28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

2 EVET/ HAYIR C olaylar ve görüşler 22 ŞUBAT 2008 CUMA Demokrasi Skandalı ürkiye uzun süredir bir demokrasi skandalı yaşıyor. 2002 seçimlerinden bu yana üzerinde durduğumuz bu sorun, henüz çözüme kavuşturulmadı. Yanlış sürüyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) adrese bağlı yaptığı nüfus sayımı sonuçlarını açıkladı. Ülkemizin nüfus toplamı 70.586.256 olarak açıklandı. 18 yaş üzeri seçmen niteliğine sahip yurttaşlarımızın toplamı da 48.259.000 olarak hesaplanıyor. Oysa Yüksek Seçim Kurulu’nun düzenlediği seçmen kütüklerine göre 2002 genel seçimlerinde oy verme hakkı bulunan seçmen sayısı 41.707.000’di. Bu sayı 2004 yerel seçimlerinde 43.303.000’e çıktı. 22 Temmuz 2002 genel seçimlerinde ise azalarak 42.700.000’e indi. 2009 yerel seçimleri için sandık seçmen listeleri de henüz kesinleşmiş değil. Şimdi bu konuda son on aydaki gelişmeleri özetleyelim: Türkiye İstatistik Kurumu Başkanı Ömer Demir 9 Mayıs 2007’de yaptığı basın açıklamasında o tarihe kadar adrese bağlı yapılan sayıma göre 2000’de 73.875.000 olan Türkiye nüfusunun 68 milyona düşmesinin beklendiğini söyledi. TÜİK Başkanı kimlik numarası esasına göre yapılan sayımda mükerrer kayıtların kalkmış olacağını belirtti ve ekledi: “Kırsal kesimde yaşayan nüfustan daha fazla nüfus görünüyor. Ölüm kaydı girilmemişler var. Yurtdışında yaşayanlar kendi beldelerinde kayıtlı duruyor. Bazıları ikametgâh almadığı için ayrı yerde askıya çıkmış.” Buradaki askıdan seçmen listelerininkini değil, TÜİK nüfus sayımınınkini anlıyoruz. PENCERE 22. Dönem CHP Milletvekili OKTAY AKBAL Bunca Zaman Boşuna mı Geçti?.. erkes din bilgini kesiliverdi! Kuran’ın şurasında böyle denilmekte, orasında şöyle buyrulmakta, sen bilmezsin ben bilirim, ben bunun okulunda okudum, sen nerden çıktın? Bir karmaşadır gidiyor... Bin dört yüz yirmi üç yıl önce yazılmış, bir değerli kitap... İslam peygamberinin insanlara öğütleri, yol gösterici sözleri, buyrukları... Bin dört yüz yirmi üç yıl sonra, içimizden bazıları yeniden çözümlemeye, değerlendirmeye, kendi anlayışlarına uygun buldukları, sandıkları yerleri, sözleri kendi kafalarına göre yorumlamaya, sonra da uygulamaya kalkışıyorlar!.. Dernekler, tarikatlar, çeteler, bilmem neler bu yolda savaş veriyor... Milyonlar, neredeyse milyarlar din, iman diye kurban edilmiş, edilmekte... Tarikatlar, mezhepler türlü türlü yorumlarla insanları birbirine düşman etmekte... ??? Yalnız bizde mi, yalnız İslam dünyasında mı? Hıristiyan dünyası da İsa’dan bu yana tam bir barışa kavuşmuş değil... Katolik, Protestan, Ortodoks, Anglikan, şu bu hâlâ gizli açık çekişmelerin içindeler... İngiliz Kralı Sekizinci Henry’den bu yana KatolikProtestan savaşı bitmiş değil! İrlanda’nın Protestanları ile bağımsız İrlanda yanlısı Katolikleri yüzyılı çok aşan kanlı kavgalarını bir türlü sona erdiremediler. Papalar geldi gitti, Hıristiyan yobazlık, İslamı hâlâ hoşgörüyle içlerine sindiremedi. Nerde bir kanlı olay olsa sorumlu Müslümanlardır anlayışı, 21. yüzyılın ana konusu olmakta... ABD Başkanı Bush’un “Bu bir Haçlı seferidir” sözünü unutmamalı... İsa’dan bu yana 2008 yıl geçmiş. Hz. Muhammet’ten bu yana tam 1423 yıl kitaplar yazılmış, incelemeler, yorumlamalar, neler neler yaşanmış, ama Hıristiyanlıkta da, Müslümanlıkta da hiç değilse önemli bir kesimin gözünde, yaşantısında binlerce yıl geride kalan, kalması gereken buyruklar, öğütler günümüzde de uygulanmakta, uygulanmak istenmekte, yasalarla, anayasalarla yeni bir yaşama kavuşturulmaya çalışılmakta... Akan kanlar dereleri, nehirleri, okyanusları doldurur. Bu din kavgası bitecek mi? Ne zaman? ??? Ben yıllar önce Hiroşima’lar Olmasın demiştim. Yüz bin kişi ölmüştü bir bombayla... “Bir Hiroşima Yeter” adını vermek istemiştim kitabıma. Şair dostum Dağlarca, “Olmaz bir Hiroşima yeter demek, Hiroşima’ları doğru görmek, benimsemek anlamına gelir. Sen Hiroşima’lar Olmasın demelisin” diye uyarmıştı. Gerçekten de yetmezmiş. Bir Hiroşima, şimdi binlerce, milyonlarca Hiroşima oldu! Daha da sürecek insanın insana kıyması!.. ??? Nerden nereye! Günümüz Türkiye’sinde başörtüsü, türban çekişmesinde, nice ünlü ünsüz kişilerin, sorumlu sorumsuz adamların Müslümanlık, din, Kuran, peygamber konularında çeşitli çeşitli yorumlarını dinliyoruz, okuyoruz. 1423 yıl geçmiş.. Boşuna mı geçmiş, boşuna mı? Yeniden yaşamaya mı başlayacağız... Binlerce yılların öncesini, kadınlarımızı kapatarak, çağa, uygarlığa ters birtakım koşullara uyarak, tüm halkımızı da çirkinliklere sürükleyip güzellik, iyilik, dostluklardan uzaklaştırarak!.. T Bülent TANLA ‘Bizim Kadınlarımız’ Ve Yazgıları?.. merika adıyla sanıyla dünyanın en büyük emperyalist devleti, değil mi?..Evet.. Ama, tüm kusurlarına karşın dünyanın en büyük demokratik devleti, değil mi?.. Evet.. Nasıl oluyor bu?.. Bir paranın iki yüzü gibi oluyor.. Yazı mı?.. Tura mı?.. Hangisini istersin?.. ? Amerika’da cumhurbaşkanı seçimi epey gıllıgışlı bir yapıya sahip olsa da, çok alengirli kurallara bağlansa da, demokratik bir süreç sonunda gerçekleşir... Şu sırada iki partili demokratik rejimde cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturması olasılığı en güçlü iki aday var... Adları lazım değil... Biri kadın.. Biri zenci.. Yazı mı?.. Tura mı?.. Hangisini istersin?.. ? Masal gibi... New York’ta çok eski sayılmayacak bir zamanda, bir erkek, caddede yürürken sigara içen bir kadını dövmüş... Gazeteler olayı yazmışlar... Ertesi günü New York’un bütün kadınları caddelerde fosur fosur sigara içerek yürümeye çıkmışlar... Yine de Amerika’da kadın cumhurbaşkanı olasılığı 21’inci yüzyılda gündeme girebildi... ? Ya zenciler?.. Karaderililer?.. Filmi çevrildi, çok da tutuldu; insanlık tarihinde bilinen ilk köle başkaldırısı Spartaküs olayı milatla zamandaş... Amerika’da köleliğin kaldırılması ise 19’uncu yüzyılın yarısından sonra... Arada neredeyse iki bin yıl var... Olay nasıl patlak verdi?.. Afrika’dan gemilerle Amerika’ya kaçırılan zenciler güneydeki tarlalarda beyazların köleleri olarak çalıştırılıyorlardı... Kuzeyde hem sanayileşme gelişiyordu; hem işsizlik ve yoksulluk uç veriyordu... Çıkar çelişkileri derinleşince güneyle kuzey arasında iç savaş çıktı... İç savaş kölelerin başkaldırısından çıkmadı... Karaderili ile beyaz arasında çıkmadı... Beyaz ile beyaz arasında çıktı... Ve kölelik kaldırıldı... ? Bugün Türkiye’de türban sorunu mu var?.. Yok canım... Kadın sorunu var... Kadını erkekten aşağı görüp köleleştiren dinsel dünya görüşüyle, kadını erkekle eşit sayarak insanlaştırmak isteyen dünya görüşü arasında çatışma yaşanıyor... Ama çatışma kim ile kim arasında?.. Erkek ile erkek arasında... ? Kadınlarımız, genelde haklarını talep edemeyen edilgin, durgun, korkak, sessiz, ağzı var dili yok kitleler halinde... Tesettürü yeğlemiş ya da razı olmuş durumdalar... Ne garip tecelli?.. Amerika’da zenci köleliğini beyazlar kaldırdı... Türkiye’de kadın köleliğini kaldırmak erkeklere mi düşecek?.. H YSK, 2009 yerel seçimlerine yönelik oluşturacağı seçmen kütüklerindeki seçmen sayısını 4344 milyon civarında belirlerse TÜİK’in bu sayımı yanlış yaptığı, Türkiye nüfusunu yanlış saymış olduğu, seçmen sayısının 4748 milyon arasında belirlenmesi halinde de 22 Temmuz 2007 seçimlerinin 5 milyon civarında eksik bir seçmen ile yapıldığı sonucuna varılacaktır. men kütüklerinde kayıtlı seçmen sayısı 41.707.000, 2004 Mart yerel seçimlerinde 43.303.000 idi. Bu farklar nereden kaynaklanıyor? Bize göre durum, 2002 seçimlerinde çok fazla mükerrer ve sahte seçmenin yer almasından ileri geliyordu. O listelerde en az 4 milyon gerçek olmayan seçmen vardı. Peki, şimdi TÜİK’in açıkladığı 2007 nüfus sayımı verilerine göre 2009 yerel seçimlerinde oy verme hakkına sahip 48.259.000 kişi seçmen kütüklerinde yer alacak mı? nun 4 milyonunun 30’un altında, 1829 yaş grubunda olduğunu saptadık. Genç bir seçmen grubuyla karşı karşıyayız. Bunların bir kısmı gidip seçmen yazılmamış ve kayda girmemiş. Bir kısmı, o dönemde askerde olan gençler. Onları biz bilemeyiz” dedi. Bütün bu beyanlar yanlışları ortadan kaldırmıyor. Bu konuda kayıtsız kalmamak, yanlışların üstünün kapatılması yoluna gitmemek gerekiyor. TÜİK ve YSK’nin MERNİS nüfus dairesi ile bir araya gelerek süratle bu yanlışı gidermeleri gerekir. Ülkemizin prestiji, demokrasinin güvenliği söz konusudur. Konu mevzuat yetersizliği ile geçiştirilemez. Sorun, TÜİK’in nüfusun genel yapısını belirlemekte ve saptamaktaki sorumluluğu ile YSK’nin sadece seçmen nüfus üzerindeki tespit ve belirlemedeki sorumluluklarından kaynaklanmaktadır. TÜİK nüfusun tümünü ve üzerindeki karakteristiklerinin belirlenmesinin sorumluluğunu üstlenirken, YSK ise nüfusun bütününün içindeki daha küçük seçmen niteliğini hak eden parçası ile sorumlu kılınmıştır. Problem bu parçaların birbiriyle de farklı olmasından kaynaklanmaktadır. 48 milyon arasında belirlenmesi halinde de 22 Temmuz 2007 seçimlerinin 5 milyon civarında eksik bir seçmen ile yapıldığı sonucuna varılacaktır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bu trajikomik durumu süratle gidermesi gerekir. Yüksek Seçim Kurulu, Yargıtay ve Danıştay’dan, seçilmiş üyelerden, yüksek düzeyli yargıçlardan oluşur. YSK kararları aleyhine anayasanın 79. maddesi gereği başka bir merciye başvurulamaz. Türkiye İstatistik Kurumu faaliyetleri de yürütmenin kapsamındadır. A KAYIP SEÇMENLER YSK 22 Temmuz 2007 öncesi listeleri yenileyip, seçmen sayısını 42.5 milyon olarak ilan etmiştir. TÜİK’in aynı dönemde yapmış olduğu nüfus sayımı ülkede 18 yaş ve üstünde 48 milyon kişi olduğunu gösterdi. Bu 5.5 milyon seçmen nereye gitmişti? Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Muammer Aydın 25 Ocak 2008’de “TÜİK’ten rakamları istedik, vatandaş yazılmamışsa biz ne yapalım” dedi. Oysa 298 sayılı seçmen kütükleriyle ilgili yasanın 29. maddesi, seçmen vatandaşın eksiksiz belirlenmesi, kütüklerin güncelleştirilmesi, mükerrer yazımın önlenmesi, vatandaşların görev ve sorumluluklarına uygun siyasal haklarını en yüksek oranda kullanmalarını sağlayacak bilginin toplanması, düzenlenmesi ve kullanılabilir hale getirilmesi sorumluluğunu YSK’ye yüklemiştir. TÜİK Başkanı Ömer Demir de kayıp seçmen çalışmasıyla ilgili olarak, “YSK’ye kayıtları vereceğiz. Arada 7 milyon fark olduğunu gördük. Bu SORUNUN ÇÖZÜMÜ TÜİK, Başbakanlık’a bağlı bir kurumdur. Anayasanın 158. maddesi adli, idari ve askeri yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözümlemeye yetkilidir. Uyuşmazlık mahkemesi örnek alınabilir. YSK ve TÜİK verileri arasındaki bu büyük uyumsuzluk karşısında sorumluluktan kaçamazlar. Kamuoyu duyarlılığı böyle konularda yargı ve yürütme arasındaki işbirliğini gerektirir. Bunun için ayrı bir hukuki düzenlemeye de gerek yoktur. Konuya CHP olarak başından beri duyarlılık gösterdik. Hiçbir kurumu hedef almadık. Yanlışların düzeltilmesini bekledik. Ancak her bakımdan güçlükler yaşadığımız bu günlerde sorumluluğumuzu üstlenmenin, gereğini yapmanın zamanıdır. Aksi halde ilgili kurumlarımızın meşruiyeti, Türk demokrasisinin inandırıcılığı ciddi yara alacaktır. behicak?yahoo.com.tr YEREL SEÇIMLER Şimdi önümüzde daha büyük bir sorun var: 2009 yılı yerel seçimleri. YSK, 2009 yerel seçimlerine yönelik oluşturacağı seçmen kütüklerindeki seçmen sayısını 4344 milyon civarında belirlerse TÜİK’in bu sayımı yanlış yaptığı, Türkiye nüfusunu yanlış saymış olduğu, seçmen sayısının 47 SEÇMEN KÜTÜKLERİ Aynı gün 9 Mayıs 2007’de askıya çıkan geçici seçmen listeleri 22 Temmuz listeleri için 41.465.000 seçmeni kapsıyordu. Daha sonra bu sayı seçmen kütüklerinde 42.700.000’e çıktı. 2002 genel seçimleri için, seç KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK Övünmeden ve dövünmeden yılında eşim Hayriye ve oğlumuz Ferhat ile 1964 Almanya’nın Frankfurt şehrine geldik. Eşim bir modaevinde terzi olarak, ben bir matbaada mücellit olarak, oğlumuz da eğitim görerek, yaklaşık 19 sene yaşadık. 1982’de İstanbul’a döndük, oğlumuz mesleğini uygulamak için Almanya’da kaldı. Yaklaşık 19 sene eşimle ben İstanbul’da yaşadık ve 2000 yılında tekrar Almanya’ya döndük. 8 seneden beri Wiesbaden şehrinde oturuyoruz. 55 senelik evliyiz ve 44 senedir de Cumhuriyet okuyoruz. İstanbul’da CUMOK toplantılarını yaşamıştık, bu toplantıların Almanya’da da gerçekleşmesini çok arzu ediyorduk. Girişimlerde bulunduk, çok da emek verdik. Ve nihayet... Sayın öğretmenler Ülkü Hanım ile eşi Metin Bey’in lokomotiflik yaptığı Wiesbaden CUMOK toplantılarını gerçekleştirebildik. Çok mutluyuz. Yaşını almış bir insan olarak güzel şeyler de gördüm, ama çoğunlukla hayal kırıklıkları yaşadım. Bunlar da ister istemez görüşlerime ve duygularıma yansımış olabilirler. Bu nedenle de görüşlerim, belki herkesi memnun etmeyebilir. Bazı düşüncelerimi yine de hoşgörünüze sığınarak dile getirmek istiyorum. Bence Almanya’da yaşayan bizler, buradaki sorunlarımıza öncelik tanımalıyız ve de problem varsa, “milli duygularımızı” biraz arka planda bırakarak, onları bütün yönleriyle ele alıp irdelemeliyiz. Almanya’da bulunan Türk gazeteleri, televizyonları, Türk kökenli Nejat TEZER milletvekilleri, Türk toplumu temsilcileri, başkanları, konuşma yazma imkanına sahip kişiler, cami hocaları ve benzer kişilerin çoğu, genelde, problemlerle popülist bir düşünce ile yaklaşıyorlar. Türklerin hoşuna gidecek ve onların gururunu okşayacak sözler ve hareketler üreterek günü geçiştirmeye uğraşıyorlar. Sonuçta çoğunun Türk toplumundan dolaysız veya dolaylı çıkarları var. Doğaldır ki gazetelerinin daha çok satılmasını, televizyonlarının daha çok seyredilmesini, cami hocaları ise cemaatlarının çoğalmasını, onlara bağlanmasını istiyorlar. Seçilmişler de, tabii ki, tekrar seçilmeyi arzu ediyorlar. Ekseriyetle hataları küçültmeye uğraşıp, topu karşı tarafa atarak haksızlığa uğradığımızı, Alman devletinin uyum için daha fazla destek vermesi, yatırım yapması gerektiğini söylüyor ve yakınıyorlar. Böylece aylar, yıllar geçiyor, uyum konusunda ilerleme olmuyor. ??? Bizler yabancı bir ülkede yaşamaktayız. Yasalara ve kurallara, kesinlikle tam olarak uymalıyız, mümkünse “sıfır hata” yapmalıyız. Alman halkını arkamıza almalıyız, o zaman Alman politikacıları yabancı düşmanlığı kozunu kullanamazlar. Aslında politikacılar, hepimizin bildiği gibi, iktidara gelmek ve orada kalmak için dini, yabancı düşmanlığını ve buna benzer her yöntemi kullanırlar. Bizler dikkatli olup bu fırsatı vermemeliyiz. Alman resmi makamları çok uzun bir süre önce “Yabancı işçi ihtiyacımız kalmadı!” dedi ve yabancı işçi alımını durdurdu. Ama o zamandan beri Türk vatandaşları bazen yasaların boşluklarından yararlanarak, bazen yasaları delerek, aile birleşiminden de yararlanarak nüfusunu bir buçuk milyondan iki buçuk milyona çıkardı. İnsanlar çoğalınca, maalesef hatalar ve suçlar da çoğaldı. Böylece istenmeyen insanlar olduk. Burada yaşamak istiyorsak, uyum için çok daha fazla gayret göstermeliyiz. Gerekiyorsa bazı özverilerde bulunmalıyız. Gerginliklerden kesinlikle kaçınmalıyız. Bizi kurtaracak olan eğitimdir, gerisi boş laf. Bunun için eğitime çok önem vermeliyiz. Emek vermeliyiz; bu yolda aileler mümkün olduğu kadar çok yatırım yapmalıdır. Çocuklar ve gençler de gayret göstermeli, sunulan imkanlardan yararlanmalıdırlar. Kendileri için, aileleri için ve ülkeleri için, faydalı bir insan olmak için bütün güçlerini kullanmalıdırlar. En azından bir meslek okulunu, ama ondan daha iyisi bir üniversiteyi bitirip meslek sahibi olmalıdırlar. Cahillik eşittir yoksulluk. Yoksulluk eşittir cahillik. Bu zinciri mutlaka kırmalıyız. Unutmamalıyız ki, ülkemizde, bizim burada sahip olduğumuz eğitim şartlarına hayal edip de kavuşamayan milyonlarca gencimiz var. Geçenlerde, Almanya’da da izlenebilen bir Türk televizyon kanalında, bir açık oturum programı vardı. Üniversite hocaları, gazeteciler, burs alarak eğitim için Türkiye’den gelen bazı genç öğrenciler katılmışlardı. Konuşmalar içinde öğrenciler görüş bildirdiler ve “Biz Türkiye’den gelenlerin konaklama sorunu var, lisan sorunumuz var, buna rağmen oran olarak Almanya’da yetişmiş gençlerden daha başarılı oluyoruz. Çok başarılı oluyoruz, çok çalışıyoruz, gayret gösteriyoruz, çünkü başka çaremiz yok” dediler... Bence ders alınması gereken çok düşündürücü bir görüş. Almanya’da her kesimden “problemlerimiz var” deniliyor. Gençlerin problemleri olabilir. Para kazanmak zorunda olan anne ve babaların da problemleri var. Ama, Türkiye’de, Anadolu’nun birçok yerinde üzerlerinde incecik giysilerle kilometrelerce kar içinde yürüyerek, bazen de ilkel yöntemlerle yapılmış sepetlerle derelerin, nehirlerin öteki tarafına geçip okula gitmeye çalışan, okumak ve ülkesine, ailesine yararlı olmak isteyen çocuklarımızı gençlerimizi de zaman zaman Türk televizyon kanallarında hepimiz görmüşüzdür; onların da problemleri var. Bence, bizler olaylara daha gerçekçi bir açıdan bakmalıyız. Türk olmanın getirdiği şartlar içinde, övünmeden, dövünmeden, durumu çok iyi değerlendirerek mücadele etmeliyiz. CUMHURİYET 02 CMYK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear