23 Kasım 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

1 1 ğını yine dinsel temalı yaratışlar, yapıtlar halinde kaynağına geri yollamaktır. Tann'nın seçkin kulu, Tanrısal esinle beslenen bir ayrıcalıklı kişıdir sanatçı. Onun için sanatı da Tanrı'ya ve onun yeryüzündeki temsilcisi olarak kiliseye ve de yönetici sınıflara özgülenmelidir. 'Halka döniik'lük, toplumsallık, ortaçağ ve onu izleyen dönemin sanatçı niteliğiyle bağdaşmaz. Ve onun için sanat, Avrupa'nın sayısız sarayını, şatosunu, müzesini dolduran sayısız resim, heykelin, sayısız dinsel mimarlık örneğinin tanıklık ettiği gibi, öncclikle dine adanmış bir uğraş alanıdır. Topluma adanmışlığı, toplumsal niteliği çok daha sonra söz konusu edilecektir... Forman'ın "Amadeus"u, Salieri'nin yıllar sonraki yaşlanmış görıintüsüyle başlamaktadır. Bir yaşhlar yurdunda yaşayan ve iyice hasta olan sanatçı, bir rahibe günah çıkarmakta, bu arada yıllar önce Mozart'ı nasıl 'zehirledigi' konusunda vicdanında taşıdığı yükten kurtulmaya çalışmaktadır. Ustaca kurulmuş geriye dönüşlerle gelişen film, bize o dönemi görkemli sarayları, kıral salonları, tenısilleri, baloları ve akla gelebilecek tüm zenginlikleri ile gösteren başarılı bir 'çağ filmi'dir öncelikle... Ama saray kesimi denli sokak da, yoksulluğu, sefilliği, çok daha 'hafif' eğlencelerle oyalanan insanlarıyla ilginç biçimde betimlenir. 2 usta oyuncunun, Murray Abraham'la Tom Hulce'nin göz kamaştırıcı biçimde canlandırdıklan Salieri ve Mozart, film boyunca ölümcül rekabetlerini yaşarken, film Mozart'ın müziğinden de görkemli biçimde yararlanır. Oyunda 10 dakika kadar süren Mozart müziği filmde 90 dakikaya yayılan önemli bir öğe olur ve filmin yapısına alabildiğine organik biçimde yerleşir. Mozart'ın operalarının, "Don Giovanni", "Saraydan Kız Kaçırma", "Figaronun Diigünü" ve "Sihirli Flüf'ün yaratılmalarından bölumler, yine filmin dramatik yapısı içinde, zaman zaman dayanılmaz ıncelıktckı esprılerle yer alır. Sözgelimi kıralın operada bale bölümlerini yasaklaması üzerine, müziksiz olarak provası yapılan bir bale bölumune aniden gelen kııalın sorusu gibi: "Nedir bu kuzum? 'Modern' bir şey mi? "Amadeus", tarihsel gerçeklerle kolay bağdaşmayan bölumler içermektedir. Sözgelimi Unlü 'Requiem'ınin Mozart'a Salieri'nin kendisi tarafından (sonradan el koymak amacıyla) ısmarlanması, Mozart'ın kendisini terketmiş bulunan karısının sanatçının ölümünün eşiğinde eve dönerek Requiem'i Salieri'nin elinden kurtarması gibi... Ancak bu tür 'sapmalar' filmin akışına ve genel tarihsel / dönemsel gerçekliliğine zarar vcrnıedığı gibi, bazı bölümleriyle filmin Mozart'ın muziğini yaratış surecine ve daha genelde sanat yapıtının yaratılış surecine getirdik tanıklığa ısık lutmaktadırlar. Sözgelimi Mozart'ın ölunı döşeğinde 'Reqııiem'in beıuersiz nağmelerini bizzat Salicri'ye yazdırdığı bölum gibi.. Bu olayın tarihsel gcrçckliği elbette kuşkuludur, ama sanatçının bu belki de en büyük yapıtını, hayattaki en buyuk rakibi (ve belki de katili) olan Salieri'nin eliyle kâğıda dökmesi, sanırım sinema tarıhinin en unutulma/ sayfalaı ından birini oluşturacaktır... Bir çağdaş sanatçının müziğin en büyük isimlerindcn birinc adadığı benzersiz filmi, kuşkusuz en çok, bu 'yaratış siireci'ne bakışıyla belleklerde yer edecektir... Mozart, Salieri, 18. yüzyıl saray müziği, Batıda sanatçı / din iliskileri, sanatın dinsel kökenleri... Tüm bunlar kuşkusuz bizim kamuoyumuzu çok ilgilendiren olaylar değil. O yüzden, hiç kuşkunuz olmasın, "Amadeus" başyapıtı da ülkemize getirilen filmler arasında yer almayacaktır. Ama böylesine yapıtları izlemeden ne çağdaş sanatı, ne dc klasik sarmtı anlamanın, sözgelimi Mozart muziğini sevmenin mümkün olmadığı da, ne yazık ki tartışılmayacak bir gerçek... 1 AMADEUS Bir muzikal dehamn ovkusu. ATtLLA DORSAY ilos Forman'ın filmi, benim gibi (bir raslantı sonuMbiri dışarda, oyunu"Amadeus"uzere 2 cu, biri bizde olmak kez) görmüş olan bir seyirciyi bile şaşırtacak nitelikler içeriyor. Forman, bilindiği üzere, çağımızın en önemli yönetmenlerinden biri. Çek sinema ustası, ülkesinde yaptığı "Bir Sarışının Aşklan", "Koşun İtfaiyeciler" gibi filmlerle 1960'larda eriştiği ünü, 70'lerden başlayarak yaşayıp çalıştığı Amerika'daki filmleriyle de sürdürüyor. Bunlardan "Guguk Kuşu", "Hair" ve "Ragtime" bizde de gösterildi, büyük hayranhkla karşılaştı. Forman, Peler Shaffer'in oyununu gördüğü anda, bundan bir film yapmayı kafasına koymuş. Yönetmen, kendisiyle yapılan bir konuşmada ne klasik mllziğe, ne de Mozart'a özel bir düşkünlüğü olduğunu belirtiyor. Shaffer'in oyunundaki malzeme, dram zenginliği Forman'ı ilgilendirmiş anlaşılan... Ve yönetmene, klasik müzik bestecilerinin yaşamı, giderek tüm besteci yaşamları üstüne şimdiye dek görülmemiş düzeyde bir film gerçekleştirme fırsatıru vermiş. Bu alanda, belki Ken Russell'in "Yalnız Kalpler Music Lovers" isimli Çaykovski özyaşamı filminin yanı sıra, tek başarılı yapım bu... Forman'ın filminin başarısı, çeşitli öğeIere dayanıyor. Forman, kendi deyimiyle, 'muzikal bir çevrede geçen bir gerilim filmi' yapmış. Gerilim, daha 19. yüzyılın başlarından beri bilinen ve üzerinde sayısız spekülasyon yapılan bir söylentiden kaynaklanıyor. Bu söylentiye göre, Wolfgang Amadeus Mozart, eceliyle değil, o dönemdeki güçlü rakibi, Avuturya Macaristan Imparatoru'nun 'saray bestecisi' olan Antonio Salieri tarafından gizlice zehirlenerek öldurülmuştür. 19. yüzyılda Puşkin'in " 2 dramatik sahne'Men oluşan kısa bir oyun halınde işlediği bu konudan, sonraları RimskiKorsakov bir kuçük opera çıkarmıştı. Shaffer'in de oyununu bu olasılık üstüne kurduğu biliniyor. Salieri'nin Mozart'ı keşfetmesi, oyunda olduğu gibi filmde de, saklandığı bir koltuğun arkasından oluyor. Mozart, çekici bir genç kızı masanın altında sıkıştıran, bacaklarını okşarken ona açık saçık sözler söylcyen, kaba saba şakalara bayılan, Avrupa saraylannın 'harika çocugu' döneminden kalma tiz kahkahalarını ve şımarıklığını olduğu gibi koruyan bir 'genç serseri'dir. Salieri'nin bu ilk izlenimi, fılm bo AMADEUS Guguk Kuşu, Hair, Ragtime gibi filmlerin yönetmeni Milos Forman, klasik müziğe ya da Mozart'a belirgin bir tutkusu olmadığı halde Wolfgang Amadeus Mozart'ın sanatçı yaşamından benzersiz bir film yaptı. Filmin "zemini", Peter Shaffer'in yazdığı oyun. FORMAN Filmi belkklerde yer edecek... yunca da değişmeyecek, doğrulanacaktır. Ama aynı Salieri, davranışlarına şakalarına, küstahlıklarına o denli kızdığı Mozart'ın muzikal dehası karşısında hayretten hayrete düşecektir. Bu kaba saba insanın o kusursuz, 'Tanrısal' müziği onca kolaylıkla bestelemesi, en küçük bir düzeltme, en küçük bir çizik bile içermeyen notalarından da belli olduğu üzere, o görkemli esini görülmemiş bir kolaylıkla kâğıtlara dökebilmesi nasıl açıklanabilir? Salieri, bunu 'yetenek' sözcüğünden çok başka sözcüklerle açıklama cğilımindedir. Bu olayın altında ancak 'tanrısal bir lütuf bulunabilir. Bu kusursuz müziği yaratmak, insanoğlunun eseri olamaz, tek başına... Ardında mutlaka 'Tann'nın eli' vardır. Salieri, kendisini, evlenmeden, "diınyevi' hırslar peşinde koşmadan yalnızca müziğe vererek bir anlamda Tann'sına adamıştır.. Sürdüğü 'aziz' yaşamı içinde, tek bir şey istemiş, tek bir şey beklemiştir: Tann'nın esinini kendisine iletmesini, ona Tanrı'ya layık bir müzik ortaya koymak için yardım etmesini... Oysa Tanrı, Salieri'yi itmiş, esinini o küfürbaz ve küstah genç serseriye, belki de bir Tanrı tanımaz olan Salzburglu Leopold'un oğlu Amadeus'a yönelmiştir.. tşte Salieri'nin talihsizliği, hem Mozart'la böylesine çatışmalı bir durumda kendisini bulması, hem de, tüm o saray şaklabanları ve kıral goygoycuları grubu içinde, Mozart'ın müziğinin büyüklüğünü, erişilmezliğini gerçekten anlayan tek kişi olmasıdır... Salieri'nin Mozart'a ve onun müziğine bakışı, kuşkusuz tarilı boyunca sanat ve sanatçıya bakışm yapısı incelendiğinde hiç de şaşırtıcı değildır. Salieri'nin dininde inıanında biri oluşu değildir yalnızca bunun nedeni... Temel neden, sanatın çağlar boyunca 'ilahi' bir uğraş, sanatçtnın ise esinini Tanrı'dan alan bir üstün varlık olarak görülmesidir. Sanatçı, toplum içinde, toplum yararına üreten, yaratan biri olarak değil de, diğer insanlardan farklı, Tanrısal bir esinin beslediği, bu esiniyle topluma yararlı (bazen de zararlı olabilecek) şeyler üreten, 'anormal' bir yaratık olarak görülmuştür tarih boyunca.. Ürettiklerinin topluma, en azından kendi yönetimlerine zarar verici olduğuna inanan yöneticiler, onun için zaman zaman sanatla ve sanatçıyla öylesine uğraşmışlardır. Sanatçırun yaratısının dinle yakın ilişki içinde bulunduğu ortacağda bu özellikle böyledir. Sanatçının işi, özellikle dinsel yapılan, kilise ve katedralleri, kutsal kitapları süslemek, dinsel esinden aldı SİNEMADAN KLASİK S\I\\T\
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear