27 Kasım 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

nan ordusu insan, tüfek, makineli tüfek ve top sayısı bakımından Türk ordusundan önemli derecede üstündü. Yunan taarruzu başladığında Ankara Hükümeti’nin vaziyeti ve Milli Mücadele’nin gelişim evresi, Anadolu’da bir seferberlik ilan ederek milletin bütün kaynak ve imkânlarını, başka bir şey düşünmeden düşman karşısında toplamaya elverişli ve yeterli görülmemişti. Bunun sonucu olarak, henüz tümenlerin taşıt araçları bile tamamlanamamıştı. Bu taarruz karşısında yapılacak olan, Milli Mücadele’nin başından beri olduğu gibi, direnmek ve doğru hareketlerle taarruzu durdurup etkisiz bırakarak orduyu yenilemek için zaman kazanmaktı. Son düşman taarruzu karşısında da, bu asli görevi gözden uzak tutmamak şarttı. Bu düşüncelerle Mustafa Kemal Paşa, 18 Temmuz 1921 tarihinde Eskişehir’in güneybatısında, Karacahisar’da bulunan karargâha giderek, İsmet Paşa’ya şu direktifi verdi: “Orduyu, Eskişehir’in kuzey ve güneyinde topladıktan sonra, düşman ordusuyla aramızda büyük bir açıklık bırakmak gerekir ki, orduyu derleyip toparlamak ve güçlendirmek mümkün olabilsin. Bunun için Sakarya’nın doğusuna kadar çekilmek yerindedir. Düşman hiç durmadan takip ederse, hareket üssünden uzaklaşacak ve yeniden menzil hatları kurmaya mecbur olacak; herhalde bekleınediği birçok güçlüklerle karşılaşacak; buna karşılık bizim ordumuz toplu bulunacak ve daha elverişli şartlara sahip olacaktır. Bu şekildeki çekilişimizin en büyük sakıncası, Eskişehir gibi önemli yerlerimizi ve birçok topraklarımızı düşmana bırakmaktan dolayı kamuoyunda doğabilecek manevi sarsıntıdır. Fakat kısa zamanda elde edebileceğimiz başarılı sonuçlarla, bu sakıncalar kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Askerliğin gereğini kararsızlığa düşmeden uygulayalım. Başka türden sakıncalara karşı koyabiliriz.” Bu öngörüler doğrulanmaya başladı ve ordu gerekli düzeni kurmaya çalışırken, 19 Temmuz günü Eskişehir Yunan ordusunun eline geçti. Ağustos ayında Erkânıharbiye bir resmi tebliğ yayınlayarak Batı Cephesi’nde çeşitli kollarla doğuya yönelen düşmanla süvarilerin temasta olduklarını, Afyon mıntıkasında Çobanlar’a giden bir düşman müfrezesinin topçu ateşiyle dağıtılarak Çobanlar ötesine çekilmeye mecbur edildiğini bildirdi. 17 Ağustos günü bir düşman kuvveti Balıkçı köprüsünün, bir müfreze de Mihalıç köprüsünün yanına gelmişti. Yunan ordusunun büyük bölümü kendi sağ tarafından Sakarya’ya yaklaşıyordu. Bütün ağırlıklar ve kıtalar Sakarya’nın doğusuna geçiriliyordu. Yunan ordusu Sakarya’ya doğru ilerledikçe, Türk geri kıtaları kademe kademe geri çekilerek düşman planını keşfe çıkıyordu. 18 Ağustos günü düşmanın üç tümenlik bir kolordusu Porsuk Nehri kuzeyinde ve güneyinde Sakarya’ya doğru ilerlemekteydi ve küçük kuvvetlerini Sakarya geçitlerine kadar sürmüştü. Üç tümenlik bir diğer kolordu Kavuncu Köprüsü güneyinde Kabak civarına, yine üç tümenlik diğer bir kolordu da daha sağda Toprakpınar yakınlarına varmıştı. Bu ilerlemeler, düşmanın Türk birliklerini sol cenahtan çevirerek kuzeye atmak ve Ankara ile bağlantıyı kesmek istediğini düşündürüyordu. Cephelerde yaşananlar Yunan kamuoyunda sevinçle karşılandıysa da dışarıda aynı etkiyi yaratmadı; daha ziyade Türk ordusunun geri çekilmesinin bir yenilgi mi yoksa bir manevra mı olduğunun bundan sonraki olaylara bakılarak değerlendirilmesi gerektiği düşünülüyordu. Anadolu’da bugüne kadar gösterilen cesaret ve dayanıklılık, kesin bir yenilgi varsayımını engelliyordu. Yabancı kamuoyuna göre, “Atina’nın kâhinleri” zafer naraları atarken, düşlerini gerçek sanıyorlardı, oysa savaş yeni başlıyordu. Türk ordusunun “arkasında alan, önünde zaman” vardı ve karşı tarafın kaynakları da tükenmez değildi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear