25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

6 Bırakın bedeniniz konuşsun ALİ DENİZ USLU C röportaj SÖZDEN YAZIYA GÜRAY ÖZ EKİM CUMA Gerçeğin Renkleri sopa ve kötüye kullanabilme becerisini gösterdiğimiz bilimin armağanı silahlarımız ne güzeldi! Fatihlerimizin, kahramanlarımızın kan dökücülüğüyle belki bugün eskisi kadar övünemiyoruz, ama hâlâ o utanılası gururumuzu eskitebildiğimizi söyleyemeyiz. Tarihi yanlış okumakta ve yaşamaktaki ısrarımızın bu kadar inatçı olması, tarihten değil bizden gelir. Uçaklarımızla yağdırdığımız bombalarla yerle bir ettiğimiz şehirlerin yerine yeni şehirler kurarken, gittikçe uzayan gökdelenlerimiz şehirlerimizi boğdu. Olsun! Onlarda da bir estetik görmeyi ve şehirlerimizi bu kez yeni halleriyle sevme becerisini bizden başka kim gösterebilir? ??? Yenilikleri sevdik, ama eskiden kopmamak için direnişimiz öyle can acıtıcıdır ki, şaşıp kalırsınız. Kimi zamansa ışığa doğru koşan ve ateşte kavrulan pervaneler gibiyiz. Şimdi geride bıraktığımız yüzyılda çektiğimiz acılardan ve ahmaklıklarımızdan sonra yeni ortaçağımızın parıltılı karanlığına koşuyoruz. Haksızlıklara karşı yeni ve kalıcı başarılar kazanmak için bize herhalde yeni yüzyıllar gerekli. Tam keşfettiğimizi sandığımız anda içini dışını değiştiriveren gerçek karşısında çaresizliğimizi tanımlama ihtiyacı neler de söyletiyor bizlere: “Kafamız karmakarışık oldu bu son yüzyılda, özellikle de son çeyreğinde bu yüzyılın!” Şimdi böyle diyoruz. Kimi katı gerçeklere boyun eğerken, o gerçeklerin içinde keşfedeceğimiz gücümüzle harekete geçmek yerine, gerçeği yeniden biçimlendirebileceğimize inancımızı yitirmek en ölümcül keşfimizdir. Ama hikâye öyle değil, benim yazdığım gibidir. Tarihin acı, tatlı, gülünç ve kimi zaman pek ümitsiz sayfalarına rağmen, aşkın içten içe yanmayı hep sürdüren, kendi sonsuz çeşitlemesiyle ve renkleriyle umut veren ışığı var oldukça, sırtımız yere gelmez bizim. guray.oz@cumhuriyet.com.tr R iccon Doğan “mizah ile beden dili iletişimi” eğitiminin yaratıcısı. Geliştirdiği tekniği aralarında dünya devlerinin de bulunduğu 1000’i aşkın firmaya eğitim olarak sunan Riccon, “Seeling Stars Hollywood Universal Studios”taki oyunculara da beden dili dersleri veriyor. Riccon Doğan’a göre beden dili yalan söylemiyor ama kesin doğruları da yok, yalnızca güçlü ipuçları veriyor. Beden dilini bilip kontrol edebilmek ise bedeni ehlileştirmek değil, var olan iletişim sorunlarını çözüp doğru ve hızlı iletişimi sağlamak. Beden dilini çok iyi kullanan birinin açık vermesi zor, karşı tarafa üstünlük sağlaması ise kuvvetle muhtemel. Beden dilinde mizah ise Riccon Doğan’ın dünyaya öğrettiği bir kavram. Ona göre erkeklerin mizah algısında erotizm, kadınlarınkinde ise romantizm öne çıkıyor. Riccon ayrıca Afrika ülkelerinde AIDS’ten korunmanın öğretilmesine yönelik yaptığı çalışmalarıyla Lüksemburg, İsviçre ve Güney Amerika’da “Yılın Adamı”, Afrika’da kaldığı yedi ay boyunca yaptığı iletişim eğitimlerindeki başarısında dolayı da Dünya Barışına KatkıNobel Ödülü’ne aday adayı. İşte Riccon Doğan’ın anlattıkları... Winston Churchill bir elinin parmaklarını içeri doğru tutar ve kapatır, içinden geçenlere rağmen kendini bu şekilde sınırlardı. Bu kontrolü bıraktığında tam anlamıyla serbest iletişime geçerdi. Otokontrol her insan için farklı bir beden ifadesiyle kendini gösterir. Bu bana biraz da duyguları ehlileştirmek yani doğallıktan uzaklaşmak gibi geliyor... Bir ağacı alıp masa ve sandalye yapabilirsiniz. Bir ağaç alıp yontarsınız, bu sefer karşınıza George Bush çıkar. Onu defalarca kez tekrar yontarsınız yine elinizde Bush kalır. Değişim içerden olmadıkça medenileştik ve modernleştik anlamına gelmez. Beden dilini kontrol edebilmek, rahat ve doğru iletişim kurmak adına yapılıyor. Benim derdim ise, derdimizi rahatça anlatabilmemizi sağlamak. Tabii bedenin anlatmaması gereken duyguların önünü kesmemiz de mümkün. Beden dilini çok iyi bilip açıklar kamufle edilebilir. Ayrıca bu işi bilinçli yapan biri de sizin hareketlerinizi sınırlayıp size üstünlük sağlayabilir. Siz beden dilini etkili iletişimde kul lendirildiğinde disiplinsizlik gibi algılanıyor... Asıl sorun da bu. Mizahın yalnızca mizah olmadığının farkında olmak gerekli. Mizah çok daha ciddi bir iş, yorgunluğunuzu alır, rahatlatır, uyutmaz, ayık tutar! MİZAH HER YERDE AYNI Yerel ve küresel mizah nasıl bir değişim gösteriyor? Mizah her yerde aynı, ama küçük nüanslar var. Kültürlere göre sesinizin tonunu, vurgunuzu ayarlamak zorundasınız ve tolerans göstermeyi bilmelisiniz. Mesela Japon’un sevdi Erkeğin algısında erotizm daha güçlü, kadında ise romantizm. Afrika’da yaptığınız eğitimler Dünya Barışına KatkıNobel Ödülü aday adaylığı getirdi. Bu nasıl bir duygu? Öncelikle tam adaylık için 2007’yi beklememiz gerekiyor, ama bu bile BEDEN DİLİ Riccon Doğan kimdir, bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Ankara’da doğdum. Babam devlet memuru olduğu için çok şehir dolaştık. Üniversiteyi Ankara’da, Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nde Eski Çağ Dilleri bölümünde okurken dil eğitimi için yurtdışına gittim. Roma’da Comedia Dell’Arte’de eğitim görürken pandomim ve beden dili iletişimi üzerine kafa yordum. Tiyatro, pandomim, komedi ve beden dili derken İsviçre’ye gittim ve Zürih Akademisi’nde Ruh Bilimleri Geliştirme Psikolojisi eğitimi aldım. Sonra da eğitim anlayışımı geliştirmek için çalıştım. Ruh bilimleri, pandomim ve tiyatroya yakın olmanız beden dilin çalışmalarınızı kolaylaştırmış olmalı. Peki, nedir bu beden dili? Beden dili; mimikler, bakışlar, el hareketleri, duruş, jestler ve bedenin duruşundan ibaret, bir de bunların yorumlanış şekillerinden. Herkesin bildiği kalıplaşmış bir beden dili var, beden dili bizim aynamız, ama bunu iletişimde kullandığımızda “beden dili yalan söylemez” diyebilirim. Yani “beden asla yalan söylemiyor”, ama kesin doğrular da vermiyor. Yalnızca güçlü ipuçları sunuyor... Ülkenin kültürel iklimi, ortamdaki sosyal durum, o anki gözlemleriniz çok önemli. İnsanlar özellikle yabancı ortamlarda otokontrol kullanırlar. Siz ne kadar gizlemek isteseniz de bedeniniz duygularınızı bir ayna gibi yansıtıyor. Elbette ki bu yansıma karşınızdakinin algısıyla sınırlı, ama bu aynaya bakmayı bilenler de var. İşte Ricco Doğan onlardan biri ve dünyaya mizah ile beden dili iletişimini öğretiyor. Doğru iletişim için bir de önerisi var: “Kalpten gülün yeter.” lanırken işin içine mizahı katıyorsunuz... Mizah herkesin doğasında var, önemli olan onu ortaya çıkarmak. Mizah güler yüz demektir, kalpten bir gülüşünüz varsa o da yeter. Ben mizahı tüketimde değil de üretimde kullanıyorum. Mesela Beyaz ve Okan Bayülgen kullandıkları mizahla çok başarılı eğitimciler olabilirlerdi, ama onlar bunu tüketimde kullandı. Bizler hep eğlence ve deşarj olmak için mizahı kullandık. Peki nasıl eğitim aldık? Genelde çatık kaşlı, yüzü asık öğretmenlerden. Mizahı işin içine kattığınızda veri akışı çok daha kolaydır. Zaten biz neyin iyi, neyin doğru olduğunu okullardan değil okumalarımızla, tecrübelerimizle öğrendik. Sanırım mizah eğitimle ilişki ğini Çinli sevmez. Alman’ın anladığına Fransız, Fransız kalır. İsviçrelileri güldürmek nerede ise imkânsızdır, çünkü otomatik yaşarlar, sevişmeyi bile planlarlar. Biz de uluslararası kurslarımıza ve seminerlerimize girmeden önce o ülkenin kültürel iklimini, mizansen yapısını anlamak için çalışmalar yapıyoruz. KİMDİR BU ADAM? “Mizah ve Beden Dili İletişimi” eğitimini Avrupa’da çeşitli televizyon kanallarında ve Hoollywood’da Universal Stüdyolarında verdiniz. Bu başarıları elde ederken “Siz kimsiniz? Derdiniz nedir?” demediler mi? Aynen öyle dediler. Kimdir bu adam? Türkiye’den geliyor. Ne yapar? Böyle pek çok soru ve ardından önyargı geldi, ama onlarla çalışmaya başladıktan sonra en ufak bir eleştiri almadım. Kadın ve erkeğin mizahı algılayışları nasıl? bana inanılmaz heyecan ve gurur veriyor. Afrika’da yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz? Bütün Afrika’yı gezdim, Güney Afrika’da ise yedi ay kaldım. Bölgede aile içi şiddet ve tecavüz zirvedeydi. Nerede ise hepsi silah veya kesici aletler taşıyorlardı. Mizah ve iletişim tekniğini 900 kişilik bir okulda kullandım. Sunumumdan sonra oradaki gençler, silahlarını kesici aletlerini bırakıp gittiler. Dertlerini anlatmaya çalıştılar. Bunun benim için anlamını size anlatamam. Türkiye’de de bir iletişimsizlik söz konusu. Bunu nasıl çözebiliriz? Eğitimde bir reform gerekiyor. Şu an yaşanan politik gerginlikler de iletişim bozukluğundan kaynaklanıyor. Artık bakmak yetmiyor, görmemiz gerekli. İletişimde “DKD” yani “düşün, konuş, dinle” tekniğini içselleştirip hayata bakışımızı farklılaştırmalıyız. Her şeyin bir rengi olmalı. Bir zamanlar okuduğum bir kitapta, renklerin gerçekte var olmadıklarını, yalnızca ışığın bir oyunu olduklarını söyleyen bilim adamıyazara fena halde kızmıştım. Sonra kızgınlığım geçti. Var olan şeylerden var olmayan, ama yine de var olmaya devam eden şeyler yaratmaya ya da en azından onları görmeye, keşfetmeye aklımız yetiyor demek ki! Aşk da böyle bir şeydir. Onu doğayla beslenen hormonlarımızın dürtükleyip durduğu bir maceranın sonunda keşfettik. Ama hep iyi şeyler yarattığımızı ya da keşfettiğimizi söylemek zordur. Doğduğumuz, yaşadığımız yerlerle ilişkimiz de aslında çok karmaşıktır. Topraklarımıza bağlandık, kendimizi ve yurtlarımızı sevdik. Irkçılığımız eskidir. Yurtseverlikle değiştiremediğimiz kör milliyetçiliğimizin hızla ırkçılığa dönüşüvermesi doğası gereğidir. Ümmetçiliğin, anlamsız cemaatçiliğin dünyayı bir türlü rahat bırakmamasını nasıl açıklayacağımızı ise gerçekten bilemiyorum. Ama daha tuhaf olan, ultramodern silahlarıyla üstümüze çullanan emperyal saldırganlara uçbeyi olma rüyası gören şaşkınlığın, pek çok ülkede ve bizim ülkemizde egemen olabilmesidir. Şaşkınlığımız bu kadar da değildir. Sömürüye, kapitalin egemenliğine derin bir öfke duyduğumuzu söylerken kapitalist ülkelerin, anayasasına “Serbest piyasa ebedidir” yazmış birliğine “uygarlık projesi” diyebiliriz biz. Şimdi sessizce ve biraz da gönüllü bir boyun eğişle, artık önemsiz saydığımız bağımsızlığımızı ve aklımızı yitirirken, hep söylediğim ve söylemeye devam edeceğim gibi, parıltılı ortaçağın derinliklerine, ivmesi gittikçe artan bir hızla ilerliyoruz. ??? Estetiği keşfimiz büyük mucizeydi. Onu, sonradan acımasızca ihanet ettiğimiz doğadan öğrendik. Cinayetlerimizde bile estetiğin rengini arar ve çoğunlukla buluruz. Sürülerimize gıpta ile bakan komşumuzu bir kalın sopayla halledip, sürülerine sahiplendiğimiz günden beri elimizden düşürmediğimiz Fotoğraflar: Uğur Demir Ubeyd dönemine ait mühür bulundu ARİF FARAÇ Tallinn’den Türkiye’ye DENİZ YAVAŞOĞULLARI H enrik Liljegren 1938 yılında; dünya, tarihin belki de en karanlık günlerini beraberinde getirecek yeni bir savaşın eşiğindeyken, Estonya’da doğdu. Talihsiz bir dönemde doğduğu halde kendisini talihli kılacak bir anne ve babaya sahipti. Annesi İsveç asıllıydı, babası ise Estonyalı. Maddi açıdan da iyi durumda olan ailenin rahatlığı 1940’ta, Sovyet Orduları’nın Estonya’yı işgal etmesiyle bozuldu. Babasını geride bırakarak annesiyle İsveç’e kaçmak durumunda kalan Liljegren için zorlu günler başladı. Çocukluk yıllarında birçok sorunla karşılaşmasına rağmen tüm sorunlarını kendi deyişiyle “ailesinden miras kalan” hayata karşı metin ve sabırlı olma yetisiyle aştı. Gençlik yıllarında birçok ülke ve kent gezen Liljegren gittiği okullarda dikkat çekecek kadar başarılıydı, liseyi bitirmek için döndüğü Strazburg’da hukuk fakültesine kabul edildi. Hukuk eğitimi sırasında İsveç Dışişleri Bakanlığı’nda bulduğu geçici ek iş ona şans kapılarını açtı; kısa süre içerisinde dışişleri bakanlığına ataşe olarak atandı ve 1966 yılında, henüz daha 28 yaşındayken konsolos oldu. Bu gelişmeden sonra hayatının geri kalanını önemli bölgelerde, önemli konumlarda bulunarak geçirdi. Küba füze krizi sonrasında Batı Berlin’de, Yunan Cunta rejimi sırasında da Yunanistan’da bulundu.Yunanistan’da görevliyken 1974 Türk Kıbrıs çıkartmasını yakından izleme fırsatı bulması Liljegren’in Türkiye’ye olan ilgisini arttırdı. Türkiye’yi derinden etkileyen 12 Eylül 1980 darbesi tüm dünyanın olduğu gibi Henrik Liljegren’in ilgisini de Türkiye’ye odakladı. Liljegren, işkenceleri, tutuklamaları, ölüm cezalarını, sansür uygulama larını getiren ve birçok aydının yurtdışına kaçmasına sebep olan darbe rejimini daha yakından izlemek, ordunun yönetimi sivillere bırakacağı süreci daha yakından gözlemlemek için yakın bir bölgeye atanmak üzere başvuruda bulundu. Yine şansı yaver gitti ve Ankara’ya atandı. Ankara’da yaptığı ilk iş Kenan Evren’le görüşmek oldu. İSTANBUL GÜNLERİ Türkiye’nin askeri darbe konusundaki ilk eleştiriyi İsveç’ten almış olması, Liljegren ile Evren görüşmesini sert bir havada başlattı. Liljegren zor bir durumda kalmıştı. Ne yapıp edip konuşmayı yumuşak bir üsluba çevirdi. Görüşme, Kenan Evren’in bir “Türk kadınıyla evlen” tavsiyesiyle sonlandı. İlginçtir ki bir yıl içinde hâlâ birlikte olduğu eşi Nil ile tanıştı, evlendi ve Nil’in 6 yaşındaki kızını evlat edin di. Bu olayı kitabında “Kader Evren’in tavsiyesine uymamı uygun gördü” diye yorumluyor Liljegren. Evlilik diplomatın Türkiye ile olan bağını kuvvetlendirip geleceğini şekillendirdi. Sonrasında sırası ile Doğu Berlin, Brüksel, Washington ve kendi isteğiyle ikinci kez Ankara’da büyükelçi olarak görev aldı. Emekliliğinde eşiyle birlikte İsveç’e ladin ağaçlarıyla çevrili sessiz bir konağa taşınan Liljegren, deneyimlerini kâğıda dökmenin zamanının geldiğini düşünerek kitabını yazmaya başladı. Kitabın yarısında hayatının durağanlığına ve eşinin ısrarlarına dayanamayarak, gece gündüz yaşayan şehir olduğunu düşündüğü İstanbul’a taşındı. Böylelikle İsveç’te başlayan “Tallin’den Türkiye’ye” kitabı Türkiye’de noktalandı. Yayımı “Merkez Kitapları” üstlendi. Halen İstanbul’da yaşayan Henrik Liljegren kitabında gündemdeki birçok konuya da atıfta bulunuyor. Örneğin bir zamanlar bir Türk kadını olan eşi Nil’in Arap ülkelerinden bir yetkiliyi yanağından öpmesi ile çıkan skandalın bir benzerini, sadece birkaç yıl sonra Türkiye Başbakanının yaşamasını, kitabında “Türkiye’nin bu kadar radikalleşeceğini tahmin etmezdim” diye yorumluyor. Amerika’nın en güçlü adamlarından Colin Powell’ın ise bir zamanlar arkasında demokrat aday “Lyndon Johnson’a oy verdim” çıkartmalı Volkswagen’ı ile Güney eyaletlerinden geçerken, polisler tarafından durdurulduğunu anımsatıyor. Powell’ın polisten “Derhal arabana bin pis zenci. Bin ve eyaletin sınırına kadar durma yoksa seni öldürürüz” sözlerini işiten AfroAmerikan bir gençken bugün geldiği konumu, zamanın değişimlere açık olma haline örnek gösteriyor... ŞANLIURFA Şanlıurfa’nın Harran ilçesindeki Tellidris arkeolojik kazıları sonucu, MÖ 45 bin yıllarında yaşayan Ubeyd dönemine ait mühür bulundu. Şanlıurfa Valisi Yusuf Yavaşcan kent merkezine 44 kilometre uzaklıktaki Harran ilçesine giderek arkeolojik kazıların ekip başkanı Dr. Nurettin Yardımcı’dan ‘‘Harran Höyük, Ulu Cami ve Tellidris’’ kazıları hakkında bilgi aldı. HUKUK DÜZEN VE MÜLKİYET HAKKI Dünyanın ilk İslam üniversitesinin kalıntılarının bulunduğu alanda MS 750 yıllarında inşa edilen Ulu Cami’nin, ibadet yeri olmasının yanında ilim merkezi de olduğuna dikkati çeken Yavaşcan, minaresinin o dönemde astronomi çalışmalarında kullanıldığını belirtti. Nurettin Yardımcı da MÖ 78 bin yıl öncesine ait bir yerleşim birimi olan Tellidris’teki kazı çalışmalarını önemsediklerini, Harran’ın ilk sakinlerinin bu bölgede yaşadığını belirlediklerini söyledi. Burada geçen yıl ‘‘Halaf dönemi’’ne ait motifli ve şekilli mühürlerle MÖ 6 binli yıllara ait boğa figürü bulduklarını anımsatan Yardımcı şu bilgileri verdi: ‘‘Kazı çalışmaları sonucu gün yüzüne çıkarılan eserler Harranlılarla Tellidrislilerin yaklaşık 910 bin yıl öncesinde birlikte yaşadığını gösteriyor. Daha sonraki yıllarda Tellidris’te yaşamın kesilmiş ve insanlar yaklaşık 1 kilometre mesafedeki Harran Höyük’e yerleşmiş. Harran Höyük’te o tarihten sonra İslam tarihine kadar kesintisiz olarak iskân başladı. Tellidris arkeolojik kazıları sonucu MÖ 45 bin yıllarında yaşayan Ubeyd dönemine ait mühür bulundu. Mühür, o dönem insanının hukuk düzeni ve mülkiyet hakkının varlığını kanıtlıyor. Tellidris’teki kazı çalışmaları ilerleyen yıllarda neolitik döneme ait daha önemli eserlere ulaşmamızı sağlayacaktır.’’ Geçen yıllarda yapılan kazı çalışmalarında Babil dönemine ait kalıntılara da rastlandığını ifade eden Yardımcı, bu alanları en az 2022 metre daha kazmayı planladıklarını söyledi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear