Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Months
Days
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
DÜNYA FESTİVALLERİNDEN Çok ödüllü filmler... Londra’daki kız arkadaşı Mina’yla buluşmak için üç ay süren bir yolculuk sonrası, Fransa’nın kuzeyindeki Calais kentine varır, ama iki engeli vardır: İlişkilerine karşı çıkan Mina’nın ailesi ve Manş Denizi. Bilal karşıya yüzmeye karar verince bir havuza yazılır. Burada tanıştığı yüzme antrenörü Simon, boşanacağı karısına hoş görünmek için Bilal’i sahiplenmeye karar verir. (Yön: Philippe Lioret, Fransa, 2009, 116 dk.) D ünyanın belli başlı film festivallerinde öne çıkan, çoğu ödüllü filmlerden oluşan bu bölüm, dünya sinemasındaki en son akımları yansıtıyor. Seyyar Satıcı ve Küçük Çırak’tan sonra çektiği bu üçüncü uzun metrajlı filminde Ramin Bahrani yine Amerika’daki göçmen altsınıfını ele alıyor, ancak bu sefer şehrin kalabalığından uzak, çok daha şiirsel bir yaklaşımla. Süleyman, namı diğer Solo, Kuzey Carolina’nın ufak bir kasabasında taksi şoförüdür. Bir gün William adında, yetmişinde, beyaz, güneyli bir adam, iki ay sonra atlayıp intihar etmeyi planladığı dağın tepesine götürmesi için ona para verir. Solo teklifi kabul eder ama esas niyeti William’ı fikrinden caydırmaktır. Bu tuhaf ikili arasında beklenmedik bir arkadaşlık doğar. (Yön: Ramin Bahrani, ABD, 2008, 91dk.) Tarihin en kana susamış kadın seri katili, Kanlı Kontes olarak da bilinen 16. yüzyıl Macar kontesi Elizabeth Bathory’dir. Bu hikâyeyi beyazperdeye aktaran Julie Delpy, filminde kontesi de canlandırıyor. Efsaneye göre Kontes Bathory yaklaşık 650 genç kıza işkence yapıp onları öldürmüş ve genç kalabilmek için kanlarıyla yıkanmış. Ancak Delpy, hikâyenin daha çok psikolojik dram yönüne ve dönemin güç savaşlarına odaklanıyor. Şubat ayında Berlin Film Festivali’nde dünya prömiyeri yapılan film, Delpy’nin sözcükleriyle şöyle özetlenebilir: “Filmde cinayet, zulüm ve kibir var. 16. yüzyıl böyle bir dönem. Çok karanlık bir film.” (Yön: Julie Delpy, FransaAlmanya, 2009, 94 dk.) İR NOEL MASALI / UN CONTE DE NOËL / A CHRISTMAS TALE Nüktelerini, yergili, şiirsel dilini ve kanlı canlı karakterlerini Dickens’tan; aile, çılgınlık, karmaşık aşk ilişkileri gibi temalarını yönetmen Desplechin’den alan Bir Noel Masalı, kardeş rekabeti ve kederle işlenmiş acımasız bir aile dramı. Noel günü, Junon ve kocası Abel, oyun yazarı kızları Elizabeth, asabi, alkolik oğulları Henri ve en küçükleri Ivan ile bir araya gelir. Junon kanser olduğunu açıklar. Ya kemoterapi görecek ya da ilik nakli için donör arayacaktır. Kuşkusuz, bu ailenin damarlarında akan kan bozuktur. (Yön: Arnaud Desplechın, Fransa, 2008, 150 dk.) Saygın Kazak belgeselci Sergey Dvortsevoy’un ilk kurmaca filmi, derinlikli karakterleri ve inanılmaz hayvanlarıyla harikulade bir komedi. Denizci olarak yaptığı askerliğini tamamlayan Asa, kız kardeşiyle kocasının yaşadığı Kazakistan steplerindeki yurduna döner. İlk isteği, çoban olmadan önce evlenmektir, tek aday da Tulpan’dır. Ama Tulpan, kulakları büyük diye Asa’yı istemez. Yine de Asa ümidini kaybetmez ve çabalamaya devam eder. (Yön: Sergey Dvortsevoy, AlmanyaKazakistanPolonyaRusyaİsviçre, 2008, 100 dk.) Zekice kurgulanmış ama aynı zamanda dokunaklı bir film de olan Yaz, sadakati, arkadaşlığı, aşkı ve ters giden bir hayatı anlatıyor. Britanya’nın küçük bir kasabasında büyüyen Shaun ve Daz çılgın ve havalı ancak tekinsiz çocuklardır. Shaun kaybetmeye mahkumdur. Çekicidir, asidir ama bir zorba olarak tanınmaktadır. Shaun, ilk aşkı Katy ve Daz aşk, seks ve sadakatle dolu bir yaz geçirirler. Bu yaz masumiyetlerinin sona erdiği yazdır. On iki yıl sonra Daz ölür ve Shaun o yazı hatırlayarak geçmişiyle yüzleşmek üzere kasabaya geri dönüş yolculuğuna çıkar. (Yön: Kenneth Glenaan, İngiltere, 2008, 83 dk.) HOŞÇAKAL SOLO / GOODBYE SOLO Madeinusa’nın yönetmeni Claudia Llosa, “çözümlenmemiş, vahşi, kişisel ve toplumsal hafıza hakkında” diyerek tanımladığı son filminde, ülkesi Peru’nun tarihinin karanlık bir dönemini inceliyor. Acı Süt, bu toplumsal hafızanın yükünü taşıyan Fausta adında bir kızın öyküsünü anlatıyor: Fausta, “acı süt” tabir edilen bir hastalıktan mustariptir. Terör günlerinde tecavüze uğrayan annesi Perpetua’dan geçen bu hastalık yüzünden çok sıkıldığında ya da gerildiğinde Fausta’da kanamalar görülür. Sonra anne Perpetua ölür. Fausta korkmaktadır. (Yön: Claudia Liosa, İspanyaPeru, 2009, 94 dk.) TEŞ VE CITROEN / FLAMMEN & CITRONEN / FLAME & CITRON İki kahraman, iki direnişçi: Ateş ile Citroen. Onlar, İkinci Dünya Savaşı sırasında Danimarka direnişi adına düzinelerce işbirlikçiyi, sempatizanı ve nihayetinde Nazi subaylarını temizleyen iki önemli suikastçı. Kimseye acımazlar, kimseye güvenmezler, hele hele güzel kadınlara hiç. Ama öldürdükleri adam sayısı arttıkça her şey sorgulanmaya başlar. Prag’ın yönetmeni Madsen, konusunu gerçek hayattan alan bu son filminde entrikanın, çifte ihanetin, esrarengiz kötü adamların ve şiddetin cirit attığı bir çizgi roman estetiğiyle harika bir casuskara film örneği ortaya koyuyor. (Yön: Ole Christıin Madsen, DanimarkaAlmanya, 2008, 130 dk.) İşte İngiltere Bu’nun küçük oyuncusu Thomas Turgoose bu filmde, evinden kaçıp Londra’ya giden Tomo’yu canlandırıyor. Tomo, Londra’dayken, şehrin kenar mahallelerinde emekçi babasıyla oturan, Marek adında çekingen Polonyalı bir genç çocukla tanışır. Marek, Tomo’nun yanında kalmasını kabul eder. Bir yandan acayip komşularının getir götür işlerini yapmaya başlayan, bir yandan güzel Fransız garson Maria’nın ilgisini kazanmak için birbirleriyle yarışan, bir yandan da Tomo’nun evde kaldığını Marek’in babasından saklamaya çalışan ikili arasında sıkı bir dostluk bağı kurulur. Somers Town, hayatımıza yön verecek dostların hiç umulmadık yerlerde karşımıza çıkabileceğine dair sıcacık bir öykü. (Yön: Shane Meadows, İngiltere, 2008, 75 dk) UVA/HOME Yuva, “tersine akan bir yol filmi, soyutlanmanın deliliğe dönüştüğü çağdaş bir aile hikâyesi.” Sessiz ve çıplak bir arazinin tam ortasında bomboş bir otoban uzanır ve ufuk çizgisinde gözden kaybolur. Yolun hemen kenarında, içinde üç çocuklu bir ailenin oturduğu, küçücük bahçeli tek bir ev vardır. Bir gün, beklenmedik bir zamanda otoban hizmete açılır... Sürekli akan trafik ve gürültüsü bu çağdaş Robinson ailesinin huzurunu ve düzenini altüst eder. (Yön: Ursula Meıir, İsviçreFransaBelçika, 2008, 95 dk.) T İTİ ISIRIR / PERRO COME PERRO /DOG EAT DOG ACI SÜT / LA TETA ASUSTADA / THE MILK OF SORROW Yeraltı dünyasının kurallarını çiğnedikleri için yolları kesişen iki kiralık katilin, Eusebio ile Victor’un izini süren, aksiyonla tıka basa dolu bu kara komedi, hem Kolombiya’nın Oscar adayı hem de Sundance’te prömiyer yapan ilk Kolombiya filmi. Video klip dünyasının eski kurdu Carlos Moreno, senaryosunu yazdığı, yönettiği ve kurguladığı bu ilk uzun metrajlı filminde paranın hızlı el değiştirdiği, kara büyünün işe yaradığı, şiddetin doğal karşılandığı, çetecilerin acımasız olduğu vahşi bir evren çiziyor. (Yön: Carlos Moreno, Kolombiya, 2008, 106 dk.) Avusturya’nın bu yılki Oscar adayı Rövanş, kaderin pençesinden kurtulamayan iki genç aşığın, Ukraynalı hayat kadını Tamara ile patronunun çırağı Alex’in umutsuzluklarını anlatan çarpıcı bir psikolojik dram. Tamara ile Alex bir banka soygunu planlar. Her şey yolunda gider, ta ki bir polis Tamara’yı vurana kadar. Dünyası yıkılan Alex ormana kaçar. Nefretin pençesinde, intikam planları yaparken o polisin karısı Susanne ile karşılaşır. (Yön: Götz Spielmann, Avusturya, 2008, 121 dk.) Oyuncu, senarist, yönetmen Sylvie Verheyde’in üçüncü uzun metrajlı filmi, on bir yaşındaki Stella’nın bir yıl boyunca yaşadıklarını ve yetişkinliğe ilk adım atışını anlatan dokunaklı bir hikâye. Sene 1977. Paris’in dışında, çalışan kesimin oturduğu bir mahallede yaşayan ve anne babası bar işleten Stella, Paris’in gözde okullarından birinde okumaktadır. Bir gün okulda, memleketleri Arjantin’den sürülen aydın bir Yahudi çiftin kızı olan Gladys ile tanışır. Arkadaşının evinde okuduğu kitaplar ve dinlediği müziklerle Stella yavaş yavaş başka bir boyutun, yani gerçek hayatın içinde gezinmeye başlar. Stella, yakın zamanda yaşama veda eden oyuncu Guillaume Depardieu’nün rol aldığı son filmlerden biri. (Yön: Sylvie Verheyde, Fransa, 2008, 103 dk.) RÖVANŞ / REVANCHE A KONTES / THE COUNTESS STELLA B PLUIE / LET IT RAIN Güney Fransa’da geçen ve kadın erkek çatışmasını konu alan, yergi ile güldürünün iç içe geçtiği film, kendinden başka bir şey düşünmeyen feminist bir roman yazarının (yönetmen Agnès Jaoui) hikâyesi. Politikaya girmeye karar veren Agathe, annesinin vefatından sonra memleketine döner. Bir belgesel hazırlamakta olan evin Cezayir asıllı hizmetçisi Karim ve kız kardeşinin sevgilisi Michel’le (senarist Bacri) bir röportaj yapmaya razı olur. Kahramanlarımız aracılığıyla film, ilişkiler, cinsel siyaset, aile, zina, feminizm, sinemacılık ve politikaya doğru bir yolculuğa çıkarıyor bizi. (Yön: Agnès Jaoui, Fransa, 2008, 110 dk.) Ç BİLGE ADAM / KOLME VIISASTA MIESTÄ / THREE WISE MEN Ezik olduklarını düşünen, ama belki de pek zeki olan üç orta yaşlı adam, Noel arifesinde Finlandiya’da bir karaoke barda bir araya gelirler. Polis olan Matti yeni baba olmuştur ama karısı çocuğun ondan olmadığını söyler. Kanserle boğuşan fotoğrafçı Erkki, Matti’nin bebeğinin gerçek babasıdır. Aktör Rauno’nun karısı yeni ölmüştür ve oğlu ondan nefret etmektedir. Komik muhabbetleri itiraflarla dolu bir iç dökme seansına dönüşürken, bu üç antikahraman erkekliğin yüzkarası olduklarını anlatırlar ve bir yandan da bir Noel mucizesinin gerçekleşmesini umarlar. (Yön: Mika Kaurismäki, Finlandiya, 2008, 98 dk.) İsrail asıllı Amerikalı bağımsız sinemacı Amos Kollek’in on beşinci uzun metraj filmi olan Huzursuz, bir baba, oğlu ve kefaret hakkında. Moshe, sorumluluktan ve yeni doğan çocuğundan kaçmak için İsrail’den Amerika’ya taşınmıştır. Yirmi yıl sonra dibe vurmuştur, kirasını bile ödeyememektedir. Bu sırada oğlu Tzach, İsrail ordusundan terhis edilir. Annesinin ölümünden sonra babasının adresini bulur. Tzach ve Moshe ilk defa karşılaştıklarında, bastırılan kırgınlıklar ortaya çıkar. Öfkeli bir oğul, suçluluk duyan bir baba. Her şeye sıfırdan başlamaları gerekecektir. (Yön: Amos Kollek, İsrailKanadaAlmanyaFransaBelçika, 2008, 100 dk) İTMEYEN YÜRÜYÜŞ / ARUITEMO, ARUITEMO / STILL WALKING Koreeda’nın Hana’dan sonra çektiği son filmi, bir yaz günü düğümlenen, neşeyle hüznün ustaca dengelendiği bir aile dramı. Artık yaşı kemale eren bir çiftin oğluyla kızı çocuklarını ve eşlerini de yanlarına alıp aile ocağına gelirler. Ailenin en büyük oğlunun ölüm yıldönümüdür. Her ailede olduğu gibi, dargınlıklar ve sırlar yüzünden araları açılan aile üyeleri arasında halen bir sevgi bağı vardır. Ozu’nun başyapıtı Tokyo Hikâyesi’ni hatırlatan Bitmeyen Yürüyüş, aile bağlarının kıymetli olduğu kadar sinir bozucu da olabileceğini gözler önüne seriyor. (Yön: Hirokazu Koreeda, Japonya, 2008, 114 dk.) ELALI DÜĞÜN / BRÚDGUMINN / WHITE NIGHT WEDDING Karanlık polisiye Bataklık ile 2008’de Altın Lale için yarışan Baltasar Kormákur, bu kez Çehov’un İvanov’undan serbestçe uyarlanan ve İzlanda’nın Oscar adayı olan bir komediyle beyazperdeye geri dönüyor. İzlanda’da yılın bu en çok izlenen filmi, ikinci kez, ama bu sefer eski öğrencilerinden yarı yaşında bir kızla ertesi gün evlenecek olan orta yaşlı profesör Jon üzerine odaklanıyor. Ancak Jon’un önünde birkaç engel vardır: Aksi müstakbel kayınvalidesi, zilzurna sarhoş sağdıcı ve duygusal bir kadın olan eski karısı. Dahası beyaz geceler başlamıştır ve hava bir türlü kararmaz. Ziyaretçilerin adaya akın etmesiyle Jon’un eli ayağına dolanmaya başlar... (Yön: Baltasar Kormákur, İzlanda, 2008, 96 dk.) Yönetmen Kurosawa, çok övgü alan Parlak Gelecek filminden önceye, “pek bir işlevi olmasa da, aile diye bir kavramın olduğu zamanlara” dönüyor. Dışarıdan sıradan gibi gözüken ancak parçalanmakta olan bir Japon ailesinde, baba işini kaybeder, ancak gerçeği gizler, işi varmış gibi yapıp sokaklarda gezinir. Üniversitede okuyan en büyük oğlu eve nadiren gelir. En küçük oğlu ailesinden gizli piyano dersleri almaktadır. Evin annesi, ailesini bir arada tutmayı başaramaz. Yabancılaşma üzerine çağdaş bir fabl niteliği taşıyan film, trajedi ve mantıksız komedi arasında bir yerde duran bir ailenin ürkütücü portresini sunar. (Yön: Kiyoshi Kurosawa, Japonya Hollanda Hong Kong, 2008, 119 dk) Belçika’nın 2009 Oscar adayı Eldorado gerçek bir olaydan esinlenen absürd bir komedidram. Film, yönetmen Bouli Lanners’in canlandırdığı Yvan karakteri üzerine odaklanıyor. Yvan, kırklarında, asabi bir antika araba satıcısıdır ve genç Elie’yi dükkânını soyarken yakalar. Onu bir temiz döveceğine, aksine tuhaf bir şekilde kanı kaynar Elie’ye ve eski Chevrolet’siyle onu anne babasının evine kadar götürmeye razı olur. Böylece uyumsuz mu uyumsuz bu iki yalnız adamın hiç olmadık insanlarla dolu Wallonia bölgesindeki tuhaf yolculuğu başlar. (Yön: Bouli Lanners, BelçikaFransa, 2008, 85 dk.) OŞ GELDİNİZ / WELCOME Türk oyuncuların canlandırdığı âşıkların arasına Manş Denizi’nin girdiği çağdaş bir RomeoJülyet hikâyesi. Musullu kaçak Kürt genci Bilal, B SOMERS TOWN Ü TOKYO SONATI / TOKYO SONATA TULPAN HUZURSUZ / RESTLESS Y YAZ / SUMMER ELDORADO B BANA YAĞMURDAN BAHSEDİN / PARLEZMOI DE LA 12. SAYFA H İ 28. ULUSLARARASI İSTANBUL FİLM FESTİVALİ 13. SAYFA