29 Haziran 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

4 ÇANAKKALE ZAFERI Bir günlük ateşkes Haluk Oral: Çanakkale sevdalısı bir matematikçi Çarşamba 18 Mart 2015 P rof. Dr. Haluk Oral matematik profesörü, aynı zamanda bir tarih ve edebiyat tutkunu.  Oral imzalı kitaplar, yazılı belgeler, tarihi objeler biriktiriyor. Onu diğer koleksiyonerlerden ayıran özelliği ise biriktirmekle sınırlı kalmayan merakı; topladığı belgelerden yola çıkarak olayların neden sonuç ilişkilerini araştırıyor.  Çanakkale Savaşları ile ilgili belge ve obje toplamaya 20 yıl önce bir yolculuk sırasında Çanakkale’den geçerken aldığı bir matara ile başlamış. Orada ölmüş bir Anzak askerine ait mataranın üzerindeki isimden yola çıkarak Avustralyalı asker Nettleton’ın hikâyesini öğrenmiş. Ardından, bugün birçoğunun adı unutulmuş Türk askerlerinin öyküleri çıkmış ortaya. Haluk Oral, bu 20 yıllık araştırmanın sonunda biriktirdiği belgesel öyküleri Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları arasında çıkan ‘Arıburnu 1915’ adlı kitapta bir araya getirdi. Biz de bu sayfayı o kitaptan derledik... Çarşamba 18 Mart 2015 5 Sıra dışı öykülerle bambaşka bir ruh kazanır Çanakkale Savaşı... ‘Destanlar yazıldı’ sözü boşuna değildir... Prof. Dr. Haluk Oral, öyküleri Cumhuriyet için seçti... “Kahraman düşmanlarımıza! Ç Afiyetle için” anakkale Savaşı’nın kuşkusuz en insani günüydü 24 Mayıs. Her Ateşkes sonrasında yaşanan bir olayı Avustralyalı asker anlatıyor; iki tarafında şehitlerini defnedip, yaralılarını tedavi etmele“Bir gün, sabaha karşı onların siperlerinden atılan bir ipe bağlı pari için bir günlük ateşkes yapılmıştı. ket, iki tarafın siperlerinin arasındaki İki taraftan da seçilen heyet buluşma nokparapetimizin yakınına düştü. Doğal olatasına geldiğinde bölgede ateş kesildi, el rak nöbetçilerimiz bunun cızırdamasısıkışıp selamlaştılar. nı, duman çıkarmasını veya patlamasıAteşkes anlaşmasına göre iki siper aranı bekliyorlardı. En yakındaki çavuş pesı İngiliz, Osmanlı ve tarafsız olmak üzere riskopla çok dikkatli bir şekilde pakete üç bölgeye ayrılacaktı. Her iki taraftan da baktı. O sırada Türkler önce ellerini kalikişer kurmay subay, ikişer doktor, ikişer dırıp sallamış ve sonrada ihtiyatlı bir şetercüman ile 100 er asker görevlendirilkilde başlarını kaldırmışlardı. Bizim tadi. Ateşkes 24 Mayıs 1915 günü 07.30’dan raftan da bir sınra baş kalktı. Çavuş ne itibaren başlayacak tarafların temsilcileri olduğunu anlamadan yanındaki asker bölgeye 07.45’de gelecekler sonrada ölü ve parapetin üzerine çıkıp, telden ağın etrayaralıların toplanılmasına başlanacaktı. fından siperlerin arasındaki ölümcül alaİki tarafın askerleri arasında daha önce na girmiş paketi geri getiriyordu. Bu sibaşlayan yakınlaşma bugünde de devam gara dolu küçük bir paketti. İçinde kuretti. Avusturyalılar bizim askerlerimizin şun kalemle ve kötü bir Fransızcayla yatavır ve hareketlerinden memnun kaldıkzılmış şu not vardı: “Kahraman düşmanlarını her fırsatta gösteriyorlardı. Birbirlelarımıza! Afiyetle için.” Tabii ki buna rine silah doğrultan bu iki taraf askerleri karşılık vermemiz gerekiyordu ve bizimarasında kısa zamanda sempati oluşmuşkiler onlara bir yada iki kutu konserve tu. Elbiselerinden kopardıkları düğmeleri dana eti attılar. Sonra bir taşa sarılı kabizim askerlere hatıra olarak veriyor, karğıt geldi. Bunun üzerinde “Konserve etişılığında da bir harp hatırası istiyorlardı. ne hayır!” yazıyordu. Bundan sonra biraz Ateşkes sırasında şehit olan Türk bisküvi ve bir teneke kutu reçel attık. Çikolata şeker ikram edip işaretlerle koaskerlerinin gömülmeleri sağlandı. Tekrar sigara geldi...” nuşmaya başlamışlardı. P Antikacının tozlu rafındaki Matara rof. Haluk Oral’ı Çanakkale Savaşı hakAnzak subayların alfabetik listesiydi. N harkında iz sürmeye iten tek bir mataradır. finde şu birkaç satırı görünce gözlerimi uzun Oral mataranın öyküsünü şöyle anlatır: bir süre ekrandan alamadım: Yıllar önce Ege sahillerine yaptığım bir geziLieutenant Burdett Philip den dönerken Çanakkale yakınlarında küçük NETTLETON, 1st Light Horse Regiment, bir kasabada durdum. Benzin istasyonunun AIF. Bonr Sydney, NSW. Single; Merchant, karşısında dar bir vitrinde eğri büğrü harfof “Nara”, Turramurra, Sydney, NSW. lerle “Antikacı” yazıyordu. Bu sözcüNext of kin: Father; Sam Nettleton. ğün cazibesiyle ve biraz da yol yorMother; Emily Nettleton, of sagunluğunu atmak için dükkâna me address. Killed in action on girdim. Fazla bir şey yoktu. ÇaPope’s Hill, central Anzac, on nakkale savaşlarında yaban7 August 1915, aged 26. No cı askerlerin kullandığı rom Known Grave. şişelerinden bir tane aldım. Bir ürperti geldi. TüySonra rafta tozlu matarayı lerim diken diken oldu. gördüm. Üzerine kazınmış Matarayı tekrar elime alyazıya göre Avustralya Hadım. 7Ağustos 1915’te fi Süvarilerinden Teğmen öldüğünde 26 yaşındayB. Nettleton’a aitti. İlgilendı... “No Known Grave”... diğimi gören dükkân sa“mezarı bilinmiyor”... hibi: “Abi o bir Anzağa aitO gün neler olmuştu? miş, geçenlerde bir köylüBizimkiler ne yapmıştı? den aldım.” açıklamasıyla Ya Teğmen Nettleton? beni satın almam için yürekHaluk Oral iz sürmelendirdi. Israr etmesine gerek ye devam eder; farklı kaybırakmadım. İtiraf ediyorum: naklardaki bilgi ve belgeKoleksiyon dolabımın Çanakkale leri bir araya getirir. BunlarB. Nettleton rafında durdu yıllarca matara. dan biri de Çanakkale’de Mustafa Sonunda, uyku tutmayan bir gece doKemal’in kurmay subaylarından İzlaptan çıkarıp masaya koydum. “Kim bilir nezettin (Çalışlar) Bey’in tuttuğu günlüktür. ler gördü, nerelerden nerelere geldi?” diİzzettin bey günlüğü Arıburnu’nda İngilizlerye düşünürken, çok da ümide kapılma den alınmış bir defter içine kaydettiğini yadan internette aramaya karar verdim zıyordur. Hatta defterde Nettleton’un el yazıadamımı: “B. Nettleton, Gallipoli, Ansı ile yazılmış sayfalar da vardır. Haluk Oral, zac” yazıp “Google” da arama yaptım. Nettleton’un kardeşinin torunları ile hala göÇıkan sitelerin biri Gelibolu’da ölen rüştüğünü söylüyor. Nettlon’ın matarası. Üzerindekiler belki kurşun, belki şarapnel izleri... İzzettin Çalışlar günlüğünün bir bölümünü Nettleton’ın defterine tuttu. Defterin iç kapağında Avustralyalı teğmenin kendi el yazısı... (İzzettin Çalışlar arşivinden) Kanlısırt’ta bir siperin önünde bir şehit, sipere sarkan ayağındaki postal paramparça. (Avustralya Savaş Müzesi arşivi) Çıkarmanın ilk günü Galeka’nın güvertesinden çekilen fotoğraf. Dört filika İbradılı İbrahim ve askerlerinin karşısına çıkacak askerleri Balıkçı damlarına doğru taşıyor. (Avustralya Savaş Müzesi arşivi) Bazen söz biter... Bir sahne canlanır gözünüzün önünde... Walter Von Schoen anlatıyor... Kıt’aların teçhizatı haftadan haftaya, günden güne azalıyordu. Kısa sürede askerlerin giydiği üniformalar paçavraya dönüştü, ayaklardaki bot yerini ayağa dolanmış pöstekiye ve beze bıraktı. Orduyu çevreleyen arazi çölü andırıyordu. Tayınları ve ekmek istihkakını kısma mecburiyeti giderek artıyor ama asker ses çıkarmadan sabdediyordu. Türk küçüklüğünden beri bol su içmeye alışmıştır. Her şeye sabırla tahammül eder ama susuzluğa dayanamaz. Düşmanın ise modern silahları, bobmabardan etkilenmeyen sığınakları, bitmez tükenmez cephane ve sıhhiye malzemeleri, iyi giysileri vardı. Sadece bir hususta Türklere göre dezavantajlıydılar. Suları yoktu ve acımasız güneşin altında korkunç susuzluk çekiyorlardı. Çok uzaklardan buharlı gemilerle getirilen su uzun şebekelere pompalanıyordu... Bombatepesi’nde bulunmuş bir Türk postalı. (Özay Gündoğan’ın müzesinden) AUBREY HERBERT GENÇ BİR TEĞMENİN YAZDIĞI NOT Kanlısırt’ta karşılıklı hücumların devam ettiği günler. 19 Mayıs Türk hücumunun birkaç gün öncesinde Teğmen Ahmet Kemal’in yazdığı pusula... 1 / 2.3.1331 (14/15.5.1915) Sol Cenah Kumandanlığı’na Kanlısırt Efendim; Topun üzerinde yapılacak koruma bölümünde kullanılmak üzere (atış anında titremeden dolayı topun üzerine toprak yağmasını önlemek için) cenazelerden kaput tedarik etmek için bir iki adam çıkardıysam da kaput bulamadılar. Şayet var ise beş adet boş çuvalın bu yazıyı getiren ile gönderilmesi için yardımlarınızı rica ederim efendim. Dağ Şnayderi Teğmeni (İmza) Ahmet Kemal’in (Şefik Aker’in notu) Verilmiştir. Eski dost düşman olmaz 29 Haziran’ı 30’a bağlayan gece... 18. Alay, Cesarettepesi üzerinden düşman hatlarına saldırır. Ön siperlere ulaşırlarsa da daha fazla ilerleyemezler. Geri siperlerden açılan yoğun makineli tüfek ve piyade ateşi hem siperlerdeki askerlerimize hem de onlara yardıma gitmeye çalışan takviye birliklerine ağır kayıplar verdirir. Birliklerimiz geri çekilmek zorunda kalırlar. Bu saldırı Türklerin Arıburnu bölgesinde yaptığı son büyük saldırıdır. Güneş doğduğunda siperler arasındaki alanda yüzlerce şehit ve kimsenin yardım edemediği yaralılar yatmaktadır. Bu sırada yıllarca Türklerin arasında yaşamış bir İngiliz subayı çıkar sahneye. Yanına bir Türk esir alarak kendi ileri siperlerinin Türk hatlarına en yakın olanlarına gelir. Türk esir, İngiliz subayın ne yapmak isteğini Türk siperlerine bağırarak anlatır. Sonra subay siperden çıkar ve ağır yaralı bir Türk askerini kucaklayarak sipere taşır. Ertesi gün de birkaç yaralıyı taşır siperlere. Bu subay Yüzbaşı Aubrey Herbert’dir. İbradılı İbrahim’in yaşam öyküsü A ntalya’nın İbradı köyündendi İbrahim. İstanbul Hukuk Fakültesi son sınıfında iken Balkan Harbi’ne gönüllü olarak katılmıştı. Ardından da I. Dünya Savaşı sırasında Çanakkale Cephesi’ne... 25 Nisan 1915’de Avustralyalılar Arıburnu sahillerine yaklaşırken, burayı korumak 27. Alay 2. Tabur 4. Bölüğe verilmişti. Kuzeyde Azmakdere’den güneyde Çatlakdere’ye kadar 4 kilometrelik bir sahili 250 kişilik bir kuvvet korumaktaydı. Çünkü çıkarma Kabatepe’de bekleniyordu ve asıl hazırlık burası için yapılmıştı. Oysa Anzakların Arıburnu çıkarması Balıkçı Damları mevkiinde sabaha karşı sabaha karşı saat 4:30’da başladı. Balıkçı Damlarında Yedek Asteğmen İbradılı İbrahim komutasındaki 1. takım konuşlanmıştı ve sadece 80 kişiydiler. 1. Takım çıkarma kuvvetlerine tam 6 saat boyunca karşı koydu. Ayrıca çıkarma kuvvetlerine en büyük zayiatı buradaki askerler verdirir. İngilizlerin yazdığı ve resmi tarih niteliği taşıyan bir kitapta İbradılı İbrahim’in karşıladığı kuvvetin başına gelenler şöyle anlatılmaktadır: 7. Tabur’un bir bölüğü, altı filikaya dolduruldu ve ilk dört filika, daha önce sahile çıkmış kıtaların soy cenahında kalan bir noktaya, Balıkçı Damları’ndaki Türk mevzilerine doğru yöneldi. Türkler bir süre ateş etmedilerse de, filikalar sahili 200 yarda (yaklaşık 180 metre) kadar yaklaşınca, öyle ağır bir yaylım ateşi altında kaldılar ki, taşıdıkları 140 askerden en az 100’ü sahile varamadan ölü veya yaralı olarak safdışı kaldı. Üstelik İngilizlerin iddia ettiği gibi İbradılı komutasındaki Türk askerinin elinde makineli tüfek yoktur. Ancak diğer filikalardaki askerler üzerlerine doğru yürümektedir. Bundan sonrasını İbradılı İbrahim yazdığı mektupta şöyle anlatır: Harbin icabına uyarak, düşmanın tutunduğu yerlere hakim Kocaçimen tepeye (daha sonra buraya Conkbayırı denildi) çıktıktan sonra eldeki kuvetten bir kısmını burada bırakıp yeni kuvvet gelmiş gibi göstererek düşmana doğru atıldık ve şiddetli ateşimizle düşmanı meşgul edip durduk. Ve gerideki büyük kuvvetlerimizin bize yetişmesi için zaman kazandırdık... Gerideki kuvvetler diye bahsettiği 2 Alay vardır. Biri Şefik Bey (Aker) komutasındaki 27. Alay. Diğeri ise Yarbay Mustafa Kemal komutasındaki 57. Alay. İbrahim Efendi yaralanarak hastaneye kaldırılır. 10 gün Biga hastanesinde kaldıktan sonra tekrar cepheye döner. Çanakkale savaşı bitene kadar siperde kalır. Daha sonra Doğu cephesine gönderilen İbrahim Efendi, 1. Dünya Savaşı bittekten sonra evine dönebilir ancak. Ancak kader başka bir şekilde ağlarını örecektir. Kurtuluş Savaşı yılları... Ama bir yandan İbradılı İbrahim da Anadolu’da isyan günleri... Değişik kişiler, değişik nedenlerle halkı kandırarak peşlerine takabildikleriyle Ankara’ya karşı ayaklanıyorlar. Bu ayaklanmalar, çoğu zaman milis kuvvetleri tarafından bastırılır. Halkı kışkırtmak için yeni bir propaganda yapıldığını haber alan milisler ekim 1920’de İbradılı’ya gelirler. Gelenler Demirci Mehmet Efe ve atlılarıdır. Halkın bir kısmı bilinmezliğin korkusuyla daha kaçar, İbrahim Bey de onların arasındadır. Belki de hamile karısını ve doğacak çocuğuna bir şey olur korkusuyla kaçmıştır dağa. Bilmediğiyse, Çanakkale’de emri altında savaştığı Şefik Aker’in de Demirci Efe’nin yanında olduğudur. Dağa kaçanların hepsini isimleri kara listededir artık. İbrahim Bey durumu öğrendikten sonra teslim olur. Önce idam sonra 10 yıl hapis cezasına çarptırılır. Daha sonra ise kendi teslim olduğu için cezası affedilir. Fakat yarım bıraktığı hukuk eğitimini tamamlayamaz; kamu hizmetlerinden yasaklıdır. Singer’in Konya bayii olarak yaşamını sürdürür. 30 Ağustos 1927’de doğan oğluna Dumlupınar adını vermesi Cumhuriyet’i ne kadar benimsediğini gösterir. Haluk Oral Arıburnu 1915 kitabında geniş ver verdiği İbradılı İbrahim’in 1959 yılında öldüğünü anlatırken “Suskundu son yıllarında.. Kesinlikle küskün değil ama suskundu..” diye sözü sonlandırır. Kanlısırt’taki “Yalnız Çam” Avustralıların Kanlısırttaki “Lone Pine” (Yalnız Çam) anıtının bulunduğu alan 69 Ağustos 1915’te Çanakkale Savaşı’nın en kanlı muharebelerinden birine sahne olur. Bu alana Türkler “Kanlısırt”, Avustralyalılar ise “Lone Pine” adını verirler. En öndeki Türk siperlerinin çam kütükleriyle kapatılıyordu. Burada savaşan iki Avustralyalı kardeşten biri ölür, diğeri Türk siperlerini kapatmak için kullanılan çam kütüklerinin birinin dalından kopardığı çam kozalağını gönderir annesine. Bu kozalağın tohumundan yetiştirilen bir ağaç 1934’te Avustralya’dan getirilerek Anıt alanına törenle dikilir. Avustralya’nın pek çok yerinde Kanlısırt’tan giden tohumlardan yetiştirilmiş, neredeyse kutsal sayılan ağaçlar vardır. Bir yitik öykü: Plevne Ryan Ç anakkale savaşının belki de en ilşur: “Kimseden çalınmadı onlar. Plevne ginç kahramanlarından birisi PlevMuhasarası’nda Gazi Osman Paşa’nın ne lakaplı Avustralyalı doktor Charles yanında savaştığım için taktılar göğsüSnodgrass Ryan Kanlısırt’taki Türk hüme.” Hikâyesi uzun Plevneli Ryan’ın.. cumu 3 bin 855’i şehit olmak üzere 10 Türklerin belki de tek Avustralyalı kahbin kayıptan sonra durdurulup da iki ramanı.Avrupa’da öğrenimini sürdüren siper arasında ateşkes ilan edilAvustralyalı genç bir doktor, Osmanlı diğinde askerler bir Türk bir Devleti’nin London Times’a verdiAvustralyalı şeklinde diziği “askeri cerrah aranıyor” ilalerek sınır çizerler ve her nına başvurur ve iş görüşmeiki taraf kendi ölü ve yasinden iki gün sonra İstanralılarını taşımaya başbul yoluna düşer, 1876 orlar. Yan yana oturan astalarında vardığı bu efsakerler konuşmaya, birnevi şark başkentine haybirlerine sigara, çikolaran kalır. Ancak ‘şark rüta ikram etmeye başlar. yası’ uzun sürmez... Önİşte bu anda, alanda doce Sırp, sonra Rus savalaşan Ryan’ın yakasınşının cephelerinde görevdaki Mecidî ve Osmanî lendirilir. Plevne kuşatmanişanları ile eski bir harsında adeta bir Türk subabe ait Osmanlı madalyayı gibi hareket etmesi Ossı Türk askerlerinin dikman Paşa’nın dikkatini çekatini çeker. Kendi aralarınker. Bir seferinde 4 süngüda “Kim bilir, hangi şehidimizin nün ucuna takılmış mumüzerinden aldı?” diların ışığında 8 saat Charles Snodgrass Ryan. ye mırıldanırlarken hiç durmadan onlarDördüncü Derece’den Mecidi yaşlı doktor aksanlı ca yaralıyı ameliyat Nişanı göğsünde görülmektedir. etmiştir. bir Türkçeyle konu Peki İbradılı İbrahim’e ne olur? Çanakkale Savaşı sırasında Avustralya’da basılmış bir sigara kartı. Arkasında Çanakkale’de yaralı bir askeri kurtarmanın İngiliz Milletler Topluluğu’nda en değerli cesaret madalyası olan Vicroria Cross’u kazandırdığı anlatılıyor. Aubrey Herbert bu madalyayı almadı; çünkü onun kurtardığı bir Türk askeriydi... C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear