26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Yunan ordularının Türk askerlerinden kaçarken bıraktıkları cephaneler. de kaldı’ ilh. tarzında haberler veriyorlar. Ben hiçbirine inanmıyorum, kendi kendime diyorum ki: İsmet Paşa, Sivrihisar’ın kayaları dibinde, bir mehtaplı gecede bana ‘İzmir’de görüşürüz’ demişti. Bugün, yarın, fakat mutlaka, mutlaka ‘İzmir’e gireceğiz’. Tıpkı vuslat saatini bekleyen bir sevdazede gibiyim. Nereye gitsem, ne yapsam, gece gündüz sizin bana vaat ettiğiniz bu saati düşünüyorum. Bu bekleyiş içinde cihanın bütün hayhuyu bana kuru bir gürültüden ibaret gibi geliyor. İkide bir, kulağımı yere koyup atınızın ayak seslerini işitmek istiyorum. Neredesiniz? Ne tarafa doğru gidiyorsunuz? Yolunuz bir defa daha Metristepe’ye uğrayacak mı? Ah o Metristepe! İki yıl oluyor, hâlâ düne ait bir vaka imiş gibi hatırlıyorum. Biz burada helecan, endişe, vehim ve merak içinde bunaldığımız günlerdeydi. Birdenbire o tepenin üstünden sesinizi işittik. Diyordunuz ki: ‘Silahlarımız önünde, düşman, birçok cesetlerle dolu olan harp meydanını terk etti. Bozöyük ateşler içindedir.’ İşte asıl o andan beridir ki her sözünüzde bir müjde şulesi seziyorum ve ne deseniz iman ediyorum. İki sene sonra kalpleri gene o günlerin helecanlarını, endişelerini, vehim ve merakını andırır şeyler sardığı şu demlerde bütün dullar, yetimler, bütün hicretzedelerle beraber yemeden, içmeden, uyumadan tekrar böyle bir müjdeli habere kulak veriyoruz. Nereden? Bu sefer hangi tepeden sesleneceksiniz? İstanbul’da, bir kırık tekneye benzeyen bu vatan parçasının üstünde, dalgaların sağa sola attığı bir yığın kazazede gibiyiz. Ufuklarda kara bulutlar var, semada henüz hiçbir yıldız gözükmüyor. Fakat benim kalbimde ta içimden bir ışıkla münevverdir. Öyle bir ışık ki gittikçe hem ısıtıyor hem aydınlatıyor. Yanınızda bir tunç dayanıklılığını alan kalbim gittikçe bir külçe haline giriyor ve onun üstünde ‘İzmir’de görüşeceğiz’ sözlerini teşkil eden kelimeler şenlik gecelerindeki hayatların allı yeşilli elva nı ile alevden harfler halinde beliriyor. Bağrımın içinde bu şehrayini tutuşturduğunuzdan dolayı sizin ebedi minnettarınızım. Bundan böyle onu hiçbir şey, onu kaza ve kaderin bedbaht eli bile söndüremeyecektir. Biliyorum ki ordunuzun her ferdine böyle sönmez, sarsılmaz bir iman verdiniz. Onlar her şeyden evvel bu iman iledir ki bütün mihnetzedelerin murada ereceği o beyaz beldeye doğru ilerliyorlar. Güzel İzmir, vuslat gününün yaklaştığını hissediyor ve kafes arkasından nişanlısının yolunu bekleyen bir maşuka gibi kalbi çarpıyor. Ey, merhameti ekseriye cesaretine üstün gelen kahraman! Bu zavallı maşukaya, kendisine kavuşacağımız günü tayin etmek saati henüz gelmedi mi? Afyonkarahisar’ın geri alınması bu saatin yaklaştığına kâfi bir delil değil midir? Buna benzer birçok alametler daha belirdi, söyleyin vuslat ne zaman?..” (Yakup Kadri, İkdam, 31 Ağustos 1338/1922) 293
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear