Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
12 ŞAHİN ALPAY StYASET 84 Çin'in ekonomide ademimerkeziyetçiliğe ve dışa açılmaya önetn veren polilikalarının bir halkası da nisan 1983'teŞanghaykentiyle ilgili karar. Bu karar uyannca.Şanghayyöresi rir tür ekonomik bağınısızlık kazanıyor. Bundan böyle Şanghay, rnerkezden onay almaksızın, uluslararası bankalardan kredi alabiliyor; yabancı sermaye ile ortak girişimler başlatabiliyor; yaUnmları uluslararası ihaleye çıkarahiliyor; ihracat progrumını kendisi saptayabiliyor. Fotoğrafta yeni Şangha/dan bir manzara gurülüyor. tığımız günlcrdeki ABD ziyareti ve Başkan Keagan'ın nisan ayında Çin'e yapacağı ziyarct, ABDÇin ilişkilerini yeniden uluslararası politikanın en dikkat çeken konularından biri durumuna getirdi. Son iki, üç yılın gelişmeleri "Çin'in dış ABD ile Sovyetler arasnıda denge politikası ııu izleyecek? politikasında yeni bir yönlcnme mi var? Önümüzdeki dönemde Çin, uluslararası politikasında nasıl bir yol izleyecek" sorularını gündeme getiriyor. Bu yazıda, Isveç Dış Politika Enstitüsü'nün yayınladığı Çin dış politikası üzerine bir rapordan (T. Loden, Kinas ulrikcspolitik infor framtiden, 1983) ve son zamanlarda dünya basınında çıkan yorumlardan yararlanarak, yukandaki sorulara bazı yanıllar vermeye çalışacağız. Bu amaçla önce, Çin Halk Cumhuriyeti'nin kuruluşundan bu yana izlediği dış politikaya kısaca göz atalım. M. 946'da Çin Komünist Partisi henüz iktidara yürürken Mao Zedung, Anna Louise Strong ile yaptığı ılnlıı görüşmede, dünyadaki temel çelişmenin kapitalistcmperyalist ülkelerle sosyalist ülkeler arasında olduğunu; ancak güniin baş çelişmesinin "ABD ile SSCB arasında kalan ülkelerle" ABD emperyalizmi arasında olduğunu söylüyordu. Dünya barışı, bu ülkeler halklannın ABD halkıyla birleşerek "ABD gericilerine" karşı mücadelesiyle gerçekleşebilirdi. Mao'nun bu görüşleri Sovyetler'in uluslararası koşullar analizi ile pek uyuşmuyordu. Stalin'e göre, Sovyetler'le ABD arasındaki çelişme hem temel hem de güncel çelişmeydi. SSCB, ABD'nin doğrudan tehdidi altındaydı. Görüşlerdeki uyuşmazlığa rağmen Çin, 1950'de ÇinSovyet anlaşmasının imzalanmasından 1957'de görüş ayrılıklarının açığa çıkmasına kadar, büyük ölçüde Sovyetler'in dünya tahliline bağlı kaldı. ' yuşmazhğın açığa çıkmasından sonra Çin, temellerini Mao'nun 1940'lardaki görüşlerinden alan bir dünya analizini savunmaya başladı. Dünyadaki temel çelişme, kapitalistemperyalist ülkelerle Asya, Afrika ve Latin Amerika ülkeleri arasındaydı ve Çin'in görevi bu halkların emper yalizme karşı mücadelelerini desteklemekti. 1958'den itibaren emperyalist ve sosyalist ülkeler arasında kalan " a r a bölge"den; 1964'ten itibaren de "iki ara bölge"den (birinde Batı Avrupa, Kanada, Avustralya ve diğer kapitalist ülkeler; diğerinde Asya, Afrika ve Latin Amerika ülkeleri) söz edilmeye başlandı. Çin, ABD dışında kalan kapitalist ülkelere karşı daha olumlu bir tutum izliyordu. Her nc kadar bu ülkelerdeki yönetimler "sömürücü sınıflan" temsil ediyorsa da, uluslararası arenada olumlu bir rol oynayabilecekleri öne sürülüyordu. Bu dönemde, Fransa ve başka bazı kapitalist ülkelerle diplomatik ilişkiler kuruldu. Biao'nun Çin Komünist Partisi'nin 1969'daki kongresine sunduğu raporla ilk kcz ABD yanı sıra Sovyetler de dünya halklannın "baş düşmanı" olarak nitelenmeye başlandı. 1970 yazından başlayarak ABD ve SSCB için "süper devleC kavramı kullanıma girdi. Çin'in dış politikasında köklü değişmeler oldıı. ABD, Japonya ve başka bir dizi kapitalist ülke, bu arada Türkiye ile diplomatik ilişkiler kuruldu. ABD Başkanı Nixon şubat 1972'de Çin'i ziyaret etti. Ekim 1972'de ÇKP resmi organı Halkın Gazetesi'nde yayınlanan bir başmakale, Sovyetleri dünya halklannın bir numaralı düşmanı ilan ediyordu. ÇKP'nin bu yeni dönemdeki dünya analizini içeren " Ü ç Dünya Teorisi" ilk kez Deng Siyaoping'in 1974'te Birleşmiş Milletler'de yaptığı korıuşmada ortaya atıldı. Bu konuşmada Deng, her iki "süper devlef'in de baskıcı ve sömürücü olduklarını; dünyayı "hegemonya'Marı altına almaya çalıştıklannı; ikisi arasındaki çatışmanın dunyayı bir üçüncü savaşa götürdüğünü söylüyordu. Deng'e göre, Üçüncü Dünya (Asya, Afrika, L. Amerika) ülkeleri "dünya tarihini ileri götüren devrimci güçleri" oluşturuyordu. Ikinci Dünya (süper devletlerle Üçüncü Dünya Ülkeleri dışında kalan ülkeler) ise bir yandan Üçüncü Dünya'yı sömürüyorlar, ama öte yandan süper devletlerin baskısı altında bulunuyorlardı. tkinci Dünya ü lkeleri süper devletlerle ve özellikle baş düşman Sovyetler'le mücadelede Üçüncü Dünya'nın müttefiki olabilirdi. Dünya Teorisi'nin bugün geçerli olan yorumuna göre, gerek ABD, gerekse SSCB "hegemonyacı" bir dış politika izliyorlar. Ancak, süper devletlerin hegemonyacı amaçlarıyla politik rejimleri arasında ilişki kurulmuyor. Yani, "Kapitalizm emperyalizmi; revizyonizm sosyalemperyalizmi dogurur" denmiyor. Bu yorumun, ABD ve SSCB'nin önemli bir rejim değişikliğine uğramaksızın "hegemonyacı" olmaktan çıkabileceği anlamma geldiği söylenebilir. Yorum doğru ise, Mao'nun "IJç Dünya Teorisi"nden hayli uzaklaşılmış olduğu açıktır. ö t e yandan, 1970'Ierde süper devletlerin baş çatışma alanı Avrupa olarak görülürken, şimdi bu alan Üçüncü Dünya'dır. 1970'lerde üçüncü dünya savaşı kaçınılmaz olarak nitelenirken, şimdi dünya barışının korunabileceği; Çin'in en önemli dış politika görevlerinden birinin de buna hizmet etmek olduğu vurgulanıyor. manın ÇKP içinde tam bir görüş birliğiyle benimsenmcdiği biliniyor. Yakınlaşma taraftarlarının ağır basmasında etkili olan görüşlerin şunlar olduğu söylenebilir: " E n büyük lehlike Sovyeller'dir. Onlara karşı ABD'yi de kapsayan bir ittifak kurıılması zorunludur. Ayrıca Çin ABD'den pek çok şey ögrenebilir. ABD'yle ticari, küllürel, bilimsel alışveriş gelişlirilmelidir." "Dörtlü Çete"nin devrilmesinden sonra ABD'yle iktisadi işbirliği görüşünün daha da güçlendiği biliniyor. ABD'de Keagan'ın başkan seçilmesi ve Tayvan'a silah satışı politikası izlemesinin ÇKP içinde farklı bir bakışa ağırlık kazandırdığı anlaşılıyor. Bu anlayışa göre: "Hem ekonomik hem askeri açıdan ABD bugün dünyanın en güçlü devletidir. Sovyetleri baş düşman görüp, onlara karşı geniş uluslararası cephe politikası izlemek, yanlıştır. tki süper devletle ilişkiler eşil düzeyde tutulmalıdır. Çin, uluslararası yumuşama sağlamalıdır. Zira askeri harcamalar ekonoıni için agır bir yüktür ve kalkınma çabalarını baltalamaktadır. Çin iki süper devleli birbirine karşı oynayarak çeşilli avanlajlar elde edebilir." S u, Çele"nin devrilmesi, Çin'in izlediği iç politikada hızlı değişmelere yol açtı. Ekonomik ve teknik gelişmc ve modernleşme gündeme getirildi. Çin, gelişmiş Batılı Ulkelerden teknoloji ithaline büyük önem vermeye başladı. Çin yöneticileri uluslararası ticaretin önemini vurgularken, dışa bağımlılığın tehlikelerinden daha az söz etmeye başladılar. Ancak dış politika analizlerinde önemli bir değişme görülmedi. Arnavutluk'un "sınıfsal bir analiz olmadıgı" gerekçesi ile reddettiği " Ü ç Dünya Teorisi"ne bağlı kalındı. Arnavutluk'un yönelttiği eleştirileri de yanıtlamak amacıyla, 1977'de teorinin ayrıntılı bir açıklaması yayınlandı. Bu metinde Sovyetler'in neden "baş düşman" olduğu ayrıntılı bir şekilde açıklanıyordu. 19791980 yıllarında Uç Dünya Teorisi'nde bazı değişmeler yapıldı. Ikinci sırada da gelse ABD'nin de dünya halkalarının "baş düşmanlarından biri" olarak sayılması, ABD ile geliştirilmek istenen iktisadi ilişkilerle bağdaşmaz görüldü. Resmi açıklamalarda "süper devletler", "ikinci dünya", "Üçüncü Dünya" kavramları daha cnder kullanılmaya başlandı. 1981'de ABD ile ilişkilerin bozulmasıyla, ABD yeniden Sovyetlerle eşit ölçüde tehlikeli bir süper devlet olarak nitelenmeye başlandı. ITMao'nun 1976'da ölümü ve "Dörtlü ^in': 1960'lar boyunca Sovyetler'e yöı'in ttiği nefttiği ıeleştiriler başlıca şu noktalarda toplanıyordu: 1) Sovyetler, Çin'i kendilerinc bağımlı kılmaya kalkışmıştı. 2) Sovyet yönetimi ABD'ye karşı teslimiyetçi bir polilika izliyordu. 3) Sovyetler revizyonistti; "Komünizmi ABD emperyalistlerinden aldıkları kredilerle kurmaya girişmişlerdi." 4) 1960'ların sonunda Sovyetler yalnızca revizyonist değil, "sosyalemperyalisJ" olmakla suçlanmaya başlandı. 1970'lere gelindiğinde önce 2. suçlama geçerliliğini yitirdi. Çünkü Sovyetler "baş düşman" olmuştu. 1976'dan sonra 3. suçlamanın da geçerliliği kalmadı. Çin, Sovyetler'den daha "revizyonisl" bir iç politika izlemeye başlamış; bir zamanların "baş revizyonisti" Yugoslavya'ya benzemişti. Şimdilerde, Çinlilerin Sovyetler için kullandıkları "sosyalemperyalist" nitelemesinin yerini "hegemonyacılık" ithamı almış bulunuyor. Çinlilere göre, bu hegemonyacılık kendini, Çin sınırına yapılan askeri yığınakla, Afganistan'ın işgaliyle, Vietnam'ın Kamboçya'ya müdahalesinin desteklenmesiyle gösteriyor. Bu konulardaki tutumlarını değiştirirlerse, Çin'in de Sovyetler'in dünyada oynadığı role ilişkin değerlendirmelerini değiştirebilecekleri anlaşılıyor. Temel ilkeler değişiyor mu? /in Halk Cumhuriyeti'nin kuruluşundaiı bu yana izlediği dış politikada önemli değişiklikler görülmüştür. Ancak bu polidaiıb tikalarda son zamanlara kadar değişmeyen bazı temel ilkeler bulunduğu söylenebilir. Bu ilkelerden biri, Çin'in kayıtsız şartsız bağımsızlığının savunulmasıdır. Çok uzun süre her türlü uluslararası işbirliği bağımsızlığı zedeleyici görülmüştür. Son zamanlara kadar sarsılmayan başka bir ilke de, uluslararası düzeyde bir Jemel çelişme ve bir baş düşman saptanmasıdır. 1980 ve 1990'larda Çin'in her iki temel ilkede de değişiklik yapması olası görünüyor. Ekonomik alanda otarşiye yönelik politikalar hızla terkediliyor. Dış dünya ile iktisadi ve kültürel ilişkilerin arttırılmasından çekinilmiyor. Bu ilişkilerin bağımsızlığı zedeleyip, sosyalizmi baltalayacağı endişcsi duyulmuyor. ö t e yandan Çin, bir baş düşmana karşı uluslararası geniş cephe politikasından da ayrılmakta. Böyle bir politika ile en baskıcı rejimler ve en tutucu politikacılarla yakın ilişkiler kurulmasının yol açtığı prestij kayıpları gereksiz bulunuyor. ABD'yi Sovyetler'e, Sovyetler'i ABD'ye karşı oynama Çin'in çıkarlarına daha uygun görülüyor. Sovyetler'e de ABD'ye de uzak bir politika izleyen; ekonomik kalkınmaya, dolayısıyla dış dünyayla ekonomik, kültürel ve bilimsel alışverişe ağırlık veren; uluslararası gerginliği azaltmaya çalışan bir Çin'in dünya barışına olumlu katkılarda bulunması beklenebilir. ç Çin'in ABD politikasındaki değişmeler i m B D ' n i n Çin iç savaşında giderek Guomindang'ı destekleyen bir politika klemesi, 1970'lere kadar ÇinABD ilişkilerini çok gergin tuttu. 1970'lerde ABD'yle yakmlasmada Sovyetler'in en büyük tehlike olarak görülmesi rol oynadı. Ancak bu yakınlaş