Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
18 Prof. Dr. Nadim MACİT TUSAM Danışman Soğuk Savaş’ın ardından… C S TRATEJİ Hat’tın ardındaki arkadaşlarımızla da ilişki kurmaya çalıştık, burası Kuzey Kıbrıs’tır. Yugoslav elçiliği ve Sırp Ortodoks kilisesinin izniyle Norveç’te kiliseler ve yeni mekânlar kurduk. İngiltere’deki Ortodokslarla yakın irtibatlar ve dostluklar geliştirdik."(5) Dindiplomasi ittifakı üzerinden verilen bu bilgiler Ortodoksluğun Rus Jeopolitiğinin sacayaklarından birisi olarak görüldüğünü kanıtlar. Rusya’nın bu çıkışını jeopolitiğin belirlediği kader açısından okumak gerekir. Batılı egemen devletlerin FenerRum Patrikhanesi üzerinden kuşatma politikası karşısında Rusya’nın farklı bir strateji izlemesi kaçınılmazdır. EvrenselDevlet fikri idealini "Rus halkı, ilahi halktır" sloganı ile destekleyen Rusya, bu misyonu gerçekleştirmek için hem politikekonomik hem de din alanında nitelikli insanlar yetiştirmeyi amaçlamaktadır. Devlet gücünü elinde tutan Rusya’nın hedefi, sınırları dışındaki Ortodoks dünya ile ilişkisini geliştirerek FenerRum Patrikhanesi’ni sınırlamak ve içine kapatmaktır. ABD ise bu duruşu aşmak için bir taraftan Yunanistan’ı devreye sokmakta, diğer taraftan Balkanları yeniden şekillendirmek istemektedir. Birçok resmi kuruluşta Ortodoks ibadetlerin yerine getirilmesi, ikonların asılması gibi dini faaliyetlerin yanı sıra, devlet törenlerinde Ortodoks geleneklerinin gerçekleştirilmesi, devlet televizyonu kanallarında sadece Ortodoks ibadetlerin yayımlanması gibi gelişmeler Ortodoksluğun Rus milli kimliğinin parçası yapılmak istendiğinin kanıtlarıdır. Nitekim Ortodoksluk, ordu ve güvenlik birimleri arasında en popüler konulardan birisi oldu. Ortodoks papazların da katıldığı toplantılarda askeri birlikler kutsanmaya başlandı.(6) Bütün bunlar, devletin resmi din olarak Ortodoksluğu telkin ettiğini gösteren verilerdir. Çöküşün başlangıcında Rus Ortodoks kilisesinin geniş bir topluluğa ulaşmada yetersiz kaldığı bir gerçek. Çünkü sistem, hem ateist hem de dini gelgitler arasında giderek artan bir şekilde ideolojik olarak eylemsizleşen bir insan yığını bırakarak çekildi. İnanç boşluğu yaşayan bir toplumun yeni bir dalgaya ihtiyacı vardı. Böyle bir boşluğu Patrik II. Aleksi 1991’de şöyle ifade eder: "Militan ateizm toplumumuza yerleşince insanlarımızın ruhunda bir rtodoksluğun Doğu ekseni III. Roma’dır. Tarih, dil ve kültür açısından farklılık arz eden bu teostratejik eksen, birçok yönden kendine özgüdür. Fikri ve politik değişimler karşısında çetin bir mücadele veren Rusya, bütün etkileşimlere ve iç sarsıntılara rağmen varlığını koruyan ve geliştiren önemli bir güçtür. Bu nedenle Hıristiyanlığın teopolitik tarihinde Rus Ortodoks kilisesinin özel bir yeri vardır. Çünkü Rus Ortodoks kilisesi Bizans sonrası Doğu Hıristiyanlığı’nın merkezi haline gelmiştir. Bu teopolitik merkez her ne kadar dinipolitik tarihin altüst oluş biçimleri arasında kırılgan özelliğe sahip olsa da bütün değişim ve dönüşümlerde varlığını korumayı başarmıştır. Marksist sistemin ürettiği politik hâkimiyet etkinliğini yitirince, din karşıtı düşünceyi benimseyen ve topluma yaymaya çalışan çeşitli hücreler de etkinliğini yitirdi. Bu, politik anlamda bir kopuştu. Kopuş, beraberinde belirsizliği ve kargaşayı getirdi. Dolayısıyla Marksizm hem ideolojik şiddetini hem de politik gücünü kaybetti. 1989’da Yeltsin, Papayı ziyaret ettiğinde ikinci kopuş başladı. 1990’da inanç özgürlüğü yasaları çıktığında değişim somut bir şekilde görüldü. Gorbaçov tarafından Roma’da ilan edilen Ortodoksluğun devletten ayrılması gerektiği tezi kesintisiz gerçek haline geldi. Yeni yasaya göre her yasal dini topluluk kendi yoluna gitmede özgürdü.(1) Değişen dünya ile çok karmaşık duygular içinde yüzleşen Rusya, açıklık politikası düzleminde yeni bir sürece girdi. 1980 sonlarından itibaren Yeltsin’in yavaş yavaş kilise ile dostluk kurması, 1989’da Gorbaçov’un bir gerçek olarak dini kabulü ve din özgürlüğü arasında yansız davranması kiliseyi devletin baskısından kurtardı. Bir ABD gazetecisi bu değişimi, 1991 Nisan’ında Patrik Katedral’indeki Paskalya ayinine atıf yaparak şöyle anlatıyor: "Yeltsin, Başbakan Pavlov, üst düzey memurlar arasında bir ölçüde O Rus jeopolitiğinde din Rusya çöküşün ardından yeniden inşa sürecine girdi. Putin bu süreçte Batılı güçlerin yoğun olarak kullanmaya çalıştığı dini, jeopolitiğinin bir unsuru olarak gördü. Bu kapsamda Ortodoksluğu kültürünün ayrılmaz bir parçası olarak değerlendiriyor. mahcup, kilisenin önünde cesaretle ayakta duruyorlar. Ara sıra Ortodoks ayinlerine tam olarak yabancı olmadıklarını gösterecek şekilde tavır sergiliyorlar."(2) 1992 Şubat Paris gezisinde Yeltsin şöyle der: "Dine çok kıymet veriyoruz. Kilise, ülkemizde kendisini özgür hissediyor. Bir Rus devlet başkanının kilise de ayin yaparken görürseniz bunun propaganda olduğunu düşünmeyin. Kilise de ruhunuz temizlenir." Keza 1991’de Yeltsin’le birlikte olduğu bir TV programında Gorbaçov’a dini inançları sorulduğunda açık bir şekilde hala bir ateist olduğunu söyledi. 1991’den sonra yöneticilerin bir kısmı eski inançlarına sadık kalırken bir kısmı dini benimsediklerini ilan ettiler. Toplumsal yüzlerini değiştiren politikacılar, bürokratlar ve aydınlar artık yeni bir sürecin başladığını ilan ettiler.(3) 1992’de Kremlinde çanlar çalmaya başladı. Devlet yüzlerce kilise binasını yeniden onardı ve hizmete sundu.(4) Ancak uzun süredir etkinliğini yitiren kilisenin dünyaya dönük sözü yoktu. Fakat yeni bir tarihi misyona hazırlık yaptığı da kesindi. EVRENSEL MİSYON Soğuk Savaş sonrasında III. Roma, yeniden Ortodoks geleneği jeopolitiğinin temel unsurlarından birisi yapmıştır. Şu durumda Moskova kendi emperyal hedefinde teolojik ve eskatolojik anlama sahiptir. Emperyal hedeflerle iç içe olan III. Roma; hem dini ve kültürel açıdan hem de mekânsal ve stratejik açıdan evrensel misyon peşindedir. Mekânsal ve stratejik açıdan Doğu; Batının karşıt kutbudur. Kendini korumak için Batıya karşı ittifak içinde olma fikri kara stratejisinin yeni politik sürümüdür. Çünkü III. Roma, mutlak idealin kıtasal hâkimiyeti gibi bir gelecek tasarımını savunur. Ayrıca III. Roma teolojik ve kültürel nedenlere dayalı olarak Vatikan’a karşıdır. Batılı egemen güçlerin Vatikan’ı devreye sokarak Ortodoksluğun batı kanadı olan Fener Patrikliği üzerinden politika geliştirmelerine hiç sıcak bakmamaktadır. Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanlığı Diplomatik Akademisi Rektörü Yu. E. Fokine 2001’de Rus diplomasi teşkilatının ruhban sınıfı ile olan irtibatını anlatırken Piskoposluk bölgelerinde yapılan faaliyetleri, özellikle Kıbrıs, Norveç, İngiltere gibi ülkelerde kaydettikleri aşamaları özetleyerek şöyle der: "Kıbrıs Ortodoks Kilisesi ile büyük bir hızla ilişkilerimizi geliştirdik. Hatta Yeşil Aleksy II Bartelomeos