21 Haziran 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

C SPOR FUTBOL 21 NISAN 2009 SALI F.BAHÇE’DE NELER OLUYOR? F.Bahçe’nin bu sezon hedefleri arasında sadece Türkiye Kupası kaldı. METİN TÜKENMEZ azı yorumcular henüz ligin ilk yarısı bitmemişken Fenerbahçe’nin yarıştan koptuğunu söylemelerine karşın Sarı Lacivertliler Ankaraspor maçını kayıpsız atlatsa her şeye karşın ligde iddialı olabilecek konuma gelebilirdi. Ancak bir zamanlar ulusal maçlar anlamında futbolumuza dokunan kuzey rüzgârı örneğine benzer bir durum bu sezon Kadıköy’le Ankara arasında yaşandı. Bozkır havası F.Bahçe’ye iyi gelmedi. Herhangi bir olumsuzluk durumunda “Ankara’nın taşına bak” diye türküye başlardık. F.Bahçe’nin Ankara’da yitirdiği puanlardan sonra artık “Ankara havası” da futbol kültürümüze girmiş oldu. Bugünkü kadrodaki futbolculardan bazıları gelecek yıl da Sarı Lacivertli formayı giyecek ama onlar için Ankara seyahatleri sorun olabilecek büyük olasılıkla. Futbol söz konusu olduğunda herkesin ortaya koyacağı bir fikri vardır. Böylesi durumlarda futbol kültürü bağlamında Beşiktaş’tan iz bırakarak ayrılan İngiliz teknik direktör Gordon Milne, “Futbol bir kanaatler oyunudur. Herkesin bir fikri olması futbolun gelişmesi bakımından iyidir” derdi. Yaşadığımız gökkubbe altında söylenmedik hiçbir söz kalmamıştır denilse de yine de F.Bahçe’nin bozkırda kaybolmasının öncelikli nedenlerinin altını çizmeye çalışalım. İster teknik adam isterse futbolcu olsun gençlere tahammül edememek Sarı Lacivertlilerde gelenek olmuştur neredeyse. Çalıştıkları dönem başarılı olacaklarının ipuçlarını çoğu insan gördüğü halde Alman Holger Osieck ve Joachim Löw’e sabır gösterilmemiştir. Konfederasyon Kupası oynayan Ümit Ulusal Takımı’ndaki gençlerin çoğu transfer edildiği halde sadece Volkan Demirel ve Tuncay Şanlı takımın devamlı oyuncuları olabilmiş, diğerleri oynayıp gelişecekleri dönemde yedek bırakılmış, gelişmelerine engel olunmuştur. İsimli teknik direktör peşinde koşularak öncelikli olarak yöneticiler kendilerini garanti altına almanın psikolojisiyle hareket etmiştir. Adı duyulduğu zaman futbolun içindeki her insanın heyecanlandığı Arthur Zico başarılı olduğu halde F.Bahçe’de barınamadı. Öyle ki Deivid bir yana kadrosunda ikinci sınıf sayılabilecek Latin Amerikalı 6 futbolcu olduğu halde Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek final gördü F.Bahçe. Eldeki futbolcuların çapına bakıldığında çeyrek final, final kadar değerliydi. Kendinden başka kimsenin farkında olmayan, oturdukları koltuklarda karşı B Aragones. dağların hepsini kendilerinin yarattığını zanneden hatta “Ağrı’yı babam yaptı, dedem öldüğü için Everest yarım kaldı” türünden saplantılara dek gidebilen birkaç yorumcunun eleştirilerine dayanamayan yöneticiler Zico’ya sahip çıkamadı. Sonrasındaki anlayışı eskiden beri biliriz. Herhangi bir başarısızlık durumunda “Avrupa şampiyonu hoca getirdik. Daha ne yapalım?” fikriyle hareket etme F.Bahçe’nin ligde ve Avrupa’da geriye düşmesinin nedenlerinden biri oldu. Aragones’in yaşını diline dolayanlar olmuştur. Haklı da olabilirler. Futbol gibi dinamik, antrenmanları ve seyahatleri dinamizm gerektiren bir spor dalında gençlik aranır. Ama bazen yaşı ileri hocalar futbol kültürümüze çok daha büyük katkılar yapabilir. Kaç kez yazdığımı artık unuttum. Yeri gelmişken bir kez daha anımsatayım. Atatürk ülkemizin geleceğini gençlere bıraktığı halde bizim teknik adamlarımız genç Türk çocuklarına forma vermekten kaçınıyor. Yaşlı Feldkamp; Serkan Çalık’lar, Mehmet Topal’lar, Barış Özbek’ler, Mehmet Güven’ler, Aydın’lar, Arda’lar, Uğur’larla şampiyonluk mücadelesi verdiği günlerde eleştirildi, ama o G.Saray şampiyon oldu. Son oynanan vahşet, şiddet ve cehalet içeren F.Bahçe G.Saray derbisinde Aragones, kendini kaybeden ve ilerleyen dakikalarda şiddetin boyutlarını daha da yukarıya çekecek olan Selçuk’un durumunu görüp onu 44. dakikada oyundan aldı. 1 dakika daha beklemedi. Ama Bülent Korkmaz ve yanı başında duran, öğrencilikten bugüne arkadaşım olan Cevat Güler, Sabri Sarıoğlu’nun durumunu görüp onu dışarı alamadı. Deneyim böyle bir şey olsa gerek… Geçen yılın en başarılı futbolcularının başında gelen Uğur Boral marka değeri yüksek ama futbol değeri geldiği günden beri tartışmalı olan ve geriye giden Roberto Carlos’a meze yapıldı. Uğur futbol oynamaktan çok Carlos’un kadrolu koruyucusu gibi Brezilyalının arkasını toplamakla meşgul oldu. Tekmeye kafasını sokan Uğur, Semih, özverili oynamak yüzünden tarak kemiği kırılan Gökhan Gönül gibi futbolcular takımın hamallığını yaparken Carlos ve arkadaşları keyif sürdü. Hele bir de son derbide futbolcular birbirine girerken Lincoln’e sarılıp “Bu enayiler ne yapıyor?” türünden düşünce içinde olayları izlemesi var ki insan ister istemez takımından bu denli uzak olan birinin ‘takım’ içinde kalarak ekibe yararlı olamayacağını aklına getiriyor. Şiddetin, kavganın her türlüsüne karşıyız. Ancak takım arkadaşı yumruk yerken olayı sadece izlemek salt bizde değil, dünyanın hiçbir kültüründe hoş görülmez. Biz de yarım yamalak da olsa futbol oynadık, bu gibi durumlarla karşılaştık. Kavganın içinde olmamak iyidir de arkadaşına karşı duyarsız bir tutum sergilemek takım oyunlarında hiç hoş değil. F.Bahçe tam sıçrama yapacağı zaman yaşlı Carlos’a teslim oldu. Aurelio gibi bir dinamonun yanında Alex ağır aksak yapısıyla iş yaparken Aurelio takımdan ayrılınca kaptanın kasları dayanmadı orta alandaki boşluğun ağırlığına. Çünkü Aurelio, F.Bahçe’nin ‘Mehmetçik’iydi. Deivid’in 6 ay futboldan uzak kalması da F.Bahçe’nin geriye düşmesini hazırlayan nedenlerden biridir. Sarı Lacivertlilere transfer edildiği günlerde yukarıda sözünü ettiğim yorumcularca alaya alınan Deivid, en iyi yabancı transferdi. Aurelio’nun yanında rakip kaleleri uzaktan kuşatan bir özelliği vardı ki bu özellik bugünkü savunma organizasyonlarının kilidini açan en etkin silah demektir. Uzun süren sakatlığına takımın uyumunun bozulması da eklenince Brezilyalı oyuncu eski gücüne ulaşamadı. Özetle biz F.Bahçe’nin liderin 35 puan gerisine düştüğü günleri de gördük. Ama F.Bahçe’nin hamle yapacağı bir konumdayken ‘gerileme’ dönemine girme olasılığı gözlerin başkan Aziz Yıldırım’ın üzerine çevrilmesine neden olacak. Çünkü “Futbolda dün yoktur, bugün vardır” derler. Ben de derim ki futbolda bugün, dünü yutar… eposta: [email protected] 6
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear