Çevresi Atatürkçü Düşünce Derneği tarafından Garten Str. 64 adresindeki Heilbronn DGBHaus’da gerçekleştirilecek olan toplantı, 16 Şubat 2008 cumartesi günü saat 17.00’de başlayacak.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear