23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

SAYFA CUMHURİYET 24 OCAK 2003 CUMA UGUR MUMCU OZEL EKİ UĞUR MUMCU'NUN KALEMİNDEN TERÖRÜN YAKIN TARİHÇESİ DERLEYEN: Işık Kansu rülmüştür. Gün Sazak'm solcu teröristlerce öldürülmesi, bu cinayet zincirinin bir başka halkasıdır. Bütün bunlar rastlantı mı? Yoksa, Mafya'nın karanlık dosyalannı açan Italyan yargıcın sol görüntülü bır terör örgütünce öldürülmesi gibi bu cinayet de bilemediğimiz bir oyununparçası mıydı?.. Şaşırtıcı rastlantılarla dolu olan bu terör dünyasında her olay en umulmaz olasılıklan ile birlikte araştınlmalıdır. (Cumhuriyet, 7 Mayıs 1984, h Sürerken) zaman Türkiye'de terörün arkasında çok çok büyük güçlerin bulunduğu sonucuna vanyorsunuz. Vasila diye bir gemi geliyor, Istanbul'da aranıyor. Makine yedek parçası yazıyor konşimentoda, roketatar mermileri ele geçiyor. Gönderen Kintex şırketi. Kimdi Kıntex şirketinin Türkiye temsilcılen? (Almanya konuşması, 1984) İZ SÜRERKEN... sonras,"antienıperyaHst''bıhnçle yetişen yükseköğrenim gençliği, "petrolvemadenlerin mfflikştirilmesi'', "bağnnsız dış pota'tika" gıbi konulan savunarak, yasal yollarla seslerini duyurmaya başladılar: Gençlik, ulusçu, toplumcu ve devrimci bilinçle halkı uyarmaya ve uyandırmaya çalışıyordu. Karşı eylem planlandı hemen. Aynı dönemde, bir siyasal partiyi ele geçiren Alpaslan Türkeş ve arkadaşlan, "komando kamplarT adı verilen silahlı eğitım merkezlennde bazı gençleri "miIKyetçitoplurncu'' öğretiyle yetıştirmeye çalışmaktaydı. Bu örgütlenme biçimi, açıkça Sıyasi Partiler Yasası 'na aykınydı. Fakat devir Süleyman Demire) devriydi ve bu devnn Başbakanı: Iti ite boğduruyonım gerekçesiyle, ülkede çıkacak bir sağsol çatışmasından çıkar ummaktaydı. Kanlı öğrenci çatışmalan bundan sonra başladı. Cinayetler birbirini kovaladı. Sokak ortalannda, üniversite yurtlannda vurularak öldürülen öğrencilerin hiçbirinin katili buhınamıyordu. Üstelik olaylar bütün şiddetiyle sürdürülüyor ve devrin sorumhı hükümeti, bir "kapahtribün" seyircisi gibi olupbitenleri göz ucuyla izlemekle yetiniyordu. Böylece günden güne, universiteler birer savaş alanına dönüştü. Silahlı baskınlar, sokak ortasında vuruşmalar sürüp durdu. Hükümetin sorumsuz başı aynı günlerde: Sokaklar yürümekle aşınmaz diye önemsemez görünüyordu olup bitenleri. Fakülte sınırlannı aşan öğrenci olaylannı önlemek gerekçesiyle, polis birlikleri yanında, Silahlı Kuvvetler'den de askeri birlikler çağnlmakta, böylece "askeröğrend " çahşması yaratılabılmesi içın gerekli ortam oluşturulmaktaydı. Bunlar, toplum olaylannın ortaya çıkarttığı basit rastlantılar mıydı, yoksa gizliden gizliye uygulanan bir "plaıTın gerekleri miydi? Olaylan, geriye doğru dönüp değerlendirdiğimizde, bu ikıncı olasılığa ağırlık vermek akla yakın gelmektedir Bir de, olaylann içindeki "kışkırüaajanlar" teker teker saptarunca, bazı gerçekler iyice su yüzüne çıkmaktadır. lstenmiştir, körüklenmiştir bazı olaylar. Hiç şüpheniz olmasın. Bu tür olaylann akışı ile 12 Mart gününe gelindi. (Yeni Ortam, 13 Kasım 74, Sormayalım mı?) sine rağmen, bu "cunta karargahına" ldmse elıni sürememiştır! (Yeni Ortam, 19 Şubat 1975, Güç Günler) onlrgerilla var mıdır yok mudur? Bu tartışma 12 Mart döneminde ünlü Ziverbey Köşkü'nde sorgu yapan görevlilerin işkenceli sorgulardan geçırdiklen sanıklara "Burası kontrgerilla teşkilatıdır. Burada kanun yoktur" diye gözdağı vermeleri ile ortaya çıkrnıştır. Bu yüzden. "KontrgeriDa var mıdır yok mudur" tarhşmalanna işkenceli sorgulardan başlamak gerekir. Ziverbey Köşkü'nde birçok seçkin aydını, kurmay subayı ve generalı sorguya çeken ve sorgulara "Burası kontrgerilla teşküatHbr" diye başlayan bu görevlıler, yetkilerini hangi yasadan alıyorlardı ve niçin "Burası kontrgerilla teşkflatKhr" di •• K nah'ndaki "Antigerilla Okulu" yetiştirmeleridir. Son on yılda girişilen askeri darbelerin amaç ve yöntemlenyle birbirlerine benzemeleri ve darbeden sonra uygulanan işkence yöntemlerinin de birbirinin aynı olması. bu bakımdan şaşırtıcı olmahdır. 12 Mart 1971 tarihinden sonra kendılerine "kontrgerina" adı verilen örgütün uyguladığı işkence yöntemleri, Şıli'de, Uruguay'da, Yunanistan'da uygulananlann aynısıdır. (Yeni Ortam, 21 Ocak 1975, Necmettinler') 44 A ntigeriDa Okulu"nun TürkirVye'dekı "şubesi'' olan ''Kontrgerilla'' adlı gizlı örgüt kımlerden oluşmaktadır? Bazı yasal yetkileri üzerlerinde taşıyarak bu örgütte çalışanlann kımlıklerini, devletin bazı yetkilileri bilmektedir. Bu adlan 12 Mart'ın karanlıklanna gömmeye kimsenin hakkı yoktur. Hiçbır sünger, bu adlan belleklerden silmemelidir. yakın bir iktidarla yaşadık. bir de bize düşman bir iktidarla yaşadık. Her iki iktidann da olaylara bakış açısına tanık olduk. Ben Uğur Mumcu olarak ruhsath, emniyeti açık tabanca taşımaktaydım. Her an bir saldın beklemekteydım, 12 Eylül'e kadar böyle yaşadım. Her gün bir arkadaşımız öldürülmekteydi. Hiç unutmam, Doçent Bedrettin Cömert, gazeteye yazı getirdi, ertesi sabah öldüriildüğünü öğrendik. Bir gün sonra da cenazesini kaldırdık. Doğan Öz, yiğit bir savcıydı, Ankara Cumhuriyet Savcı Yardımcısı, yakın arkadaşımızdı. MHP ve ülkücü örgütlerin üstüne gittiği için kapısı önünde pusu kurularak öldürüldü Bunlan yaşadık her gün. (Almanya konuşması, 1984) liyoruz bunca olayı. Elimiz kolumuz bağh sanki. (Cumhuriyet, 23 Şubat 1977, Vur Öldür Yaşatma) 'T'erörün amacını bilmeyen kalA madı. Kargaşa ortamı içinde bir "iktidar boşluğu" yaratmak, sonra da bu boşluğu "otoriter yönetim" görüntüsü altında bir "faşist diktatörlük" kurarak doldurmak. Bunun ıçin toplumdaki bazı kesimlen alabildiğine silahlandınyorlar. Silahlı sağ, siyasal partilerin yönetim birimlerine kadar uzanıyor. Acımasızca işlenen cinayetlerle solda tepkiler oluşturmak ve bundan sonra da bu tepkilerin duygusal çalkanhsı içinde sol kesimin bazı gruplannı silahlı eyleme itmek planı, çok açık ortada!.. Sağ da sol da silahlı. Askeri müdahaleler içın en beylık gerekçelerden biri budur!.. Sağın ve solun silahlanması, silahlı gruplann çatışması, bu çatışmalann bir türlü durdurulamaması, otoriter re O B u bir karanhk dünyadır, bu karanlık dünya en dip köşelerine kadar aydınlanmadan, Türkıye'de devletin, demokrasinin, anayasal düzenin sağlıklı işlemesıne hiç mı hiç öylesi bir ortamda olanlara hiç şaşırmamak gerekirdi. Bundan sonrası "yağmuryağması" gibi doğaldır. Belli koşullar belli sonuçlan doğurur. Darbe koşullan bir kez oluşturulıınca sonuçlardan da kaçınılamaz. Önemli olan bu koşullann oluşmasına engel olabilmektir. Bilinen kuraldır; yönetemeyeni yönetirler. Yine bilinen bir başka kuraldır: Doğan "iktidar boşluğunu" gelir bir silahlı güç doldurur. 12 Eylül'de olan da budur. 12 Eylül'de yönetime el koyan askerler, soruşrurmalan terör eylemleri ile sınırlı tutup bu eylemleri yönlendirenleri yakalamalan gerekirken, yapay siyasal davalarla ülkede faşizm rüzgarlan estirdiler. Bununla da yetınmediler, kâr, faız ve rant gelirini artınp, emek gelirlerini azaltan ekonomik modelı de silah zoruyla uygulayarak bugünkü adaletsiz toplum düzeninin oluşumunda büyük roller oynadılar. Islamcı akımlann gelişmesine de bılerek ya da bılmeyerek destek oldular. (Cumhurivet, 14 Evlül 1990, lOYıl Sonra) B yorlardı? (Cumhuriyet, 28 Ocak 1986, Kontrgerilla) ". Amerikan SiKuvvetleri tarafından yönetilen Panama'daki "Antigerilla okulu" ile Washington'da "Uluslararası Poiis Akademisi''nde okutulan bır dersin adıdır. Bu derslerde. solcu ayaklanma ve devrimci eylemlere karşı alınması gereken tedbirler konu edilmektedir. "KontrgeriDa" üzerinde yazılan kitaplarda yer alan siyasal değerlendirmelerde. Amerika'nın bütün yoksul ülkeler halklannı birer "rehine" olarak tuttuğu ve bazı ülkelerde de, reform girişimlenni istediği ölçüde tutmak gibı taktikleri olduğu da yazılmaktadır. (Cumhuriyet, 3 Nisan 1976, Kontrgerilla Taktikleri) CJ ili'de, Bolivya'da, Uruguay'da ve k J Yunanistan'da faşist darbelen yöneten subaylann çogu Panama Ka (Yeni Ortam, 27 Ocak 1975, Size Başvuruyorum) 1 ^\ Eylül öncesini yaşadık. Tür1 ^kıye'de 3035 yıl ele alınırsa her 4 yıla bir genel seçim, her üç yıla bir sıkıyönetim, her 10 yıla bir askeri yönetim düşüyor. Bu demektırki; bız demokrasi denen sıstemi benımsememişiz, uygulamamışız, anlaşamamışız, algılayamamışız. Bır ülkede 10 yılda bir ihtilal olur, bir başbakan, yine iki bakan ipi çekilir. İki yıl sonra bu ihtilali yapan kadronun içinden bir kurmay albay ve bır binbaşı ipe çekilir. Daha sonra üç genç ipe çekilır ve daha sonra ıdam sehpalan kurulursa ve daha sonra 5 bın cinayetın dosyalan mahkemelerde üst üste gelirse, o zaman ülkede işlemeyen bir şey, anormal bir gelişim var demektir.." (Almanya konuşması, 1984) 'T'ürkiye 'de bır terör dönemi yaşaL dık. Bu terör dönemini bir bize I nsanlar, insanlar niçin hapis yatar? Niçin acı çeker, niçin? Ziverbey köşklerinden, Hattı Hümayun denen işkence karargâhlanndan geçer, niçin? (Dıkıli konuşması, 12 Temmuz 1986) 1 ^ M a r t 1971 tarıhinden sonra 1 ^ k e n d i l e r i n e devlet zoruyla "Atatürkçülük" etiketi yapıştıran yetkili ve etkililerin gölgeleri altında kurulan "Kontrgerina" örgütü, önce işkence yöntemleriyle suç ve suçlular yaratmış, bundan sonra da yeniden saldınlar düzenleme görevini üzerine almıştır. Bu yasadışı örgütte bulunanlann adlan birçok sorumlularca bilinme olanak yoktur. Bir de\let ki, yurda iki yılda sokulan iki buçuk milyar liralık silahm teröristlere nasıl sağlandığını bile araştırmaz, araştıramaz; bu devletin terorizmi önlemesı düşünülemez. Önce bu konu aydınlığa kavuşacak: Bu silahlan yurda kirn sokuyor? Terorizmi kim "finanse" ediyor? Kim ödüyor bu iki buçuk milyar Türk liralık sılahın parasını? Kim, kimler?.. (Cumhuriyet, 22 Mayıs 1980, Son saldırı) erçek sorumlular yirmi yaşındaki katiller değil, onlara bu silahlan veren, yüreklerine bu kör kini dolduranlardır. Gencecik çocuklar bunlar. On dokuz yaşında, yirmi yaşında, yirmi bir yaşında, babalan, dedeleri olacak yaşta insanlann gözleri önünde öldürülüyorlar. Savcısı, yargıcı, politikacısı, yazan, çizeri, profesörii, doçenti ve sokaktaki vatandaşı ile yaşıyoruz bunlan bir bir. Elimizden de hiçbir şey gelmiyor. Bir kanlı serüven izler gibi iz jim özlemcilerinin abarta abarta ve ballandıra ballandıra kullandıklan gerekçelerdir. (Cumhuriyet, 1 Kasım 1978, îşin Başı) O ıfatYıldınm, Bedrettin Cömert'i Avöldüren katıl, Frankfurfta ıstasyon yakınında bır dükkânda eroınle yakalandı ve itıraflarda bulundu, "Ben ülkücü örgüt adına bu eroin kaçakçıhğını yapıyorum" diye. Çok ünlü Türkler; Oral Çelik, Abdullah Çatlı, Abdi Ipekçı'nin öldürülmesınde silahı sağlayan, planı yapan Mehmet Şener, bunlar da uyuşturucu madde kaçakçılığı yapmakla suçlanıyorlar. (Almanya konuşması, 1984) A yTehmet Ali Ağca, "tpekçi'nin ölIVIdürülmesi karan, kasun ayı ile arahk ayı içinde planlandı" diyor. Ipekçı, 12 Ekim tarihinde başlayıp 23 Ekim tarihine kadar sürdürdüğü kaçakçılık yazılanndan sonra, kaçakçılık konusunda bir başka önemli dosyanın üzerinde çalışırken öldü G ÇJ ilahlı sağ eylemcıler de, silahlı sol kJeylemciler de, PKK örgütü de uyuşturucu madde satmakta, buna karşılık sılah sağlamaktadır. Ve bu çokuluslu siyasette, birtakım ülkelerin sınırlanndan silahlar vızır vızır geçerek Türkiye'ye sokulmaktadır. 12 Eylül öncesi ülkeye 822 bin silah, milyonlarca mermi sokulduğu anlaşıldı. Bu silahlann 10'da9'u NATO ülkelerinde üretilmiştir ve bir Varşova Paktı üyesi olan Bulgaristan topraklanndan ve bir Bulgaristan devlet şirketi olan Kintex aracılığıyla Türkiye'ye sokulmaktaydı. Kintex şırketinin Türkiye temsilcileri de milliyetçi muhafazakâr politikacılardı. Avukatlan da bir eski milli istihbarat görevlisi idi. Bu denklemi çözmenin olanağı yok. (Harp Akademileri Konferansı konuşması 13 Ocak 1993) ilah kaçakçısının siyasal amacı yoktur; onun amacı, terör pazannda para kazanmaktır. Ancak, terörün örgütlenmesınde kaçakçının teT röristle örgütsel ve eylemsel beraberliği söz konusudur. Bu beraberlik, terör olayının maddı oluşumu ile "çokuhıslu" yanını gösterir. (Cumhuriyet, 4 Ağustos 1981, 'örgütlü Suç') Devamı 5. Sayfada S DOSTLARI UGUR MUMCU'YU ANLATIYOR MUMCU İLE İLGİLİ BİR ANI HALİT ÇELENK (Hukukçu) Uğur Mumcu deyince, üstün bir zekâ, yüksek bir espri yeteneği, sıcakbirdostluk, özveri ve kıvrakbirkalem geliyor usuma. O,yazarvegazeteci olarak doğrulan yazmayı ilke edin'/ mişti. Medyada kımi gazeteci ve yazarlann yeterince araştırma yapmadan, kolaycılığa kaçarak haber ve yazılar yazdığını görüyordu. Oysa kolaycılık aynı zamanda kimi tuzaklan da beraberinde getiriyordu. Mumcu bu alanda "araşonnacıgazetecilik'' ilkesini benimsedi. Yazılannda bu eleştirel düşüncesini şu sözlerle anlatıyordu: uBflgi sahibi olmadan fikir sahibi ohınamaz". Yazı ve kitaplan, benimsediği bu ilkenin tanıklan oldu. Uğur Mumcu ile 1960'lı yıllardan o vahşı saldınya kadar süren dostluğumuzda ilgi çekici anılanmız yaşanmıştır. ÎM tanesini özetliyonam: Ona ilişkin belleğimdeki en canlı anılardan birisı, 70Ti yıllarda Yıldırım Bölge Askeri Cezaevi'nde Prof. Mümtaz Smsal ve Prof. Bahri Savcı, Prof. CahitTalas, Yazar tlhami SoysaL Av. Nevzat Hervacı, Muzaffer Ilhan Erdost ve başka dostlarla birlikte kaldığımız dönemde, Uğur'un fikralanyla, önümüze serdigı kara mizah örnekleriyle o karanlık günleri süslemesi. Uğur'la ilgüi bir başka anım da Deniz'lerlebağlantıh. DenizGeznüşve bazı arkadaşlan gözaltına alındıktan sonra önce Kayseri Cezae\i'ne götürüldüler. Onlan görmek ve gereksinimlerini karşılamak için, ODTÜ'lü bir öğrencınin babasının arabası ile Kayseri'ye gidecektim. Uğur bunu bıliyordu. Kışın en soğuk günlerıydi. Ben gitmeden önce bize geldi ve "Halit Ağabe\, bunlar benim bazı kazak ve elbiseterim. Bunlar da babanunkfler. Deniz'lere bunlan götür" dedi. Uğur'un ve merhum babasının elbiseleri yepyenıydiler. Onun insanlık ve dostluğunun bir simgesi olan bu olayı hiç unutmadım. Çağımızda en büyük suç: Haksızlıklara, adaletsızliklere, yolsuzluklara, halkın malını çalanlara, savaş kışlartıcılığına ve yandaşlığına karşı çıkmayarak susmaktır. Uğur. bu suçu işlemediği için öldürüldü. UĞUR'U ANARKEN... MELİH AŞIK (Gazeteciyazar) Başsavcı NusretDemiral'ın olay yerine gelişi... Eğer cinayet yabancı kaynaklıysa faiDer bulunmaz, deyişi... Etrafa şöyle bir göz attıktan sonra şıp diye "CHay yabancı kaynakb" kehanetinde bulunuşu... O lanetli günden bugüne dek süzülen anılar arasında kimı sahnelerhâlâ canlı... En canlı olanlar ıse devletin daha ilk andan itibaren cinayetı soruşturmaktaki isteksizliğiyle ilgili... Uğur'adüzenlenen sabotajın aynı zamanda laikliğe, Cumhuriyet'e. demokrasiye, dürüst gazeteciliğe, yurtseverh'ğe yönelik olduğunda hiç kimsenin şüphesi yokrur. llerleyen yıllarda katiller bulunmayarak onun yolundan yürüyecek olanlara gözdağı verilmek istenmiştir. Bir iki yıl önce Uğur Mumcu'nun katilleri olarak kimi militanlar hapse atılmıştır ama tetikçilerin ardındakiler her zaman karanlıktadır. Devletin içinden bu cinayete yardımcı olanlar hâlâ meçhuldür. Neyse ki ciltler dolusu kitabı vardır ve o kitaplan dikkatle okuyanlar en azından cinayete azmettirenleri görebilmektedirler... Uğur'u aydınlığa, soyluluğa, erdeme düşman olanlar öldürttü. Ulkeyi bugünlere getirenler aynı kişiler ve çevTelerdir. Türkiye'nin bugünkü dibe oturmuş hali, Uğur'suzluğun da fotoğrafıdır. Onu özlemle ve saygıyla anıyoruz... MÜCADELE GEREK ULUÇ GÜRKAN (Eski Ankara Milletvekili, gazeteci) Geçenlerde genç bir akademisyen dostum sordu: Uluç Bey, sizin gençlik yıllannızadamgasını \"uran ulusalcıbağımsızlıkçı sol sıyasete ne oldu? Bugün niçin etkili olamıyor? Gerçekten de, ne oldu? Ulusalcıbağunsızhkçı sol siyaset günümüzde neden etkili değil? Bu siyaseti unutmamızın, daha doğru bir deyişle bize unutturulmasının Uğur Mumcu ile öncesinde Muammer Aksoy'un. sonrasında Ahmet Taner Kışlalf nın kahpece katledilmelerinın arasında bağ olabilir mi? Kuşkusuz bir bağ var.. Onlar sol düşünceli ödünsüz Kemalistlerdi. Adına ıster sosyal demokrat deyin, ister demokratik solcu, her toplumca demokratın özde Kemalist olduğunu sadece yazdıklanyla, konuştuklanyla değil, yaşamlanyla da kanıtlıyor, geniş kitlelere bu konuda öncülük ediyorlardı. TAŞ GEDİĞİNDE ÖCAL BENİNGTAN (Emekli Danıştay üyesi) 1960 Tı yıllar. Türkiye'nin sosyalizm ile tanıştığı günler Devlet Planlama Teşkilatı kurulmuş, Doğan Avcıoğlu Yön dergisini çıkanyor ve Uğur ile ben orada gönüllü çalışıyoruz. Sümer Sokak'taki "Sos\^BstKültürDerneği''ne gidiyor. her cumartesi günü verilen konferanslan dinliyoruz. Ankara Hukuk Fakühesı"nde de açık oturumlar düzenliyoruz. Bizim tarafı belirlemiş, Doğan Avcıoğlu'nu, dönemin DPT Müsteşan OsmanNuriTorun'u çağırmışız. Karşıt görüşleri savunması için Forum dergisini çıkaran Prof. Dr. Aydm Yalçm' a gittik, açık oturuma katılmasını ıstedik. Yalçın, kendisi dışındaki konuşmacılann adlannı sordu. Biz Avcıoğlu ve Torun'un adlannı verince, güldü, "Karşnna adam çıkarm" dedi. Uğur durur mu, o da güldü ve taşı gediğine koydu: "Onlar da sizin için aynı şeyi söylüyorian" Uğur. hiçbir lafm altında kalmazdı...
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear