Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
ltt StYASET 84 etkili olmuştur ki, gün gelmiş, I. Ahmct " o n a âdâbta kusur kılmamak" için Topkapı'yla Üsküdar arasına bır köprü kurmayı ciddi biçimde düşünmüştür Bildiğımiz kadarıyla, Anadolu yakası ile Rumeli yakasının arasında kurulması düşünülmüş ilk köprü tasarısıdır bu: Leonardo da Vinci ile Michelangelo'nun daha önce yaptıkları, Galata ile tarihi yarımadayı birleştirmek hedefinı taşıyan tasarılardır. 1628'de öldüğünde bütün Istanbul halkının sokağa döküldüğü rıvayet edilen Mahmut Hüdaı'nın külliyesi, bugün de şehrin en gözde dınscl merkezlerinden bırı sayılnıakta ve yılda yUz bini aşkın Müslüman tarafından zıyarct edılmektedir. ÜskUdar postanesinin yanındaki sokaktan gidilen külliyenin Doğancılar tarafındaki ginşı ise SUbyan Mektebi sokağındadır. Oldukça dik bir yokuşıı yataylamasına kesen bu iki paralel sokağın arasında geniş bir yer kaplayan külliyenin farklı bırkaç düzeye yerleşen bırimleri, mimari özellikler açısından hayli çelişkili bır görünüm ortaya koyar. Üslup birliği taşımaması, külliyenin "Beş Şehir"de Tanpınar tarafından acımasız bir tonda de alınmasına yol açmıştır: "Üsküdar'da Doğancılar'ın biraz altındaki Azız Mah >.hmet Hamdi Tanpınar, son yıllarda, belkı de bir gecikmişlik duygusuyla verimli bir tempoya girmişti. Basıldığım göremedığı, beklenmedik ölümünden birkaç hafta önce bıtırdıği "Yahya Kemal" incelemesi, bu son dönemiyle ilgili önemlı ıpuçları taşıyordu. Ama 19601962 arası asıl ağırhğı roman çalışmaları tutmuştur. "Mahur Beste"y<; bu bitirilmemiş ilk romanı o yıllarda yeniden ele almış, üzerinde bir haylı çalışmıştı. Bitmemiş haliyle de okurlardan büyuk ilgi toplayan "Mahur Beste"yle aynı anda bir başka roman üzerinde, "Aynadakı Kadın" adını verdiği yepyeni bır ürünle de eni konu uğraşmıştı Tanpınar. Yazgı bu ya, ilk romanı gıbı son romanını da bitiremeden öldü. "Mahur Beste" basıldı gerçi, ama "Aynadaki Kadın" henüz okurun u/ağında, belırsiz bir beİcleyışi sürdürüyor. Eski yazı, el yazmaları ve Tanpınar'ın kurduğu değişık çatılar üzerinde bir transkripsiyon çalışması yapan Guler Guven, roman metninin bir versıyonunu, gerekli yan notlarla birlikte, yurt dışında bır dergide yayımladı. "Aynadaki Kadın", bu yarım gövdesiyle bile geçıci, önemlı bir ıırun sayılabılır: Tanpınar'ın ana temaları, romana bakışındaki alışılagelmiş dcrınlik sevdası bir yana bırakıhrsa; taslakta, duşuncelerıyle de yakın geçmişte önemlı tartışmalar doğurmuş bu şaırromancımızın Cumhurıyet dönemine ilışkın can alıcı gözlemleri yer alıyor. Yayın hakları konusundaki bulanıklık nedenıyle bir türlü yayımlanamayan "Aynadaki Kadın"ın yanı sıra, Tanpınar'ın son yıllanndaki etkinliğine yönelik bir başka vazgcçılmez kaynak da, henuz gün ışığına çıkmamış "AnıIar"ı olsa gerek. El yazmaları Prof. Mehmet Kaplan'da bulunan bu anıların yayımlanması "şimdilik sakıncalı" görülüyormuş. öte yandan, Şekerbank'ın desteğiyle, Kaplan'ın yönetimınde yayımlanan Kaynaklar dergısınin bu yıl çıkan 2. sayısında birkaç sayfasını okuma olanağını bulduk bu anıların: Kuçuk bir örnek olmasına karşın, söz konusu parça, Tanpınar'ın anılarının yakın geçmışimızın kültürel yaşamına küçümsenemeyecek ölçüde ışık tutacağını kanıtlıyor: 1958 yılında yazılmış notlardan, yıllar yıIı 'egemen çevrelerin sözcüsü oldukları için bir elı yağda, bır eli balda' yaşadıkları ılen sürülen Şınası Hısar ve Yahya Kemal'in hangı maddı koşullar içinde ayakta kalmaya ça Tanpınar ve Aziz Mahmut HüdaVnin "Tuhaf" külliyesi lıştıklarını öğreniyoruz. Hastaneye gıtmek zorunda olan Tanpınar'ın durumu daha iyi değil: Borç içinde boğulmuş durıımda olan yazarımızın cebınde tam "bır lıra" var. Deneme ve incelemelerinde olduğu gibi, yaşamöyküsel boyutlar taşıyan "Aynadaki Kadın"da da Azız Mahmut Hüdai'den söz edıyor Tanpınar. XVII. yüzyılın düşunce ve sıyaset alanında mihenk işlevı goren Celvetî tarikatının en gözde siması sayılan Azız Mahmut Hüdai, ermışlığı ve sıyasal karizması kadar sanatçı yanıyla da Osmanlı tarihınde önemlı bır yer tutmuştu. Şairliği, besteciliği, dın alanındakı öncülüğü onu renklı bır portreye taşıyor. Peçevi Tarıhine bakılırsa, dönemin Osmanlı padişahı I. Ahmet ile bıldığimız dostluk anlayışının sınırlarından biraz (ya da bır haylı) taştığı anlaşılan bır ilışki kurduğu bılinen Mahmut Hudaı, şeyh olunca Üsküdar'a yerleşmıştı. Naıma Tarıhı'nde de, 1. Ahmet ile olan "gönül serüvenleri"ne değınılen Şeyh, padişah üzerinde öylesine Tanpınar'ın "Aydaki Kadın" roman taslağından... mut Hüdai Külliyesi, Tanzımat mimarisinin zevksizlığıne en büyük misaldir. Kış bahçesi kılıklı camekânlarıyla, karşısındakı kadim eserler müzesi taklıdı bına ile Bursalı Uftade'nin mündi, Aziz Mahmut Hüdai'nın ne münasebetı vardır? Bu binalar ikincı ımparatorluk devrinin o meşhur arması gıbi hcr ruh ve manaya yabancı kalıplardır. Ben Azız Mahmut Hüdai Efendi'yi, Sultan Ahmed Camii'nın temelleri arasında tahayyul ediyorum. Zaman zaman benım için oradan çıkar ve hıçbır hikmetin tesellı edemeyeceği bir hüzünle o çok sevdiğim beytinı tekrarlar: "Gunler gelip geçmekteler Kuşlar gibi uçmaktalar." Istanbul'a yaklaşunındakı ınceliğı buyük hayranhk beslcdiğıın Tanpınar'ın, Doğancılar'ın bu kuytu köşesine duyduğu neredeyse hoyrat, sevgısız bakışı benimseyemedım bır türlü. Tersine, Azız Mahmut Hüdai Kulliyesı'nın, bütün o karmaşık, bugünün anlamsal vurgusuyla arabesk sayılabilecek "eklektik" dokusunun bana bir hayli çekici geldiğinı itiraf etmek isterım. Aşağıdan girildiğinde, eşıkten başlayarak, avluya açılan merdivenin her basamağında apayrı bir heyecan yaşatan bu tuhaf bileşimde, belki de Tanpınar'Ia aramıza gırmış yarım yüzyıllık bir beğenı farkı bıçimleniyor: Şehrin, arkasında yatan çevre estetığine sırt dönmüş bır antıestetık düzene geçmiş ve orada hızla, siddetle ilerlemış olması bu duyguyu uyandırıyor olabilir bende. öyle ki; külliyenin aynı anda Osmanlı dinsel mimarisinin kötü bir örneğıyle Tanzimat'ın sivil mımarı anlayışını barındıran bır parçası Uzerine kurulmuş olması; arada yarıhellenistık üslupta üçüncü bir öğenın ortaya çıkması; hatta girışın ve hemen yandaki çeşmenın kitabelerinin siyah fonla (şımdılerde) bezenmiş olması bile keyfimi kaçırmaya yetmiyor. Aziz Mahmut Hüdai Külliyesı'nı bır de gecelerı görmek gerek. Gazlı sokak lambalarının garıp, tedirgin edıcı ışığı altında, külliyenin dört bir yarunı ku^atan hccc taşları, loş ortamda birer "röliyef" gibi duruyorlar. Ana caddelerin ötesinde, çevresindeki sevımsiz apartmanların ölü sessızliğinden habersiz, külliyenin kat kat yükselen avlusunda çarpıcı düş yorumlarıyla şeyh ve çarpıcı düşleriyle Tanpı nar geziniyor sanki.