23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

14 C röportaj DEFNE GÖLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ 22 ARALIK 2006 CUMA Buluştuğumuz Yer Kitabın en uzun anlatısı olan “Szum ve Ching”de ise Berlin’den Moskova’ya doğru motorla çıkılan yolculukta karşılaşılan hayat dilimlerine, Rosa Luxemburg gibi trajik tarihsel kişilikler eşlik ediyor. Sanki yaşadığımız dünya bütün bunlarla anlamlı dercesine ayrıntı zenginlikleriyle dolu anlattıkları. Doğadan insana, sanattan siyasete, eğitimden serüvene süzülmüş, arıtılmış bakışlar... Sanatın, hayatın, insana ilişkin yüceliklerin harmanlandığı, okura insan olmanın değerlerinin anımsatıldığı, benzersiz bir edebiyat şöleniyle karşı karşıyayız. ??? Belki bu kitabın duygusunu en iyi anlatacak olan Cevat Çapan’ın aşağıdaki dizeleridir: İşte buluştuğumuz yer ölülerimizle, eski sevgililerimizle, yaprakları savrulan çınarın altında. Şimdi daha solgun karşı kıyıdaki mor dağlar, sıvası dökülmüş saat kulesi bile vazgeçmiş zamanla yarışmaktan. Oysa biz yeniden anlatmak için burdayız ezberimizdeki masalları, yeniden yeşertmek için yangının yakıp kararttığı ormanı. Aşırı bir iyimserlikle, kar, bora, fırtına bu kara kış gününde bile, hatırlamak için o yaz sabahlarımızı mavisini ipek böceklerinin dokuduğu ve kuşların, çiçeklerin diliyle konuşan. Bizi şaşırtacak yollara çıkmak için işte buluştuğumuz yer. Ama sen yitirmek istemiyorsan yolunu, eskilerin dediği gibi, yum gözlerini ve karanlıkta yürü. turgay@fisekci.com Türkçe konuşanların izinde Zuhal AYTOLUN ir insanın başına gelebilecek çok acı bir kaza yaşamış Ergun Çağatay. 1983 yılının Temmuz ayında, bir iş seyahatinden sonra Türkiye’ye dönerken, Paris/Orly havaalanında Asala’nın Türk Hava Yolları bilet kontuarına koyduğu bombanın patlaması sonucunda çok ağır yaralanmış. Vücudunun yüzde 35’i yanmış olarak günlerce komada kalmış. 31 yaşında fotoğraf çekmeye başlayan Çağatay, Paris’te ‘Gamma’ fotoğraf ajansından sonra New York’ta Time / Life grubunda çalışmış. Çok hareketli bir yaşamı olan Çağatay, hasta yatağındayken de boş duramamış ve o dönemde tasarlamaya başlamış projesini: Tüm B dünyada Türkçe konuşan milletleri tek bir kitapta toplamaya karar vermiş. Yurtdışında uzun yıllar çalışan Çağatay, Avrupalının Türklere bakış açısını yakından gözlemlediğini söylüyor: “Avrupa’ya sosyalist gittim milliyetçi döndüm” diyor. Çünkü sokaktaki vatandaşından iş ortamındaki arkadaşlarına kadar pek çok yerde Türklerin aşağılandığını vurguluyor. YAŞAMI YANSITIYOR Türkler üzerine yapılmış en iddialı çalışmalardan olan “The Turkic Speaking Peoples/Dünyada Türkçe konuşanlar” kitabının proje mimarı, foto röportörü, gazeteci Ergun Çağatay yaklaşık 12 yıl önce üzerinde çalışmaya başladığı kitabını tamamladı. Çağatay, 110 bin kilometre yol kat edip, 35 binin üzerinde fotoğraf çekerek hazırladığı çalışma sonucu toplanan fotoğraf ve bilgiler ışığında çeşitli değerlendirmelerde bulunarak kuşe kağıda basılı bir çalışma hazırladı. Uluslararası üne Egun Çağatay sahip, birçok ilke imza atmış ve belgesel çalışmaları ile tanınan Çağatay, Özbekistan, Kırgızistan, Kazakistan, Moğolistan, Çin başta olmak üzere birçok ülkede çektiği fotoğraflarda iki bin yıllık Türk kültürünü, sosyal yaşantıyı ve günlük yaşamı yansıtan kareleri fotoğraflarla ve makalelerle gözler önüne seriyor. Asya’dan Balkanlara uzanan bir mesafede Türklerin izini sürmek için yola çıkan Çağatay kitabın editörü Prof. Dr. Doğan Kuban ile başlıkları belirlerken epey kafa yormuş. Türklerin konuştukları ve etkilendikleri diller, Perslerin Türk edebiyatındaki izleri, Şamanizm, Hıristiyan Türkler, göçebelik kültürü ve Türk Mimarisi, ‘Dünyada Türkçe Konuşanlar’ kitabındaki konu başlıklarından bazıları. Çağatay, hem özel ilgisi olan insanları çekebilecek hemde kaynak kitap niteliğindeki bu çalışmayı destek gördüğü takdirde sergi ve sempozyumlarla devam ettirmeyi düşündüğünü söylüyor. ohn Berger, ülkemiz okurlarının sevdiği yazarlardan. Deneme, inceleme, roman, öykü... Farklı türlerde, her yazdığı ilgiyle karşılanıyor. Geçmiş yıllarda ülkemize sık sık gelmesi, yazarlarımızla dostluklar kurması, kitaplarında Türkiye’den, insanlarından, sanatçılarından söz etmesi bu ilginin kaynakları arasında olsa da temel neden farklı: John Berger, okurlara alışılmadık bakışlar, yaklaşımlar sunarken insanoğlunu, çağın, çağların temel sorunlarıyla yüz yüze getiriyor. Yazdığı her şeyde insanlığın yazgısını, mücadelesini, dünyayı anlama ve değiştirme çabasını temele yerleştiriyor. Bunu yaparken her insanın biricik, benzersiz olduğunu, her birinin ayrı bir dünyası, hikâyesi olduğunu da unutmuyor. En genel doğrularla en kişisel özelliklerden bir arada ve her ikisine de aynı değeri vererek söz ediyor. Bu nedenle ne yazarsa yazsın, okuruyla kolayca sıkı bağlar kurabiliyor. ??? Yeni yayımlanan son kitabı İşte Buluştuğumuz Yer (Çevirenler: Cevat Çapan, Gönül Çapan, Müge Gürsoy Sökmen, Metis Yayınları) okurlarını fazlasıyla sevindirecek bir yapıt. Onun çoğu anlatılarında rastladığımız türler arası geçişler, kaynaşmalar bu kitapta da karşımıza çıkıyor. Yazı başlıklarına baktığımızda bir kentler kitabı gibi algılanabilir: Lizbon, Cenevre, Krakow, Islington, Madrid... Gerçekten de kent betimlemeleriyle, yazarın oralardan izlenimleriyle başlayan bu yazılar, geliştikçe içine kimi anılarla, öykü kahramanlarının karıştığı kurmaca anlatılara dönüşüyor. Lizbon’da çoktan ölmüş annesiyle, Cenevre’de Jorge Luis Borges’le, Krakow’da ilk gençlik yıllarında “yaşamayı kitaplardan öğrenme konusunda” kendisine yol göstericilik yapmış Ken ile, Islington ve Madrid’de gençlik arkadaşlarıyla dolaşıyor. J Hasankeyf Ç Türkiye’de Türkleri sevmezler eçen hafta cumartesi günü bu köşede yayınlanan “Hayret İçindeyim” başlıklı yazıya telefonlarla ve elektronik mektuplarla okur ve arkadaş desteği geldi. Elektronik mektuplardan bazılarını, geçen haftaki yazımın bir devamı gibi yayınlamak istiyorum. Hacettepe Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı Profesörü, okurlarımızın ikinci sayfamızda yayınlanan yazılarıyla da tanıdığı değerli dostum Kemal Özmen şöyle yazıyor: “Cumhuriyet’teki bugünkü yazını büyük bir keyifle okudum; yazını hafta başında çoğaltıp öğrencilerime de dağıtacağım; benim de, ‘Türkiyeliler’ ve ‘Aşağı Kültür Kompleksi’ adıyla birkaç yıl önce Cumhuriyet’te yayımladığım iki yazının konusuydu bu ‘Türklük kompleksi’. Freud günümüzde yaşıyor olsaydı, eminim ‘Oidipus’ ve ‘Elektra’ kompleksine bir de dünyanın hiçbir ülkesinde görülmesi olası olmayan bu kompleksi, ‘Türklük kompleksi’ni eklerdi psikanaliz kuramına; hatta bu ‘fenomen’i psikolojinin alanından çıkarıp doğrudan ‘psikiyatri’nin alanına eklerdi.. ağatay, kitap projesinin ilk halinde sadece Türkleri yazmayı tasarladığını söylüyor: “İlk dur dediğimiz yer de tam bu nokta oldu çünkü Türkler, Türkleri bilmiyor. İkinci dur dediğimiz yerde kitaba Türklerin ilgi göstermeyişi oldu ve ilk zamanlar Türkçe hazırladığımız metinleri İngilizce basmaya karar verdik.” Ayrıca kitapta Çağatay’ın kendi deyimleri de var: “Türkiye’de Türkleri sevmezler.” Çünkü Türkiye’den proje için hiç yardım alamamış. Kültür Bakanlığı’nın da destek vermediğini söylediği projeye, Fransa ve Almanya dahil pek çok ülkeden destek gelmiş. “Seyahat masrafı ve giderlerle oldukça yüksek maliyetli bir çalışmaya Türk hükümetinin önem vermemesi tam bir vurdumduymazlık. Bu 12 yıllık çalışmanın çoğunu da para aramakla geçirdim ve bu dönemde o kadar çok aşağılandım ki kendimi dilenci gibi hissettim. Oysa ki kültür boşlukları bir ülkenin yavaş yavaş çöküşüne neden olur. Bir ülkede kendi kültürünü yerleştiremiyorsan askeri yada ekonomik olarak güçlü olsan da çökersin. Türk kültürünü tanımak ve korumak gerekir” diyor Türklerin kendi köklerinin farkında olmadığını vurgulayarak. Çağatay, gittiği yerlerde tam bir zaman tünelinin içinde gezinmiş. Moğolistan’a gittiğinde eski düzenleri ve gelenekleri gözlemlerken oradan aşağıya doğru indikçe farklı bir medeniyete ulaşmış. Birçok ortak kültürü ve yaşayışı deneyimleyen Çağatay, dört bir yana dağılmış Türklerin hırçınlığının sebebinin de göçebe genlerinde olduğunu söylüyor. “Biz buraya yerleştikten sonra öğrendik bazı şeyleri ama göçebe alışkanlığı hala var. Üretmeden kazanmak istiyoruz ve bu tam bir köşe dönme felsefesi. Türklerin göçebe kalıntılığı aynı araba kullanmak gibi ve onlar düz bir şeritte gidemez. Ama göçebe olduğunuz müddetçe de yaratıcı ve üretken olamazsınız.” G CUMARTESİ YAZILARI ATAOL BEHRAMOĞLU ‘Hayret’in Yankıları… ‘Merhabarev yani selam’ başlıklı yazının tanıtım yazısı ve içinde geçen bazı cümleler de beni ‘hayret içinde’ bıraktı. Yazının tanıtım bölümünde geçen ‘Merhabarev, Ermeni ve Türkiyeli on fotoğrafçının önyargıları yıkmak için iki toplum arasında fotoğraflarla kurdukları bir köprü...’ cümlesini üzüntüyle okudum. Yazıda Ermenistanlı fotoğrafçılara “Ermeni” deniyor. Ama Türkiye Cumhuriyeti’ne yurttaşlık bağı ile bağlı olan fotoğraf sanatçılarına ‘Türk’ denilemiyor. Kuşaklardır evinde Cumhuriyet gazetesi okunuyor olan bir Cumhuriyet okuru olarak, üzüntümü sizinle paylaşmak istedim.” ??? Yazıyı çoğaltıp dağıtanlar sadece sayın Önen ve sayın Arslan değil. Çünkü, bu senin iyi niyetle dediğin gibi bir ‘kimlik sorunu’ değil çok ciddi bir ‘kişilik’ bozukluğu.. ‘Ulusal ve kültürel aidiyet duygusu’ eksikliği ya da yokluğu ile kendisini gösteren bu ‘ruhsal bozukluk’un en belirgin göstergesi ‘etnik şovenizm’i demokrasi ve insan haklarının olmazsa olmaz koşulu olarak görmek olarak ortaya çıkıyor…” ??? Okurlarımızdan Sevgi Arslan’ın aynı konuda gönderdiği elektronik mektupta, gazetemizin Pazar eki de, bir serginin tanıtım biçimi nedeni ile eleştiri oklarının hedefi olmaktan kurtulamıyor: “09.12.2006 tarihli gazetedeki ‘Hayret İçindeyim’ başlıklı yazınızı beğeniyle okudum ve okumadığını düşündüğüm arkadaşlarıma da eposta ile gönderdim. Bugünkü gazetenin ‘Cumhuriyet Pazar’ ekinde yer alan Bir başka okurumun, sayın Aslı Sivrikaya’nın da aynı şeyi yapmış olduğunu, dolaylı bir yoldan, adresime gönderilen bir başka elektronik mektuptan öğrendim. Yine okurlarımızdan sayın Muhittin Bilgin de özetle, Türkiye’de yirmiye yakın etnik grup bulunduğunu, bu grupları birleştiren ulusal kimlik yerine etnik ayrılıkların altının ısrarla çizilmekte oluşunun demokrat olmakla ilgisi bulunmadığını belirtmekte… ??? Bütün bu söylenenler, etnik ayrımcılığın öne çıkarılmasına karşı toplumda bir başka duyarlığın yükselmekte olduğunu gösteriyor. Bu duyarlığı “ulusalcı” nitelemesiyle daraltıp küçümseme ve karalama çabasında olanlar; “ulusal kimlik”, “ulusal aidiyet”, “ulusal bilinç” olgularının, “etnik aidiyet” ya da “anayasal kimlik” kavramlarından farklı olduğu kadar, onları da içermekle birlikte daha fazla bir şey olduğunun umarım ki er geç ayrımına varacaklardır. Barajlar tarihi boğmasın İZMİR (Cumhauriyet Ege Bürosu) Hasankeyf’i Yaşatma Girişimi ve Allianoi Girişim Grubu, tarihi ve kültürel değerlerin korunması için ortak hareket etme kararı aldı. Allianoi Girişim Grubu Sözcüsü Dr. Oya Otyıldız, düzenlediği toplantıda Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu’nun, “baraj alanlarından etkilenen taşınmaz kültür varlıklarının korunmasıyla” ilgili önemli bir ilke kararı aldığını anımsattı. Söz konusu kararda, “DSİ tarafından, ilke kararının alındığı tarihte yapımına başlanmış veya yapımı tamamlanmış, alanında taşınmaz kültür varlıkları ile arkeolojik SİT alanları bulunan baraj inşaatlarında; taşınmaz kültür varlıklarının başka bir yere taşınması ya da belgelenerek su altında bırakılmasına karar verilebilecektir” denildiğine dikkat çeken Otyıldız, “Söz konusu ilke kararı ile Hasankeyf’in taşınması, Allianoi’nin ise insan eliyle suya gömülmesinin dayanağı yaratılmak isteniyor. Oysa binlerce yıllık tarihsel değerlerimizi taşıyarak bozmaya, suya gömerek yok etmeye hiç kimsenin hakkı yoktur. Bu tür uygulamalar, imzalamış olduğumuz uluslararası sözleşmelerle anayasanın 63/1. maddesi ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası düzenlemelerini yok saymak anlamına gelecektir. Aynı zamanda, bizim kuşak için çok büyük tarihsel sorumluluktur” görüşlerine yer verdi. Diyarbakır’da da aynı zamanda basın açıklaması yapıldı. Elektrik Mühendisleri Odası’ndaki açıklamaya Hasankeyf’i Yaşatma Girişimi Sekretaryası ile çok sayıda destekçi katıldı. Açıklamayı EMO Şube Başkanı Mehmet Nedim Tüzün okudu... ataolb?cumhuriyet.com.tr Allianoi
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear