Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
karışmayacağını ve sadece Mondros Mütarekesi hükümleri uyarınca demiryollarını denetlemek istediğini bildirmişti. Aynı gün Refet Bey’in Konya’dan bildirdiği bir haber, artık İtilaf Devletleri’nin de Kuvayı Milliyeyi tanıdığını gösteriyordu; çünkü İtalyanlar buradaki cephaneliklerden nöbetçilerini çekmeye karar vermişlerdi. Askeri ve ekonomik yardıma ihtiyaç duyulan bu günlerde, Bolşeviklerle ilişkiler büyük önem taşımaktaydı. Bu amaçla Eylül 1919’da Dr. Fuat Sabit, eski mebuslardan Yakup Bey, Karakol Cemiyeti üyelerinden Yusuf Ziya ve Baha Sait Beylerden meydana gelen bir heyet oluşturulmuş ve bu heyet hem ilişkileri geliştirmek, hem de Kafkaslar’da incelemeler yapmak üzere bölgeye gönderilmişti. Bolşevik temsilciler yardıma hayır demiyorlardı; ancak iki ülke arasındaki karayolu kapatılmış olduğu için, bu yardımın ilk aşamada ancak mali destek şeklinde olabileceğini söylüyorlardı. Bu yakınlaşmadan rahatsız olan İtilaf Devletleri ise, Bolşeviklerle milli güçlerin işbirliğini önlemek için Kafkas ülkelerini devreye sokmuşlardı. Nitekim bağımsızlık arayışları yüzünden Batı’yı karşılarına almak istemeyen Azerbaycan ve Gürcistan ile, tüm çabalara rağmen, somut bir ilişki kurmak mümkün olmayacaktı. İtilaf Devletleri’nin Heyeti Temsiliye’ye bakışları birbirinden farklıydı. Hatta İngilizlerin, bu konuda kendi içlerinde bile net bir düşünce birliği içinde olduklarını söylemek güçtü. Ordu ve savunma bakanlığı, Mustafa Kemal ile görüşmeler yapılmasına, hatta anlaşma zemini aranmasına karşı çıkmazken, İngiliz Dışişleri Bakanlığı aynı kanıda değildi; çünkü böyle bir tavır, İtilaf Devletleri’nin haberi olmadan iş yapmak ve mütarekeyi esas almamak şeklinde yorumlanabilirdi. Ama diğer yandan Anadolu hareketiyle ilişkilerin tümüyle kesilmesi de istenmiyordu. Nitekim daha önce Erzurum Kongresi sırasında Mustafa Kemal ile yaptıkları görüşme hakkında Lord Curzon’a bilgi veren Yarbay Rawlinson bir kez daha Anadolu’ya dönecek, ama bu kez İtilaf Devletleri’ni kuşkulandırmamak için görüşmeler daha gizli yürütülecekti. İstanbul’daki İngiliz askeri makamları ise Anadolu ile ilişkiler konusunda daha sertlik yanlısı bir tutum içindeydiler. Örneğin İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Sir John de Robeck, Anadolu’daki bazı noktaların işgalini sağlayacak bir askeri harekât önermekteydi. Ayrıca Yüksek Komiserlik içinde, milliyetçilerin Bolşeviklerin etkisi altında olduğuna ve İngilizlere karşı bir ayaklanma planı hazırladıklarına inanan lar vardı; dolayısıyla bu kişilere göre milli akıma hoşgörüyle yaklaşmak sakıncalıydı. Elbette iyi niyetli Türkler vardı, ama bunları diğerleriyle karıştırmamak gerekliydi. İngiliz egemenliğine karşı zayıf durumda kalan Fransızlar ise, İstanbul hükümetinin İngiltere etkisi altında bulunduğuna inandıkları için, milli güçlerle ilişkide olmayı tercih ediyorlardı. Onlara göre Fransa’nın çıkarları, milli harekete yol göstericilik yapmakla korunabilirdi. Ancak Fransızların bir yandan kendilerini böyle konumlandırırken, diğer yandan kasım ayında Kilikya bölgesini işgal etmeleri, tümüyle tezat teşkil ediyordu. Fransızlar için, “Haksız yere Adana’da oturan Ermenileri başımıza musallat eden, şimdi de Urfa, Maraş ve Antep’i işgal eden bir devlet hiçbir zaman dostumuz değildir” diyen Mustafa Kemal, 16 Kasım 1919’da Heyeti Temsiliye adına bir genelge yayınladı. Bu genelgede İtilaf Devletleri’nin toprak politikalarından vazgeçmediklerini, insanlıktan uzak ve adalete aykırı davrandıklarını, Wilson prensiplerinin çiğnendiğini, bu durumun protesto edileceğini dile getiriyor ve ekliyordu: “Türk milleti esarete razı olmaktansa tüm maddi ve manevi güçleriyle varlığını ve haklarını savunmaya azimle devam edecektir.” Fransızlar bir yandan milli harekete yakın görünüyorken bir yandan da işgal faaliyetlerine girişiyorlardı. Fotoğrafta Antep’te Fransızlar tarafından tahrip edilen bir cami görülmektedir. 102