Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
KASIM CUMA spor D E N İ Z B A R I Ş HİLMİ TÜRKAY O ŞiMDi HEM ANA HEM BABA NEYMİŞ ABDÜLKADİR YÜCELMAN C 19 Hukukun Üstünlüğü G İ nsanlar doğar büyür ve de ölürler.. Ama erken gelen acılar vardır. Her şeyi altüst eder, hele hele bu içinizden birisi ise yıkılırsınız, toparlanmanız güçleşir, hayata bakış açınız değişir..Fenerbahçe’de top koşturan Deniz Barış da bunlardan birisidir. Aylardan Temmuz.. Her futbolcu gibi Deniz de yeni sezon için hazırlık yapıyor..Eşi ve çocukları Almanya’da.. Mutlu bir yuvası var..Tek amacı uzun süre giyemediği formasına yeniden kavuşabilmek...Hırslı mı hırslı..Çalışıyor da çalışıyor..Arkadaşları ve dostları ile arası mükemmel, yerdeki karıncayı incitmez bir yapıya sahip..Ama gelen bir haber var ki Deniz’i yıkıyor..Nasıl yıkılmasın ki.?..Evet telefondaki bir ses Deniz’e eşinin bir kaza sonucu öldüğünü iletiyor..Yaşayanlar bilirler..Bu acının tarifi yoktur..Deniz atlıyor uçağa soluğu Almanya’da alıyor..Haber doğru..Eşi Frauke artık yok..Küçük kızı Josephine ve oğlu Tolga’ya sarılıyor sımsıkı..Kucaklıyor onları..Artık hem anne hem de baba..Yılların beraberliği, yılların sevgisi hiç unutulur mu o geçen güzel günler?.. Gözlerinin önünden gitmeyen birçok şey vardır. Onun için Fauke’yi unutmak, unutabilmek mümkün mü?..İnsanın eşini kaybetmesi anne ve babayı kaybetmekle eşdeğerdedir. Dönüyor yeniden İstanbul’a..Hayata devam etmek zorunda..Aradan bir süre geçiyor çocuklarını da alıyor yanına..Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi artık hem baba hem de anne..Hiç kolay bir iş değil bu ..Bir baba bir anne gibi olabilir mi?..Mümkün değil..Çünkü her yerde annenin yeri bir başkadır..Deniz, Samandıra tesislerine geldiğinde zor günler başlıyor kendisi için.. Arkadaşları acısını yumuşatmaya çalışıyorlar..Toparlar mı, toparlayamaz mı sorusu gündemde..Kolay bir iş değil..Kafasınının bir tarafında eşi Frauke bir tarafında da futbol ve çocukları..Bir süre düşünüyor..Futbolu bırakmak çocuklarıyla uğraşmak istiyor..Ve kararını veriyor: ”Futbola devam” .İşe psikoloğa gitmekle başlıyor. Çocukları için öğütler alıyor..Sonra bıraktığı formasına ve topa koşuyor, yavaş yavaş motive olmaya çalışıyor..Kayserispor maçı Deniz Barış’ın futbola yeniden dönüş maçı..Evet, Deniz zoru başarıyor..Hayata yeniden start alıyor. Yöneticiler ve arkadaşları hep onun yanındalar..Hele hele Şükrü Saracoğlu’nda taraftarın açtığı ‘Acın acımızdır’ pankartı yaşantısında belki de unutamayacağı anılarından biri olarak kalacak belleğinde.. Deniz , şimdilerde inanılmaz bir performans sergiliyor..Onu da Önder , M. Yozgatlı, Uğur gibi Teknik direktör Zico’nun ‘geç’ keşiflerinden birisi olarak gösterdiğimizde yanılmış olmayız.Yakaladığı mükemmel formuyla Deniz Barış şimdi takımın vazgeçilmezleri arasında..İyi oynuyor, başarılı maçlar çıkarıyor.Kim bilebilirdi ki geçirdiği kötü günlerden sonra çok kısa bir süreçte böyle toparlanacağını..İşte hırsın gücü... azeteler yazıyor “Futbol camiası ikiye ayrıldı. Halukçular, Hasancılar...’’ Hemen belirteyim bizim tavrımız ne ondan, ne bundan ne de başkasından, eğer Türkiye bir hukuk devleti ise biz hukuktan yanayız. Hukukun üstünlüğüne inanıyoruz. Futbolumuzun bir dönüm noktası olduğundan kimsenin kuşkusu yok. Herkes bir şey söylüyor, hatta bir milletvekili Meclis’te soru önergesi bile vermiş. Sayın milletvekili kusura bakmasın ama, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmuş.Tartışmalar sürerken son yazımda beklentilerden söz etmiştim ve iki varsayım ortaya sürmüştüm. Haluk bey futbola siyaset karıştığı iddiası ile FIFA’ya gidebilir. Bugüne dek “Hakkımda dava açılmışsa ben duruşmanın selameti açısından aklanıncaya kadar affımı diliyorum’’ diyemediği için davanın açılmasını ve savcının iddianamesini bekleyebilir. Bu onun hakkı. Bu sorular kafalarda soru işaretleri yaratırken özerk Futbol Federasyonu Yasası’nı hazırlayan Sayın Prof. Dr. Erdener Yurtcan ile konuyu masaya yatırdık. Öncelikle Meclis’te soru önergesi veren milletvekilinin kaygısını gidereyim; futbol Türkiye’de yasa ile yönetilir, yani 3813 sayılı yasa çerçevesinde futbol özerktir. Fakat TFF’nin tüm eylemleri ve işlemleri spordan sorumlu Devlet Bakanı’nın (bugün Sayın Bakan M. Ali Şahin, dün Sayın Bakan Fikret Ünlü) gözetim ve denetimine tabidir. Bugün Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun raporunda suç unsurları yer aldığı için rapor savcılığa gitmiş, savcılık da kamu adına dava açmıştır. Bakan M. Ali Şahin’in denetim ve gözetim yetkisi sadece teftiş kurulunun uyarısını göz önüne alarak futbol genel kurulunu toplantıya çağırmakla sınırlıdır. Federasyon Başkanı’nı görevden alma yetkisi yoktur. O zaman siyasetin futbola müdahale etmesi söz konusu değildir. Karar yine genel kurulundur. Kısaca “Özerklik elden gidecek’’ diyen yalaka feryatlarının bir anlamı da yoktur. Haluk Bey’in umudu ve beklediği ise genel kuruldur. Çünkü genel kurul toplanacak ve Futbol Federasyonu’nun devam edip etmeyeceğine karar verecek. Eğer federasyonun göreve devam etmesi sakıncalıdır sonucuna varılırsa o zaman başkan ve yönetim kurulu göreve devam edemeyecek ve seçim yapılacak. Ancak Haluk Bey’i kurtaracak tek nokta, genel kurulun kararı eğer “devam” çıkarsa Haluk Bey sanık olduğu sürece, yani suçu sabitleşip ceza alıncaya dek federasyon başkanlığını sürdürmesidir ki bu onun en önemli umudu ve yasal desteğidir. Spordan sorumlu Devlet Bakanı M. Ali Şahin bir hukuk adamıdır. Yasanın her ne kadar kendisine “Genel kurulu toplama yetkisi’’ vermişse de onun planı önce Kulüpler Birliği’ni toplamak ve tansiyonu ölçmektir. Bunun sinyalini de Kayseri’de vermiştir. Beşiktaş Kulübü’nün başkanı Sayın Yıldırım Demirören’le konuşurken “Sizler genel kurula gidilmesi için öncülük edin’’ demekle Kulüpler Birliği’nin harekete geçmesini ima etmiştir. Ancak son seçimden önce Kulüpler Birliği toplantısında 9 kulüp Haluk Ulusoy “seçime girsin” demişti. Haluk Bey her şeye rağmen genel kuruldan umutlu. Ancak yine son seçimde son sandıkta Ayhan Bermek’e karşı kazanan Haluk Bey’in bu son sandığa umut bağlamaması gerekiyor, çünkü o sandıktakilerin çoğu bugün federasyonun maaşlı memuru oldukları için oy kullanamayacaklar. Sayın Hukuk Profesörü Dr. Erdener Yurtcan’ın çok önemli bir uyarısı var ki işte futbolumuzun ve genel kurulun özü de burada. Genel kurul en üst organdır ve her şeyin enine boyuna konuşulması, tartışılması gerekir. Genellikle bu konular raporda yer alır. Genel kurulun bilgisi olmayan bir konuda ibra düşünülemez. İbra anlamı itibarıyla hukuka uygunluk demektir. Ancak ibra, suçu ortadan kaldırmaz. Ortada deliller varsa ibraya rağmen ceza soruşturması açılabilir. İşte federasyon ibra edilmiş, ama teftiş kurulunun gündeme getirilmeyen, tartışılmayan belgeleri, başkan ve yönetim kurulunun görevi kötüye kullanmaları suçlamaları ile dava açılmıştır ki yapılacak genel kurul tüm bunları konuşmak, tartışmak durumunda kalacaktır. Katılım az rekor çok GÖRKEM ÇÖTELİOĞLU Yabancılar umut dağıttı B azı ülkeler her şeyin taklidini en iyi şekilde yapıyorlar. Aslında fark edilmiyor. Biz de birçok ülkeden geri kalmayız. Ama bizdeki taklitçilik alaturkadır. Yüzümüze gözümüze bulaştırırız. Bir türlü aslına benzetemeyiz. Ayağımızda çarık varken üstümüze frak giymeye heves ederiz. Son günlerde tanık oluyoruz. Kadınlarımız göbeklerini açıyor. Gençlere yakışıyor. Gelin görün ki göbekleri beşi bir yerdeye dönmüş yaşlı kadınlar da gençleri taklit etmeye çalışıyorlar. Bir anlamda taklitçilik protoplazmamıza kadar girmiş. Taklit fırtınasından etkilenen en önemli sektörlerden biri de sporumuzdur. Tepeden tırnağa kadar hep taklit içindeyiz. Bir kez daha yazmıştım. Sporcuların özellikle futbolcuların gol atınca, Bilecik Tüneli gibi ağızlarını, bir karış açmalarıdır. Bu anormal bir gösteri. Ve çirkin bir taklit. Giderek de yaygınlaşmakta. Şimdi, vücudunu gererek ağız açmaya antrenörler de katıldı. Geçen akşam Japonya’da yapılan Dünya Voleybol Şampiyonası’nda kızlarımızın ağızlarını bir karış açtıklarını gördüm. Merak ettim. Oyunu sonuna Spor Servisi Bir dönem ülkemizde çeşitli takımlarda forma giyen ancak daha sonra futbolu bırakan Elvir Boliç’in Nişantaşı’nda açılışını yaptığı güzellik merkezinde bir araya gelen G.Saraylı Iliç, F.Bahçeli Kezman ve Beşiktaşlı Runje basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Son zamanlarda eleştiri oklarının hedefi olan Runje yediği gollerin normal olduğunu belirterek, “Ayrılacağıma dair söylentiler asılsız. Gelecekte daha iyi olacağım. Beşiktaş’ın taraftarı, gördüğüm en iyi taraftar. Zaman zaman maçlarda yaptıkları baskıyı da doğal karşılıyo rum” dedi. G.Saray’da attığı gollerle dikkat çeken Ilic de şanssız bir sezon geçirdiklerini söylerken ; Kezman ise Deivid’le iyi bir ikili olacaklarını vurgulayarak, “Liderliği sürdürmenin zor olacağını biliyorum, ama bunun için çok çalışacağız” ifadesini kullandı. G GÖRÜŞ HALİT DERİNGÖR Taklitçilik lan bir taklit var. Formalarının altında ikinci bir forma, üstünde sloganlar yazılı. Ya karısının, ya sevgilisinin ya da çocuğunun adı yer alıyor. Gol attıklarında, halka bu formayı gösteriyorlar. Çocukları doğan futbolcular içinde bile beşik sallama taklidi yapanlar oluyor. Peki, bütün bu taklitler rengârenk formalar içindeki bu futbolcuların gerçek kimliğini ve kişiliğini değiştiriyor mu? İnsan, neyse odur. Ne kadar başka türlü gözükmek isterse istesin bir anlam ifade etmez. Ama biz bunun bir türlü ayırdına varamıyoruz. Sahada yapılan şovların hemen hemen hepsi, Afrika ve Güney Amerika kaynaklı. Kendimizin bulduğu ve uyguladığı hiçbir taklit yok. Siyahiler yıllar bo kadar izledim. Ama hiçbir Perulu voleybolcu böyle bir pozisyona girmedi. Demek ki taklitçilikte bizden geri bir ülke. Biri çıksa da tünel gibi ağzını açmanın ne anlam taşıdığını bize anlatsa... Belki biz de ‘ayran budalası’ gibi ağzımızı açarız. Tigana’yı da taklit etmekte yarar vardır. Nasıl olsa herkesi ediyoruz. Yöneticilerden tut da seyircilerin tümüne, hakemlere kadar ağzında kürdan taşımak ne güzel bir manzara(!) oluşturur. Bir başarıdan sonra futbolcularımız sahada birtakım şovlara başlıyorlar. Kimi ağızlarını açarak tel örgülere tırmanıyor, kimi işaret parmaklarını ağızlarına götürerek sus işareti yapıyor. Hele son günlerde çok sık başvuru yunca ezilmelerinin üstüne, ilginç hareketler yapmak suretiyle beyazların ilgisini çekmek istiyorlar. Hatta onlardan intikam alıyorlar. Bunda da bir hayli başarılılar. Biz de bazen onların hareketlerini benimsiyoruz. Ama bir türlü iyi taklit edemiyoruz. Bazı futbolcularımız onları taklit etmek amacıyla saçlarını rengârenk boyuyor. Her türlü maskaralığa başvuruyorlar. İleri derecede bir taklit hastalığına yakalanmışlar. Diyeceksiniz ki; siz eski kuşaksınız. Geri kalmışsınız. Doğru... Bizim kuşak top koşturduğu yıllarda ne saçını boyadı ne de kapitalizmin reklam amacıyla kulüplere verdiği cicili bicili formaları giydi. Ne sahada rumba ne de samba yaptık. Her davranışımız yerli malı gibi. Hiçbir zaman başkalarını taklit etmek aklımıza gelmedi. Benliğimiz sarsılmadı. Düşünüyorum da dışarıdan ithal ettiğimiz ve taklit ettiğimiz samba rumba yerine biz de sahada horon tepsek, atabarı figürleri yapsak yabancılar bizi taklik eder mi? Ama biz onları taklit ediyoruz. Bu uygarlık mı, yoksa küçüklük duygusu mu veya yozlaşma mı? Bunu tartışmak gerekir... eleneksel Avrasya Maratonu’nun 28.’si dün İstanbul’da yapıldı. 42 km. 159 metre uzunluğundaki parkurda koşulan maraton, saat 09.00’da başladı. Yabancı atletlerin üstünlüğüyle sonuçlanan maratonu; erkeklerde Litvanyalı Mindaugas Pukstas, bayanlarda da Rus Madina Biktagirova kazandı. Yarışın büyük bölümünü önde götüren Tanzanyalı atlet Faustin Baha Sulle ise dördüncülükte kaldı. 2 saat 12 dakika 52 saniyelik derecesiyle ipi göğüsleyen Pukstas; 1997’de 2.13.37’yle Etiyopyalı Taye Moges’e ait olan parkur rekorunu kırarken, 1985’te de 2.12.50’lik derecesiyle Avrasya Maratonu tarihinin en iyi derecesine sahip bulunan Mehmet Terzi’nin rekorunu ise kılpayı kaçırdı. Bayanlarda ise son şampiyon Rus Madina Biktagirova, bu yıl da ilk sırayı parkur rekoru kırarak aldı. Türk sporcular içinde de birincilikleri bayanlarda Mehtap Doğan, erkeklerde de Bekir Karayel kazandı. Bayanlarda aynı zamanda genel klasmanda dördüncülüğü elde eden Mehtap Doğan’ın 2.31.13’lük derecesinin yeni Türkiye rekoru olduğu açıklandı. Organizasyon kapsamında yer alan 15 kilometrelik koşuyu ise erkeklerde Kenyalı Abraham Rotich, bayanlarda da Türk sporcu Binanz Uslu kazandı.