29 Haziran 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Çanakkale Savaşı’ndan fotoğraflarla Anzak ve Türk şehitler için ortak ağıt “Gelibolu.” “Size ben taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve kumandalar kaim olabilir.” Yarbay Mustafa Kemal 25 Nisan 1915 Conkbayırı Savaşın arkasındaki “insanı” görmek... 100. Yıldönümünde Çanakkale ZAFER TOPRAK 100. S avaşlarda topyekun düşünülür genelde; kitlelerden bahsedilir, kazanankaybeden diye tanımlanır. Oysa savaşın gerçek yüzünü anlamak için tek tek insanlara bakmak, o mahşerin içindeki tek insanı görmek de gereklidir.. İşte Çanakkale böyle bir savaştı. Siperler arasındaki mesafenin kimi zaman 8 metreye kadar indiği... Korkuyla cesaretin, dostla düşmanın iç içe geçtiği... Hem işgal kuvvetleri cephesinden bakıldığında hem de Osmanlı açısından.. Şüphesiz Kurtuluş Savası sırasında doğan ve sonrasında yerleşen ulus bilincinin temelini Çanakkale’de atıldı, Mustafa Kemal gibi bir komutan orada doğdu. Bu ne kadar gerçekse, Osmanlı’nın Çanakkale Savaşı’na sadece nefer değil, ülkenin en iyi kadrolarını gömdüğü de bir gerçek. Bu çocuklar okul sıralarını doldurmak yerine, önce Çanakkale’de ardından Kurtuluş Savaşında ölmeye hazırlanıyorlardı... Cumhuriyet gazetesi olarak Çanakkale Savaşı’nın 100. yılında bu kez savaşın gerisindeki “insana” odaklanmak istedik. Örneğin İbradılı İbrahim, unutulan kahraman Cemal Çavuş, kadınların seferberliği... Ertuğrul uçağının pilotu Cemal Bey’in ve yanındaki ismini Mehmet yaptıkları Ermeni makinist Vahran’ın öyküsünü usta sanatçı Sunay Akın kaleme aldı. Savaşın 100. yılında İngiltere ve İtilaf devletlerinin ne düşündüğünü ise Çanakkale uzmanı ve yazar Stephen Chambers Cumhuriyet için yazdı... Prof.Zafer Toprak “beşeri sermaye”yi ayrıntıları ile değerlendirken, Prof. Haluk Oral kendi yazdığı “Arıburnu 1915” kitabından ilginç öyküleri seçti... Bundan 100 yıl önce kendi canları pahasına barışı bize armağan eden o insanların, o kahramanların anısı önünde saygıyla eğiliyoruz. yılını idrak ettiğimiz Çanakkale Gelibolu Savaşı Cihan Harbi’nin en önemli cephelerinden biriydi; stratejik yönden dört yıl süren savaşın belki de en önemli evresiydi. Savaş tarihinde denizle karanın bu denli bütünleştiği bir başka cephe bulmak güçtü. Ve üstelik boğazlar doğuya, Asya’ya açılan kapıyı oluşturuyordu. Orayı ele geçiren, tüm Karadeniz’i, Rusya’yı, Kafkasları, Orta Asya’yı, hatta TrabzonTebriz yolu üzerinden İran’ı denetleyebilirdi. Çanakkale’nin en az Süveyş Kanalı kadar önemi vardı. Savaşın Çanakkale’de bu denli yoğun yaşanmasının temel nedeni de işte burada yatıyordu. Hiçbir saldırgan güç savaşmak için bu denli engebeli bir coğrafyayı stratejik önemi dışında başka bir gerekçeyle seçmiş olamazdı. Aradaki mesafenin yedi, sekiz metreye kadar indiği “siper savaşı” dünyanın başka herhangi bir yerinde görülmemişti. Ayağı kayan askerin düşman siperine düştüğü tek cephe Çanakkale’ydi. Çanakkale’de siperlerde düşman bekleyen askerlerimiz. Siper savaşları tam anlamıyla ölüm kalım savaşıydı Siper savaşı Çanakkale’de bir kıyımdı; ölümün bir yazgıya dönüştüğü bir ortamdı. Siper savaşları tam anlamıyla bir ölüm kalım savaşıydı; ölüme meydan okumaktı. Çanakkale’de her iki taraf için de siperin gerisi yoktu. Bir tarafta deniz, öbür tarafta yalçın sırt, siper tam bir kapandı. Bir başka deyişle çekilecek bir kara parçası, sığınılacak bir derinlik yoktu. Bu nedenle asker yerinde mıhlanmıştı. 1 Mayıs 1915 ve onu izleyen günlerde 16.000 Osmanlı, 14.000 İngiliz siperlerde yaşamlarını yitirmişti. İşte bu ortam düşman safları kader birliğine sevk etmişti. Çanakkale’de savaşmış güçler arasında bugün oluşmuş dostane ilişkilerin zeminini, orada paylaşılan ortak kader hazırlamıştı. Dünyanın iki ucundan karşı karşıya gelen insanlar o güne kadar bu denli yakın hissetmemişlerdi kendilerini. Atatürk’ün Çanakkale’de düşen İtilaf askerleri ile ilgili sözleri, ya da Çanakkale’de yaralı Anzak askerini taşıyan Mehmetçik anıtı bunun somut kanıtlarıdır. Savaş bir ölüm kalım savaşı olmanın ötesinde bilinmeden yazılan destanların öyküsüne dönüştü. Çanakkale Harbi tarihe Osmanlı beşeri sermayesinin hızla tüketildiği bir savaş alanı olarak geçti. Bu tükeniş on yıllarca etkisini göstermiş, Cumhuriyet Türkiyesi yeni bir ulus dev “Henüz 13 yaşında bir küçük delikanlı...”Fotoğrafın üzerinde bir not: “Gönüllü bombacı”. Başka bilgi düşülmemiş. Ne yapmıştı da ona bu sıfatı layık görmüşlerdi... let inşa sürecinde bu cephede yitirilen sermayenin yokluğunu her an yaşamıştı. Harbiyeli’sinden Mülkiyeli’sine, Tıbbiyelisi’nden, Sultanî öğrencisine, silah altına alınmış aydın bir zümre bu cephede şehit düşmüştü. Cihan Harbi Anadolu’yu da tüketmiş, on yıl içinde 18 milyon dolayında tahmin edilen bir coğrafyanın nüfusu 13 milyona inmişti. Bu tükenişte nitelik ve nicelik açısından en yoğun cepheyi Çanakkale oluşturmuştu. Çanakkale Harbi’nde kabaca 400 bini İngiliz (kısaca Anzak olarak bilinen Avustralya ve Yeni Zelanda kuvvetleri de bu sayıya dahildir), 79 bini Fransız olmak üzere 500 bin dolayında İtilaf devletleri gücü yer almıştı. Cephede devamlı surette bulunan Osmanlı askerinin sayısı 310 bin kadardı. İngilizler 115 bini ölü, yaralı, esir ve 90 bini memleketlerine gönderilen hasta, toplam 205 bin; Fransızlar ise 47 bin kayıp vermişti. Osmanlı cephesinde ise ölü, yaralı ve hasta sayısı 200 bini aşıyordu. Bunlardan 60 bin dolayı şehit düşmüştü. İngilizlerde ölü sayısı 43.000, Fransızlarda ise 3.700’dü. Cihan Harbi yıllarında bundan daha yüksek kayıpların yer aldığı cepheler vardı. Ancak, Osmanlı’nın verdiği kaybın niteliği farklıydı. Gelişmiş ülkelerin kendi aralarındaki didişmede cepheye sevk ettikleri o ülkelerin işçisi, köylüsü bir başka değişle alt katmanlarıydı. Bu nedenle komuta ile cepheye sürülen askerin “sınıfsal” nitelikleri ileriki yıllarda edebiyatta işlenen ana konulardan biri olmuştu. Kimilerine göre “aristokrasi” askerini bozuk para gibi harcamış; gözü kara cepheye sevk etmişti. “The Path of Glory” filmi işte bu nedenli uzun yıllar Fransa’da gösterime girememişti. Oysa Çanakkale’de Osmanlı cephesinde beşerî unsur son derece “demokrat”tı. Toplumun her katmanı, okumuşu, aydını, çiftçisi, köylüsü silaha sarılmıştı. Bu denli nitelikli insanın kırıldığı bir başka cepheden söz etmek olanaksızdı. Osmanlı gibi okur yazarlık oranı düşük bir ülke için bu husus ayrı bir önem arz ediyordu. Cumhuriyet kurulurken ülkede okur yazar oranı yüzde beşe düşmüştü. C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear