Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
figenatalay?yahoo.com 28 MART 2009 CUMARTESİ 5 Otizm, her 150 çocuktan birini etkiliyor. Erkek çocuklardaki yaygınlık, kızlardan 34 kat daha çok. Çocuklar arasında en hızlı yaygınlaşan nörolojik bozukluk olarak tanımlanan otizmin bilinen en etkili tedavisi, yoğun bireysel eğitim. Bu özel eğitimin, yoğun ve kesintisiz olarak, yılda 12 ay, haftada en az 20, ideal olarak da 40 saat uygulanması gerekiyor. 2 Nisan “Dünya Otizm Farkındalık Günü” olarak ilan edildi. Birleşmiş Milletler tarafından alınan bu karar, tüm dünyada, otizm FİGEN ATALAY konusunda farkındalık yaratmayı ve otizm ile ilgili sorunlara çözüm bulmayı amaçlıyor. 2 Nisan’da başlayan “Otizm Farkındalık Ayı” çerçevesinde otizmle ilgili araştırmaların teşvik edilmesi, erken teşhis ve tedavinin yaygınlaştırılması hedefleniyor. Türkiye’de otizm alanında çalışan 16 sivil toplum kuruluşunun bir araya gelmesiyle oluşan Otizm Platformu, “Otizm Farkındalık Ayı”nda, herkesten, otizm alanında yeterli eğitim ve sosyal hakların elde edilmesi için uğraş veren dernek ve vakıflara destek istiyor. Günümüzde her 150 çocuktan birini etkileyen otizm, dünya genelinde hızla yaygınlaşan bir hastalık olarak görülüyor. İstatistiklerin, genetik temelli olduğunu gösterdiği otizm, ülke, ırk, kültür ya da sosyoekonomik fark gözetmiyor. Türkiye’de, 450 bin otizmli yetişkinin ve 014 yaş grubunda 125 bin otizmli çocuğun bulunduğu tahmin ediliyor. Onun adı Otizm Doktorun ikilemi CEM SUNGUR İyi bir doktorun özellikleri nelerdir? Kısıtlı olanaklar hangi sağlık sorunları ve hastalar için kullanılmalıdır? Hekimler nasıl ücretlendirilmelidir? Sağlık sistemi nasıl örgütlenmelidir? Bu sorular günlük yaşantımızda sıklıkla karşımıza çıkıyor ve değişik tartışmalara neden oluyor. Bernard Shaw sağ olsaydı, “Ben bir yüzyıl önce büyük bir karmaşanın içine düşeceğinizi öngörmüştüm. Doktorun İkilemi adlı eserimi izleseydiniz, belki de sorularınızın bir kısmının yanıtını bulmuş olurdunuz” diyecekti. İrlanda asıllı İngiliz yazar George Bernard Shaw, yirminci yüzyılın başlangıç yıllarında tıp mesleğinin son günlerini yaşadığına, içine düştüğü çözümsüzlükten kurtarılması için de köklü bazı girişimlere gerek olduğuna inanıyordu. 1905 yılında, mesleğinin doruğuna ulaştığı bir dönemde “Doktorun İkilemi” adlı tiyatro eserini yazarak, yaraya ilk neşteri kendisi vurdu. Tıp mesleğini ve özellikle de doktorları acımasızca hicveden eseri ilk kez 20 Kasım 1906’da sahnelendi. Başrolde, bağışıklık sistemi üzerinde araştırmalar yaparak dönemin en korkutucu hastalığı olan tüberkülozun tedavisinde kullanılan bir serum elde ettiği için “Sir” unvanı almış olan, meşhur ve müzmin bekâr Dr. Ridgeon var. Elinde kalan son serum için iki aday arasında seçim yapmak zorunda. Adaylardan ilki yetenekli bir ressam ve ricası, hasta adına güzel ve genç eşi tarafından bizzat iletiliyor. Diğer aday ise taşrada, fakir insanlar için yıllarca pratisyen hekimlik yapmış ve tüberküloza yakalanmış olan bir meslektaş. Dr. Ridgeon’un başarısını kutlamak üzere toplanmış olan arkadaşları da karar sürecinde adeta bir jüri görevini üstleniyorlar. Tüberküloz serumunun kime verileceği konusunda tartışmalar yaşanırken, aslında son derece güncel olan bir dizi etik konu da ele alınıyor. İlkine basitçe “cankurtaran filikası etiği” demek olası, yani “önce kim kurtarılacak?” Dr. Ridgeon genç ve çekici bir kadın ile yetenekli bir ressamın eserlerinden bir kaçına sahip olma konusunda bireysel çelişkilerini yaşıyor. Diğer önemli sorun, hayat kurtarıcı nitelikte ama aynı zamanda kısıtlı olan sağlık hizmetlerinin sunumunda önceliğe karar verirken baş gösteriyor. Bu ikilem, sadece birey olarak hekimlerin yaşadığı bir süreç değil, aynı zamanda toplum sağlığı, hatta küresel sağlık konusunda karar alınırken de karşılaşılan bir sorun. İkinci etik sorun daha da karmaşık; “Hekimler hizmetleri karşılığında hangi ücretlendirme modeline göre gelir sağlamalıdır?” Soru halen çok güncel çünkü şimdiye kadar oluşturulan çözümler sonuçta hep hasar veren çıkar çatışmaları üretti. Eserde işlenen üçüncü etik sorun ise olumsuz gerçeklere yüzleşme süreçlerini ele alıyor. Akılcı bir yaklaşım benimsemek yerine, korkunun etkisiyle hayalci çözümlere yönelmek, günlük kararlarımızda belirleyici olabiliyor. “Doktorun İkilemi” Shaw’un en mükemmel eseri ve doktorlar da onun en sevdiği meslek grubu değil. Öte yandan eser birçok ülkede doktorlar arasında beğeni toplamaya ve tıp fakültesi öğrenci kulüplerinin en çok sergiledikleri müsamereler arasında yer almaya devam ediyor. Çünkü diğerleri gibi bu tiyatro eseri de, doktorlara, kendilerinin ve hastalarının yaşamlarını sürdürebilmek için mücadele ettikleri dünyayı daha iyi tanımaları konusunda yardımcı oluyor. Sağlık sorunlarını, hastalıklar kadar başarılı bir şekilde tedavi etmeleri için bu donanıma her zamankinden daha fazla gereksinimleri var. cem.sungur@anadolusaglik.org Belirtiler neler? ? Çocuğunuz sizinle ve başkalarıyla göz kontağı kurmuyorsa, ? Adı söylendiğinde ya da çağrıldığında dönüp bakmıyorsa, ? Söyleneni işitmiyor gibi davranıyorsa, ? Konuşmada yaşıtlarının gerisinde kalmışsa, ? Başkaları ile söyleşiyi başlatma ya da sürdürmede belirgin bir bozukluğu varsa, ? Basmakalıp, yineleyici ya da özel bir dil kullanarak garip konuşuyorsa, ? Anlamsız gülme ya da ağlama krizleri varsa, ? Parmağıyla istediği şeyi işaret ederek göstermiyorsa, ? Oyuncaklarla oyun oynamayı beceremiyorsa, ? Yaşıtlarının oynadığı oyunlara ilgi göstermiyorsa, ? Ellerini kanat gibi çırpma, parmak uçlarında yürüme, kendi çevresinde ya da eşya etrafında dönme, sallanma, çırpınma şeklinde garip ve yineleyici hareketleri varsa, zaman kaybetmeden Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı bulunan üniversite hastanelerine ya da Çocuk Ruh Hastalıkları Uzmanı ya da Çocuk Nörologu bulunan devlet hastanelerine başvurmalısınız. Tanrıların Yurdu Ege Gençler için hazırlanmış, “Anadolu Mitolojisi” adlı 10 kitaplık bir dizinin 1. cildi olan Tanrıların Yurdu Ege, Cumhuriyet Kitapları’nca yayınlandı. Ege bölgesi efsanelerini anlatan kitap, üzerinde yaşadığımız toprakların binlerce yıllık öyküsünü çocuk ve gençlere tanıtmak amacıyla hazırlanmış. Hasan Barışcan’ın yazdığı, Zafer Temoçin’in resimlediği Tanrıların Yurdu Ege’de, Ana Tanrıça Kibele’den, Tantalos’un öyküsüne, her tuttuğu altın olan kraldan, Artemis’in geyiklerine, Kleopatra ılıcalarından, dokumacı kız Arakne’nin örümceğe dönüşmesine, dünyanın yedinci harikası Mozoleum’dan Eritreli kadınların zaferine kadar, her biri Anadolu’nun tarihine kazınmış onlarca mitolojik öykü yer alıyor. Erken teşhis ve tedavinin önemi Otizm tanısı, 12 aylıktan itibaren konulabiliyor. Otizmin bugün için kabul edilen en önemli tedavi aracı, erken yaşta verilmeye başlanan yoğunlaştırılmış ve bireyselleştirilmiş özel eğitim. Bu eğitimin, uzmaneğitimciaile üçgeninde bir ekip oluşturularak uygulanması gerekiyor. Dış görünümleri ile diğer çocuklardan farklı olmayan otizmli çocuklar, sosyal ilişkilerde güçlük çekmeleri, iletişim zorlukları ve davranış takıntıları ile diğer çocuklardan ayrılırlar. İlk Waldorf Yuvası 2010’da Waldorf Pedagojisi metodunu Türkiye’de tanıtmayı hedefleyen “Waldorf Girişimi İstanbul” grubu yarın İstanbul Lisesi’nde, “Waldorf Pedagojisi Çocuk Yuvasında ve Okulda Çağdaş Eğitim” konulu bir sempozyum düzenliyor. Almanya ve İsviçre’deki Waldorf Eğitimi kurumları ile işbirliğine girerek, yakında eğitim seminerlerine başlayacak olan girişim grubu, 2010’da Türkiye’de ilk Waldorf yuvasını açmayı hedefliyor. Epilepsi ve Ben Sanofiaventis ve Türk Epilepsi ile Savaş Derneği’nin desteği ile düzenlenen “Epilepsi ve Ben” resim yarışmasına sons katılım tarihi 30 Nisan 2009. Epilepsi hastalığı bulunan 611 ve 1216 yaş arasındaki çocuklara açık bu yarışmanın amacı, epilepsi konusunda farkındalığı artırmak, epilepsisi olan çocukların kendilerini ifade etmesine olanak yaratmak ve epilepsiden etkilenen bireyleri ve aileleri yakınlaştırmak. Mayıs ayında yapılacak jüri değerlendirmesi sonrasında kazananlara ödülleri, 6 Haziran 2009 tarihinde Heybeliada’da gerçekleştirilecek olan “Epilepsi Günleri Sempozyumu”nda verilecek. Yarışma hakkında, 0212325 32 32 nolu telefondan bilgi ve form alınabilir. Bu oyunda seyirci bombardıman altında TiyatroZ’nin Küçük Genny Efsanesi adlı oyunu devlet politikalarının ve ekonomilerinin insan hayatlarının çizgilerini nasıl ne taraflara kaydırabileceğini anlatıyor. TiyatroZ’nin sahneye koyduğu TempOdyssey/Küçük Genny Efsanesi, izleyicileri zamanda bir ileri bir geri atlayışlarla ABD’nin en doğusu ile en batısı arasında gezintiye çıkarıyor. Dan Dietz’in yazdığı, Cem Kenar’ın yönetmenliğini üstlendiği oyun, iş dünyası, sanal âlem, aile SİNEM olgusu, seks, ölüm ve insan, tanrılar DÖNMEZ ve insanlar, evrenin oluşumu, bilim dünyası arasındaki ilişkileri irdeliyor. TiyatroZ’nin serbest piyasa ekonomisinin hakim olduğu zamanda yaşayan insanlara şiddette tavsiye ettiği oyun, korkutucu bir mizah duygusuna sahip. Dünyaya karşı tek zırhı anonim, kimliksiz ve geçici olmak olan Genny bir bomba fabrikasında resepsiyonist olarak çalışmaya başlar. Telefonu kullanmayı öğrenmekle dinlenme odası arasında gidip gelirken kafasının içinde çocukluğuna dönen Genny, bir taraftan da izleyicilere neden bu kadar kaçık, duygusal olarak izole olmuş, asosyal bir insan olduğunun ipuçlarını verir. Hem komedi, hem aşk hikayesi, belki biraz korku hikayesi ve aslında çok daha fazlası olan Küçük Genny Efsanesi, kapitalizmin insanlara dayattığı yeni alışkanlıkları, yeni sorunları, yeni hastalıkları düşündürüyor. Serbest piyasa ekonomisinin hakim olduğu bir dünyada bu olgular arasındaki ilişkileri irdeliyor. Yönetmen Cem Kenar’la Küçük Genny Efsanesi’ni konuştuk... Oyunda Seattle’da geçen bir öykü var ama bu bize hiç yabancı gelmiyor. Oyun bittiğinde Seattle olarak Cem Kenar diyebilmek çok zor. Öyle bir oyun ki Küçük Genny Efsanesi neredeyse her cümleden bir tema çıkıyor. İşin tuhafı kafanız karışmıyor. Kenar, “Yazarın başarısı karakterleri birbirinin içine sokmadan farklı konuları farklı karakterler üzerinden anlatıp hiçbir konuyu da kaybetmemesi. Genny’nin bir yere ait olamaması, sanal dünyadan ilişkilerini kurması, bu arada yıldızlara olan merakından kendisini karadelik olarak görmesi, bunların hepsi bir sarmal halinde. Sahnede bir bombardıman var o açıdan da absürd ve kara komediyi alıp iyi bir kast yapmak gerekiyordu. Bunu sağladığımıza inanıyorum. Seyirciye oldukça temiz bir izlenim çıkıyor. Rejide yapmaya çalıştığım şey insanların kafasında konuları karıştırmadan her karakterin ayrı bir etki yaratmasıydı. ” SEYİRCİ ARTIK UYUDUĞU OYUNU ALKIŞLAMASIN düşünmüyor, bütün bunlar İstanbul’da olup bitmiş gibi hissediyorsunuz. Cem Kenar, bu durumun nasıl da Amerikanlaştığımızın bir göstergesi olduğuna vurgu yapıyor: “Bize ait olmayan Amerikan esprilerini dahi anlayabiliyor ve gülebiliyorsak, pek de parlak bir durumda değiliz demek ki.” Oyun, geçici olmakla başlıyor. Geçici olmayı, “Kimse sizi tanımaz, oraya ait değilsinizdir ama orada çalışırsınız” diyerek anlatan Genny’nin, görünmez, duygusal olarak izole, asosyal bir insan haline geldiğinin nedenlerini görüyoruz oyunda. Farklı felsefeler üzerinden ilerliyor hikaye. Geçici olma hali, iletişimsizlik, yalnızlık ve dayatılan insan hayatlarına bir tepki aynı zamanda. Oyunu izlerken devlet politikalarının ve ekonomilerinin insan hayatlarının çizgilerini nasıl ne taraflara kaydırabileceğini görüyoruz. Yazar, konuyu o kadar dallı budaklı getirip finale bağlıyor ki, bir kerede bu oyunun ana fikri budur Çok fazla sözsel bilgiye dayanan bir metin olduğundan, oyunu oyuncuya teslim etmek istediğini, dekoru özellikle yalın bıraktığını söyleyen Kenar, izleyicinin de artık karanlıkta saklanmaması gerektiğini vurguluyor: “Kaçamıyor seyirci oyunda. Zaten artık seyircinin de kaçmaması gerektiğini düşünüyorum. Karanlıkta 2 saat oyun seyredip iki saatin bir buçuk saatini uyuyarak geçiren seyircinin oyun bittiğinde ayakta alkışlamaması gerekiyor artık. Salonun ışıkları karanlığa düştüğünde izleyicilerin cep telefonlarını açmaması gerekiyor. Bir oyun sürecinde bile uzak kalamıyoruz cep telefonundan. Sahne değişim süresinde 15 saniyede cep telefonuna bakmak gibi bir derdi var.” Oyunda anlatılan sistem, herkesin içinde yaşadığı sistem. Postmodern olmaya karşıyız ama öyleyiz, serbest piyasa ekonomisinden şikayetçiyiz ama içindeyiz. Bataklık gibi kurtulmaya çalıştığımız her şeye daha bir sarıldığımızı farkedeceksiniz oyunu izlerken. TempOdyssey/Küçük Genny Efsanesi, 9. Direklerarası Halk Jürisi’nin En Başarılı Oyun ödülünü aldı. Küçük Salon Kadın Oyuncu ödülüne de başrol oyuncusu Bengi Heval Öz layık görüldü. Ödüller 5 Nisan’da verilecek. Nuri Karadeniz, Umut Tabak, Nebil Sayın ve Derya Aslan’ın rol aldığı oyunu 10, 11, 16, 17 ve 18 Nisan’da izleyebilirsiniz. C MY B C MY B