17 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

C R SPOR FUTBOL AĞUSTOS SALI ULUSAL TAKIM KRİTİK V İ R A J D A S E R T şarım düzeyi gösterdiği görülebilir. Yani ikinci gelişler ona yaramadı. Ne futbolcu seçimleri ne de yeni bir oyun kurgusu arayışları başarılı oldu. Dramatik biçimde yaşanan İsviçre skandalı tam bir dibe vuruştu. Futbol kamuoyunun bunu görüp Fatih Terim’e verdiği sessiz destek ‘futbol nankördür’ yaklaşımını havada bırakıyor. Dibe vuruştan Terim’in kendine özgü bir yaklaşımla –elbette federasyondan aldığı desteğin de katkısıyla ayağa kalkışını gördük. Beklenen yanlışlardan ders almış, kendini yenilemiş Terim önderliğinde 2008’e gidecek, gümbür gümbür futbol oynayan yeni bir ulusal takımdı… Beklentilerin ne düzeyde gerçekleştiği ise günümüzün sorununu oluşturuyor: Ulusal takım son durumuyla güven vermiyor. BAKINCA Hayatı Futbol! SERDAR KIZIK Futbolun ülkemizdeki anlamı nedir? Güç bir soru, çetrefilli.. Birçok ülkeden farklı olmalı. Bakar mısınız Radikal’den Banu K.Yelkovan’ın anlattıklarına. İngiltere’de Manchester United’ın altyapı antrenman sahasında kulübün basın sözcüsü gazetecilere sormuş: “Hayatı boyunca M.U’da oynamış, küçük takımdan, adım adım A takımına yükselmiş birisiyle konuşmak ister misiniz”? “Kim” demiş, gazeteciler. Bir an durmuş sözcü, kafasını kaşımış, sonra da “Şey, bir saniye, adını bilmiyorum, öğrenip geleyim” demiş. Dikkatinizi çekerim, adını unutmamış, bilmediğinden yanıt verememiş basın sözcüsü. Düşünsenize, bizde Fenerbahçe, Galatasaray ya da Beşiktaş’ın basın sözcüsü böyle yapsa, adamı tefe koymazlar mı? Bu olaydan bir gece önce M.UnitedInter maçında diğer ülkelerin gazetecileri Inter’deki hemen hemen bütün oyuncuların adını, “Bu kim, bu kim” diye Yelkovan’a sormuşlar. İnsaf! Hani, bu kadar da olmaz. Bu manzara bizim basın tribününde yaşansa, ertesi gün görün, ince ince dokunduran yorumları. “Cahil” derler adama. Bırakın bizdeki spor yazarlarını, değişik kanallarda İngiltere, İtalya, Almanya, İspanya liglerini izleyen ortalama bir Türk futbolseveri bile “Şıp” diye sayıversin şampiyonluk mücadelesi yapan takımların kadrolarını. İki örnek neyi gösteriyor? Değişik yorumlar sıralanabilir. Ama bizde açık bir “abartıdan” söz edebiliriz en azından. Yazmışı okumuşu bile tuttuğu takımın yenilgisi karşısında ne hale geliyor? Moral bozukluğu, keyif kaçıklığı değil canım, düpedüz bir yıkım. Yanına yaklaşılacak gibi değil. Evde hanım, çoluk çocuk dua ediyor kocanın/babanın takımı yenilmesin diye. Adamın dünyası yıkılıyor, gözü kimseyi görmüyor çünkü. Bırakın maç sonrasını, ertesi gün bile, allak bullak. Hatta bir sonraki maça kadar ayni ruh halini yansıtanlar bile var. Tribünlerdeki bazı taraftarlara baksanıza. Almış biletini, yerleşmiş tribüne sürekli bağırıyor da bağırıyor. Maçı bile seyretmiyor, sırtı sahaya dönük vatandaş. Hoplayacak, zıplayacak, bağıracak, küfürün biri bin para, gerektiği zaman hakem, gerektiği zaman kendi futbolcusu ya da yönetimi bile “sahtekar”, taraftar olarak “en büyük” kendisi olacak. Emin değilim, bunlar açısından maç sonucunun anlamı ne?.. Neymiş? “Hayatı futbol...” Geçiniz.. M A H M U T omanya’yla yapılan son hazırlık maçı herkesi şaşırttı. Şaşırtıcı olan Romenlere yenilmemizden çok, ulusal ekibimizin ortaya koyduğu başarısız oyundu. Oyun diyorum çünkü bunu futbol olarak adlandırmak gerçekten çok güç. Sanki Süper Lig’de oynayan, yere göğe koyamadığımız yıldızlar sönmüş, onların küllerini eşeleyen bir acemiler mangası ortalıkta dolaşıyor. Elbette bu bir hazırlık maçı ve eksiklerimizi görmek, gerekli önlemleri almak için yapılıyor. Ancak artık bu, çok da geçerli bir neden gibi gelmiyor. Günümüzde sokaktaki simitçi bile ulusal takımın eksikleri konusunda konuşacak bilgi düzeyine sahip. Durum böyleyken o zaman sorun ne? Ulusal takım neden oynadığı son dört maçtan hiçbirini kazanamadı? Grup maçlarının ilk bölümündeki başarılı çıkışı, neden anında bir çakılışa dönüştü? DESTEK ŞART FUTBOLDA DENGE YOK Brezilya karşısında ‘onlardan daha Brezilyalı’ gibi oynayan ekibe ne oldu? Ulusal takımımızın son beş yıldır bir türlü yakalayamadığı ölçülü, dengeli, sonuç alıcı futbol biçemi üzerine, böylesi daha birçok soru üretilebilir. Bu sorulara olumlu, olumsuz ve doğruluk payı yüksek birçok yanıt da verilebilir. Ama bu işin sorumluları lütfen “Futbolcularımız, hazırlık maçlarına ve küçük takımlara karşı bir türlü yeterli yoğunlaşmayı gösteremiyor” özrüne sığınmasın. İkiüç ulusal maç oynayıp kazandığında yüzlerce milyar ytl’ye yakın bir parayı cebe atanların, böyle bir ayrım yapma lüksü olabilir mi? OYUN DOYURUCU DEĞİL Parlak diye nitelediğimiz grup maçlarının ilk bölümü de dahil, ulusal takımımızın uzun zamandır doyurucu bir futbol oynamadığını söylemek gerek. Maçların kazanılması (Yunanistan ve Norveç maçlarındaki kaleci yanlışlarıyla gelen golleri anımsayın), teknik eleştirileri anlamsızlaştırdı! Bu anlamsızlaşmada futbol kamuoyunun ve yorumcularının büyük bölümünün Fatih Terim’in görkemli geçmişine duyduğu güven ve saygının payı azımsanmamalı. Ancak daha geniş bir açıdan bakıldığında; Terim’in Galatasaray’ın başına geldiği ikinci dönem ile ulusal takımın başına geldiği ikinci dönemde, geçmişini aratan bir ba Ulusal takım bir üst yapı kurumudur. Buradaki yeniden yapılanmalar kısa ve uzun dönemler için kulüp takımlarınkinden farklılıklar gösterir. Bu çerçevede de kadro oluşumu, yeni oyun kurgusunun ortaya konması özenli, ayrıntılı bir çalışmayı gerektirir. Günübirlik çalışmalarla kotarılması olanaksızdır. Yeni başlangıç için Terim’in yaptığı ilk açıklama oyun kurgusu üzerineydi: Oyunu dar alana kapatan, atak ve savunma düzeneklerini bütünlüklü biçimde uygulayan, dinamik bir düşünce yapısını içeriyordu. Ne yazık ki bu kurguyu bir türlü ulusal takımımızın oyunlarında göremedik. Yanı sıra böyle bir taktik düşünceyi uygulama uğraşını da izleyemedik. Bu noktada çok sayıda oyuncu denenmesinin payı göz ardı edilmemeli. Ama bunun sorumlusu, yani kurguya uygun oyuncuların ya da oyunculara uygun bir kurgunun oluşturulmasının sorumlusu başta Fatih Terim olmak üzere ulusal takım teknik adamlarıdır. Elbette onlara teknik konularda destek vermesi gereken araştırma kurullarını unutmamalı (acaba böyle bir kurul var mı?). Anlaşılan Fatih Terim’in kafası karışık. O kadar çok oyuncu denedi ki, neredeyse Süper Lig’de ulusal takıma çağrılmayan kalmadı! Bir turnuva oynarken geniş açılımlı denemelere girmenin ne büyük riskler taşıdığını en iyi bileceklerin başında Terim gelir. Amerika’yı yeniden keşfetmek yerine geçmişte yaptığını yapsa; sıra dışılık aramadan futbolun gereklerini uygulasa yeter. Terim için futbolcuların formsuzluğu, sezon başı gibi benzeri nedenler üstesinden gelinmeyecek şeyler değil. Yeter ki neyi nasıl oynatacağına karar versin. Bozuk saatin günde iki kez doğruyu göstermesinin yanıltıcılığına kanılmasın. EPosta: serdarkizik?cumhuriyet.com.tr 6
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear