25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

12 EKİM 2007 CUMA müzik YORUMLAR OSMAN ÇUTSAY Dinar Bandosu, Ece Ayhan’ın bandosundan esinlenmiş C 7 Terzi Fikri’nin cesareti (Fotoğraf: VEDAT ARIK) Yılma Karatuna kadar klibiyle de tanınan bir şarkı: “Bizi ‘uzay müziği yapıyorlar’ diye anlatıyorlardı. Sonuçta matruşkalar gibi hep birbirimizin içinden çıkıyoruz. Dünya eşittir Türkiye, Türkiye eşittir İstanbul. DoğuBatı sentezi saçma bir anlayış. ‘Kendi kültürümüzü sahiplenme ve dünya ile de bütünleştirme’ diyebiliriz.” ERZİ FİKRİ’DEN CESARET “Terzi Fikri” şarkısı mücadelesiyle ve halka hizmet anlayışıyla efsaneleşen Ordu’nun Fatsa ilçesinde 1979’dan 1980’e kadar belediye başkanlığı yapabilen Fikri Sönmez’i anlatıyor. Asıl mesleği nedeniyle “terzi” diye anılan Fikri Sönmez, 11 Temmuz 1980’deki “Nokta Operasyonu”nda gözaltına alınıp ağır işkencelerden geçirilmiş ve 12 Eylül’de cezaevlerine atılmıştı. Can Yücel’in “Terzi Fikri öyle bir giysi dikti ki Fatsa’ya” dizesiyle başlayan şarkıda Dinar Bandosu “Terzi Fikri’nin gerçek masalı”nı hatırlatıyor ve “Hayallerin kadar varsın bu zalim dünyada” diyor. Ali Ece’nin Terzi Fikri’den bir dergide rastladığı yazıyla haberi olmuş: “ Yıllarca siyasal okudum, bir kez bile Terzi Fikri’nin adı geçmedi. Brezilyalı bir araştırmacı, ‘Terzi Fikri’yle ilgili tez yapacağım, bilgiye ihtiyacım var’ diye bana email atmıştı. Yabancıların haberi var, inceliyorlar.. Sonuçta biz böyle kendimizle Terzi Fikri arasında duygudaşlık buluyoruz. Terzi Fikri öyle bir zamanda öyle işler yaptı Fatsa’da. Biz böyle bir zamanda, Terzi Fikri’den cesaret alarak böyle bir müzik yapıyoruz.” Postmodern Kader T Ali Ece Asaf Zeki Yüksel Ali Asaf Sarıca Hepimiz sabahın köründe 3 lira kazanmak için yollara düşüp akşama kadar çalışıyoruz. Karşılığında sadaka gibi para alıyoruz, yani sömürülüyoruz. Bu şarkı hiçbir iş yapmadan rantiyecilikle, faizcilikle geçinen, kara para aklayan, 200 milyarlık ciplerle gezenlere bir dokundurmadır. Hatice TUNCER Bu Dinar Bandosu, başka Dinar Bandosu... 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in sözünü ettiğinde bir anda tüm Türkiye’ye tanıttığı Ali Çavuş’un Dinar Belediye Bandosu değil… Son yıllarda Türkiye’de rock müziğin en ilgi çekici gruplarından biri olan Dinar Bandosu, Şair Ece Ayhan’ın, birçok sanatçıyı, yazarı müzik aleti çaldırarak hayalinde kurduğu bandonun bir benzeri sayıla bilir. Ressam Asaf Zeki Yüksel, çok sayıda bildik enstrümanın yanı sıra eline geçen her nesneden ses elde ediyor. Siyasal Bilgiler eğitimi gören, yazar Ali Ece bandoda gitar çalıyor. Vokalist Ali Asaf Sarıca, aynı zamanda reklam metinleri yazıyor. Şehir plancısı ve araştırma görevlisi Yılma Karatuna bandonun davulculuğunun yanı sıra toparlayıcı görevi yapıyor. Kanadalı İngilizce öğretmeni Douglas Vegas, bas gitarıyla gruba uzaklardan farklı bir dünyayı taşıyor. YD BARRETT ŞARKILARI Dinar Bandosu’nun temeli, 2003 yılında Amerika’da yayımlanan ve dünyanın çeşitli ülkelerinden rock gruplarının Pink Floyd’un kurucusu Syd Barrett’in şarkılarını yorumladığı bir toplama albümle atıldı. Asaf Zeki Yüksel ve Ali Ece’nin o dönem farklı müzisyenlerle kurduğu Dinar Bandosu, Barrett’in “Have You Got it Yet” şarkısıyla toplama albümde yer aldı. Farklı nedenlerle müzik çalışmalarını yürütemeyen grup, davulda Yılma Karatuna’nın katılımıyla yeniden bir araya geldi ve Beyoğlu’ndaki Peyote’de verdikleri konserlerle rockseverlerin dikkatini çekti. FARK EDİLMESİ S TOPLUMSAL OLAYLARA HEP YAKIN OLDUK... lbümün en ilgi gören şarkılarından olan “Hepimiz Zenciyiz”in sözleri Beşiktaşlı Çarşı grubunun astığı pankartlardan yararlanılarak hazırlanmış: “Hepimiz zenciyiz ırksal bir ifade değil. Biz bu şarkıyı yaptığımızda ‘Hepimiz Ermeniyiz, Türk’üz’ tartışmaları yoktu. Hepimiz sabahın köründe 3 lira kazanmak için yollara düşüp akşama kadar çalışıyoruz. Karşılığında sadaka kadar para alıyoruz, sömürülüyoruz. Bu şarkı hiçbir iş yapmadan rantiyecilikle, faizcilikle geçinen, kara para aklayan, 200 milyarlık ciplerle gezenlere bir dokundurma. 200 milyarı 200 aile kazanmıyor. Biz öyle çok keskin siyasi görüşü olan bir grup değiliz, ama her sanatçının olduğu kadar toplumsal olaylarla iç içeyiz. Gerektiği zaman tepkimizi koyuyoruz. Ama siyasi angajmanlardan da uzak durmaya çalışıyoruz. Bizi her kesimden insan dinliyor, biz halkın grubuyuz. İnsanların yerine de konuşmak istemiyoruz.. İşte onlar söylesinler, biz müziği yaparız.” A GÖRÜNMEZİN SINAV SORUSU “Saykodelikzade Mahmut Paşa” onar dakikadan uzun bir süreyle müthiş bir müzikal örgüyle dinleyiciye bir hikâye anlatıyor. Ali Ece, Saykodelikzade Mahmut Paşa’nın hikâyesini bir sınavda, “Osmanlı tarihini değiştiren en önemli olayı yazın” gibi bir soruya karşılık yazmış: “Sokullu en sevdiği paşa Mahmut Paşa’ya ‘Hindistan’ı fethet’ der. Paşa, Hindistan’daki ilk Türk hippidir, 400 yıl yaşar..” Yapımcılığını Ütopya Müzik’in üstlendiği “Saykodelikdeşik” albümünde Dinar Bandosu, görünmeyeni görünür kılmak istiyor. Asaf Zeki Yüksel’in teremin sesleriyle başlayan “İstanbul İçin İsyan Vakti”nden sonra “Şaban’ın Rüyası”nda Kemal Sunal’a bir gönderme yapılıyor. “En Güzel Kadın İstanbul”, müziğiyle olduğu arça parça dökülüyoruz. Küreselleşmenin cilvesi değil, gereği. Demek ki, sınırların kalktığı ve eski coğrafisiyasi parçaları aşan bir bütünsellik yaratıldığı yolundaki iddialar doğru değil. Sadece alışılmış sınırlar kalkıyor veya varlıklarını korusalar bile anlamsızlaşıyorlar. “Kırmızı çizgi” falan kalmıyor. Örneğin, Avrupa Birliği’nin görünüşte daha büyük, bütünsel, ama küçülen parçaların birkaç büyük parçanın hizmetine girdiği bir girişim olduğu söylenebilir. Sahnedeki parçalanmaları görmeyen veya görmek istemeyen, “olayı” böyle özetleyebilir: Küreselleşme bütünleştiriyor. Değil. Parçalıyor. ??? Üçbeş dil veya ekonomik güç, rakipsiz bir askeri kıyım makinesinin (ABD) yedeğinde, 6.5 milyar insanın kaderi üzerine zar atabiliyor. Bu rüzgara kapılmış ezici çoğunluk, “küçükler” arasında yer alıyor, ha bire bölünerek daha da küçük parçalar halinde varlığını koruyor. Tabii, ona da varlık denebilirse. Ekonomik açıdan gücünü kanıtlamış ülkeler, ABD ve şimdilerde de BerlinParis ekseninin önünü çektiği AB, diğerlerini lime lime edecek senaryolara sahip. Rusya, Hindistan ve Çin... Bunlar en büyük “rakip”ler. Bir de onlardan daha küçük ama her zaman önemli Türkiye, İran gibi ülkeler var. Orta ölçekli bölgesel güç adayları... Bütün bu rakiplerin küçültülmesi, resmen parçalanmasalar bile işleyişlerini kesintiye uğratacak kadar köklü iç bölünmeler yaşaması gerekiyor. Bunun için etnikçilik, dincilik ve kültürcülük en etkili silahlardır. Böylesi silahları kullanıma sokacak anahtar sözcükler de herhalde “insan hakları ve demokrasi”dir. Tarihte eşine az rastlanır bir ideolojik baskı altında, bu tür aydınlanma kazanımlarının gericiliğin hizmetine sokulduğuna bile dikkat çekemiyorsunuz. Eh, “Kahrolsun insan hakları!” diye bağıran cahil ve eline silah tutuşturulmuş sürülerin egemenliğindeki bir ülkede yetişmişseniz, mevcut sıkıntıyı anlamanız çok kolaydır: Bu oyuna dikkat çekince, anında faşist bir kire bulaştırılabilirsiniz. Bunu başarıyla kullandılar. Nasıl mı? Solculukta kimseleri beğenmeyen Joschka Fischer’in birkaç gün önce çıkan yeni kitabında örnek çok: Bu tür anılar, aslında “Auschwitz” veya “Nal Harekatı” ya da “soykırım” gerekçeleriyle ülkelerin nasıl paramparça edilebileceğini gösteren “rehber kitaplar” arasında yer almalıdır. İleride buna da değiniriz. Küreselleşme, mevcut birimleri (şirketleri, ülkeleri, toplumları vs) P parçalara ayırmak ve bu parçaların birbiriyle ilişkisini de belli merkezlerden yönlendirmek demek. Küreselleşme varsa, küreselleştirilen ezici çoğunluğun, dünyanın beşte dördü diyelim, paramparça olması da bir kaderdir. Alışılmış bütünsellikleri, ülkeleri, ekonomileri, dilleri, kültürleri, hatta edebiyatları hep daha küçük parçalara ayırmak ve insanları da bu kaderle oyalamak gerekiyor. Artık emekçi sınıfların özgürleştirici bir eşitlik talebi dışındaki her şey, küreselleşmenin bir silahıdır. Paramparça edilecekler! ??? Çok mu soyut oldu? Geçen hafta bıraktığımız yerden tutarak bitirebiliriz: Uluslararası Frankfurt Kitap Fuarı’nın konuğu Katalanca, malum. Son iki yıldır uzmanlar bile birbirine yarı şaka yarı ciddi “Yahu bu dilden gerçek yazar kalibresinde kaç isim çıkar?” diye soruyordu. 130 yazar bulmuşlar. İyi. Bulurlar. İş, Türkiye’ye geldiğinde de bulacaklar. Küreselleşme, bu emperyal oyun, mevcut oluşumları parçalara ayırarak sermaye için daha “verimli” bir hale getirmek demektir. Bu küçülen parçaları da birbirlerine etnik, dinsel ve kültürel gerekçelerle düşman etmek “eşyanın tabiatından” sayılır. Toplumsal sorunları, emek ve sermaye çelişkisiyle değil, etnik, dinsel veya kültürel gerekçelerle tanımlayıp, bu kurmaca kategoriler üzerinden çözüm arayanlar, bu parçalanma sürecinin ya iyimser, ya maaşlı, ya cahil ya da ahmak oyuncaklarıdır. Ağır mı kaçtı? Soralım: Katalanlar şimdi çok mu özgür? Güney Afrika’daki beyaz ırkçının yerine geçen siyah patron çok daha mı demokrat? Siyah madencilerin yaşam koşullarına ne etkisi oldu Mandela sonrasının? Bu oyunlara uyanmak demek, belki de milliyetçi, dinci ve liberal gericiliğe direnmek demektir. Yani... Yani, Türkçe özürlü olmasına bakılmaksızın kendisine koca bir gazetenin yayın yönetmenliği de emanet edilmiş bir “başyazarın”, önceki gün yayımladığı yazısından çok öteye geçmek gerekiyor: “Eciş bücüş kapitalizmden feodalizme doğru ters evrilmekte olan bir ülkede yaşıyoruz biz. Siyasetçimiz de, burjuvamız da, medyamız da bu koşullara uyum sağlamış durumda maalesef.” Dünya, kapitalizmden teknolojik parlaklığa sahip ve kısmen anakronik bir “serbest pazar feodalizmine” geçiş yapıyor. Her yerde... Özellikle de metropollerde... cutsay@gmx.net Temeli 29 Ekim 1946’da atılan Atatürk Kültür Merkezi, tam 23 yılda tamamlanabildi Yapımı da olay olmuştu... Miyase İLKNUR AKP iktidarının Taksim’in siluetini değiştirme talepleri bitmek bilmiyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde Sular İdaresi’nin bulunduğu araziye büyük bir cami yapma isteği yoğun tepkiler üzerine geri alınırken Erdoğan’ın başbakanlığı döneminde bu kez İstanbul’un ve Taksim’in simgesi konumundaki yapılardan biri olan Atatürk Kültür Merkezi’ni yıkma planı yaşama geçiriliyor. Toplanan Milli Eğitim Komisyonu’nda AKM’nin yıkılması ve yerine yeni bir binanın yapılması yönünde karar alındı. “AKM binası İstanbul’un siluetine bir şey katmıyor. Türk mimarisini ifade edecek bir yapı olmalı” diyen komisyonun AKP’li üyesi Nejat Birinci, AKM’nin geleneksel Türk kültür ve sanatıyla ilgisi olmayan modern sanatların icra edilmesi amacıyla yapıldığını görmezden geliyor. TBMM Milli Eğitim Komisyonu’nda yıkılması yönünde karar alınan Atatürk Kültür Merkezi’nin yapılışı da olaylı ve tartışmalı olmuştu. “Opera Binası” olarak adlandırılan ve temeli 29 Ekim 1946’da dönemin İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı Lütfi Kırdar tarafından atılan Atatürk Kültür Merkezi, tam 23 yılda tamamlanabildi. Temel atma töreninde konuşan Kırdar, “Bina tahminen 8 milyon TL’ye çıkacaktır. Kaba inşaat için 5.5 milyon lira sarf edilecektir. Bina İstanbul’un 500. fetih yıldönümü olan 1953 yılına yetiştirilecektir” dedi. Ne var ki, o tarihte yıllık bütçesi 25 milyon 356 lira olan İstanbul Belediye AKM'nin açılışı öncesinde Devlet Opera ve Balesi’nde görevli sanatçılar, dönemin Başbakanı Süleyman Demirel’e telgraf çekerek açılış törenine el koyması gerektiğini belirttiler. Sanatçılar, açılış töreninde oynanacak oyuna yönetimin müdahale ettiğini, Başbakan’ın buna engel olmasını istediler. süt, İlyas Seçkin, Arif Hikmet Onat, Ethem Erdinç ve Orhan Alp (2 kez) görev süreleri içinde Opera Binası için “En kısa zamanda bitirilecek... Önümüzdeki yıl açmayı planlıyoruz” şeklinde açıklamalarda bulunmalarına karşın açılış 1969 yılında dönemin Bayındırlık Bakanı Orhan Alp’e nasip oldu. Opera kavramını bu topraklarda ilk dile getiren kişi, 1720 yılında Osmanlı’nın Paris elçisi olarak görev yapan 28 Çelebi Mehmet Efendi olmuştu; Fransa’ya ilişkin yazdığı anılarında Paris’te ilk kez gördüğü opera ile ilgili olarak şunları söylüyor: “Paris şehrine mahsus bir luub var imiş. Adına opare derler imiş, çok kalabalık olurmuş... Anı seyre gidecek olduk. Vasi’nin sarayına bitişik bir yere varduk. Ol saray mahsus opare için yapılmış...” ANATÇILAR TELGRAF GÖNDERMİŞTİ 28 Çelebi Mehmet’ten tam 242 yıl sonra açılan Opera Binası’nın açılışı da tartışmalara neden oldu. Açılış öncesinde Devlet Opera ve Balesi’ndeki sanatçılar, dönemin Başbakanı Süleyman Demirel’e telgraf çekerek açılış törenine el koymasını istediler. Açılış töreninde oynanacak oyuna yönetimin müdahale ettiğini, Başbakan’ın buna engel olmasını isteyen 54 sanatçı, gönderdikleri telgrafta şu görüşleri dile getiriyordu: “23 yıldır beklediğimiz Opera Binası’nın parlak açılışını önlemek ve bu yüce kuruluşu kendi küçük hesaplarına alet etmek isteyen birkaç kişinin çirkin ve mesnetsiz teşebbüsleriyle daha önceden düzenlenen programda değişiklik yapılmasına çalışıldığını ve İstanbul’a kazandırılmış olan opera binasının ilk gecesinde Türk tarihinin yüz karası bir olayı aksettiren ‘Deli İbrahim’ adlı piyesin oynatılmak istendiğini, büyük bir üzüntü ile öğrenmiş bulunuyoruz. Türk milletinin medeniyet âlemine iftiharla sunmakta olduğu bu sanat abidesinin perdesini açacağı ilk günde bestecisi bir Türk olan ‘Çeşmebaşı’ adlı milli bale eserimizi sunmak ve sonra da ‘Aida’ operasını temsil etmek suretiyle bütün endişelerin bertaraf edileceği kanaatindeyiz. Yüksek adaletinize sığınarak duruma müdahale buyurmanızı istirham ediyoruz.” Telgrafı imzalayanlar arasında Belkıs Aran, Ayhan Aydan, Azra Gün, Meral Alper, Mesude Çağlayan, Mustafa İktu, Umur Pars, Güler Güney, Meriç Güventürk ve Tenasüp Onat gibi ünlü sanatçılar da bulunuyordu. Alevilerin Sesi Radyosu 10 yaşında Hakkı ŞAHİN STUTTGART 10 yıldır Stuttgart’ta pazar günleri saat 11 ile 12 arası “Freies Radio für Stuttgart” frekansları üzerinden yayın yapmakta olan Stuttgart Alevi Kültür Merkezi (sakm) yayın organı “Alevilerin Sesi Radyosu”, kuruluş yıldönümünü Stuttgart/Wangen’deki Arena Kulturhaus’da geniş bir katılımla kutladı. Kuruluş yıldönümü şenliğinde, Güler Duman, Derdiyok Ali, Ali Kılıç, Kenan Batman, Can Demirel, SAKM Saz Grubu, İlknur Dağdelen, Yasin Doğan, Özlem Örnek ve Özgür Binbir gibi sanatçıların seslendirdiği türküler eşliğinde halaylar da çekildi. Gecede konuşma yapan SAKM Başkanı Deniz Kıral, Alevilerin Sesi Radyosu’na katkıda bulunan herkese teşekkür ederek, medya aracılığıyla yapılan tanıtımın önemini vurguladı. Radyonun kurucularından ve Genel Yayın Yönetmeni Hayri Turhan da, radyonun kuruluşundan günümüze kadar geçen süreci anlattı. Daha sonra söz alan “Alevilerin Sesi” dergisi Genel Yayın Yönetmeni Necdet Saraç, konuşmasında, dünyada tarafsız medyanın kalmadığını, bu nedenle bizlerin de doğruluktan, eşitlikten ve insan haklarından yana taraf olmamız gerektiğini belirtti. “Freies Radio für Stuttgart” adına konuşmacı olarak geceye katılan Florin Zaheu, Stuttgart ve çevre illerinde yayın yapmakta olan bu radyo örgütlenmesinin tarihçesini anlattı. Zaheu, derneklerinin 1996 tarihinde kurulduğunu ve şu anda da 73 adet derneğin Freies Radio für Stuttgart (anten ile 99,2 Mhz ve UKWFM kablolu yayın üzerinden ise 102.1 Mhz) frekansı üzerinden yayın yaptıklarını, bu derneklerin 10’unun da yabancılara ait olduğunu bildirdi. Gecede, radyoda görev alanlara teşekkür belgesi verildi. si’nin gücü, binanın tamamlanmasına yetmedi. İstanbul Belediyesi’nin olanaklarıyla binanın tamamlanamayacağı anlaşılınca 15 Temmuz 1953 yılında çıkarılan “İstanbul Opera Binası İnşaatının Hazine’ce İkmal ve Sureti İdaresi Hakkında Kanun”la Hazine’ye devredildi. Devir tarihine kadar ilk proje ile inşaatı süren Opera Binası için Bayındırlık Bakanlığı’nda kurulan komisyonlar üç yıl çalışıp yeni bir proje hazırladılar. Bu süre içinde inşaat da durduruldu. Hazırlanan proje beğenilmeyince üç yıllık süre boşuna geçmiş oldu. 1956 yılında üçüncü kez değiştirilen proje ile bina tamamlanabildi. Opera Binası inşaatını, Hazine’ye devredildikten sonra açmaya niyetlenen tam 10 Bayındırlık Bakanı gelip geçti. Kemal Zeytinoğlu (2 kez), Muammer Çavuşoğlu, Ethem Menderes, Daniş Koper, Mukbil Gökdoğan, Emin Pak S
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear