22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

2 KASIM 2007 CUMA lında s a i s i d e rin traj al sinyal’ e l n i l e G ‘ ums l p o t r i b kültür LONDRA’DAN MUSTAFA K. ERDEMOL ugüne ait bir olgu değil bu. Yüzyılımızın başında da benzeri talihsizlikleri yaşadık biz. Bizim gibi düşünmediğini fark ettiğimiz an, karşımızdakini, egemen kimliğe layık görmemek en uzun sürmüş olumsuzluğumuz ne yazık ki. Egemen kimlikten kastım Türk Kimliği’dir elbette. Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun anılarında okumuştum. Çanakkale Savaşı Osmanlı’nın zaferiyle sonuçlandığında, bu büyük zaferi şiirleştirsinler ya da yazı konusu yapsınlar diye dönemin önde gelen şairleri, yazarları Çanakkale’ye savaşın geçtiği yerlere götürülmüşler. Türkçenin büyük şairi, edebiyatımızın büyük okyanusu Ahmet Haşim ile edebi kudreti tartışma konusu bile yapılamayacak büyük Süleyman Nazif çağrılılar arasında yoktur. Eline aldığı iktidardan başı dönmüş dönemin maceraperest Genelkurmay Başkanı Enver Paşa’nın marifetidir bu. Bilirsiniz, Türk edebiyatının kudretli şairlerinden Ahmet Haşim, Bağdat doğumlu bir Arap’tı. Çok yakınları hatta kardeşleri, bağımsızlığını kazanmış Irak’ta çok çok önemli yerlere getirilmişler, ama büyük Haşim, yapılan onca teklife rağmen Türkiye’sini, İstanbul’unu bırakmamıştır. Hâlâ tadından okunamaz güzellikteki “Piyale” şiirinin bu muazzam şairi, Çanakkale savaş meydanına Arap asıllı olduğu için çağrılmamıştır. Hem hiciv hem de düzyazının büyük kalemi Süleyman Nazif de Kürt kökenli olduğundan, zafer coşkusuna ortak edilmemiştir. Ülkede sınıflar olduğunu söyleyen sosyalistler karşısında “imtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kitle” olduğumuzu iddia edenlerin, aslında “kaynaşma”yı engelleyici ne kadar tutum varsa ortaya döktüklerini Enver Paşa’ya bakarak öğrenmek mümkün. Elbette üst kimlik olarak Türk kimliğini kabul etmenin bir sakıncası yok. Ama, başka kültürleri yok saymanın bir aracı olarak dayatılan bir kimlik haline dönüştürüldüğünde Türk kimliği, hiç de taşımaya layık olmayanların elinde bir ayrılık silahına dönüşebiliyor. Ozan Arif ile İsmail Türüt’ün Türk kimliğinden anladıkları, elbette benim anladığımla aynı değildir. Olamaz da. Nasıl ya da kimler tarafından yaratıldığı bilinen tahrikler karşısında birbirimizin etnik kimliğini sorgulamak, bir etnik kimlik mensuplarının tümünü “terör”le özdeşleştirmek, Enver Paşa’dan beri var olan “dıştalama” alışkanlığımıza yeni halkalar eklenmesi demek. Olayların ortaya çıkmasına yol açan dinamikleri göz ardı ederek, kendi kimliğine sığınıp başka kimliği düşman ilan etme tutumu, kolaycı bir tutumdur. Sonuçları ise pek hayırlı olmayacaktır. Günümüz, söz konusu ayrımcılıkla karşılaştıkları için üzüntü duyan Haşim ya da Nazif’in yaşadığı dönemden çok farklı. Kendisini üst kimlik olarak bile Türk görmeyenler, Haşim’e ya da Nazif’e alınan tavır kendilerine karşı alındığında üzüntü duymayacaklardır. Çünkü, ayrılığın sürekli altının çizildiği bir dönemdir yaşadığımız. Dolayısıyla şimdi “hepimiz Türk’üz” demek zorunda kalarak, Kadınlık dramından çağdaşlığa uzanan yol Osman ÇUTSAY FRANKFURT/STUTTGART Çalışmalarını Stuttgart’ta sürdüren yazar Hacer Şirin, Avrupa’nın ortasında yaşanan bazı kanlı olaylarda “ithal damat ve gelinlerin de parçası olduğu” bir insanlık dramı saptanabileceğini, ama en geri planda bazı toplumsal düğümlerin yattığını belirtti. Sahibi olduğu kitabevinde sorularımızı yanıtlayan Şirin, geçtiğimiz günlerde ikinci baskısı da yapılan kitabı “Güllere Güneş Gerek” ve gözlemleriyle ilgili açıklamalarda bulundu. CUMHURİYET – Bu konu nereden dikkatinizi çekti? HACER ŞİRİN Hani insanlar sohbet ederken, “Ah benim hayatım yazılsa, roman olur” derler ya, ben de buraya evlilik yoluyla gelenlerin hayat hikayelerini dinlerken, “Bu gelinlerin hayatları yazılmalı” diye düşünüyordum. Bir gün bize otuz kilometre uzakta oturan bir akraba ziyaretinde, gerçekten çok güzel bir genç kızla karşılaştım. Tanıştırıldığımda, komşularının altı ay önce Türkiye’den getirdikleri gelinleri olduğunu öğrendim. O genç ve güzel yüzde, hüzün, mutsuzluk ve insanın yüreğine işleyen, “Dokunmayın, ağlarım!” diyen, hiç konuşmayan bir ifade vardı. Bir fırsatını bulup, hikayesini kendi ağzından dinledim. Günlerce etkisi altında kaldım ve yazmaya karar verdim. Sonra evlenip buraya gelen sayısı belirsiz gelinlerle konuştum, hayat hikayelerini dinledim. Bazen onlarla ağladım. EVMEYİ BİLMİYORLAR CUMHURİYET – Ciddi bir toplumsal sorunla karşı karşıyayız aslında ve bazı kesimler bu acıyı bir biçimde kullanmaya da çalışıyor. Ama siz bu insanları yakından tanıdınız ve onları en insani yanlarıyla işlemeye çalıştınız. Nelerle karşılaştınız? ŞİRİN Konu gerçekten çok önemli, çünkü kız olsun erkek olsun, burada insan hayatı söz konusudur. Önemli olan, o. Verilen yanlış kararlar, bazen gencecik bir insanın hayatına son vermesine kadar gidebiliyor. Sevmediği eşinden ayrılmasına ailesi izin vermediği için, şakağına tabanca dayayıp intihar eden gencin ailesini tanıdım. Sorunun kaynağı sanıyorum, eğitimsizlik, içe kapalı ve çevreden çekinen bir toplum olmamızdandır. Avrupalı olmaktan, kültürümüzden kopmaktan, aileye girecek olan yabancı bir gelinin veya damadın bizim kültürümüzü tanımayıp, oğlumuzu veya kızımızı yozlaştıracağından korkuyoruz. Aile olmanın temelinde sevgi var oysa. Sevmenin önemi öğretilmemiş bizim insanımıza. Sanki evlilik ve sevgi kavramları iki ayrı değerdir, evlilik sevgisiz de olurmuş gibi. Hatta, gençlerden birisi evlendirilmek istendiği kişiyi sevmediğini söyleyince “nikahta keramet vardır, evlenince seversin” derler. Sanıyorum, yıllardır devam eden, değişmesi zor gibi görünen bu konu, sevgiyi şartlandıran bir toplum olmamızdan kaynaklanıyor. Yani sevmeyi bilmeyen bir insan, seven bir insanın duygularına nasıl saygı duyabilir? Belki biraz ağır gelecek ama, bence, birinci evliliğini zorla yapıp ayrıldıktan sonra sevdiğiyle evlenerek çoluk çocuğu olanlar ancak, değiştirecekler bu gelenek ve görenekleri. CUMHURİYET – Bu sorun kolay genellemeler yapmaya ne kadar izin veriyor? ŞİRİN Günümüzde Almanya’da yaşayan Türk kadınını tek tip kadın olarak göremeyiz. Aralarında çok büyük farklar var. Büyük kentlerden gelmiş veya okumuş, kendisini gerçekten yetiştirmiş çağdaş Türk kadınlarının sayısı gün geçtikçe artıyor. Ama hâlâ her gün çağın gerisine gönüllü giden kadınlarımız da var. Geriye giden veya yerinde sayan kadınların elinden tutmak, onları bilgilendirmek gerekiyor. Bence, kendisini geliştirmiş, toplumda bir yerlere gelmiş her Türk kadını, çevresindeki diğer kadınların gelişmesine yardımcı olmalıdır. Bireysel kurtuluşlar tam bir kurtuluş değildir. Yani, on Türk kadınından beşaltısı gelişip çağa uyamamışsa, dünyadaki Türk kadınının imajı zaten değişmeyecektir. rüyoruz. Aslında, nüfus oranına vurulduğunda, okuma oranı az görünse de, ben her gün yeni yüzlerle yeni okuyucularla tanışıyorum. Gün oluyor, gençler dükkana doluşup kahve eşliğinde genel kültür sohbetine dalıyorlar. Genç anneler çocuklarını masallarla büyütmek için çocuk kitapları alıyorlar, çocuk eğitimiyle ilgili kitaplar alıyorlar. Bunlar umut verici. Gençler Avrupa’da büyümüş olsalar da, Türkiye hakkında taze bilgiler edinip, fikir tartışmaları yapıyorlar. Genç kızlarımız, kadınlarımız gerçekten çok güzel kitaplar okuyorlar. Telefon numaralarını veya mail adreslerini bırakıp, kitabevimizde yapılan tüm etkinliklerden haberdar edilmek istiyorlar. İnanın dışardan göründüğü gibi değil. Basına hep gençlerin işlediği suçlar, onların topluma uyum sağlayamadıkları yansıtılıyor. Oysa ben burada pırıl pırıl gençlerin varlığını görüyorum. Öğrenmeye açık, eğitilmeye açık. Gençlerin dilinden anlamak gerekiyor. Daha doğrusu gençleri anlamak gerekiyor. Hatta onlara, ailelerini eğitme imkanı vermek gerekiyor. Yermesini bildiğimiz gibi, övmesini de bilirsek, sanıyorum gençleri kazanırız ve hem biz mutlu oluruz hem onlar. Ben gençleri okumaya yönlendirdiğim gibi, onlarla arkadaş olmaya çalışıyorum. Ben gençlerden umutluyum. Kadınlarımız ise kendilerini yalnız hissetmez, bir yol gösteren de olursa, akılları “El alem ne der?”in önüne geçer ve çağı yakalarlar. C 15 Emperyalizm Başarıyor, Dikkat! B S ‘UMUDUM BÜYÜK’ CUMHURİYET – Yazarlığınız dışında, yaşamınızı kültürel bir etkinlik içinde kazanıyorsunuz. İşlettiğiniz kitapçıda nelerle karşılaşıyorsunuz, umudunuz var mı birçok olumsuzluğun değişmesi hakkında? ŞİRİN – Evet, Stuttgart’ta kitabevi çalıştırarak yaşıyorum. Elbette burada bulunmak benim için çok önemli. Burada her gün yeni birileriyle tanışmak, fikir alışverişinde bulunmak, okuma alışkanlığını yeni yeni kazanan insanlara kitaplar tavsiye etmek büyük bir mutluluk benim için. Beni üzen ise, şu: Nasıl dünya bizi okumayan, öğrenmeyen geri kalmış bir toplum olarak görüyorsa, biz de kendimizi öyle gö Ömer YAPRAKKIRAN farklı milliyetlere mensup olanları da bu kimliğe davet edenler, korkarım geç kaldılar. Ayrıca kızdıkları anda karşılarındakilerin Türklüğünü sorgulayan, muhatabının “az Türk” olmasını bile karşı olmak için yeterli gören tuhaf bir anlayış gün geçtikçe yaygınlaştırılıyor. “Ya sev, ya terk et!” sloganı, Türk kimliğine yapılan davete kayıtsız kaldıklarına inanılan kesimler için, sonu kötü bitecek bir başka “davete” kapı açıyor: “Bu topraklarda istenmiyorsun. Git!” ??? Son dönemde gelen şehit haberlerinin yarattığı duygusal hava içinde okunduğu zaman, bu yazının sahibi olarak, yeterince “Türk” görülmeyenlerden biri olacağımdan kuşkum yok. Zaten bu puslu havalardan çıka çıka bu tür suçlamalar çıkar. Yaşamlarını kaybeden on iki asker için üzülmeyecek kimse var mıdır? Ama tam da bu ortamda, “provokasyon”a hazır gelişmelerden haberdar etmemiz gerekiyor birbirimizi. Kürtlerle Türkler birbirine düşürülmek isteniyor. Lübnanlaşmamızdan memnun olacak emperyal güçlerin isteğidir bu. ABD Temsilciler Meclisi’nde geçirilen Ermeni yanlısı karardan sonra, Türkiye’nin, hayata geçireceği çok kuşkulu da olsa, İncirlik Üssü’nü kapatma niyetini hissettirmesinin ardından, birdenbire asker şehit edildiğinin rastlantı olduğuna kimse inandıramaz beni. Askerlerin şehit edildiği günden bu yana söz konusu Ermeni yanlısı karara ilişkin tek bir satır okuduk mu? ABD, kendisine yönelik herhangi bir tedbir karşısında gündem değiştirmeyi becerebiliyor. Emperyalizmin bu büyük oyunu karşısında uyanık olacağımıza, övünç kaynağımız olan kültürel çeşitliliğimize sırt çevirme noktasına geldik. Her yerde yok edilmesi gereken Kürt aramaya başlayanlarımız var. Kürt esnaftan alışveriş yapmayın çağrıları yapılıyor. Kuzey Irak’a girince karşılaşılanın sadece PKK olduğu sanılıyor ama PKK ile ilgisi olmayan koskoca bir Kürt halkıyla karşı karşıya kalınacağı hesap edilmiyor. Çok sayıda kişi Türkiye’nin doğusundaki, kuzeyindeki tüm Kürtlerin yok edilmesiyle sorunun çözüleceğine inandırılmaya çalışılıyor. Şimdi, Türk’den sayılmadığı için üzülen Ahmet Haşim ya da Süleyman Nazif benzeri kişiler de kalmadı ayrıca. Başkalarına da kendi milli aidiyetlerini sürekli anımsatan bir milliyetçiliğin geleceği nokta bu olur tabii ki. Nasıl olursa olsun, Türkiye’de akan kanın durması gerekiyor. Yangına körükle gitmek yerine, emperyalizmin tuzağına düşmeden hangi, kültürel ya da milli kökenden gelirse gelsin herkesin ortak vatanı kılmaya devam etmeliyiz Türkiye’yi. Sadece Türkümüzü değil, Kürdümüzü, Ermenimizi, Musevimizi, Arabımızı da yok edecek bir sürece gidiyoruz. Hepimize yetecek kadar büyük olan bu güzel vatanı, hepimize “dar” edecek öfkelerden kaçıp, sakinliğe, olgunluğa sığınmalıyız. Bush’u kendimize güldürmenin alemi yok. kemalerdemol@yahoo.co.uk Hacer Şirin, kitabevinde her gün yepyeni olanaklarla yüz yüze geldiğini, kadının üzerindeki karanlığı yırtmasında kültürün başrolü oynadığını söylüyor. Festivalde ödülleri, ‘Mutluluk’, ‘Yumurta’ ve ‘Yaşamın Kıyısında’ filmleri paylaştı ‘Melez 07’ ilgiyle izlendi Belkıs ÖNAL PİŞMİŞLER BOCHUM Ruhr Bölgesi‘nin 2010 yılında Avrupa’nın kültür başkenti olma etkinlikleri arasında öncü rolü üstlenen bir tasarımın ürünü “Melez 07 Kültürler Festivali”, Bochum, Essen ve Herne kentlerinde geniş katılımlı etkinliklerle gerçekleşti. 3 Kasım7da sona eren festivalde dünya müziğinden örnekler, edebiyat akşamları, tiyatro gösteriminin yanı sıra çokkültürlü bir karakterin gereksindiği önkoşulları tartışmaya açan bir sempozyum da yer aldı. Bir kültür festivalinin göçmenlere ulaşabilmesi ve bununla oluşacak ortak paydaları önemseyen festivalde sempozyum konusu kadar konuklar da önemliydi. Federal hükümette Göçmenlerden Sorumlu Devlet Bakanı olarak görev yapan Maria Böhmer’in yanı sıra, Avrupa Parlamentosu’nun Yeşiller Partili üyesi Cem Özdemir, göçmenlik araştırmalarıyla tanınan Paul Mecheri, Kuzey Ren Vestfalya Eyalet İstatistik Dairesinden Meral Çerçi gibi isimler konuyu tartıştılar. Türkiye’den Ferhat Göçer, Essen Filarmoni Orkestrası eşliğinde konser verirken, festival kapsamında aralarında Emine Sevgi Özdamar, Ayla Kutlu, İmran Ayata, Yüksel Pazarkaya, Zafer Şenocak, Ömer Erzeren’nin de bulunduğu isimler “Literatürk”ün okuma akşamları programında yer aldılar. Genel yönetmenliğini WDR sunucularından Aslı Sevindim’in “Kültür Kenti Yöneticisi” sıfatıyla üstlendiği festivalin organizatörleri arasında yine WDR’den bir gazeteci, Elmas Topçu da yer aldı. Festival, Atiye Deniz’in ses, uluslararası üne sahip Fransız “Si je t’M Black Blanc Beur” grubunun dans, Sicilyalı Roy Paci’nin Afrika ritimli İtalyan tınılarını değişik dillerde seslendirdiği metinler, Moldavya folklorik kültürünün Hiphop karması yorumcuları Zdop Şı Zdub grubunun sahne gösterileriyle renklendi. Festival kapsamında ayrıca “Breakdance” yarışması ile dans figür denemelerinin bulunduğu bazı etkinliklere de yer verildi. Bochum’da yüzyıllık geçmişi olan ve en son Krupp Çelik Birliğinin rızasıyla kent yönetimince yeni bir tasarımla demir çelik yığını hatlarından kültürel etkinlikler mekanına dönüştürülen Jahrhunderthalle’de kukla, atlıkarınca, akrobasi, oryantalist yemekler eşliğinde bir panayır havasında Bochumlu 200 çocuk kültürel eğitim projelerinde yer alanların da işbirliği ile festival programında yer aldı. Bochum Senfoni Orkestrası’nın Los Angeles doğumlu İsrailli ünlü yönetmeni Steven Sloane de Strawinsky’nin Petruşka’sını yönetti. Sloane, bu çalışmaya aynı zamanda sanat yönetmeni olarak da katkıda bulundu. Altın Portakal ‘Yumurta’ya Gürsu KUNT ANTALYA 44. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde ödülleri, Semih Kaplanoğlu’nun “Yumurta”, Abdullah Oğuz’un “Mutluluk” ve Fatih Akın’ın “Yaşamın Kıyısında” filmleri paylaştı. “Yumurta”, en iyi film de dahil olmak üzere 6 ödül alırken Mutluluk ve Yaşamın Kıyısında 5’er ödül aldı. Festivalde Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması’nın sonuçları açıklandı. Sonuçları açıklayan jüri başkanı Genco Erkal, yarışmada iyi ve kötü filmler olduğunu belirterek “Biz iyileri değerlendirdik. Yüzde 80 ortak kararla ödülleri belirledik” dedi. “En İyi Film”, “En İyi Görüntü Yönetmeni”, “En İyi Senaryo”, “En İyi Kostüm”, “En İyi Sanat Yönetmeni” ve “Behlül Dal Genç Yetenek Ödülleri”, Semih Kaplanoğlu’nun yönettiği “Yumurta”ya verildi. Ancak Kaplanoğlu, film çekimleri devam ettiği gerekçesiyle törene katılmadı. Abdullah Oğuz’un yönettiği “Mutluluk” filmindeki rolleriyle Özgü Namal “En İyi Kadın”, Murat Han ise “En İyi Erkek Oyuncu” ödülüne layık görüldü. Mutluluk ayrıca, “En İyi Ses”, “En İyi Makyaj” ödüllerini de alırken, Zülfü Livaneli’nin hazırladığı müzikler de “En İyi Müzik Ödülü” aldı. Fatih Akın’ın yönettiği “Yaşamın Kıyısında” ise “En İyi Yönetmen” ve “Avni Tolunay Özel Ödülleri”’nin yanı sıra filmde rol alan Tuncel Kurtiz’e “En İyi Yardımcı Erkek” ve Nursel Köse’ye de “En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu” ödülü getirdi. Yaşamın Kıyısında ayrıca “En İyi Kurgu Ödülü”nü de aldı. Festivalde, “En İyi Laboratuvar Ödülü” Sis ve Gece filmine verilirken “En İyi Özel Efekt Ödülü”ne değer çalışma bulunamadı. VRASYA ÖDÜLLERİ DE VERİLDİ Cam Piramit’teki törende, 3. Avrasya Uluslararası Film Yarışması’nın da ödülleri verildi. Avrasya Film Festivali’nde “En İyi Yönetmen Ödülü”nü Abdellatif Keciche, “En İyi Film Ödülü”nü ise Bandonun Ziyareti aldı. Avrasya Film Festivali’nde de yarışan Semih Kaplanoğlu’nun “Yumurtası”na burada da NETPAC Jüri Özel Ödülü verildi. A Özgü Namal “Mutluluk” filmindeki rolüyle “en iyi kadın oyuncu” ödülünün sahibi oldu. Fatih Akın, “Yaşamın Kıyısında” filmiyle “en iyi yönetmen” ödülünü aldı. (Fotoğraflar: AA)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear