23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

HAFTA C Osman ÇUTSAY Redaksiyon/Redaktion: Starkenburg Str. 5, 64546 MörfeldenWalldorf. email:cumhuriyet@gmx.net Tel: 0610598174446 İmtiyaz Sahibi/Inhaber: İlhan Selçuk (Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.’yi temsilen, Cumhuriyet Vakfı adına) Genel Yayın Yönetmeni/ Chefredakteur: İbrahim Yıldız Yazı İşleri Müdürü/ Redaktionsleiter: Osman Çutsay Editör/ Redakteur: Gonca Kanber Yayın Koordinatörü/ Koordinator: Hayri Arslan Reklam/Anzeigen: Ömer Aktaş Yayın Kurulu/Redaktionsbeirat: İlhan Selçuk (Başkan/ Vorsitzender), Prof. Dr. Emre Kongar (Berater), Orhan Erinç, Hikmet Çetinkaya, Şükran Soner, İbrahim Yıldız, Orhan Bursalı, Mustafa Balbay, Hakan Kara Baskı/Druck: Hürriyet A.Ş Zweigniederlassung Deutschland, An der Brücke 2022 D64546 MörfeldenWalldorf. Dağıtım/ Vertrieb: ASV Vertriebs GmbH (Der Verlag übernimmt keine Haftung für den Inhalt der erscheinenden Anzeigen) Ahmet Haşim’in Frankfurt’u okurunu bekliyor Modern Türk edebiyatının kurucu babalarından Haşim, Almanya’yı nasıl yaşadığını Almanca da anlatabilecek FRANKFURT – Cumhuriyet dönemi modern Türk şiirinin Yahya Kemal ve Nâzım Hikmet’le birlikte üç büyük kurucusundan biri sayılan Ahmet Haşim’in, ölmeden önce tedavi amacıyla geldiği Almanya’yla ilgili izlenimleri artık Alman okuruyla da buluşabilecek. Hitler’in iktidara gelmesinden hemen önceki o büyük kargaşayı kendine özgü diliyle kağıda döken Ahmet Haşim’in, kendi alanında Türk edebiyatının başyapıtlarından “Frankfurt Seyahatnamesi” adlı kitabı, kısa bir süre sonra Almanca konuşulan dünyadaki kitaplar arasında özgün yerini alacak. Yapıtı Almancaya çeviren ve eşi Mesut Caner ile birlikte kurduğu “Literaturca” (www.literaturca.de) adlı yayınevinin yayınları arasında yayımlayacak olan edebiyat araştırmacısıçevirmen Beatrix Caner, Cumhuriyet’in, Ahmet Haşim’in yeri, bu hacmi küçük ama etkisi büyük “seyahat izlenimleri”nin değeri ve modern Türk edebiyatının Almanca konuşulan dünyadaki yerine yönelik sorularını yanıtladı. CUMHURİYET Ahmet Haşim’in ünlü yapıtı “Frankfurt Seyahatnamesi”, sonunda Almancaya çevrildi. Siz çevirdiniz. Önümüzdeki aylarda da kitap olarak yayımlayacaksınız. Sizce bu uzun gecikmenin nedeni nerede aranmalıdır? Nasıl bir gecikme bu, ihmal mi, bilinçli bir erteleme mi? Değerlendirir misiniz? BEATRİX CANER Ahmet Haşim’in şiirlerinden Annemarie Schimmel’in yaptığı çok güzel çeviriler var, hatta bunlar değişik kitaplarda da yer aldı. Düzyazıları ise bildiğim kadar ile Almancaya çevirilmemiş. Başka dillere de çevrilmedi galiba. “Frankfurt Seyahatnamesi” daha çok bir günlük niteliğindedir ve öncelikle ölümcül hasta bir insanın, Haşim’in duygu ve düşüncelerini yansıtıyor. Belki kitapçığın biraz arka planda kalmasının nedeni de budur. Bense yalnız bu yapıtı değil, Haşim’in şairliğini de tanıtmak istiyorum yayımlayacağımız kitapta. Böylece kitap, günlüğün yanı sıra, onun hayatı ve Türk şiirindeki yeri hakkında da bilgi verecek. Kitap, sonuçta, yalnızca bir çeviri değil, bir çeşit kılavuz niteliği de taşıyacak. Biz 2007’den itibaren bu tür başvuru kitaplarına da programımızda yer vermek istiyoruz. Türk edebiyatı ve kültürü ile ilgili bilimsel çalışmalar, makale ve denemeler de yayımlayacağız. Haşim’in yapıtı böyle bir dizide yer alacak. N ÖNEMLİ AMACIMIZA ULAŞTIK’ CUMHURİYET Ahmet Haşim bu küçük kitapçığında nasıl bir Almanya anlatıyor? Neler fark ettiniz? CANER Ahmet Haşim tedavi için Almanya’ya gelmişti. Her şeyden önce bu ülkeyi bir ümit kaynağı olarak görmeye çalıştı. Ondaki kalp ve böbrek hastalığı, o zamanlar bir tek Almanya’da tedavi edilebiliyormuş. Ama maalesef bir iyileşme söz konusu olmadı ve şair Türkiye’ye döndükten kısa zaman sonra, daha aynı yıl içinde öldü. Belki Almanya’da iken böyle bir sonuca kendini hazırlamıştı... Almanya’da birçok şey dikkatini çekmişti ve hayranlığını da açıkça ifade eder: O sıralarda yeni yapılmış olan gar binasının güzelliği, kentin düzeni ve mimarisi, insanların ve binaların temizliği, Almanların samimiliği. Bu konuda birkaç örnek de vermişti ve özellikle Şark ile Batı arasındaki farkları bu noktada görmüştür. Özellikle de şair olarak Goethe’ye gösterilen ilgi ve saygı üzerinde çok durdu. Doğaya da hayran kalmıştı, Taunus dağlarında yaptığı bir gezi örneğin, bu kitabında, çok detaylı anlatılıyor. CUMHURİYET Aynı Ahmet Haşim, “Frankfurt Seyahatnamesi”ndeki duyarlılığıyla eğer bugünün Almanya’sını ve Alman insanını anlatsaydı, sizce nelere dikkat ederdi? CANER Yine kalp ve böbrek hastası olarak Almanya’ya gelseydi, bu sefer ümitleri herhalde gerçekleşirdi ve sağlıklı olarak Türkiye’ye dönebilirdi. Ne kadar da güzel olurdu. Bugünkü Almanya’da tıbbi gelişmeler Haşim’in mutlaka dikkatini çekerdi. Mimariye de çok dikkat ettiğine göre, modern binalar da herhalde bir değerlendirmeye girerdi. Goethe’ye gösterilen ilgi ve saygı da sanırım Almanya’da azalmadı, buna da herhalde yine çok sevinirdi ve kendisi için de aynı ilgiyi düşlerdi; tıpkı o zaman düşlediği gibi. CUMHURİYET Türkçenin hızlanarak ve özellikle de Almanca üzerinden Batı dünyasına kararlı bir giriş yaptığını görüyoruz. Nobel ödüllü Orhan Pamuk’un da bu eğilimin bir sonucu olduğunu söyleyebilir miyiz? Nitekim, daha önce ve Yaşar Kemal’den sonra, Pamuk’un Frankfurt Kitap Fuarı çerçevesindeki Barış Ödülü’nü aldığına tanık olduk. Yoksa Orhan Pamuk, son Nobel başarısıyla, zaten mevcut bir eğilime ekstra bir hız mı kazandırdı? CANER 1970’li yıllarda Türk edebiyatı Almanya’da çok okunurdu. Ararat ile Dağyeli yayınevleri bu alanda birkaç ağırlık noktası oluşturabildi. Ararat daha çok köy edebiyatı yazarlarını tanıtırken, Dağyeli Nâzım Hikmet, Garip şiiri, Mevlana, Yunus Emre ve Almanya’da yaşayan Türk yazarlarının eserleri üzerine yoğunlaşmıştı. Daha sonra bir durgunluk oldu. 2000 yılının sonunda biz, eşim Mesut Caner ve ben, “Literaturca” yayınevini kurduk ve Türk edebiyatının tartışılmaz üç ismiyle bir çıkış yaptık: Ahmet Hamdi Tanpınar, Bilge Karasu ve Tomris Uyar. Bugüne kadar bu çizgimizi tutmaya çalıştık ve Türk edebiyatından önemli isimlere yer verdik yayın programımızda. Bildiğiniz gibi, ben 1998 yılında Türk edebiyatı hakkında bir çalışma yayımladım (“Türkische Literatur – Klassiker der Moderne”, Georg Olms Verlag 1998). Bu eserin yankıları hâlâ sürüyor ve uzmanlar için önemli bir kaynak haline geldi. Bu kitapla birkaç şey başladı Almanya’da: İlk defa dikkatler Ahmet Hamdi Tanpınar’a yöneldi, Türk edebiyatının dünya edebiyatı ile bağlantıları hakkında bilgiler verildi. Geniş bir kaynakça ise kitabın sonuna eklenerek bundan sonraki araştırmalara yardımcı olundu. Bu kitap üniversitelerde de kaynak kitap ve ders kitabı olarak kullanılıyor. Literaturca yayınevi ile çok önemli “feedback”ler alıyoruz ve en önemli amacımıza ulaştık: Türk edebiyatının zenginliğini ve kalitesini gösterebildik. Bunun sonuçlarını bugün artık çok açık şekilde görmeye başladık: 2008’e hazırlanan birkaç büyük Alman yayınevi bu alandaki programı için bize danışıyor. CUMHURYET 2008 Uluslararası Frankfurt Kitap Fuarı’nda konuk ülke ve edebiyat, Türkiye ile Türk edebiyatı olacak. 2010’da da İstanbul, Avrupa kültür başkenti. Türkiye’yi merkeze alan son kültürel gelişmeler, sizce ne gibi sonuçlar doğurabilir? Türkçeyi nasıl bir dönem bekliyor? CANER Medyanın gözü şimdiden Türk edebiyatına çevrilmiş durumda. 2008 bunu pekiştirecek. Buradaki Türk okurları da, şimdiye kadar yaptıkları gibi, katkıda bulunurlarsa, Türk edebiyatı daha da çok tanınacak, gösterilen ilgi artacak. EPİLEPSİ ARAŞTIRMASI Avrupalının gen örnekleri Türkiye’de İstanbul Haber Servisi Toplumda yüzde bir oranında görülen epilepsi yani sara hastalığı, hastaların yaşam kalitesini olumsuz etkiliyor. Özellikle hastaların üçte birini oluşturan ilaca dirençli vakalar için bilim dünyasının yeni tedavi stratejileri geliştirmesi büyük önem taşıyor. Avrupa’daki 2 bin hastadan alınan örnekler ile 400 farklı genetik özelliğin taranacağı, 800 bin farklı genotiplemenin yapılacağı bir araştırma Türkiye’de önümüzdeki günlerde yapılacak. Dünyanın en büyük araştırma niteliği taşıyan epilepsi araştırması “EPICURE” Ankara’daki Moleküler Genetik Laboratuvarı olan Genar Araştırma Merkezi tarafından önümüzdeki günlerde yürütülecek. Avrupa Birliği (AB) 6. Çerçeve Araştırma Programı kapsamında, Avrupa ülkelerinde yapılmakta olan epilepsi araştırmalarının ilaç genetiği (Farmakogenetik) laboratuvar faaliyetleri projesi İtalya, Almanya, Fransa, Danimarka, İsveç, İspanya ve Türkiye’nin epilepsi alanında önde gelen 30 kuruluşu tarafından yürütülüyor. 14 MILYON AVRO KAYNAK AB’nin 4 yıl için 14 milyon Avro kaynak ayırdığı proje ile epilepsi tedavisinde yeni ufukların açılması bekleniyor. Projenin başlangıç toplantısı geçtiğimiz günlerde 80 araştırmacının ve AB yetkililerinin katılımı ile İtalya’da gerçekleşti. Genar Laboratuvarları Direktörü Prof. Memnune Apak, bu proje kapsamında ilk defa Avrupa’da yapılan araştırma için Avrupa ülkelerinin denek örneklerinin Türkiye’ye geldiğini belirtti. İleri Tıp Teknolojileri AR&GE Koordinatörü Dr. Tomris Cesuroğlu ise “Proje sonunda insanların genlerine bakılarak epilepsi yatkınlıkları olup olmadığı anlaşılacak” dedi ‘Literaturca’nın kadın yazarlar çabası Beatrix Caner, yayınevinin birkaç hafta önce yayımladığı bir çalışmanın iki dil dünyası için önemine de şu sözlerle dikkat çekiyor: “Frankfurt merkezli Literaturca Verlag yayın dizisi içinde geçen ay çıkan “Steinmauer und offene Fenster” (Taş Duvarlar ve Açık Pencereler) adlı öykü antolojisi, ilk kez, Alman ve Türk kadın yazarlarından seçilmiş yapıtları bir