Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
10 AVRUPA’NIN ARKA BAHÇESİ BALKANLARDA AB: C G strateji ATİNA’DAN MURAT İLEM AĞUSTOS CUMA AB Balkanlara oynuyor MELEK KIRMACI özler yeniden Avrupa’nın arka bahçesi Balkanlar’da… Böylesine bölünmüş bir coğrafyada Karadağ’ın Sırbistan ile 88 yıl süren beraberliğini "kadife bir boşanma" ile sonlandırması ve Kosova’nın olası bağımsızlığı karşısında Sırbistan’da yeniden aşırı milliyetçilerin güç kazanmasından endişe ediliyor. Tarihin yeniden tekerrür etmesinden endişe duyan AB, Yugoslavya’nın dağılmasından sonra ortak dış ve güvenlik politikasında gösterdiği başarısızlığı tekrarlamak istemiyor. Bu yüzden Balkanlar’da yaşanan son gelişmeler, AB’nin "politik bir cüce" olmadığını gösterebilmesi için bir fırsat. özellikle AB Ortak Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Javier Solana’nın baskısına karşın yürümedi. 2003 yılındaki anlaşma ile Karadağ’a bağımsızlık referandumuna gitme hakkı tanınmış olduğundan Karadağ’ın Sırbistan’dan ayrılması barışçıl yollarla sağlandı. Karadağ’ın bağımsızlık referandumuna giderek Sırbistan’dan ayrılmayı tercih etmesinde belki de en temel etken AB faktörü. 1996 yılından bu yana Sırbistan ile giderek gerilimin tırmandığı bir ilişkiye sahip olan Karadağ, referanduma gidebilmek için beklemesi gereken üç yıllık süre dolmadan ki bu süre Şubat 2006’da doldu bağımsızlık referandumuna gideceğini duyurdu. İşte bu noktada, AB ilk kez bağımsızlık referandumunun geçerli sayılabilmesi için % 50 katılım oranı ve % 55 oranında "evet" koşulunu getirdi. Karadağ’daki referandum, Balkanlar’da 650.000 nüfusa sahip küçük bir devlet daha yaratırken, AB’nin karşısına da müzakere edeceği yeni bir devlet daha çıkardı. Karadağ halkını bağımsızlık hevesine sürükleyen temel neden, bağımsız olduktan sonra AB ile entegrasyonun daha kolay olacağı inancıydı. Mart 2006’da Savaş Suçları Mahkemesi Başsavcısı Carla Del Ponte’nin Ratko Mladiç’in yakalanması konusunda SırbistanKaradağ’ın yeterli çabayı ısrarla göstermediğini belirten raporu üzerine AB, SırbistanKaradağ ile İstikrar ve Katılım Ortaklığı Anlaşması müzakerelerini askıya almış, bu yüzden AB’ye giden süreç tıkanmıştı. Bu durum, geleceğini Avrupa’da gören Karadağ hükümeti ve halkı için bardağı taşıran son damla oldu. Sırbistansız bir Karadağ aynı zamanda daha müreffeh ve "Avrupalı" bir Karadağ idi. KOSOVA’NIN BAĞIMSIZLIĞI: “DOMİNO ETKİSİ” yıllardır "Büyük Sırbistan" idealiyle yaşayan Sırplar hayal kırıklığına uğradılar. Üstelik bu aynı dili, dini, etnik yapıyı paylaşan iki toplumdan biri olan Karadağ, ayrılığı tercih etti. Şimdilik ÇekSlovak modeline dayalı "kadife boşanma" işliyorsa da bölgede tehlike çanları çalmaya başladı bile. Bu yılsonu itibariyle Kosova’nın nihai statüsüne ilişkin müzakerelerin tamamlanacağı göz önünde bulundurulduğunda, eğer Kosova da bağımsız olursa, bu durum Sırbistan için büyük bir yıkım olacak. Bu duygusal yaklaşımların ötesinde Sırbistan kötü bir dönemden geçiyor. Karadağ’ın bağımsızlığından sonra Solana, Sırbistan’ı, Karadağ ile yapıcı ilişkiler kurması yönünde uyardı. Sırbistan’ın yeniden "öteki"ni yok etme anlayışı üzerine kurulu aşırı milliyetçiliğin eşiğinde tüm Balkanları istikrarsızlığa sürüklemesinden korkuluyor. Bu endişe çok da yersiz değil aslında. BM Kosova özel elçisi Martti Athisaari liderliğinde oluşturulan komisyon Şubat ayından bu yana Kosovalı Arnavutlar ve Sırplar arasında doğrudan müzakereler yürütmesine karşın müzakerelerin ademi merkeziyet konulu altıncı tur görüşmeleri sona erdiği halde önemli bir ilerleme kaydedilemedi. Nihai statüye ilişkin müzakerelerin devam ettiği sırada Kosovalı Arnavutların, Kosovalı Sırplara yönelik saldırıların artmasına karşın müzakerelerde çıkarlarının temsil edilmediği gerekçesiyle geçici yönetimin ve Kosova’nın kurumlarından çekilerek çoğunlukta olarak yaşadıkları dört eyalette olağanüstü hal ilan edince görüşmeler çıkmaza girdi. Sırbistansız Balkanlar’da istikrarın sağlanamayacağını bildiğinden ve Sırbistan’ın yeniden Balkanlar’ı savaşa sürüklemesi durumunda ortak bir dış ve güvenlik politikası izleyemeyecek olan AB, arka bahçesinde güvenliği sağlamada politik bir cüce olmaktan çekindiği için 15–16 Haziran’da Avusturya’da yapılan zirvenin gündemine Sırbistan’ı da aldı. Avrupa ile bütünleşmiş bir Sırbistan’ın bölgedeki istikrarın sağlanmasında çok önemli bir ülke olduğunu bilen AB, Sırbistan’ın Savaş Suçları Mahkemesi ile işbirliği yükümlülüklerini tam olarak yerine getirmesi halinde bu yılın sonuna kadar İstikrar ve Katılım Ortaklığı (SAA) müzakerelerinin tamamlanabileceğini bildirdi. Sırbistan Başbakanı Kostunica’nın SAA müzakerelerinin yeniden başlayabilmesi için Ratko Mladiç’in yakalanması koşulunu dayatmasının, kendilerine karşı yanlı bir tutum izlendiğinin bir ifadesi olduğu yönündeki açıklamaları Sırbistan konusunda AB’nin endişelerinin haklı olduğunu gösterir nitelikte. Yakın zamanda gerçekleşen olaylar Balkanlar’ın kaderi açısından hayati bir önem taşıyor. 27 Haziran’da Kostunica’nın Blair ile görüşmesi Sırbistan açısından pek de olumlu sonuçlanmadı. Ege’de Bayram Var! söyler, elde beyaz mendil Türkiye’ye övgüler de yağdırır. Ancak, bizimki neye sevinip halay çeker onu bir türlü anlayamıyorum. Ayvalık’tan, Antalya’ya kadar olan sahil şeridindeki tüm önemli turistik tesisler kan ağlıyor. Adamlar beş yıldızlı otellerinde tam pansiyon “35 avroya” konuk ağırlayıp yılı kurtarmaya çalışıyorlar, bakanları ise “Koç” gibi ortalıkta dolaşıp mutluluktan kasapsirtakiƒ halay karışımı, bu güne kadar iki ülkenin de folklorik kültürlerinde görülmemiş tuhaf bir oyun sergiliyor. Önceki yazımda değindiğim adanın meşhur “sardalye” balığını yediler mi, öğrenemedim. Ancak Yunan basınından edindiğim bilgilere göre, bu yıl adalara gelen turistler içinde en hovardaları Türklermiş. Su gibi para harcayıp, sabahlara kadar doyasıya eğleniyorlarmış. Yunanlıyı memnun etmek zordur. İki noktadaki problemlerini kendi bakanları vasıtasıyla Atilla Koç’a iletmişler. Moratoryumun iki aydan AG aya çıkartılması (tüm yaz sezonu) ve kısa günler için (iki ya da üç gün) Türkiye’den çıkışta alınan “50 dolarlık” verginin, Yunanistan’a geliş göz önünde bulundurularak alınmaması. Yunanlı ada esnafına göre Türk hükümetinin aldığı 50 dolarlık vergi daha fazla Türk turistin adalara gelmesini engelliyormuş. Bu konuda Yunan gazeteleri Karamanlis’in Erdoğan’a bir mektup gönderdiğini yazdılar. Habere göre Erdoğan da “Siz merak etmeyin, fırsat bulduğumda bu 50 dolarlık işi halledeceğim” diye söz vermiş. Ben Erdoğan’ın yerinde olsam o mektubun sonuna “Sevgili dostum Kosta, Kıbrıs ve TürkYunan sorunlarının çözümünde uyguladığımız ‘bir adım önde olalım’ politikamız beni yordu (taviz vermekten). Biraz siz öne geçin de (taviz verin) halkım barış ve dostluk konusundaki samimiyetinizi görsün” şeklinde not düşerdim. S YENİDEN BALKANLAR... Yugoslavya’nın dağılmasından onlarca yıl sonra gözler yeniden Balkanlara çevrildi. aradağ ve Kosova’nın bağımsızlıklarını ilan etmesi AB’nin karşısına müzakere edebileceği küçük devletçikler yaratırken, ülkelerin bağımsızlık süreçlerinin de birlik tarafından desteklenmesi dikkat çekiyor. K Bunun da sebebi yıllarca "tek devlet, iki ruh" olarak adlandırılan Karadağ halkının Sırbistan’dan ayrılması. Birinci Dünya Savaşı’nda bağımsızlığını yitiren tek devlet olan Karadağ, Yugoslavya dağıldığında dahi anayasal hakkını kullanarak düzenlediği referandumda % 98,9 gibi bir oranla Sırbistan ile birlikte yaşamayı tercih etmişken tüm itirazlara rağmen Sırbistan ile olan devletler birliğini Mayıs 2006’da sona erdirdi. Referandum, tarihsel olarak bir arada yaşayan iki ulusun Sırp ve Karadağlı fiili ayrılığı demek. Yıllardır Sırp egemenliği altında yaşayan Karadağlılar Sırp ulusunun bir parçası olarak görülüyordu ve Sırplar, Karadağlı adında bir ulusun varlığını inkar ediyordu. Ancak, referandum gösterdi ki aynı dili konuşan, aynı dini paylaşan bu iki halktan biri, Karadağ halkı, Sırbistan’la bir arada yaşamak istemiyordu. 4 Şubat 2003’te AB’nin arabuluculuğuyla imzalanan anlaşmayla oluşturulan devletler birliği AB’nin, 21 Mayıs’ta düzenlenen referandumun ardından Yugoslav Sosyalist Federal Cumhuriyeti’nden geride kalan tek ülke olan SırbistanKaradağ devletler birliği, ÇekSlovak modelinde olduğu gibi "kadife bir boşanma" ile yollarını ayırdı. Ne var ki Balkanlar’da tarihin tekerrür etmesinden duyulan endişenin sebebi bu yeni devletçiğin kurulması değil. Asıl korkulan, Karadağ’ın bağımsızlığının ardından bu yılsonunda Kosova’nın da bağımsız olması halinde Sırbistan’ın bölgeyi yeniden savaşa sürüklemesi ihtimali. Ancak gözlerin Sırbistan’a çevrilmesinde tek etken şüphesiz Karadağ’ın ayrılığı değil. Bir diğer etken, 1999’dan bu yana BM Kosova Geçici Yönetim Misyonu’nun (UNMIK) gözetiminde ancak halen resmi olarak Sırbistan’ın eyaleti olan Kosova’nın olası bağımsızlığı karşısında Balkanlar’da "domino etkisi"nin yaşanacağı endişesiyle Balkanlar’ın yeniden savaşa sürüklenme korkusu. Karadağ’ın bağımsızlığını ilan etmesiyle onunda Kıbrıs’tan sonra, Ege’deki sorunları da çözdük! Artık sıra göbek atmakta. Bu mutlu (!) günümüzü kutlamalıyız. Ben çoktandır düşünüyordum nasıl yapsak da şu mutlu günümüzü kutlasak diye. Ama geç kaldım, atı alan Ege’yi geçmiş de benim haberim yok. Yunan televizyonlarında gördüm, birkaç kişi sirtaki halay karışımı bir şeyler yapıyor. Belki de “Kasapiko” (kasap havası) oynuyorlar. Gerçeği söylemek gerekirse yaptıkları her üç oyuna da benzemiyor. Başı çeken adam bırakın zıplamayı, yürümeye bile üşeniyor. Koltuğundaki iki kişi ise ayaklarına çivi batmış gibi tepiniyor. Karşılarında sürekli kahkahalar atan bir bayan dikkat çekiyor. Bayanın elinde beyaz mendil, Türkiye’ye karşı sallıyor da sallıyor. Kasap başı o kadar bitkin ki, oyunun sonunda konuşacak hali yok. Onlarca kamera ve fotoğraf makinesi bu anı ölümsüzleştiriyor. Kasap başı derken turizm bakanımız Atilla Koç’tan bahsediyoruz. Beyaz mendilli bayan ise Yunanistan turizm bakanı Fani Palli Petralya. Sonunda teknelere binilip Ege’nin karşı kıyısına geçiliyor. Midilli’den sonra sıra Ayvalık’ta, “vursun sazlar oynasın bakanlar” ne de olsa Ege’de bu gün bayram var! ??? Geçtiğimiz hafta Turizm Bakanı Atilla Koç davetli olarak Midilli’ye geldi. Buradaki eğlencelerin ardından Yunanlı bayan mevkidaşını yanına alarak Ayvalık’a götürdü. Görseniz, neşelerine diyecek yoktu. Bayan bakanın ortalık yerde şen şakrak göbek atıp sirtaki oynamasını anlıyorum. Çünkü Türkiye’nin Ege Denizi’nde yaz aylarında yaptığı tatbikatları askıya alması üzerine adalara gelen turist sayısı bu yıl üçe katlandı. Yunanlı tur organizatörlerine göre bitme noktasına gelen adalardaki turizm canlandı ve Türkiye’nin sayesinde altın bir yıl yaşanıyor. Bayan bakan tabii ki göbek de atar, şarkı da murilem?otenet.gr Fransa’dan simgesel katılım BEHZAT BARIŞ NEW YORK Birleşmiş Milletler’in (BM) New York’taki merkezinde yapılan toplantıda, Lübnan’a konuşlanacak barış gücüne yapılacak katkılar şekillenmeye başladı. BM gücünün yapısındaki belirsizlikler pek çok ülkeyi kaygılandırırken gücün belkemiğini oluşturması beklenen Fransa’nın aynı gerekçeyle sadece 200 kişilik istihkâm birliği sözü vermesi şaşkınlık ve hayal kırıklığı yarattı. Güce ilk aşamada katkı sözü veren ülkeler arasında İtalya, Almanya, Danimarka, Finlandiya, Bangladeş, Endonezya, Malezya ve Nepal bulunuyor. Lübnan’daki BM Geçici Barış Gücü’nün (UNIFIL) genişletilmesi ve güçlendirilmesine yönelik önceki gün yapılan toplantıya 49 ülke katıldı. Toplantıda Bangladeş, Endonezya, Malezya ve Nepal’in 1’er tabur (600800 asker), Danimarka 2 savaş gemisi gönderme taahhüdünde bulundu. Almanya, Suriye’den Lübnan’a deniz ya da karayoluyla silah sevkıyatının engellenmesi için barış gücüne polis, gümrük görevlisi, uçak ve gemi sağlama sözü verdi. İtalya hükümeti de dün 3 bin asker gönderme kararını resmen onayladı. Şu ana kadar güce en büyük katkı sözünü İtalya yapmış oldu. Finlandiya da dün Lübnan’a 250 asker göndermeye karar verdi. ABD ise planlamaya yardımcı olacak ve lojistik destek sağlayacak.Türkiye’nin BM Temsilcisi Büyükelçi Baki İlkin Ankara’nın barış gücüne katkı konusunda henüz bir karar almadığını söyledi.Gücü komuta etmesi ve büyük bir katkıyla iskeletini oluşturması öngörülen Fransa’nın önceki gün sadece 200 kişilik istihkâm birliği göndereceğini açıklaması katılımcıları şaşırttı. Fransa, gücün görev ve yetkilerinin yeterince açık tanımlanmadığını belirterek bu noktaların netleştirilmesini istiyor. Diplomatik kaynaklar, şu anda UNIFIL’in komutasını sürdüren Fransa’nın 200 asker sözü vermesinin büyük hayal kırıklığı yarattığını kaydederken, Müslüman ülke Bangladeş’in güce 2 bin asker vermeyi taahhüt ettiğini bildirdi. Bir Fransız generalin komutası altında görev yapan UNIFIL bünyesinde şu anda 200 Fransız askeri bulunuyor. Fransa’yla birlikte pek çok ülke birliklerin görev tanımıyla ilgili net kararlar alınmasını istiyor. Ülkeler, askerlerinin Hizbullah ile çatışmasını istemiyor. ‘FRANSA DÜŞ KIRIKLIĞINA UĞRATTI’ BM Genel Sekreter Yardımcısı Mark Malloch Brown, Fransa’nın simgesel güç gönderme kararından üzüntü duyduklarını belirterek ‘‘Fransa’dan daha fazla katkı bekliyorduk, bu bir sır değil’’ dedi. En büyük tartışma konularından birini askerlerin hangi koşullarda çatışmaya gireceğinin oluşturduğunu belirten Brown, ‘‘Saldırgan olmayan ama gerektiğinde de güç kullanılmasını öngören çatışma kurallarımız var. Birliklerimiz silahlı ya da silah kaçırmaya çalışan küçük gruplarla karşılaştığında, bu kişiler gönüllü olarak silah bırakmayı reddedip direnirse güç kullanabilir’’ dedi. Genel Sekreter Yardımcısı, BM gücünün büyük çaplı silahsızlandırma operasyonuna katılmayacağını, bu işlemin nasıl yapılacağına Hizbullah ile Lübnan’ın karar vereceğini kaydetti. Brown, kalıcı ateşkes sağlanabilmesi için en kısa zamanda 3 bin 500 asker gönderilmesini umduğunu söyledi. Brown, ‘‘Yeni BM gücü eskisine göre daha iyi donanımlı ve güçlü olacak, Lübnan ordusunun sınırların korunması dahil tüm taleplerine yardımcı olacak, ama saldırıda bulunmayacak. BM gücü, barışın korunmasını sağlamak için orada olacak’’ ifadesini kullandı. Genel Sekreter Yardımcısı, amaçlarının ilk aşamada 10 gün içinde 3 bin 500 asker göndermek ve daha sonra 2 bin kişilik UNIFIL’in asker sayısını 15 bine çıkarmak olduğunu söyledi. “Avrupalılaştırılmış Sırbistan” B lair, Kostunica’ya Güneydoğu Avrupa’nın gelecekteki haritası hakkında farklı bir görüşü kabul etmesi gerektiğini aksi takdirde Sırbistan’ın daha büyük bir yalnızlıkla karşılaşacağını ve AB ile bütünleşme yolunda şansının azalacağını söylediğinde Kostunica’nın "dayatılmış bir uzlaşma"nın gerçek bir uzlaşma olmayacağını ve böylesi bir durumu Sırbistan’ın kesinlikle kabul etmeyeceğini belirtmesi endişe verici. Kosova’nın nihai statüsüne ilişkin müzakerelerdeki uzlaşmaz tutumundan dolayı uluslararası toplumda giderek yalnızlaşan Kostunica’nın Haziran ayının son haftasında Balkan turuna çıkmasındaki amaç da Kosova’nın bağımsızlığına evet demeye giderek daha olumlu baktığı şu günlerde bölge devletlerinin desteğini sağlamak. Romanya Devlet Başkanı Basescu ile ortak yaptığı açıklamada Kosova’da çözümün dışarıdan kabul ettirilemeyeceğini vurguladılar. Ancak Kosova’nın statüsüne ilişkin müzakerelerde taraflar çözümü müzakere ediyor değiller. Kosova "bağımsızlık dışında hiçbir şey" derken Sırbistan da "bağımsızlık dışında her şey" formülünde ısrar ediyor. Öyle ki Sırbistan, Haziran ayının ortalarında sunduğu yeni "çözüm" önerisinde Kosova’ya bugüne dek Avrupa’da da görülmemiş genişlikte bir otonomi sözü veriyor ve Kosova’nın bağımsızlık fikrinin 20 yıl süreyle rafa kaldırılmasını öneriyor. Uluslararası toplum her ne kadar Kosova’nın bağımsızlık istemine olumlu bakıyorsa da Sırbistan bunu kesinlikle kabul etmiyor. Böylelikle her fırsatta Kosova’nın bağımsız olması durumunda Balkanlar’ın yeniden savaşa sürükleneceğinin altını çiziyor. Ve yine aynı nedenle her fırsatta AB Sırbistansız Balkanlar’da istikrarın sağlanamayacağını belirtiyor. Ancak Balkanlar’da Karadağ’ın bağımsızlığının ardından Sırp Cumhuriyeti Başbakanı’nı BosnaHersek Federasyonu’ndan ayrılmaya yönelik açıklamalar yapmaya cesaretlendiren Sırbistan’ın kendisi. Yugoslavya’nın dağılmasını takiben Soğuk Savaş’ın yaratmış olduğu yapay bölünmeyi ortadan kaldırmanın en iyi yolu genişlemekti. Bu nedenle 2003 yılının ilk yarısında AB dönem başkanlığını devralan Yunanistan’ın, Balkanlar’ın özellikle Batı Balkanlar’ın, birliğin öncelikli hedefi olacağını açıklaması Balkanlar için dönüm noktası sayıldı. Batı Balkanlar’ı önce PHARE ve CARDS programları ile kendisine yakınlaştıran AB, Kopenhag Kriterleri’nin yerine getirilmesi durumunda Balkanlar’a geleceklerinin AB içinde olduğu garantisini verdi. BELİRSİZLİK DÖNEMİ.. Mayıs 2004’ten itibaren 25 üyeli bir birlik olan AB’nin genişleme süreci de belirsizlik dönemine girdi. Daha fazla üye, daha zor yönetilebilir bir AB demekti. İşte bu nedenle gündeme Avrupa Anayasası getirilmişti. Yeni üyelerin katılımı, yeni kurumsal değişiklikler gerektirdiğinden 460 milyon nüfusa sahip AB’de bir Avrupalı halk yaratmanın temeli olan Avrupa Anayasası, AB’nin kurucu üyeleri olan Fransa ve Hollanda’da yapılan referandumlarda reddedildiğinde birliğin geleceğinin belirsiz olduğu anlaşıldı. Bir yıl süreyle rafa kaldırılan Anayasa 15–16 Haziran’da Brüksel’de yapılan zirvede yeniden gündeme geldi. Ancak zirvede anayasa üzerinde anlaşma sağlanamadığından gelecekteki genişleme sürecinin ne olacağı da belirsiz bırakıldı. Batı Balkanlar’daki bu kırılgan dengenin devam ettirilmesinde etkili bir role sahip olan AB, zirvede anayasa üzerinde anlaşma sağlanamamış olsa da AB Konseyi Zirve Bildirisi’nde Batı Balkanlar’ın Avrupa heveslerini kırmadı. 2007’de Romanya ve Bulgaristan’ın birliğe katılımının ardından genişleme sürecinin durdurulacağını bildiren AB, Balkan Devletleri’nin genişleme süreci içerisinde yer almaya devam ettiğini ve sürecin her bir ülkenin bireysel performansına bağlı olduğunu açıklamaRatko Mladiç’in yakalanıp Savaş Suçları Mahkemesi’ne 30 Nisan’a kadar telsim edilmemesi nedeniyle askıya alındığının duyurulduğu gün, Başbakan Yardımcısı Lobus istifa etmişti. Bu olay Sırbistan’ın AB ile bütünleşme sürecine ne kadar önem verdiğini göstermesi açısından önemli bir olay. Bununla birlikte 1516 Haziran zirvesinden Ratko Mladiç’in yakalanması halinde Sırbistan ile SAA müzakerelerinin yılsonunda tamamlanabileceğini belirtmesi üzerine Sırbistan, savaş suçlularının yakalanması için bir eylem planı hazırlayarak yabancı güçlerin de yardımını istedi. Sırbistan’ın bu konuda zaman kaybetmemesindeki temel sebep dönem başkanlığını 1 Temmuz’dan itibaren devralan Finlandiya’nın liderliğinde birliğin, Balkanlar’da genişleme stratejisinin devam ettiğinin bir göstergesi olarak, 17 Temmuz’daki dış işleri bakanları toplantısında, Karadağ ve Sırbistan ile katılım ortaklığı görüşmelerinin ele alınacak olmasıydı. Kosova’nın bağımsız olması halinde Sırbistan’ın Batı ile ilişkilerini koparabileceği yönündeki açıklamaları yalnızca bir uyarı aslında. Uluslararası toplumun ve Sırp halkının tutumu göz önünde bulundurulduğunda Sırbistan hükümetinin bu yöndeki açıklaması taktik bir hareket yalnızca. Üstelik ABD Dışişleri Bakanı Rice’ın 20 Haziran’da Kosova konulu BM Güvenlik Konseyi toplantısından bir gün önce Kosova Cumhurbaşkanı Seydiu ve Başbakanı Çeku ile yaptığı görüşmede, Kosova’nın etnik çeşitliliğinin korunmasında Kosovalı Sırpların haklarının korunacağı yönünde garanti vermesi, Sırbistan için ABD kartını oynama olasılığını da azaltıyor. Sırbistansız Balkanlar’da istikrarın sağlanamayacağı açık. Kosova’nın yılsonunda bağımsız olması Sırbistan hükümetinin büyük bir başarısızlığı anlamına gelse bile Sırbistan tarihin tekerrür etmesinde kıvılcım ateşini yakacak kadar cesur olmadığı gibi geleceğinin Avrupa’da olduğunun da farkında. sı AB’nin Balkanlar’da bir istikrar unsuru olarak kabul edildiğinin de göstergesidir. Brüksel Zirvesi’nden çıkan karar Batı Balkanlar’da istikrarın sağlanması açısından çok önemli. Bu bağlamda, AB’nin bölgede önemli bir aktör olmadığını iddia etmek yanlış olur. Sırbistan’ın Avrupalılaştırılması bölgede istikrarın sağlanması açısından AB için hayati önem taşıdığı gibi Sırp halkı için de AB, Sırbistan’da radikal milliyetçiliğin yükselişe geçmesinin önlenmesinde kilit bir role sahip. Karadağ’ın Sırbistan’dan ayrılmasından bu yana Sırbistan’da yaşanan gelişmeler de bunu doğrular nitelikte. Sırbistan, Karadağ’ın ayrılığından rahatsız olduğunu, Karadağ’ın bağımsızlığını kutlamada ve tanımada geç davranarak belli etse de sert açıklamalardan kaçındı. Bununla birlikte demokrasi yanlısı G–17 Partisi’nin, Sırbistan’ın yeniden aşırı milliyetçiliğe sürüklenmesi endişesiyle Radikal Parti’nin kapatılması için başlattığı kampanyaya 15 bin kişinin imza atması Sırp halkının Avrupa ailesine katılma kararlılığını göstermesi açısından önemli. Sırbistan ile SAA görüşmelerinin