Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
t TÜRKİYE MİMARLIK POLİTİKASI Anayasa’nın Toplumun Sivil Demokratik Taleplerini Kucaklayan Bir Uzlaşı Metni Olması, En Geniş Kesimlerce Benimsenmesi Gerekir Mimarlar Odası üzerinde çalışılan Anayasa’da mimarlık mesleğini ilgilendiren şu konuların yer alması ve kesin hükümlerle ifade edilmesi gerektiğini vurguluyor: 1. İnsanın en temel haklarından olan sağlıklı çevrelerde yaşama ve barınma hakkı Anayasa güvencesine kavuşturulmalıdır. 2. İmar ve planlama düzeni tanımlanmalı, kaçak yapılaşmaya karşı mücadele, güvenli yapı üretimi ve ayrıcalıklı imar haklarının engellenmesi sağlanmalıdır. 3. Ormanlarımız ve kıyılarımız başta olmak üzere her türlü doğal çevrenin korunması, küresel ısınmanın yarattığı iklim değişikliği sürecinin olumsuz etkilerinin giderilmesi için gerekli düzenlemeler ve sürdürülebilir yaşam olanaklarının sağlanması anayasada yer almalıdır. 4. Tarihî, doğal ve kültürel mirasın korunması ve gelecek kuşaklara aktarılmasını sağlayacak düzenlemeler Anayasa’da yer almalıdır. 5. Kentleşme ve yapılaşma konularında deprem ve afetlere açık bir ülke olmamız, küresel iklim değişikliği vb. etkenler göz önüne alınmalıdır. 6. Demokratik gelişmenin güvencesi olan toplumsal örgütlenmelerin sağlıklı gelişmesinin önü açılmalı, Anayasa’nın 135. maddesi “kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının” toplumsal etkinliği artıracak biçimde değiştirilmelidir. 7. 12 Eylül hukukunun her türlü demokratik örgütlenmeyi kısıtlayan anlayışı nedeniyle mevcut Anayasamızın 135. maddesinde ifade edilen “kamu kurum ve kuruluşları ile kamu iktisadi teşebbüslerinde asli ve sürekli görevlerde çalışanların meslek kuruluşlarına girme mecburiyeti aranmaz” ifadesi değiştirilerek üyelik tekrar zorunlu hale getirilmelidir. 8. Meslek uygulamalarının önemli bir bölümünü oluşturan “kamu kurum ve kuruluşları”nda çalışanların oda üyeliğinin zorunlu hale getirilmesi ve meslek birliklerinin idari olarak daha özerk yapılar haline dönüştürülmesi, mesleki dayanışmanın, mesleki sorumluluk ve denetim sisteminin kurumlaşmasını istenen ve özlenen düzeylere taşıyacaktır. Metnin tümü için: www.mimarlarodasi.org.tr Mimarlık ve Anayasa Oktay Ekinci Her yıl Ekim ayının ilk pazartesi olan “Dünya Habitat ve Mimarlık Günü” bu kez “yeni anayasa” tartışmalarına rastladı. Birleşmiş Milletler’in (BM) ilan ettiği 2007Habitat teması “Adil Kentler, Güvenli Kentler”… Uluslararası Mimarlar Birliği’nin (UIA) Dünya mimarlarına öngördüğü 2007 konusu ise “Sıfır Emisyonlu Mimarlığı Aktarmak… ” Türkiye’de bu temaların, aynı zamanda “anayasal dayanakları”nın da önemsenebileceği bir ortamda tartışılması, kentleşme ve mimarlık açısından iyi değerlendirilmesi gereken bir durum… Gerçi, ülkemiz için yeni bir anayasanın, aslında ulusal bir beklentiyle değil, “dinci” geçmişe sahip iktidar kurmaylarınca meclis çoğunluklarına dayanarak gündeme getirilmesine “kaygı”yla bakılıyor… Ancak, asıl “niyet” konusunda güven verici bir siyasal ortam olmasa bile, 12 Eylül faşizminden miras kalan bir düzenleme çeyrek asır sonra “artık” tarihe gömülecekse, öncelikle cumhuriyet kazanımlarına dayalı bir çağdaşlaşma hedefine bağlı olarak “habitat ve mimarlık” değerlerini de içeren bir anayasaya kavuşmak tarihsel önem taşıyor. Hele ki 1996’nın ünlü “Habitat2” dünya buluşmasına “evsahipliği” yapmış; 2005’te de dünya mimarlarının en büyük beraberliğini, “Dünya Mimarlık Kongresi”ni ağırlamış olan bir ülkede… Bu nedenle de yeni Anayasa hazırlıklarına ilişkin Mimarlar Odası değerlendirmelerinin, sadece mimarlarca değil, toplumun tüm kesimlerince de önemsenerek irdelenmesi, “sağlıklıkimlikli ve gelişkin kentsel ortamlarda ve insan onuruna yakışır mekânlarda yaşama hakkı”nın gözetileceği bir ülke olabilmenin de ön koşulu… Nitekim, 1996’daki evsahipliğinin dünya başkanı olan dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel demişti ki; “Kentlerimizin durumu, gelişmişliğimizin, demokrasimizin, çağdaş olup olmadığımızın da seviyesini gösterir…” 2005’deki büyük ağırlamaya katılan binlerce dünya mimarı önünde Başbakan Erdoğan da kongrenin açılış konuşmasında şunu söylemişti; “Bu buluşmanın sonuçları ve önerilerini, biz de kent ve mimarlık politikalarımıza rehber alacağız…” Yeni Anayasa hazırlıkları, işte bu sözlerin de “yerine gelmesi” için önemli bir olanak yaratıyor… KAÇAK KENTLEŞME VE DEMOKRASİ Ne var ki BM’nin ve UIA’nın Dünya Habitat ve Mimarlık Günü temaları kapsamında da yeni Anayasa taslağının basına yansıyan içeriğine bakıldığında, özellikle “çevre”ye karşı özensiz yaklaşımlar ile “planlama ilkeleri” ve “konut hakkı” konularına karşı yeterli ilginin görülemediği düzenlemeler, kamuoyunda da pek önemsenmiyor. Örneğin hemen tüm tartışmalar, adeta “türban”la özdeşleşen “Çankaya seçimi”yle birlikte doruğa çıkan laik hassasiyetler nedeniyle “dinci amaçlar” üzerinde yoğunlaşıyor. Ancak, bu yöndeki sosyal gelişmelerde etkin olan “yasa dışı yerleşim alanlarıyla siyasal bütünleşme”yi de hukuk devletiyle bağdaştırmaya cak bir anayasanın, artık sadece sağlıklı kentleşme açısından değil, “çağdaş demokrasi” için de yaşamsal önem taşıyacağını anımsayanımız çok az… Benzer şekilde, iktidarın 5 yıldır öncelikli hedefleri arasındaki, kaçak yapılaşan orman alanlarının “işgalcilere tapu karşılığında pazarlanması”na olanak sağlayacak yeni anayasal düzenleme için de medyadaki haberler “milyar dolarlar”la tanımlanan “satış geliri” gerekçesiyle birlikte yer alıyor. Oysa, aynı alanlarda AKP’nin % 80’lere tırmanan oy oranını da anımsatmak, hem basının hem de bunu bilen herkesin “topluma karşı anayasal sorumlulukları” arasında değil midir? Hatta böylesi “suç”lu bir kentsel ve toplumsal oluşum sürecinde, yerel ve merkezî yönetimler “seçim”le belirlenirken, hukuka uygun yaşayan vatandaşların değil, yasaları çiğneyenlerin giderek daha etkin olmalarına aldırmayan bir anayasa, “demokrasi”nin de nasıl güvencesi sayılabilir ki? KENTSEL ADALETSİZLİKLER Yine BM’nin özellikle “Adil Kentler; Güvenli Kentler…” vurgulaması ile iktidarın şehircilik ilkelerine aykırı “imar ulufeleri” uygulamasına baktığımızda da bu temanın ülkemiz açısından ne denli yaşamsal değer taşıdığı hemen görülebilir. Başta TOKİ ve “iştirakleri”nin uygulamaları olmak üzere, birçok yeni lüks yaşam sitelerinde, hukuka aykırı yasal yetkilerle sağlanan özel ve ayrıcalıklı yapılaşma koşulları, “kentsel adalet”in de açıkça çiğnenmesi değil midir? Sakinlerine “farklı dünyalar” sunan bu sitelerin hemen tümündeki, “diğer kentliler”e karşı alınan sıkı “güvenlik” önlemleri de bir bakıma aynı adalet erozyonuna paralel yükselen “kentsel güvensizliğin” açık göstergeleridir. Benzer şekilde UIA’nın mimarlıkta “sıfır emisyon”u gözetme çağrısıyla, Türkiye’deki “su havzalarını” bile çiğneyen yapılaşma düzeni arasındaki uçurum da herhalde Mimarlar Odası etkinliklerinde irdelenecektir. UIA bu temanın gerekçesini açıklarken, kentler üzerinde atık gazların birikimi ile oluşan sera etkisinin ve CO2 emisyonunun % 50’sinin inşaat ve ulaşım sektörlerinden kaynaklandığını açıkladı. Bu nedenle de mimari tasarımlarda aynı gerçeğe dikkat edilerek, mimarideki “ekolojik duyarlılığın” giderek önem kazandığını vurguluyor. Ne var ki günümüzün kimi mimarlık yayınlarında “başarılı örnekler” olarak tanıtılanların büyük çoğunluğu, doğal ve kültürel dokuları yok eden yapılaşmaların en güzelleri(!)… Ya da bulundukları kentsel dokuya en “aykırı” şekilde eklemlenerek, çevreye saygısızlıklarıyla “fark edilir” hale gelenlerin en “iyi” (!) tasarlanmış olanları… İşte bunları da sorgulayacak bir ekolojik mimari bilincinin ülkedeki yapılaşmada etkin olabilmesi için de yine anayasada gerekli yönlendirmelerin yer alması giderek önem kazanıyor. Mimarlar Odası’nın birkaç yıldır sürdürdüğü “Türkiye Mimarlık Politikası” çalışmalarını da dikkate alacak bir anayasa hazırlığında, mimarlığın kültürel özü ile toplumsal sorumluluklarını anımsatacak vurgulamalar, ülkenin kimlikli ve esenlikli geleceği için de özel bir değer taşıyacak… Sözün kısası, Türkiye’deki yeni anayasa tartışmaları ile BM ve UIA’nın 01 Ekim 2007 gündemleri anlamlı bir çakışma gösterdi. Umarım bunun değeri fark edilir ve tarihin bu en birikimli mimarlık ülkesinde “yaşanılır çevreler” için de anayasal güvenceler sağlamanın önemi artık kavranabilir… 6