26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

4 6 HAZİRAN 2009 CUMARTESİ Rebetiko yaşamdır su gibi 10 klibin onunu da gençler çekecek Bu dizi furyasında “Bu koşullarda asla dizi çekmem” diyen kişi birkaç ay öncesine kadar binlerce insanı ekrana bağlayan Bıçak Sırtı dizisinin yönetmeni Selim Demirdelen. 120 dakikalık dizilerden yakınan Demirdelen şimdi bir müzik albümüyle dinleyiciyle buluştu. Demirdelen albümdeki 10 şarkıya 10 klip çekecek. Klipleri de büyük kentlerin dışında sinema eğitimi alan gençler yönetecek. Gayet yetenekli, üstelik başarılı ve arı gibi çalışkan bir adam... Yönetmen ve müzisyen Selim Demirdelen’den bahsediyoruz. Klipten diziye, filmden reklama... Onun üretim yelpazesi ALPER anlaşılacağı üzere hayli geniş... TURGUT Geçen günlerde “Dut Ağacı” adlı albümünü müzikseverlerle paylaşan alperturgut.blogcu.com Demirdelen, bugüne dek 200’ün üzerinde reklam filmiyle, 100’ü aşkın reklam müziğine de imzasını attı. Reyting dünyasında yer almak istemeyen ve TV dizisi çekmeyeceğini söyleyen Demirdelen, reklam yönetmenliğini ise sinema ve müziğe yatırım yapabilmek için sürdürdüğünü vurguluyor. Selim Demirdelen’in tek amacıysa reklam estetiği ile sinema dilini kaynaştırıp gerçeklik duygusundan kopmayan kaliteli ve samimi projelere hayat verebilmek. “Dut Ağacı” albümü nasıl oluştu, tarzı nedir ve kimlerle çalıştınız? Bu albümü yapma fikri, aslında 20 yıl evvel zihnimde oluşmuştu, beş, altı sene önce de harekete geçtim. Sonra bilgisayar çöktü, ne varsa uçup gitti. En nihayetinde bitsin artık dedik ve süreci hızlandırdık. Albümün belli bir tarzı yok, para kazanmak için de yapılmadı. Dut Ağacı’na benim için çok değerli olan insanlar katkı sağladılar. Enstrümanları, sesleri ve sözleriyle... Albümdeki 10 şarkıyı, Levent Yüksel (üç), Aylin Aslım (iki), Koray Candemir, Özge Fışkın, Melis Danismend, Sezgi Olgaç ve Adile Yadırgı yorumladı. Şarkı sözlerinin ikisini ben yazdım diğerleri ise Neşe Şen, Ümit Ünal, Ete Kurttekin, Ömer Hayyam ve Nâzım Hikmet’e ait. Dut Ağacı, tam manasıyla müziğe gönül verenlerin albümü oldu. Albümdeki şarkılara klip çekmeyi düşünüyor musunuz? Evet, 10 parçaya 10 klip çekilecek. Ancak kendim çekmek yerine, büyük kentlerin dışındaki okullarda okuyan sinema öğrencileri klipleri yönetsin istiyorum. Kültür Üniversitesi’nde sinema dersleri veriyorum ve görüyorum ki; gelecek adına umudumu tazeleyen nice yetenek yetişiyor. Ayrıca bu yıl jürilik yaptığım kısa film yarışmalarında, gençlerin çok iyi işler çıkardığını gördüm. Hatta aralarında bir yönetmen olarak kıskandığım filmler bile vardı. “Bıçak Sırtı” adlı hemen hemen herkesin beğendiği bir diziyi yönettiniz. Gelecekte de TV dizisi projelerinde yer alacak mısınız? Dizi çekerken hiçbir şeye vakit kalmıyor ki... Ve en önemlisi ben reytingi değil, kaliteyi önemsiyorum. Sinema estetiği ve gerçeklik duygusunu da... Ve ortaya çıkardığınız iş, öncelikle doğru, dürüst ve samimi olmalı... Sektördeki mevcut koşullar değişmediği sürece TV dizisi çekmeyeceğim. Türkiye’de yılda 80 dizi çekiliyor, sormak lazım acaba o kadar yönetmen ve görüntü yönetmeni var mı? Üçüncü asistan bir bakmışsınız ki; ertesi yıl bir dizinin yönetmeni olmuş. Amaç salt para kazanmak ise zaten reklam çekiyorum. Reklamdan kazandığımı da müziğe ve sinemaya yatırırım, olur, biter. Bıçak Sırtı projesi bana gelmeden önce dizi çekmeyi düşünmüyordum. Ama çok büyük oyuncular ve mükemmel bir ekip ile çalışmak istedim. Benim için iyi bir deneyim oldu. Tek sezonda 30 bölüm çektiysek, 70, 75 dakikadan hesaplarsanız, neredeyse 30 tane uzun metrajlı film eder. Bıçak Sırtı’nın senaristleri insaflıydı, bir bölümü 65 sayfada bitiriyorlardı. 120 dakikalık dizilerin varlığı hepimizin malumu... Fotoğraf: UĞUR DEMİR gereklidir Müziğe bir tahta parçası, dört çivi ve çamaşır ipinden bir enstrümanla başlayan Orhan Osman şimdi dünya müziğinin tanınmış isimleri arasında. Yeni albümü “İstanbul Rebetleri”nde de Türkçe sözlü rebetiko yapıyor. Alaturka ve geleneksel tavra bağlı, doğaçlama yönü güçlü. Kemençe, buzuki, saz, cura, akordeon ve daha ne isterseniz hepsi tadında bir harmanda buluşuyor. Onun için rebetiko ise bu hayatı “adam gibi” yaşamak demek. Batı Trakyalı buzuki ustası Orhan Osman’ın yeni albümünün adı “İstanbul Rebetleri”. Her albümünde farklı müzik köprüleri kuran müzisyen, bu albümünde de dünya ALİ DENİZ müziğinin kapısını Balkan ezgileriyle çalıyor. Buzukisindeki USLU hünerini diğer telli çalgılarda da gösteriyor. Müziğe bir tahta parçası, dört çivi ve çamaşır ipinden bir enstrümanla başladığını söyleyen Orhan Osman şimdi hem Türkiye’de hem suyun öte yanında en çok tanınan ve aranan buzuki ustası. Hatta Yunanistan’da yapılan ankete göre ülke genelindeki buzuki ustalığında üçüncü sırada. Dünya müziğinin de tanınmış isimleri arasında. Müzik serüvenine Atina’da başlayıp Balkanlar’a, oradan da Orta Avrupa’ya kadar sürdüren kaşif müzisyen, uzun zamandır Türkiye’de. Çünkü aşkı da İstanbul’da buldu ve ayrılamıyor. Çalışmalarına televizyon, meyhane ve konser programlarıyla devam ediyor. Müziğine İstanbul’u taşıyor. Bundan önceki albümleri “Devri Âlem”, “Gökkuşağı”, “Maziden” ve “Kolik”le de Balkan müziğinin en iyi yorumcuları arasında olduğunu gösteren müzisyen, Türkiye’deki albüm ve kayıtlarda duyduğumuz buzukilerin de neredeyse tamamına yakınına ses veriyor. “Benim için Devri Alem hâlâ devam ediyor. Yol haritam tamamlanmadı. Tüm albümler yapbozun parçası. Bu da bir rebetiko projesi” diyor ve ekliyor: “Bu albüm hücum yani canlı kayıt. Türkçe sözlü rebetiko da yapmayı istediğim ama hep bir kısmı eksik kalan bir tarzdı. Şimdi bunu çok iyi yakaladığımı düşünüyorum.” Uzun metrajlı film yolda Müzik sevdasına ne zaman yakalandınız? 1969 yılında Almanya’da (Stuttgart) doğdum. Ben 10 yaşındayken Türkiye’ye döndük. İstanbul Erkek Lisesi’nde okurken arkadaşlarla birlikte rock grubu Seth’i (Eski Mısır Medeniyeti’nin kötücül tanrısı) kurduk. Grubun üyeleri arasında benim dışımda Alpay Salt, Ete Kurttekin, Cenk Öz, Cumhur Erkut, Memet Güzelbeyoğlu ve Mert Kesler vardı. Gruptaki arkadaşlarımın bir kısmı müziğe profesyonel olarak devam ediyorlar. Müzik liseden sonra da hayatımdan çıkmadı. Aslına bakarsanız reklam sektörüne de ses teknisyeni olarak girdim. Ardından 2002 yılında ilk kişisel albümüm “Beat Bazaar”ı çıkarttım. 2007’de yönetmen Serdar Akar’ın “Barda” adlı filminin müziklerini yaptım, Üçnoktabir’in “Sabaha Karşı” albümünün prodüktörlüğünü üstlendim. Fotoğraf: VEDAT ARIK Buzuki Orhan Osman çok farklı tarzlarda müzikal ürünler veriyor. Dünya müziği şemsiyesi altında caz, füzyon ve etnik elektronik müziği harmanlıyor. “Devri Âlem”, “İstanbul Rebetikocuları”, “İstanbul Brass Band”, “Baba Sound” projeleriyle, rembet tınılarından jaz motiflerine kadar geniş bir yelpazede farklı hikâyeleri, farklı sahne tasarımlarıyla sunuyor. Orhan Osman, alaturka ve geleneksel tavra bağlı, doğaçlama yönü çok güçlü. Müziğindeki kültür geçişleri sırıtmıyor. Her şey bir bütün ve eklektik sesler yok. Kemençe, buzuki, saz, cura, akordeon ve daha ne isterseniz hepsi tadında bir harman. Zaten buzuki de armonik olarak gitara çok yakın. Ritm ve soloya da elverişli. Bu da müziğin dinamizmini renklendiriyor. Orhan Osman, “Rebetiko hayattır. Su gibi gereklidir. Zaten rebetler külhanilerdir. Yani bu hayatı adam gibi yaşarlar” diyor. Rebetiko isyan ve özgürlüğü anlatır. Halktır, bazıları için ise avam. Müzikal açından basit olsa da samimi, çoksesli, kültürel açıdan da bir hazinedir. Orhan Osman da böyle düşünüyor: “Belki de onları biraz hipi görmek gerekli. Kendi kültürlerine bağlılar. Çok iyi bıçak kullanır, çok iyi buzuki çalarlar. Serseri oldukları kadar da aile babasıdırlar. Aşkı iyi bilir, tutkularıyla yaşarlar.” İşte bu kültürden doğan müzik de o yüzden sıcak ve hareketli. Doğaçlamalarla zenginleştiğinden her çalındığında daha farklı ve organik. Orhan Osman’ı canlı dinlemek ayrı bir keyif. Meyhane programları ve açık hava konserlerinde buzukisinin ritmiyle deli gibi dans etmek de ağlamak da mümkün. Zaten Yunanistan’da garsonluk yaparken çalıştığı restoranın müzisyeni gelmeyince patronun uyarısına rağmen sahneye çıkan Orhan Osman, bir daha da o sahneden inmedi. Kılavuzu buzukisi, müzikte sınırların olmadığına inanıyor. Onun için konser salonları da, meyhane de, kır düğünleri de sahne. “Bugüne kadar binlerce düğünde çaldım, düğün çalmanın ve o ruhu paylaşmanın keyfi ayrı. Orada duyguları daha coşkulu yaşıyorsunuz, bu şüphesiz” diyor. Son söz olarak bir öneri; eğer sizin de buzuki duyunca kanınız kaynıyor, rakıyı, sohbeti ve aşkı seviyorsanız, yolunuzu bir gün muhakkak onun meyhanesinden geçirin. www.orhanosman.net Caz, füzyon, elektronik BİRİLERİ RİFAT MUTLU rifatmutlu?gmail.com Alternatif rock’ın şair müzisyeni Morrissey’in 5. stüdyo albümü “Southpaw Grammar”, yeniden düzenlenerek tekrar yayımlandı. 1995 yılında ilk çıktığında farklı tarzı nedeniyle tartışmalara neden olan albüm, ZÜLAL “Boy racer“ ve KALKANDELEN özelikle “Dagenham Dave“ gibi şarkılarla büyük başarı kzulal?yahoo.com yakalamıştı. Albümün tekrar yayımlanmasının nedeni, müziğe yön veren ve gelecek kuşaklara kalacak önemli yapıtlar arasında yer alması. Sony Müzik tarafından başlatılan “Legacy Edition“ adlı seriden çıkmasının nedeni de bu. 2009 versiyonu, 1995 tarihli albüme göre bazı farklılıklar gösteriyor. Orijinal albümün kapağında görülen efsanevi boksör Kenny Lane’in yerine, bu kez kapakta Morrissey’in, hayranlarının deyimiyle Moz’un, fotoğrafı var. Bir diğer yenilik, Morrissey’in kaleme aldığı ve “kendi kendisiyle konuşma” olarak tanımladığı 20 sayfalık yazıyla sunulan albüm kitapçığı. Yeni fotoğraflarla süslenen bu yazı sayesinde, “Southpaw Grammar”ın kaydı sırasında yaşananları ve müzisyenler arasındaki gerilimleri, ilk ağızdan öğrenme olanağı buluyoruz. Üstelik Moz’un şarkı sözleri gibi, bu yazı da tahlil edilmesi gereken satırlarla, metafor ve ironilerle dolu... Bana göre, Morrissey’in büyüleyici anlatımı ile bezenen bu kitapçık bile, yeni versiyonu almak için başlı başına bir neden. Ama albümün 15. yılını kutlamak için, sadece bunlarla yetinilmemiş. İçerikte de yenilikler yapılarak, 2009 baskısına daha önce yayınlanmamış dört şarkı eklenmiş: “Honey, you know where to find me”, “Fantastic bird”, “You should have been nice to me” ve “Nobody loves us” adlı şarkılar, Southpaw Grammar 2009’un sürprizleri... Morrissey’den yine sol kroşe Dinleyicilerin ve eleştirmenlerin birbirinden çok farklı tepkiler gösterdiği albümler vardır; bazılarının çok beğendiğini, bazıları yerden yere vurur. “Southpaw Grammar” bu türe iyi bir örnek oluşturuyor. Albüm ilk yayımlandığında, Moz hayranları ve eleştirmenler, birbirine taban tabana zıt görüşleri savunan iki kampa ayrılmıştı. İnsanların müziğe yaklaşımı öznel bir değerlendirmeyi gerektirdiğinden, herkesin zevki farklıdır ve bu da doğaldır. Ama yine de, bu albüme haksızlık yapıldığını düşündürecek bazı nedenler var... Albümü beğenmeyenler, içinde 10 dakikayı aşan iki şarkı var diye, Moz’u kendi egosunu tatmin etmekle suçluyor. Bir şarkının 34 dakika ile sınırlandırılması, radyolarda çalınması ve pazarlama açısından gerekli olabilir. Ama uzun olması, o şarkının kötü olduğu anlamına gelmez. Nitekim, Shostakovich’in 5. Senfonisi’nden sample kullanılan “The Teachers Are Afraid Of Pupils”, 11 dk. 20 sn. sürer ve albümün en güzel parçalarındandır; Pink Floyd’un ünlü şarkısı “Another Brick In the Wall”un öğretmenlerin bakış açısıyla yazılmış halidir bir bakıma... 6 dk. 54 sn. süren “The Operation” ise, baterist Spencer Cobrin’in 2.5 dakikayı bulan solosu ile başlar. Kimileri bunu gereksiz görüp eleştirir... Oysa o davul solo neler anlatır insana? Kişilik değişimine uğrayan eski sevgiliye duyulan öfkenin yansımasıdır o. Bir grup da, şarkılardaki orkestrasyonu ve sert gitarların kullanıldığı bölümleri abartılı bulur. Çünkü Morrissey’in önceki Dinleyicileri ikiye bölen albüm albümlerinden farklı olarak ‘progresif rock’a kaydığını düşünürler. Gerçekte, “Southpaw Grammar”ın genel havası, Moz’un o dönemde boks sporuna karşı duyduğu ilgiyi yansıtır. Albümün orijinal kapak fotoğrafı ve adı da bunu ortaya koyuyor. (“Southpaw” sözcüğü, İngilizce’de “solu güçlü boksör” anlamına geliyor. Southpaw Grammar’ın ne olduğunu da şarkı sözlerini duyunca anlıyorsunuz.) Bu albümün, Morrissey’in önceki solo çalışmalarından farklı olması neden insanları o kadar rahatsız etti, neden müzik dergisi NME’nin hışmını çekti, bilmiyorum... Bir müzisyen hep birbirine benzeyen şarkılar yazmak zorunda mıdır? Öyleyse, bu yaratıcılığı öldürmez mi? Kulaklar sürekli aynı ritimleri mi duymak ister? Acaba bu tepkilerin nedeni, Morrissey’in kendisinin de içinden çıktığı işçi sınıfının bakış açısını en çok yansıtan albümü olduğu için miydi? Sert gitarlara, insanın kalp ritmini hızlandıran davullara duyulan öfkenin nedeni bu muydu yoksa?... Sonuçta bütün bu tartışmalar, albümün daha çok ilgi görmesine katkıda bulundu. Ama “Southpaw Grammar”, bu kadar sansasyon yaratmamış olsaydı da, Morrissey için çok özeldi. Bunu, albüm kitapçığındaki şu sözlerinden de anlamak olanaklı: “Bu albüm insanların ilgisini çekmeye devam edecek mi? Yıllarca, günlerce, saatlerce mi sürecek bu ilgi, yoksa hiç mi ilgilenmeyecekler? Southpaw Grammar, ölüp ebediyete intikal ettiğimde bile beni hayata döndürecek ...” Moz’un The Smiths sonrası kariyerinin en başarılı çalışmalarından birisi “Southpaw Grammar”... Ve siz almaya hazırsanız, albümün vereceği çok şey var... www.zulalkalkandelen.com Bu albümle ölümsüzleşecek C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear