Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
24 AĞUSTOS 2007 CUMA söyleşi AKP’nin aday göstermediği eski Milletvekili Mehmet Dülger Cumhurbaşkanlığı seçim sürecini eleştirdi: C R T R E 11 Gül mağduru iyi oynadı SÖYLEŞİ nü açacak bir ara dönem cumhurbaşkanı formülünü de muhtemel görüyorum. İLLETVEKİLLERİ PARMAK DEPOSU Sizin milletvekili adaylarının saptanması sırasında isminizin üzerine çizik atılmasının nedeniyle ilgili bir tahminde bulunabiliyor musunuz? DÜLGER Milletvekilli adayları tek ağızdan tespit ediliyor. Bu sadece AKP’ye mahsus bir hastalık değil. Bu hastalık bütün partilerde var. Hatta ben bunu bir ölçüde bir siyasi orgazm olarak kabul ediyorum. 3 Haziran günü bütün siyasi partilerin liderleri bu yüksek hazzı yaşadılar. Çünkü binlerce adayın siyasi kaderleri bu insanların iki dudağının arasından çıkacak söze bağlıydı. Zaten bu haz o kadar büyük ki liderlerin Türkiye’de demokrasinin çıtasını yükseltmemeleri, kendi partilerinin bünyelerinde parti içi demokrasiyi yapmamaları için yeterli bir neden. Teşkilatlara güvenilmez gibi bir gö LEYLA TAVŞANOĞLU AKP liderliğinin hışmına uğrayıp 22 Temmuz seçimlerinde aday gösterilmeyen yılların siyasetçisi Mehmet Dülger’le konuşuyoruz. DP Hükümeti’nin tanınmış bakanlarından Bahadır Dülger’in oğlu olan Mehmet Dülger bu seçimlerde aday gösterilmemesinden üzülmüşe benzemiyor. Her zamanki yumuşak üslubuyla konuşuyor. Ama bu yumuşaklığın altından çok keskin sözler çıkıyor. Milletvekilliğine aday gösterilmemesinin nedenini hiçbir zaman öğrenemeyeceğini söylüyor. Bütün bizim siyasi partilerde olduğu gibi AKP’de de parti içi demokrasi bulunmadığını, bir milletvekilinin kaderinin genel başkanın iki dudağı arasından çıkacak sözlere bağlı olduğunun altını çiziyor. Tayyip Erdoğan’ın yönettiği Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecini ise son derece antidemokratik bulduğunu söylüyor. Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı çok ciddi siyasi krizlere neden olur, kaygıları var. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? DÜLGER Cumhurbaşkanlığı sorun haline getirildi. İki taraf da bunu oynayarak sonuç almaya çalışıyor. Sorunları aşmak için onlardan kaçmak yerine ele almak ve yaşayarak üstesinden gelmek Türk toplumu için zaman kazandırıcı olur. Bundan 78 yıl önce, Erdoğan ya başbakan olur da başörtülüler Meclis’i ve hükümeti ele geçirirlerse diye bir histeri yaratıldı, hatırlarsınız. Görevinden uzaklaştırılması, 2002 seçimlerine girmesinin engellenmesi yarar sağladı mı? Korkunun ecele faydası yok. Benim AKP’de siyaset yapmayı kabul etmem de bununla ilgili. Farklı toplum kesimlerinden kabul gören bir insan olduğumu biliyorum. Demokratik eğilimlerden korkulması için bir sebep olmadığını göstermek amacıyla yaptım bunu. Halk yaşayarak çözümlerini üretir. Demokrasiden korkan, halkı cahil oy çoğunluğu olarak gören bir zihniyettir. Karşılaştık; ispatlandı ki korkulacak bir şey yok. Türkiye’de halktan ileri gelen bir rejim tehdidi yoktur. Halk cumhuriyetin de, vatanın bölünmez bütünlüğünün de sahibidir. Üretilmiş korkularla halkın demokrasi ve kalkınma hakkını elinden almaya kimsenin hakkı yoktur. Abdullah Gül’ün ve başörtülü eşinin bu cumhurbaşkanlığı dönemini efendice yaşayıp bu saplantılardan kurtulmayı sağlamak Türk toplumu için sağlıklı bir yaklaşım olur. İyi de siz “Cumhurbaşkanlığı’na eşi başörtülü bir kimse gelmemeli” demediniz mi? DÜLGER Cumhurbaşkanlığı sürecinin bir kriz dönemi haline gelme potansiyeli taşıdığını, bu konjonktürde “Başörtüsü ille de cumhurbaşkanlığına çıksın” inatlaşmasından çok tedbirli bir süreç yönetimiyle Türkiye’nin krize sokulmaması gerektiğini söyledim. Bunu 2.5 yıl önce daha hiçbir isim söz konusu değilken söylediğim için kimsenin alınmaması gerekir. Bunu erken söylememin nedeni isimler üzerinden değil, konuşularak akılcı çözümler bulunmasına zaman bırakmaktı. Ne yazık ki polemik konusu yapılarak geçiştirildi. Nitekim 2007 Nisan’ında tahminde hep birlikte tosladık. Seçimlerde vatandaşın hiçbir ciddi meselesi tartışılmamıştır. Sadece borsaya, “Eskisi gibi oyununuza devam edebilirsiniz” taahhüdü verildi, o kadar. Buna rağmen krizi fırsata çevirme stratejisi izleyip mağdurları oynayarak bir seçim dönemi geçirildi. Mağdur figürü olarak Sayın Gül seçim sonuçlarına önemli katkı yapmıştır. Başbakan bugün tek aday çıkarmış olmanın sıkıntısını yaşıyor. Referandumdan sonra kendi isteğiyle çekilerek 2008 sonbaharında cumhurbaşkanını halkın seçmesinin önü M ‘ Milletvekili adayları tek ağızdan tespit ediliyor. Ben bunu bir ölçüde siyasi orgazm olarak kabul ediyorum. ’ Doğru bir metoda AKP de başka partiler de yabancı. Karar bir yerlerde oluşturuluyor. Geri kalanlar da bu kararın meşru olmasını sağlayacak birer araç. Bunu meşru kılma konusunda sayılacak parmak olarak milletvekili oluyorsunuz. O konuda biraz huysuzluk ederseniz hemen, “Arkadaş, sen kimsin? Biz seni milletvekili yaptık” biçiminde tepki alıyorsunuz. Bir de sizin için “Bünyeye uygun değil” dediler... DÜLGER Bu seçimlerde gördüm ki halkın demokratlığı siyasetçinin çok önünde. Siyasetçiler olarak daha çok fırın ekmek yememiz lazım. Ben konuşan zeminlerin adamıyım. Ne istedik? Konuşmak için zemin istedik. İstenen ne? Konuşulmasın. Meclis’ten kanun teklifi gelmesin, parmak deposu olarak Meclis’te hazır bulunulsun; istersen arkada resimli roman oku. Milletvekillerinin dört temel fonksiyonu vardır: Dokunulmazlık güvencesi altında konuşmak, vicdanıyla oy vermek, politikalar ve kanun tasarıları önerebilmek, denetim yapabilmek. Bunların hiçbirisi yaptırılmayacaksa mil lüğü de var. Bu kullanılabilir bir şey. Kendi ülkesinin kurumlarından çok dışarıya güvenen bazı danışmanlarına, kraldan fazla kralcı bazı parti erkânına yanlış izlenimler yaratma fırsatı verir, hele etrafındaki halkayı kapayabilirlerse... Bu danışmanların halka kapatmalarına örnek verebilir misiniz? DÜLGER Başkanlığını yürüttüğüm TBMM Dışişleri Komisyonu’nda, aralarında 25 yılı aşkın bir zamandan beri ele alınmayı bekleyen anlaşmaların da bulunduğu 430 anlaşmanın müzakere edildiğini, bunların 426’sının oybirliğiyle geçtiğini söyleyebilirim. Daha pek çok iş yaptık. Bütün kişisel bağlantılarımı kullanarak AB için iki tarafta da ilişkilerin geliştirilmesine katkılarımdan dolayı İtalyan Cumhurbaşkanı tarafından İtalya Devlet Nişanı’na layık görüldüğümü Dışişleri Bakanlığı izliyor da parti şürekâsı niye izlemesin? Zamanında bilgi verilse de bunları derleyip toparlamak grup başkanvekillerinin işi. Tek kefeli teraziyle tartılanlar başkanın önüne konuyor. Demokratik yasalar bulunsa bir parti Meclis grubunun yüzde 65’ini çizip Ben bu sıkıntıyı demokratik bir sürecin benimsenmemesinde buluyorum. Bu benimsenmediği sürece de Türkiye bu sıkıntıyı çekecektir. Şu anda cumhurbaşkanının görevleri ve olmayan sorumluluğu itibarıyla fazlasıyla kendine özgü bir sisteme sahibiz. Parlamenter rejimde cumhurbaşkanının sadece temsili yetkisi vardır. Cumhurbaşkanı, “Biz noter miyiz?” diyor. Türkiye’de başka çok önemli bir hastalık var. Kurumlar kurumlara, insanlar insanlara, kurumlar insanlara, insanlar kurumlara güven beslemiyor. Bu güven eksikliği nedeniyle de, tabiri mazur görün, 30 yerden gelebilecek kazığı önlemek için yasal önlem alıyorsunuz. Ama o kazık otuz birinciden geliyor. Örneğin, cumhurbaşkanı seçilmediyse doğal olarak görev başındaki cumhurbaşkanı o mevkide yenisi gelinceye kadar bütün haklarıyla kalmaya devam edecektir. “Kardeşim, senin cumhurbaşkanlığı süren doldu. Artık hak kullanamazsın” deniyor. Hak kullanamıyorsa adam olarak orada niye oturuyor? Adam olarak orada oturuyorsa bütün hakları da kul P O MEHMET DÜLGER İstanbul, 1940 doğumlu. Ortaöğrenimini Galatasaray Lisesi, yükseköğrenimini Cenevre Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde yaptı. İsviçre, Fransa, İtalya, ABD ve Kanada’da şehir plancısı olarak çalıştı. Paris Şehircilik Enstitüsü’nde yüksek ihtisas yaptı. Cenevre Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde betonarme asistanı olarak ders verdi. Türkiye’ye dönüşünde DPT’de uzman olarak çalıştı. 197580 arası dönemin başbakanı Süleyman Demirel’in danışmanlığını yaptı. 12 Eylül darbesi sonrasında DPT’ye geri döndü. Dönemin Başbakan Yardımcısı Turgut Özal’la çalıştı. 24 Ocak kararlarının hazırlanışında yer aldı. 198283 arası Tercüman gazetesinin genel müdürlüğünü yaptı. 1984’te DYP’nin kurucuları arasında yer aldı. 10 yıl süreyle Basın ve Propagandayla İlgili Genel Başkan Yardımcısı oldu. 19942002 arası Summa AŞ adlı inşaat şirketinin yönetim kurulu başkan yardımcılığını yürüttü. 2002 genel seçimlerinde AKP’den Antalya liste başı olarak milletvekili seçildi. TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanlığı’nı dört buçuk yıl süreyle yürüttü. 22 Temmuz seçimlerinde partisi tarafından aday gösterilmedi. ‘ Parti yönetiminin milletvekilinde aradığı ortak akıl, yumuşaklık filan değil, itiaat. Ses çıkarmadan talimatları uygulayanın işi yolunda gider. ’ ‘ Seçimlerde vatandaşın hiçbir ciddi meselesi tartışılmadı. Sadece borsaya ‘Eskisi gibi oyununuza devam edebilirsiniz’ taahhüdü verildi. ’ rüşleri yok mu? DÜLGER O zaman demokrasi nasıl gelişecek? Biz Cemil Çiçek’le telefonda ilginç bir görüşme yaptık. Neden aday gösterilmediğimi bilip bilmediğini sorunca bana dedi ki: “Ben ANAP’ın kurucularındandım. 1987’de ismimin üzerine çizik atıldı. 1994’e kadar da böyle kaldı. Bunun nedenini hiçbir zaman öğrenemedim ve öğrenemeyeceğim de...” Dolayısıyla ben de niye elimine olduğumu öğrenemeyeceğim. Parti içi muhalefeti sıklıkla yaptığınız için olabilir mi? DÜLGER Ben bunu muhalefet olsun diye yapmadım. Partide ileri sürülen birtakım mülahazaların tartışılmasını istedim. AKP’de birtakım mülahazatın tartışılabileceği zeminler yok. O zaman halkın da merak ettiği bir konu olunca gazeteci size hemen teypini uzatıyor. “Bu konuda ne düşünüyorsunuz” diye soruyor. “Bizimle basın yoluyla konuşmayın” dendi. Peki, konuşmayalım. Bir yerde ve beraber konuşalım ve bu konudaki tersliği söyleyelim. Bir karar, başkana vahyedilen bir karar gibi önümüze geliyor. Demokratik alanda belirli bir konuda karar alınacaksa bunu bir bina yapar gibi elbirliğiyle almalıyız. letvekilliğinin ne değeri kalır? Bugün dokunulmazlık müessesesi şöyle kullanılıyor: Dokunulmazlığına sığınıp konuşacak olursan parti yönetimi kelleni alabilir. Mahkemelik bir olayın varsa parti yönetimi seni dokunulmazlık zırhı altına alıp koruyabilir. Benim gibi hayatı demokrasi mücadelesiyle geçmiş, ortak akıl oluşsun diye konuşan, iyi niyetli, kişisel çıkar peşinde koşmayan bir adam bünyeye uygun değilse kalkıp eski ANAP modelini uygulamayı düşünenlerin “bünye”den neyi kastettiklerini tanımlamaları gerekmez mi? Ertuğrul Yalçınbayır, birikiminden demokrasimizin yararlanmasından bizi mahrum ederek dışarıda konuşmamaya dikkat etti. Yine listeye alınmadı. Konuşmamak yeterli değil. Bu, bana bir grup başkanvekili tarafından ifade edildi. Aranan ortak akıl, yumuşaklık filan değil, itaat. Ses çıkarmadan talimatları uygulayanın işi yolunda gider. İş Tayyip Erdoğan’da mı bitiyor? DÜLGER Tabii ki son sözü başkan söyler. Son söz anına kadar ne yapıldığı ve ona nasıl takdim edildiği önemli. Her şeye doğrudan Sayın Erdoğan’ın müdahale ettiğini sanmıyorum. Kendisinin pek çok vasıfları var ama biraz güvenme güç sonra da halka dönerek “Ben bu grupla çok başarılı işler yaptım. Gelin, beni aklayın” diyebilir mi? ÇELİK ÇOMAK OYNATILDI 27 Nisan öncesinde bir dönem isminiz cumhurbaşkanı adayı olarak sıklıkla telaffuz edildiği için isminizin üzerine çizik atıldığı söylentileri de var. Bu konuda ne diyeceksiniz? DÜLGER Ben birtakım konularda son derece ketum kaldım. Hiçbir yorumda bulunmadım. Bu konuyu ilk defa sizle konuşuyorum. Böyle olur muydu, olmaz mıydı? Bir kere bu işin çok demokratik bir biçimde cereyan etmesi gerekirdi. Bir kere cumhurbaşkanı adayının ortaya konması bir demokratik süreç içinde olmadı. Şimdi de aynı şey oldu. İnsanlara neredeyse çelik çomak oynatmadılar mı? DÜLGER Evet. Rahmetli Turgut Özal da böyle söylerdi. “Siz biraz oynayın. Siz oynarken biz kararı alırız” derdi. Sofraya geliyorsunuz ve hazırlanmış bir yemek buluyorsunuz. Ya ben o yemeği sevmiyorsam.. “Sevmiyorsan yemezsin kardeşim. Sofradan da kalk” deniyor. lanacaktır. Tarikatlar ve cemaatler sürekli olarak ellerini siyasi partilerin içinden çekmiyorlar. Pennsylvania’da oturan Fethullah Gülen hiç durmadan Atlantik ötesinden cemaatine kimi desteklemeleri gerektiğiyle ilgili mesajlar gönderip duruyor. Bu gerçeklerin ışığında biz hangi demokrasiden söz edebiliriz? DÜLGER Aslında tarikatlar Türkiye’de birer sivil toplum kuruluşudur. Sivil toplum kuruluşunu toplumun formasyonu içinde korumak istiyorsanız onların gündelik hayata dair birtakım şeyler söylemelerinde anormal bir durum yok. Biz modern yaşamımız içinde bu tarikatları sivil toplum kuruluşu olarak kabul etmiyoruz ama bunlar ‘de facto’ sivil toplum kuruluşlarıdır. Önceki yıllarda beraber çalıştığım parti başkanlarımızla bazı manevi liderleri ziyaret ettik. Konuşmalar genel konularda kaldı. Bunlar toplumun kendi yapılanması içinde var oldukları için kendilerinde hak görüyorlar. Yaşar Nuri Öztürk’ün çok güzel bir sözü var. “Bu, irin dolu bir küpten sızmadır. Küpü kırdığın zaman içinden para çıkar” diyor. Gerçekten küplerine baktığınız zaman muazzam paraları var. Anladığınız nedenlerden çok derinine girmek istemiyorum. Şii katliamı davası başladı Dış Haberler Servisi İdam edilen Irak’ın eski Devlet Başkanı Saddam Hüseyin’in kuzeninin de aralarında bulunduğu 15 kişinin, 1991’deki Şii ayaklanmasının bastırılmasında insanlık suçu işlemekten yargılandığı dava Bağdat’ta başladı. Dava, Saddam Hüseyin’in idamına yol açan, 1982’deki Şii katliamıyla ilgili Duceyl davası ve 1988’deki Kürt katliamıyla ilgili Enfal davasının ardından, Irak Baas Partisi rejimi yetkililerinin yargılandığı üçüncü büyük yargılama olması nedeniyle önem taşıyor. Davadaki en dikkat çekici isim olan, Saddam Hüseyin’in kuzeni ve eski Savunma Bakanı Ali Hasan el Mecid, Kürtlerin katledilmesi olaylarındaki rolü nedeniyle “Kimyasal Ali” lakabıyla tanınıyor. 1991 yılındaki Körfez Savaşı’nın ardından, Irak’ın güneyindeki Şii kentleriyle kuzeydeki Kürt kentlerinde Saddam Hüseyin iktidarına karşı ayaklanmalar çıkmıştı. Necef, Kerbela, Hille ve Basra gibi güney kentlerini ele geçiren isyancılar, dönemin ABD Başkanı George Bush’un, Amerikan ordusunun Irak’a karşı operasyonlarını sona erdirme kararı almasıyla hayal kırıklığına uğramış, Irak ordusu güneyde kontrolü sağlamak için hızla harekete geçmişti. Şii kentlerindeki ayaklanmaların bastırılmasında 100 bin civarında kişinin öldüğü tahmin ediliyor. Dava iddianamesinde, ayaklanmanın bastırılması sırasında helikopterlerin evleri bombaladığı, El Mecid’in ise tutuklanan kişileri tek tek vurarak öldürdüğü öne sürüldü. O dönemden kalma pek çok toplu mezarın bulunduğuna dikkat çeken savcı, 90 civarında tanığın dinlenmesini istedi. Mahkemeye geleneksel Arap kıyafetiyle gelen El Mecid ise haklarındaki idam istemini okuyan yargıç muhammed Ureybi El Halife’ye kendisini, “savaşçı” olarak tanıttı. “Kimyasal Ali” El Mecid ile eski Savunma Bakanı Sultan Haşim Ahmet el Tay ve eski ordu operasyonlar şefi Hüseyin Raşid el Tikriti, Kürtlerin katledilmesiyle ilgili Enfal davasının 24 Haziran’daki duruşmasında idam cezasına çarptırılmış, karar temyiz edilmişti. Dava dosyasını ne zaman ele alacağı belli olmayan temyiz mahkemesinin kararı onaması halinde, El Mecid, El Tay ve El Tikriti’nin 30 gün içinde asılması bekleniyor. Atina’dan Rumlara ‘ABD silahı’ İstihbarat birimleri Yunanistan’ın elinde bulundurduğu çok ANKARA (CumhuriWashington yönetiminin sayıda ABD menşeli silah sistemini , son birkaç yıldır yet Bürosu) Doğu Akuluslararası anlaşmalara aykırı olarak Rum Milli Muhafız Ankara’nın baskısıyla bir südeniz’deki petrol gerginliredir bu konuyu tarafların günOrdusu’na gizlice verdiğini saptadı. Bu sistemler ğinin ardından Türkiye ile demine getirdiği öğrenildi. Anarasında M48 A5 ana muharebe tankları, M113 zırhlı Güney Kıbrıs Rum Kesicak son birkaç yıldır Washingpersonel taşıyıcılar da bulunuyor. mi (GKRY) arasında ton’ın hem Atina hem de Gü“ABD silahı” krizi patlak ney Kıbrıs Rum yönetimi nezni içeren bir tasarı sunulması oldu. İstihverdi. dinde yaptığı baskılar işe yaramadı. Türbarat birimleri son dönemde YunanisTürkiye, Yunanistan’ın çok miktarda kiye ise Kuzey Kıbrıs’ta bulunan az sayıtan’ın elinde bulundurduğu çok sayıda ABD menşeli silah sistemini uluslararası anda ABD menşeli silah sistemini bu süreçABD menşeli silah sistemini son birkaç laşmalara aykırı olarak gizlice Rum Milli te geri çekti. yıldır uluslararası anlaşmalara aykırı olaMuhafız Ordusu’na verdiğini belirleyince Ankara, ABD menşeli silahları asıl burak Rum Milli Muhafız Ordusu’na gizlice konuyu Washington nezninde gündeme lunduran taraf Rumlar olmasına karşın koverdiğini saptadı. Bu sistemler arasında getirip uyarıda bulundu. nunun sanki Türkiye bulunduruyormuş Ankara’yı bu konuda harekete geçiren gibi Temsilciler Meclisi gündemine getirilM48 A5 ana muharebe tankları, M113 ABD Kongresi’nin alt kanadı olan Temsilmesini, TürkAmerikan ilişkilerini zedelezırhlı personel taşıyıcılar, M110 A2 tipi ciler Meclisi’ne Türk ordusunun adada meye dönük bir girişim olarak değerlen203 milimetre obüsler ve 175 milimetre topABD menşeli silahlar kullandığı eleştirisidiriyor. ların bulunduğu belirlendi.