araya getirdi. Böylece bir karşılaştırma olanağı da doğmuş oluyor: Alman kadınlarının yaşamındaki sorunları ile Türk kadınlarının sorunları yan yana dururken, Alman ve Türk kadın yazarlarının edebi serüveni, üslupları ve edebiyata karşı tutumları da gözler önüne seriliyor. Kitapta hem Almanya’dan hem Türkiye’den önde gelen yazarlar yer alıyor. Elke Heidenreich, Gabriele Wohmann ve Rita Rosen Alman kadın yazarlarını temsil ederken, Türkiye’den Ayla Kutlu, Nezihe Meriç ve Ayşe Kulin birer öyküsü ile tanıtılıyor. Okurlar sanki iki farklı dünyada geziniyor gibi, iki çok farklı yaşama, düşünce ve duygu kültürüyle tanışabilir, ve bunları ifade etme edebi olanaklarını görebilir. Bu kitap zevkli, ama aynı zamanda düşündürücü bir yolculuğa davet ediyor okurları.” ‘E ‘ÇİZGİMİZE DEVAM EDECEĞİZ’ CUMHURİYET Yayıneviniz “Literaturca Verlag” ve siz, bu döneme nasıl hazırlandınız? Nasıl bir program gerçekleştireceksiniz? CANER Çizgimize devam edeceğiz. Programımıza Türkiye’nin çok önemli birkaç yeni yazarı da eklenecek: Murat Gülsoy çok modern ve eğlenceli bir öykü kitabıyla, “Bu Kitabı Çalın” adlı yapıtıyla bu yıl Literaturca’da yayımlanacak. Ayla Kutlu’nun son derece dikkat çekici ve değerli öykü kitabı “Sen de Gitme Triyandafilis” yine bu yılki sonbahar programımızda. Cemil Kavukçu iki kitabıyla Alman okurların karşısına çıkacak; bir öykü seçkisini bu yıl, “Gamba” romanını ise 2008’de yayımlayacağız. Cemil Kavukçu, Türk edebiyatına özgün bir ses ve yapıtlarında yeni bir bakış getiriyor. Biz buna çok değer veriyoruz. Yine çok saydığımız Pınar Kür’ün son romanı “Cinayet Fakültesi”ni, ki şu sıralarda Türkiye’de de çok başarılı bir kitaptır, 2008’de yayımlayacağız. Bu roman polisiye olmakla birlikte, Türkiye’nin aktüel politik durumunu da çok iyi göstermektedir. Gördüğünüz gibi, çok değerli yazarlar ve yapıtlar okurların karşısına çıkacak. 2008’de birkaç da sürprizimiz olacak, yalnız bizim yayınevimizin kapsamında değil, daha geniş kapsamda. ilan renkli Görme engellilere umut ışığı Çeviri Servisi ABD’li bilim adamları milyonlarca görme engelli insana umut ışığı olabilecek “biyonik göz” nakli denemelerine başladı. BBC’nin internetteki sayfasında yayımlanan haberlere göre “Argus 2” adlı biyonik göz cihazının prototipi 50’yi aşkın hastada denenecek. “Retinitis pigmentosa” ve benzeri hastalıklar nedeniyle görme kaybına uğrayan milyonlarca insana umut ışığı olacak yapay göz, barındırdığı mini kameraya kaydedilen görsel malzemenin gözdeki elektrotlara ulaştırılmasını sağlayacak. İki yıllık deneme süreci planlayan ekibin başındaki bilim adamlarından Güney Kaliforniya Üniversitesi’nden Prof. Mark Humayun, “Bu çalışma, mükemmel bir şekilde olmasa da bayağı iyi görmelerini sağlayacak hastaların. Özellikle doğuştan görme engelliler için mucizevi bir şey olacak biyonik gözün aktardığı görüntüler” diyor. Denemeler başarılı olursa biyonik göz naklinin maliyeti 30 bin dolar (42 bin YTL) olacak. Geçmişte de benzeri cihazlar denenmiş ancak onlar Argus 2’ye oranla kapasitesi daha düşük cihazlar olduğu için sadece ışığı ve belirli hareket ile şekilleri seçme şansı tanımıştı görme engellilere.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear