Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
14 C S TRATEJİ ‘Turuncu devrimin’ öncesi ve sonrası Ukrayna’da iktidar mücadelesi 99 yılında ikinci kez Ukrayna Cumhurbaşkanı olarak seçilen Leonid Kuçma’nın iktidarı, seçilir seçilmez hızla zayıflamaya başladı. Ukrayna, yaşanan hızlı kapitalistleşme sürecinin acı meyvelerini toplamaya başlamıştı. Ukrayna ekonomisini parselleyen para babaları siyasette giderek ağırlığını hissettiriyor, devlet ve ekonomi çevreleri arasındaki girift çıkar ilişkileri yönetimin halk nazarındaki itibarını düşürüyordu. Kuçma’nın ismi birçok yolsuzluk skandalıyla anılır oldu. Üstüne üstlük Kasım 2000’de Kuçma’nın cumhurbaşkanlık yarışındaki rakibi Ukrayna Sosyalist Partisi Başkanı Aleksandr Moroz, Ukrayna siyasi arenasını sarsan açıklamalarda bulundu. Buna göre Eylül 2000’de ortadan kaybolan bir muhalif gazetecinin ölüm emri bizzat Kuçma tarafından verilmişti. Moroz’un elindeki bant kayıtlarının kamuoyuna duyurulması, Kuçma rejimi açısından sonun başlangıcı olmuştu. İleriki aşamada adlarını bütün dünyaya duyuran Viktor Yuşenko ve Yuliya Timoşenko’nun siyasi kariyerlerinin dönüm noktaları da aynı döneme rastlar. Aralık 1999’da Batı’nın baskısıyla başbakanlık görevine başlayan Yuşenko, Mayıs 2001’de Kuçma tarafından görevden alındı. Batı nezdinde kendisini liberal reformcu olarak kanıtlayan Yuşenko’nun görevden alınması her şeyden önce sembolik öneme sahipti ve Ukrayna’nın Batı’dan yüz çevirdiğinin işaretini veriyordu. Bu arada Yuşenko’dan yaklaşık olarak üç ay önce başbakan yardımcılığı görevinden alınan, akabinde yolsuzluk suçlamalarıyla tutuklanan ancak kısa sürede serbest bırakılan Timoşenko, muhalefete geçmişti bile. Şubat 2001’de, Timoşenko’nun Batkivşina Partisi başta olmak üzere Ukrayna’daki muhalif güçler Milli Kurtuluş Forumu’nun çatısı altında birleşmişlerdi. Mart 2001’de "Kuçma’sız Ukrayna" sloganıyla yapılan protesto gösterileri sonuca ulaşmayınca birleşme kararını alan muhalefet, Kasım 2001’de Yuliya Timoşenko’nun Bloku adını aldı. Mart 2002’de yapılan parlamento seçimlerinde Yuşenko’nun Bizim Ukrayna Bloku 112, Timoşenko’nun Bloku 21 ve Moroz’un Sosyalist Partisi 24 milletvekili çıkardı. Oyların yüzde 38’ini alan müstakbel "devrimciler", seçim sisteminin özelliğinden dolayı (parlamentonun yarısı dar bölge usulüyle seçiliyordu) parlamentoda azınlıkta kaldılar. Kaset skandalının ortaya çıkış şekli, bazı istihbarat servislerinin faaliyetlerine işaret ediyor gibiydi. Dolayısıyla 2001’e gelindiğinde Kuçma, Batı açısından "istenmeyen adam" haline dönüştüğüne ikna oldu. Bunun sonucunda Batı’nın ve muhalefetin artan baskısı üzerine yolsuzluklara batmış Kuçma yönetiminin Rusya’nın yardımına sığındığı görülüyor. Rusya’ya giderek yaklaşan Kuçma, 2002 yılında Timoşenko siyasi 19 duruş olarak Rusya’ya yakın olan Viktor Yanukoviç’i başbakan olarak atadı. 2003 yılında Ukrayna, Rusya, Belarus ve Kazakistan ile birlikte yeni bir bütünleşme projesine imza attı. İmzacı devletler arasında Ortak Ekonomik Alan adı altında ekonomik bütünleşmenin sağlanması öngörülüyordu. Bu arada 2004 cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde muhalefet birleşme çabaları gösteriyordu. Nitekim Yuşenko, bütün muhalif güçlerin tek adayı olarak öne çıktı. Yuşenko’yu destekleyen ABD, Ukrayna’nın seçim kampanyasına milyonlarca dolarla beslediği sivil toplum kuruluşlarıyla katılmıştı. Rusya ise kendisine daha yakın Yanukoviç’i destekliyordu. Bu sürecin sonunda Kasım 2004’de yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunda Yanukoviç galip ilan edildi. Ancak sandık çıkışı yapılan kamuoyu araştırmalarının sonuçlarına göre kazanan Yuşenko idi. Bunun üzerine "turuncu devrim" adını alan sürecin sonucunda Yuşenko, yenilenen seçimlerde galip oldu. 2005 yılında iktidara gelen "turuncu koalisyon" kısa süre içerisinde bölünmüş, "devrimin" kahramanları Timoşenko ve Yuşenko’nun bir takım olarak çalışamadıkları kısa sürede anlaşılmıştı. Tarafların birbirlerine yönelttikleri yolsuzluk ve ekonomik kayırma suçlamaları, Timoşenko hükümetinin sonunu getirmişti. Şubat 2005’de başbakan olarak atanan Timoşenko, Eylül 2005’de başbakanlık koltuğunu geride bırakarak parlamento seçimlerine hazırlanmaya başladı. Timoşenko, Yuşenko’nun etrafında bulunan çıkar gruplarının siyasete karıştıklarını iddia ederek, "devrim" sonrasında bitmeyen ekonomik ve siyasi problemlerin adresini halka işaret etmiş oluyordu. Nitekim Yuşenko’nun halk nazarındaki itibarı hızla azalırken, Timoşenko ülke çapındaki lider olarak sıyrılmaya başladı. Bu arada 31 Aralık 2005’de Rusya ve Ukrayna arasında patlak veren doğal gaz krizi, Rusya’ya Ukrayna seçmenini etkileme imkanını tanıdı. 26 Mart 2006’da yapılan parlamento seçimlerinde Yanukoviç’in partisinin birinci gelmesi, ülkenin bir sonraki tehlikeli dönemece geldiğini gösteriyordu. Bu arada Yuşenko’nun partisini çok gerilerde bırakan Timoşenko, orta sınıfın yeni lideri olarak karşımıza çıktı. Netice itibariyle hiçbir partinin tek başına iktidar olamaması, uzlaşma gerekliliğini ortaya koyuyordu. Ne var ki, eski turuncu ortakların uzlaşması eski rakiplerin uzlaşmasından daha zor oldu. Aylar süren koalisyon çalışmalarının ardından Ağustos ayında eski rakipler Yuşenko ve Yanukoviç bir uzlaşmaya vararak, Milli Birlik Anlaşması’nı imzaladı. Anlaşmada, Ukrayna enerji güvenliğinin sağlanması, AB ile bütünleşme ve NATO ile ilişkilerin geliştirilmesi garanti altına alınıyordu. Ancak anlaşmaya rağmen, ülkenin iç ve dış politikasına yönelik tamamen zıt görüşlerin bağdaşılması mümkün olmamıştı. Bu arada Ukrayna üzerinde yabancı güçlerin mücadelesi de iç siyasi çekişmenin katalizörlerinden birisi olmaya devam ediyordu. Özellikle ABD’nin desteklediği ve Rusya’nın karşı çıktığı Ukrayna’nın muhtemel NATO üyeliği konusu, cumhurbaşkanı ve başbakanı bölmeye devam ediyordu. Eylül 2006’da Yanukoviç, Brüksel’e giderek bu konudaki olumsuz görüşünü açıkça ilan etmesine rağmen, NATO yanlısı tutum 2006 yılı boyunca Ukrayna dış politikasında baskın olmaya devam etti. Bunun sebebi, ülkenin Savunma ve Dışişleri Bakanlarının cumhurbaşkanı kotası çerçevesinde atanmasıydı. Dolayısıyla NATO ve ABD füze savunma sisteminin Doğu Avrupa’yı kapsaması gibi önemli dış politika meseleleri konusunda Ukrayna ikiye bölünmüştü. Cumhurbaşkanı, Polonya ve Çek Cumhuriyeti’nde füze kalkanının yerleştirilmesinin sadece bu ülkeleri ilgilendirdiğini belirtmesine rağmen parlamento, füze kalkanının Ukrayna milli güvenliğine zarar getirebileceği konusunda karar almıştı. Bu gibi konular Ukrayna’nın dış politik tutumunu belirsiz hale getiriyor ve "turuncu devrimle" planlanan Ukrayna’nın Batı ile bütünleşmesini zorlaştırıyordu. Dış politikada önemli rol oynamaya kararlı olan Yanukoviç, başbakanlığa gelir gelmez Ukrayna’nın NATO üyeliği konusunda halkın görüşüne başvurmak gerektiğini vurgulamaya başlamıştı. Yapılan kamuoyu araştırmalarına göre Ukrayna halkının yaklaşık yüzde 5060’ının NATO üyeliğine olumsuz bakması, Yanukoviç’in söylemine güç katıyordu. Diğer taraftan Timoşenko’nun gücü giderek artıyordu. Hükümetin yetkilerini artıran yasa tasarısı Timoşenko ile yapılan bir tür siyasi değiş tokuş neticesinde Yuşenko’nun vetosunu aştı. Ayrıca Mart 2007’de ABD ziyaretinde bulunan Timoşenko, Dick Cheney ve Condoleezza Rice ile görüştü. ABD’nin önemli düşünce kuruluşlarında da temaslarda bulunan Timoşenko, ABD’nin desteğini almışa benziyor. Bu arada Yanukoviç ve taraftarları, Yuşenko yanlısı bakanların tasfiye sürecini başlatmışlardı bile. Bu sürecin en önemli sonucu "koyu Batıcı" olarak nitelendirilen Boris Tarasyuk’un dışişleri bakanlığı görevinden alınması olmuştu. Her ne kadar Yuşenko, Tarasyuk’un görevde kalması için çaba sarf ettiyse de, bu mümkün olmadı. Ocak 2007’de Dışişleri Bakanlığı’nın mali desteğini kesen koalisyon kararını, Cumhurbaşkanı’na kabul ettirmişti. Bunun ardından Yuşenko’nun otoritesi hızla zayıflamaya başlamıştı. Parlamentonun feshiyle sonuçlanan bu sürecin son damlası, Yuşenko partisinin önemli isimlerinden Anatoliy Kinah başta olmak üzere 11 milletvekilinden oluşan bir grubun hükümet taraftarlarına katılması oldu. 260 milletvekiline sahip olan koalisyon 300’ü bulduğu takdirde cumhurbaşkanının vetosunu aşacak ve anayasayı değiştirecek güce ulaşması muhtemel hale gelecekti. Yetkilerin kaybı tehdidiyle karşı karşıya kalan Yuşenko, önleyici hamle yaparak, parlamentoyu feshetme kararını aldı. Yanukoviç Yuşenko