Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
21 EYLÜL 2007 CUMA haberler ÇİZMEDEN YUKARI MUSA KART CUMA YAZILARI ORHAN BURSALI POLİTİKA GÜNLÜĞÜ HİKMET ÇETİNKAYA C 3 İş Dünyası Endişeli konomide işler iyi değil. Sanayiciler, varlık değerleri son yıl yüzde 30 civarında artmış olsa bile, endişeli. TÜSİAD’ın hükümete yönelik “Siyasi kriz çıkartma!” uyarısının ardında bu derin endişe var. Türkiye ekonomisinin bu hükümet döneminde dışa olan bağımlılığının daha da artmış olması, kırılganlık sinyallerinin uluslararası piyasalarda bile alarm zillerine dönüşmesi, cari açık ve enflasyonda artışlar, hükümetin geleceğe yönelik güven verici hiçbir önlem almamış olması, derin endişenin kaynağı... Bakmayın siz AKP döneminde kasasını dolduran, doldurmayı ilke edinmiş; referansı hükümet, bürokrat ve siyaset olan “sanayici”lerin “Bravo!” yağcılıklarına! İstanbul Sanayi Odası’nın en büyük 500 şirkete plaketlerini verdiği toplantıda, esas sanayiciler endişelerini hiç sakınmadan paylaşıyordu! Açık oturumda Prof. Özer Öztuna, dünyada paradan para kazanmanın sarhoşluğunun dolaştığını, Türkiye’nin sıcak paradan geriye dönmesi gerektiğini belirtiyor ve “Türkiye kendi ulusal programını oluşturmalı, sıcak para üretime değil devlet tahvillerinin finansmanına gidiyor” diye uyarıyordu! ??? Evet, kendi ulusal ekonomi ve sanayi politikasını oluşturmak! AKP Erdoğan ve ekibinin tam yabancı olduğu bir alan! İktidarını, dış siyasal desteğe oturtan ve global dönemin mali rüzgârını arkasına alarak seçimleri kazanan bir kadro, bu düşünceye yabancıdır! Başbakan Erdoğan “uluslararası piyasalardan” hükümete bir uzman transfer ederek, Türkiye’deki bu dönem icraatını da sıcak para ile daha iyi finanse etmenin yollarını arıyor. Fakat derken iki yabancı banka, sanki Merkez Bankası’nın çeyrek puanlık faiz indiriminin işaretini hem de birkaç saat önceden almışçasına, dolar satıp devlet tahvilleri alımına geçiyor ve bir gecede yüzde dörde varan büyük paralar kazanıyor... Burada açıkça soruyorum: Bu olgunun hükümetin içiyle bir ilişkisi var mıdır? Yabancı bankaların istihbaratı nereden kaynaklanmıştır? ??? Türkiye uluslararası mali piyasanın en büyük vurgun yeridir! Öyle ki yabancı yatırım bankacıları, operasyonlarını artık New York veya Londra’dan değil, bizzat Türkiye’den yönetmek için yeni bürolar açıyor ve büyük para kokusunu alan her yabancının övgüsünü dile getirip “ilginç büyüme hikâyesi nedeniyle herkesin Türkiye ile ilgilendiğini” söylüyor... Türkiye dünyada paradan en çok para kazanılan bir ülke. Türkiye “kendi öyküsünü” yazmıyor... Daha çok, başkalarının “para kazanma” öyküsünde başrolü oynuyor! Bize diyorlar ki: “Sizin üretmeniz, ekonomik kalkınma programı yapmanız, üretim ve ihracat için içeride temel madde üretimleri yapmanız gerekmiyor?” Soruyoruz: Peki nasıl yapacağız? Nasıl üretim için mal edineceğiz, devlet doğal harcamalarını finanse edecek, para yeterli değil?.. Yanıt veriyorlar: Biz size borç veririz... Daha fazla isteyin, daha fazla veririz. Bu borçla hükümet harcamalarını finanse eder.. dışarıdan her şeyi ithal edersiniz, hammadde, ara mal, makine, teçhizat.. ne isterseniz... Hem de içeride üreteceğinizden daha ucuza ithal edersiniz... Yeter ki siz bize yüksek faiz verin... Ekonomik kırılganlığınız arttıkça biraz daha fazla risk primleri ödersiniz alt tarafı... ??? Ülke dövizle borçlanma rekorları kırıyor. Hükümetin çıkardığı yüksek faizli borçlanma tahvillerini hem yabancılar satın alıyor hem de bizim bankalarımız... Bizim bankalarımız, dışarıdan daha düşük faizle dolarAvro alıyor, bunları devlet tahvillerine yatırıyor... Paradan para kazanıyor! Oh kekâ! Bankalar büyük kârlar açıklıyor. Ancak bu kârlar, daha çok dövizle borçlanma ile düşük kur arasındaki farktan kaynaklanıyor. Yani yatırım kazancı değil! Türkiye dış borçla büyüyor. Yatırımla değil! Döviz borçları 130 milyar dolara dayandı! Fakat ekonomik krizde ise bu borçlar Hazine’nin üzerine yıkılıyor! Uzmanlar, hatta bazı sektörlerde yatırımlarda büyüme hızının negatife döndüğünü belirtiyor! İşler göründüğü gibi değil... Öfke, Kin, Nefret... oplumu rahatsız eden, kimi zaman düşündüren, kimi zaman hüzünlendiren duygu nedir? Rasgele avuntular, tüm eğilip bükülmeler toplumu nereye götürür? Bir eylül akşamında alaca bir öfke büyüyor kin ekilen yaşadığım coğrafyada... Eva Tucker’in “Berlin Bir Mozaik” adlı (Can Yayınları) romanını bitirdim... Düşünceler denizindeyim!.. Berlin doğumlu İngiliz yazar Eva Tucker, bir ailenin yirminci yüzyılın başından sonuna uzanan çalkantılı öyküsünü anlatıyor yeni romanında. Roman, kentsoylu bir ailenin bohem aşklarını, siyasal kargaşayı, dinsel tartışmaları, sanatsal başkaldırıları içeriyor... Romanı okurken salt Almanya’nın yirminci yüzyıl boyunca yaşadıklarını değil, 2007 Türkiye’sinde karşıma çıkan çelişkilerin birbirine nasıl benzediğini gördüm... Yaşamın yamaçlarında, fırtınalarla, yağmurlarla, kaçış ve kovalamacalarla altüst olan bir toplum otuz yıl önce yaşanan katliamları, faili meçhul cinayetleri çoktan unuttu... Hrant Dink cinayeti bir yılını doldurmadı daha. Tetikçiler içeride. Ancak, tetikçilerin arkasındaki örgütlü güç ortaya çıkmadı, tıpkı Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Musa Anter cinayetlerinde olduğu gibi. Irkçıfaşistdinci örgütlenmeyi “ulusalcılıkla” karıştıran İkinci Cumhuriyetçi “Soros Çocukları” siyasal iktidarın Ermeni yurttaşlarımızı aşağılayanlarla sarmaş dolaş olduklarını bilmiyor mu? Şiddete özgü düzenler, etnik temele dayalı milliyetçilik yapanların “Türkİslam Sentezi”nde buluştukları bir gerçek. Türkİslam sentezinden yola çıkarak Hrant Dink’in katillerini övenler, bir başka noktada “Kürtİslam Sentezi”nde mayalananlarla aynı çizgide buluşmuyorlar mı? ??? Duyguların, düşüncelerin altüst olduğu bir coğrafyada yaşamak çok zor dostlar... Köktendinciler ve Türkİslam, Kürtİslam sentezi... Hrant Dink’i öldürenlere sahip çıkanlarla, Sıvas Madımak katliamını alkışlayanlar arasında ne fark var? Ya da Ahmet Taner Kışlalı’nın, Danıştay üyelerinin fotoğraflarının üzerine “çarpı işareti” koyanlarla gazeteci Ali Bayramoğlu’nu, “lan” diyerek hedef gösterenler arasında ne fark var, söyler misiniz? 2007 Türkiyesi’nde hâlâ birileri birilerini hedef olarak gösteriyor... Bir toplum düşünün ki katilleri şiirle, türküyle, kliple övüyor, tepki gösterilince “Sen kimsin lan” denilip tetikçilerin hedefine konuyor... Dincifaşist örgütlenmeyi “ulusalcılık” diye nitelendirenlere bir sorum var: “Siz ulusal kavramından ne anlıyorsunuz?” Bir ülkenin koyları, bükleri, dağları, ovaları, nehirleri satılırken karşı çıkmak ulusalcılıktır... Marksist olmanın, solcu olmanın temel koşulu ulusalcılıktan geçer. Dincifaşist yapılanmaya her ulusalcı karşı çıkar... Kimileri “ulusalcılığı” kendi çıkarları için kullanıyor olabilir... Gerçek “ulusalcı kesim” Ankara Tandoğan’da, İstanbul Çağlayan’da, İzmir Gündoğdu’da ırmak olup aktı... Ulusalcılar “Türk bayrağı”na karşı çıkmaz, Deniz Gezmiş ve arkadaşları gibi ellerinde dalgalandırırlar... Hrant Dink cinayeti örgütlü bir çetenin işidir. Tetikçiler yakalanmıştır. Dincifaşistler onlara övgü yağdıracaklardır. Dedim ya, dincifaşistlerle köktendinciler arasında fark yoktur. Bu coğrafyada yüzyıllardır Türk’üyle, Ermeni’siyle, Rum’uyla, Kürt’üyle, Laz’ıyla, Çerkez’iyle, Süryani’siyle yaşıyoruz kardeşçe... Uğur Mumcu da bizim insanımızdı, Hrant Dink de... İkisinin de düşünceleri farklıydı, ikisi de “büyük patron”un buyruğuyla öldürüldü. Ben Uğur’un öldürüldüğü gün duyduğum acıyı, hüznü Hrant öldürüldüğünde de duydum... Bir soğuk İstanbul akşamında buz kesildim... ??? Türkiye için köktendinci yapılanma, Türkİslam ve Kürtİslam sentezi yapılanma demokrasinin önünde en büyük tehlikedir... Eva Tucker’in “Berlin Bir Mozaik” romanı yirminci yüzyıl Almanya’sını anlatıyor. Hitler’in faşist yönetimi, kentsoyluların fırtınalı yaşamı, dinsel tartışmalar, bohem aşklar, sanatsal başkaldırılar... Tıpkı 2007 Türkiyesi gibi!.. Birileri Ali Bayramoğlu’nu “lan” diye, birileri ise Yalçın Doğan’ı “Marksist eskisi” diye hedef gösterirken oturup düşünmek gerekiyor... Tehlikenin farkında mısınız? E T musakart?yahoo.com Çocuklar risk altında Şule KÖKTÜRK Dört bir yanı sularla çevrili ülkemizde susuzluk sorunu ciddi boyutlara ulaşırken, uzmanlar susuzluğun yaratacağı sağlık sorunlarından en çok çocukların ve bebeklerin etkileneceğine dikkat çekiyorlar. Özellikle enfeksiyon hastalıklarının artması olasılığına işaret eden uzmanlar, çocukları, enfeksiyon hastalıklarından korumak için, kaynağından emin olunmayan suların kaynatılmasını ve ellerin sık sık yıkanmasını öneriyorlar. Amerikan Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları uzmanı Dr. Gülsemin Güloğlu, su kesintisi, susuzluk yanı sıra sağanak yağışlarla gelen sellerin, suların kirlenmesine yol açacağını ve kirli sularla yıkanmış besinlerin enfeksiyon hastalıklarını artıracağını belirterek bundan çok midebağırsak sisteminin etkileneceğini söyledi. Enfeksiyonların çocuklarda kusma ishal gibi belirtilerle kendini dilin, ağız içinin kuruluğu, göz kürelerinde çökme, gözyaşının olmaması, idrar miktarının olmaması, çocuğun çok halsiz ve dalgın olması bunlar ciddi sıvı kayıplarının belirtileri. Bunlar olduğunda mutlaka doktora gidilmesi gerekiyor” dedi. RKEN MÜDAHALE ÇOK ÖNEMLİ Aşırı sıvı kayıplarında hastaneye başvurulmadığı durumlarda, böbrek yetmezliği dahi görülebileceğini ifade eden Güloğlu, “Erken müdahale edilmezse, böbrek yetmezliği kalıcı olabilir, hatta sıvı kaybı çocuğu ölüme götürebilir” diye konuştu. İshalin bazen hafif seyredebileceğini ifade eden Güloğlu, çocuğun keyifli olması, kusmaması, ağızdan az da olsa sıvı alabilmesi, idrarını yapabilmesi, enerjisinin olması, ateşinin olmaması ve ishalinin az olması durumunda evde takip edilebileceğini ifade etti. E göstereceğine işaret eden Güloğlu, enfeksiyon nedeniyle gelişen ishallere, kusma, iştahsızlık ve halsizliğin eklenebileceğini belirtti. Güloğlu, ateşin eklendiği durumlarda ise bakteri enfeksiyonu olasılığını göz önünde bulundurduklarını söyledi. İshalin ağır seyretmesi durumunda ciddi su kayıpları olacağı için çocukların çok dikkatli izlenmesi gerektiğini ifade eden Güloğlu, “Çocuklarda vücuttaki su oranı biz erişkinlerden daha fazla, o yüzden sıvı kayıplarından daha fazla etkilenebiliyorlar. Ailelerin bu açıdan uyanık, daha dikkatli olması gerekiyor. En çok korktuğumuz sıvı kaybı, sıvı kaybının belirtileri de, vücutta cildin kuruması, ‘Korku noktası’na geldik Savaş KÜRKLÜ ADANA Tüm dünyayı tehdit eden küresel ısınmaya, ozon tabakasının Antarktika kıtası üzerindeki kalınlığının 100 Dobson birimine (bir milimetre) kadar düşmesini neden gösteren uzmanlar, küresel ısınmanın tehdidine bilim insan adamlarının artık korkuyla baktığını belirtti. “16 Eylül Dünya Ozon Tabakasını Koruma Günü” öncesinde yapılan ve tüm dünyanın bir an önce fosil yakıt kullanımını bırakıp yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmesi gerektiğine işaret edilen açıklamalarda, “Elli yıl sonramız parlak görünmüyor ve dünyanın bazı yerlerinde belki de insanlar yaşayamayacak. Bu nedenle bol bulunan, güvenli, temiz ve değişik kaynaklardan elde edilebilen hidrojen enerjisine yönelinmeli” denildi. Atmosferde karbondioksit miktarının artmasıyla zarar gören ozon tabakasının küresel ısınmaya neden olduğunu vurgulayan Türkiye Bilimler Akademisi üyesi Prof. Dr. Saim Özkar, dünyanın küresel yüzey sıcaklığının önümüzdeki 50 yıl içerisinde en az 2 4 derece artacağını söyledi. Sıcaklığın yükselmesi ve bunun sonucunda meydana gelebilecek iklim değişikliğinin, üzerinde önemle durulacak bir duruma geldiğini ifade eden Prof. Dr. Özkar, özellikle gelişmiş ülkelerde büyük oranda fosil kaynaklı yakıtların tüketilmesinin, atmosferde sera etkisi yapan karbondioksit gazını artırdığını anımsattı. RMANLAR ZARAR GÖRDÜ’ Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölüm Başkanlığı ise ozon tabakasının incelmesine, hatta delinmesine yol açtığı bilinen ve Kanada Antlaşması gereği 2008’de piyasadan tamamen çekilmesi beklenen Methyl Bromide’e (MeBr) alternatif ilaçların ve uygulamaların yaygınlaşması gerektiğini açıkladı. Orman Mühendisleri Odası Doğu Akdeniz Şube Başkanı Selami Tece de günümüzde yaşanan hızlı sanayileşme ve kentleşmenin bir sonucu olarak doğal kaynakların, özellikle de ormanların büyük ölçüde zarar gördüğüne dikkat çekti. renkli ilan ‘O obursali?cumhuriyet.com.tr hikmet.cetinkaya?cumhuriyet.com.tr Faks numaramız: +90 0212/ 343 72 69