26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

10 15 AĞUSTOS 2009 CUMARTESİ ESRA ALİÇAVUŞOĞLU esraali?yahoo.com Yakınlarda bir arkadaşım İngiltere’deki bir siteden söz etti ve linkini gönderdi. IArtist London adlı bu oluşum, evine gerçek bir Tracey Emin ya da Damien Hirst asamayanlara müthiş bir fırsat sunuyor! Ana şiarını sanat herkes içindir olarak benimseyen bu oluşum, özellikle Young British Artists (Genç İngiliz Sanatçılar) grubunun önde gelen isimlerinin yapıtlarını içeriyor. Damien Hirst, Tracey Emin, Rachel Whiteread gibi ünlü sanatçıların, en bilindik işleri bir kutu içinde size gönderiliyor ve sizden parçaları birleştirmeniz isteniyor. Bir nevi “do it yourself” (kendin yap) mantığı… Kutular elinize geçtiğinde oturup başına, Hirst’in kurukafasının üzerini elmaslarla siz süslüyorsunuz; Tracy Emin’in meşhur Çadır işini bizzat kendinizin birlikte olduğu isimlerle oluşturuyorsunuz. Bunlar bir şey değil, en ilginci, sanat tarihinin gelmiş geçmiş en iyi otoportrelerinden biri olan, kendi kanını dondurarak gerçekleştirdiği portresini özel bir muhafaza ile sergileyen Marc Quinn’in de listede yer alıyor olması. Kurucular kanınızı alabileceğiniz aparatları da gönderiyor ve kendi kanınızla bu ünlü yapıta sahip olabileceğinizi müjdeliyor. Ürünün altına hamile kadınların, 18 yaşından küçüklerin ve rahatsızlığı olanların kullanmamaları tavsiyesi de eklenmiş… Fiyatlar 5 ile 50 pound arasında… Siteye bakarken ister istemez on yıllardır hepimizin mutlaka bir yerlerde karşı karşıya kaldığı o meşhur klişeyi hatırlamamak olanaksız: Sanat sanat için midir, yoksa halk için mi? O denli kullanılmış ve içi boşaltılmış bir soru ki bu, ister istemez tüylerimiz diken diken oluyor duyduğumuzda. Tabii bunda özellikle modernist teorilerin üstten bakan, sanatı ve sanatçıyı bir tür önder, kahraman olarak algılayan kibirli anlayışının yarattığı olumsuz söylem de etkili. Sanatla güneşin peşinden yolculuk Sergi Antik Gravür Hat Sergisi Bodrum Yalıçiftlik’teki Hapimag Resort Sea Garden Art Gallery, her yıl olduğu gibi bu yılda misafirlerine sanatın kapısını çeşitli sergilerle açıyor. Özellikle yabancı turistlerin ilgisini çeken Türkiye’de şimdiye kadar eşi görülmemiş yaklaşık 500 parça Antik Gravür Harita Kitap ve Hat sergisi ile başlayan gravür sergisinde, özel olarak toplatılmış, 500 parçadan fazla antik gravür eser bulunuyor. Tel: 0 252 311 12 80 Karadeniz’de Devinimler İstanbul Bilgi Üniversitesi yeni bir sergiye ev sahipliği yapıyor. Sergi, Rus/Sovyet ve Osmanlı mirasından devralınan ‘kozmopolitanlık’ ve ‘bir aradalık’ imgelerinin, İstanbul ve Odessa şehirlerindeki dönüşüm süreçlerini inceliyor. Sergi kapsamında Şubat 2009’da, Odessa ve Batum’da Dr. Vera Skvirskaya ve Martin Demant Frederiksen ile İstanbul’da Kristen Biehl ve Lale Ertuş’un tarafından çekilen fotoğraflar, 31 Ağustos’a dek görülebilecek. Anadolu’ya yolculuk Sanatın hayatla iç içeliği, biri birinin önüne geçmeden, paralel eksenlerde buluşmaları ve iki tarafın da eşit şartlarda katkı sunması günümüz sanatının üzerine konuştuğu, tartıştığı temel durumlardan birkaçı. Evet, sanat yaşamla uzun zamandır hayli içli dışlı; ancak bunun kapsamlı bir izleyici grubu ile buluşup buluşmadığı hâlâ soru işareti içeriyor. Son dönemlerde gerek açılan sergilerle, gerekse bir takım projelerle sanatı yaşamının bir parçası haline getirememiş izleyiciyi işin içine katan projeler oluşturuluyor. Özellikle İstanbul’da, sanatın sergilendiği belirli bölgelerinin dışında izleyiciye sunulduğu çeşitli projeler var. İstanbul dışında ise bu, bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar az neredeyse. Geçen hafta, yukarıda sözünü ettiğimiz sanatın yaşamla buluştuğu bir projeye katılmak üzere “Ustalarla Güneşin İzinde” ekibiyle birlikte Bayburt’un Baksı köyündeydik. Projenin tüm kurgusunu üstlenen Ahmet Güneştekin “81 İl 81 Sanatçı 81 Sergi” adını verdiği bu proje ile Anadolu’nun tüm illerini bir sanatçı ile geziyor; kendi çalışmalarını ve o bölgeye misafir olarak katılan sanatçının yapıtlarıyla birlikte sergiliyor. Sanatı yerleşik mekanından çıkararak kimi zaman alternatif alanlarda, kimi zaman ise bölgenin tarihi yapılarında sergileyerek ama özellikle bölge izleyicisini de işin odak noktasına oturtarak sürekli değişen, gezici bir sergi düzenliyor. Bu işin bir diğer tarafı ise geleneksel öğeleri yapıtlarında çağdaş bir yorumla sunan Güneştekin’in bu geziler sırasında yapıtlarını da besliyor olması… Güneştekin; Ferruh Başağa, Bedri Baykam, Mustafa Ata, Çerkes Karadağ, Özdemir Altan, Yusuf Taktak gibi sanatçılarla Türkiye’nin çeşitli illerini gezmiş bile… Murat Morova ile birlikte katıldığımız Bayburt durağı belki de tüm bu illerdeki karşılaşmalardan farklıydı. Her ne kadar projenin durağı Bayburt gibi görünse de aslında il sınırının en son köyü olan Baksı’daydı (Bayraktar) sergi. Köy dediysek, şehirde bile bir eşini göremeyeceğimiz görkemi ve gerçeküstü atmosferiyle Bayburt Baksı Halk Sanatı Araştırma ve Uygulama Merkezi’ydi bu kez ev sahibi. Hüsamettin Koçan’ın bir zamanlar bir düş olarak başlayan bu “hayatının projesi” şimdilerde kanlı canlı haliyle gören herkesi düş mü, gerçek mi ikilemine sokuyor hiç kuşkusuz. Çünkü neresinden bakarsanız bakın kurumların dahi gerçekleştirmekte zorlandığı bir kültür merkezi yaratmış Koçan. Baksılı hemen herkesin tepeyi göstererek gururla işaret ettiği bu müzenin resmi olmayan ilk sergisi de bu proje aracılığıyla gerçekleşti. Baksılılar zaten Koçan’ın yıllardır burayı mesken tutmasıyla sanata alışkınlar. Burada olup biten asıl şehirlileri şaşırtıyor… Bölgenin geleneksel sanatının örneklerini sergileyecek ve kurduğu atölyelerle tekrar işler hale getirecek olan müze ayrıca güncel sanat sergileri de düzenleyecek. Hatta müzenin bir katı da tasarıma ayrılacak. Yerleşik kuralları yıkıyor Güneştekin’in illeri gezerken özellikle çocuklarla gerçekleştirdiği bir tür workshop, Murat Morova ile bu kez Çoruh nehrinin kıyısında yapıldı. Bir traktörün arkasına doluşan çocuklar, belki de hayatları boyunca hep hatırlayacakları deneysel bir resim yapma eylemi gerçekleştirdiler. Daha sonra ise müzedeki açılışta Morova ve Güneştekin’in yapıtlarını izlediler. Murat Morova’nın Baksı’ya ikinci gelişi, bizden daha deneyimli, daha Baksılı... Müzede “Kaydedilmiş Manzaralar” serisinden işleri sergileniyor. Bu manzaralar, geleneksel minyatür anlayışı ile Batı resim geleneğinin belki de en yetkin biçimde birleşip yeni bir dilin ortaya konduğu çalışmalar. Hem geleneksel, hem de çağdaş klişelerin dışında bambaşka bir resimsel duruşun örneklerini sunuyor sanatçı. Müzede yer alan, Bayburt’tan Baksı’ya uzanan minyatür ise hem proje, hem de müzenin bu durağı için ayrıca önemli… Hem Güneşin İzinde, hem de Baksı Müzesi sanatın merkezdeki iktidarını zorlayan, yerleşik kuralları yıkan, teoriyi pratiğe döken, düşü gerçeğe dönüştüren iki önemli proje. Bugün çocuk olanların yarın köylerindeki sergiden ve müzeden gururla söz edecek olmaları sanatın yaşamla gerçek buluşması değil de nedir ki… [email protected] Tiyatro Stop the tempo Günümüz Romanya’sındaki üç köksüz, bağsız, sıradan gencin yaşadıkları ani ve büyük dönüşümü anlatan “Stop the Tempo”nun yönetmenliğini Özen Yula yapıyor. Sanem Öge, Selin Zafertepe ve Sezgi Mengi’nin oynadıkları oyun, alternatif bir seyir deneyimi yaşatıyor. Bugün 21.00’de Mask Live Music Club’da görülebilecek Stop the tempo, devrim sonrası Romanya’sında yeni kurallar ve yaşam biçimiyle baş etmeye çalışan gençlerin anarşist hikayesini, 2009 yazının popüler parçaları eşliğinde anlatıyor. (Tel: 0 506 686 96 79) İstanbul sokaklarında şenlik var İstanbul sokakları ve çağdaş sanat arasındaki ilişki çoğunuzun bilgisi dahilinde olsa gerek. Bunun için tutkulu bir sanatsever DENİZ olmaya da gerek yok. İstanbul’da ÜLKÜTEKİN Eğer yaşıyorsanız, kalabalık sokaklarda bir köşe başını tutmuş müzisyene, performans sanatçısının gösterisini sunuşuna rastlamışsınızdır; Ya da bir gece ansızın ortaya çıkıveren grafitilere. Sanatçıların polis tarafından tartaklandığı, binbir zahmetle ortaya çıkarılan eserlerin üzerinin “A4”e basılmış afişlerle kapandığı da göremeyeceğiniz şey değildir. Çelişkilere karşın sokak sanatı geçmişi, hayli köklü olan İstanbul’da üç yıldır “Sokakta Şenlik” isimli bir festival düzenleniyor. Açılışı dün yapılan festivalde İstiklal Caddesi ve çevresindeki sokaklar bu hafta sonu farklı disiplinlerden onlarca sanatçıyı ağırlayacak. Cype de festival boyunca sokakta grafiti yapacak. Bu onun lakabı. “Grafiti illegal bir durum” diyerek söze başlıyor. İlk yılında festivale katılma konusunda tereddüt yaşamış. Sonradan festivalin sanatçıların aktif katılımıyla gelişen bir yapısı olduğunu görünce şüpheleri ortadan kalkmış. Grafiti bir sokak sanatı belki ama Cype’a göre yavaş yavaş farklı sanat ortamlarında kabul ediliyor olması da iyi bir gelişme: “Bence grafiti ne kadar çok yerde var olabilirse o kadar ciddiye alınır. Böylece insanlar sokakta gördükleri bir grafitiye daha çok zaman ayırırlar.” Cype için önemli olan, yapılan işlerin özünden kopmaması. Bu yüzden, iş tekliflerini bile geri çevirebiliyor. “Duvara çizdiğiniz işi tabloya yaparsanız orada durmaz. Ben de kitsch yaratmamaya dikkat ediyorum” diyor. Sokağa olan ilgisi ise sanata bakışıyla alakalı. Ona göre sanat Lukatoyboy Boş Oda Metin Zakoğlu’nun yazıp yönettiği, Taylan Erler’in oynadığı, Boş Oda, sadece 30 seyirci ile oynanıyor. Bu seyirciler bir insanın düşlerinin bir parçası oluyor, bu düşleri tepkileriyle yönlendiriyorlar. Kahkaha ve hüznün iç içe geçtiği bu gösteride tiyatro zevkinize bambaşka bir pencere açmayı umut eden ekip, sizi acak ve belki de bundan sonra eski defterleri kapatacaksınız... Oyun 19 ve 20 Ağustos tarihlerinde Kulis Oda Sahnesi’nde olacak. yapıcı değil yıkıcı olmalı, mekanı neresi olursa olsun öyle bir şey yapılmalı ki izleyiciler eserlere ulaşmak için biraz acı çekmeli. Cype İlk gelişim değil İstanbul’u ilk kez bir gemi güvertesinde boğazdan girerken görseniz, hakkında ne düşünürsünüz? Bu soruya çeşitli cevaplar verecek şair ve yazarlar çıkacaktır. Sırp müzisyen Lukatoyboy ise o anda; “Ailemin tekne seyahatlerden birinde İstanbul’daydım. Gayet net hatırlıyorum çünkü o gün ilk HeMan oyuncağımı alacaktım ve denizin iki yakasında İstanbul göründüğünde ‘acaba burada aradığım şeyi satan bir oyuncakçı bulabilecek miyim?’ diye düşünüyordum.” Sonrasında da defalarca İstanbul’da bulunmuş. Bir keresinde babası pasaportundaki bir sorun yüzünden mahkemeye çıkmak zorunda kalmış. Lukatoyboy ise duruşma sırasında lego itfaye aracını nereden alabileceğini düşünüyormuş. Bu olaydan on yıl sonra bu kez tek başınaymış ve kaybolmuş. “Tüylerim diken diken olmuştu” diyerek hatırlıyor o geceyi. Bugün kendi ifadesiyle “ilk defa bir şeyler yapmak için” İstiklal Caddesi’nde olacak. Lukatoyboy, sokağa da yabancı bir müzisyen değil. “Gameboy isimli setim geçmişden gelen kısıtlılığın getirdiği avantajların fark edilmesinin üzerine kurulu. Bu seti 2007’de Belgrad’da sokakta çaldım. Hoparlörüm bozulmuştu ama bazı iyi insanlar kendilerininkileri ödünç verdi. Ben de onları piyano ve flütleriye müziğime eşlik etmeye davet ettim. Ancak sonradan polis gelip müziği kapattırdı, çünkü içlerinden bazıları ‘gameboy’dan çıkan sesten hoşlanmamıştı.” Fotoğraf: VEDAT ARIK BİRİLERİ Sınırlayıcı olmak istemedik Sokakta Şenlik Festivali’ni düzenleyen Hangar Sanat’tan Derya Kılıçalp‘e göre giderek artan katılımın en önemli sebebi sanatçılarla aralarındaki güven duygusu. Festivalde yer alan sanatçılardan kaçı sanatını sokakta icra ediyor? Üç grup ve bakış açısı bir araya geliyor. Sokakta sanat yapmak isteyen bunu da fırsat olarak gören insanlar, sokokta sanat yapmak isteyen ama imkan bulamayanlar ve sadece sokakta sanatını icra edenleri bir araya getiriyoruz. Festival için konsept belirleme düşünceniz oldu mu? Başından beri konsept belirlemeyi ve sınırlayıcı olmayı istemedik. Sanatçılarda da böyle bir talep yok. Konsept dışında İstanbul’da ticarileşen sanat camiasına karşı bir duruşunuz var mı? Maddi imkanı olan kesimin ulaşabileceği sanat etkinliklerine karşı duruş, zaten Hangaır Sanat Derneği’nin kuruluş amacı. Bu da işlere yansıyor. Üç yıldır bu işi yapan biri olarak, İstanbul’da sokak sanatının legalleşmeye başladığını söyleyebilir misiniz? 2010 Avrupa Kültür Başkenti’yle birlikte insanların sokakta yapılan şeylere daha sıcak baktığı doğru. Asıl soru bunun kalıcı olup olmayacağı. Niyetimiz, devamlılığı sağlamak adına halkalar oluşturmak. Diğer semtlerde de işlerin sayısı artıyor ama oluşumların ve platformların dertlerine sanatçıları ne kadar dahil ettikleri önemli. RİFAT MUTLU rifatmutlu?gmail.com C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear