28 Eylül 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

C SPOR FUTBOL MAYIS SALI T R İ B Ü N T E R Ö R Ü G . S A R A Y F E N E R B A H Ç E M A Ç I N D A İ Y İ C E T I R M A N D I Futbolda kavgaya son verelim N E V Z A T D İ N D A R ürk futbolunun kanayan yarası, tribün terörü Ali Sami Yen’de patlak verirken, şimdi en çok sorulan soru “Suçlu kim ya da kimler?” Kin ve nefret tohumlarının ekildiği yeşil sahalarda futbolun konuşulmadığı, dış faktörlerin öne çıktığı bir süreçteyiz. Oysa olaylı Türkiye İsviçre maçı sonrası ders alınacağını ve bu tür çirkin görüntülere son verileceği düşünülmüştü. Yanıldık... Mecidiyeköy’deki futbol terörü tüyleri ürpertti. Sezon başından bu yana sahalarımızda görmek istemediğimiz olaylar konusunda yetkililerin de tedbirleri alma noktasında yetersiz kalması olayları bu duruma getirdi. on yıllarda hemen hemen her büyük veya iddialı maçta tribünlerde olaylar çıkıyor. Bu sezon da birçok kez şiddet görüntüleriyle karşı karşıya kaldık. Ne var ki caydırıcı cezalar verilmemesi yüzünden ders alınmıyor. Oysa İtalya ve Yunanistan’da daha küçük çaplı olaylar karşısında bütün spor maçlarına ara verildi. İşte bu fark bile ülke sporunun hangi noktada olduğunu gösteren bir fotoğraf. Diğer bir örnek ise Chelsea Manchester United karşılaşması... İngiltere’de ikinci olan takım (Chelsea) şampiyonu alkışlarken, Türkiye’de ise yuhalanmakla kalmadı, her türlü İŞTE tacize uğradı. Gelinen noktada AR IL NT SIKI birinci sorumlu olarak Yöneticiler yöneticiler gösterilebilir. Haddini sorumsuz aşan demeçler, rakibi tahrik ili of pr r fta Tara eden sözler tartışmanın çıkış değişti noktası olurken, yöneticilerin da lar m Foru büyük bir bölümünün tribünlere da şiddet ön plan oynaması ortalığı geriyor. rt da an st Çifte Kendi başarısızlıklarını rakip yaratan kurullar ti takımlarla ya da futbolun bazı iye af za ik nl Güve kurumlarıyla kamufle etmeye çalışan yöneticiler, alınan her başarısız sonuçtan sonra ağzına geleni söylüyor. Böyle bir ortamda da karşılıklı söz düellosu kavgayı beraberinde getiriyor. Yine söz konusu yöneticilerin tribün gruplarıyla ilişki içinde olması da diğer bir tartışma konusu... Eskiden futbol taraftarı gönül taraftarıydı. O takımın renklerine gönül veriyor ve tribüne eğlenmeye gidiyordu. Ancak günümüzdeki taraftar gönül değil, çıkar taraftarı... Özellikle bazı taraftar grupları büyük rantlar yüzünden olaylarda başrolü oynuyor. Fenerbahçe tribünlerinde adam bıçaklamaya dek giden bölünmenin nedeni de bu rant kavgasıydı. Bedava bilet alan, deplasmanlara götürülen bu çıkar gruplarını yönetimler yıllar önce destekledi ve artık olay içinden çıkılmaz boyutlara geldi. Kulüplerin taraftar gruplarının kendi aralarında yazıştıkları forumlarda ise şiddetin körüklendiği biliniyor. Tehlikeli boyutlara gelen tribün terörüne karşı yaptırımların yetersiz kalması ise en önemli handikap olarak gösteriliyor. Futbol Federasyonu’nun kurulları olan PFDK (Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu) ve Tahkim’in kararlarında ‘çifte standart’ eleştiri konusu olurken, benzer suçlar karşısındaki cezaların farklılığı, verilen cezaların pazarlıkla düşürülmesi, taraftarların vurdumduymaz bir şekilde hareket etmesine neden oldu. Sonuçta da ülke olarak zor günler geçiriyoruz. Kuşkusuz bu ortamda toplumsal barışın futboldan başlaması en büyük dileğimiz. Ancak bu da pek mümkün gözükmüyor. T CİDDİ CEZA ŞART 6 Eylül 2002: Temsilcimiz F.Bahçe’nin Şampiyonlar Ligi’nde Feyenoord’u konuk ettiği Şampiyonlar Ligi maçında tribünlerde istenmeyen olaylar yaşandı. Sarı Lacivertli taraftararın sahaya attığı meşale ve diğer yabancı maddeler yüzünden karşılaşmanın iki yarısı da gecikmeli başladı. ayrıca oyun saha içindeki cisimlerin temizlenmesi için de durdurulmuştu. Sonuçta F.Bahçe 50 bin İsviçre frangı ceza aldı. 10 Ekim 2003: Belgrad ekibi FK Crvena Zvezda, taraftarların ırkçı tezahüratlar yapması, bir kişinin sahaya girmesi ve meşale yakılıp sahaya atılması dolayısıyla 77 bin 500 Avro ceza aldı. Panathinaikos ise sahaya bozuk para, şişe ve benzeri cisimlerin atılması ve bunlardan birinin maçın 4. hakemine isabet etmesi nedeniyle 64 bin 500 Avro ödemek zorunda kaldı. Juventus maçında yaşanan olaylar bir başka Yunanistan temsilcisi Olympiacos’a da 32 bin Avro ceza getirdi. Son olarak Hajduk Split Grasshoppers maçında ev sahibi takım yandaşlarının oyunu durmasına neden olan eylemleri Hırvatistan temsilcisine pahalıya patladı. 4 Temmuz 2003: Türkiye Futbol Federasyonu da UEFA yaptırımlarından nasibini aldı. İnönü Stadı’nda Makendonya’yı konuk ettiğimiz Euro 2004 eleme maçında güvenliğin yetersiz olduğu gerekçesiyle TFF’ye 32 bin avro para cezası verildi. 30 Ekim 2003: UEFA’nın gündeminde bir kez daha Türkiye var... 11 Ekim’de oynanan İngiltere maçında meydana gelen olaylar TFF’ye 19 bin 400 Avroluk ceza getirdi. Yaptırımın nedenlerinin soyunma odalarına giden tünelde iki takım futbolcuları arasında yaşanan gerginliğe bir güvenlik görevlisinin karışması, sahaya yabancı madde atılması ve statta gereklili kontrolün sağlanamaması olduğu açıklandı. Y O R U M Utanç Verici Prof. Dr. COŞKUN ÖZDEMİR K NE BU ŞİDDET BU CELAL ? MAHMUT SERT li Sami Yen’de yaşanan savaş gibi derbi, Türk futbolunun kara lekesi olarak tarihteki yerini aldı. Oysa Galatasaray’ın “Gerçekleri tarih yazar, tarihi de Galatasaray” şarkısı başka gerçeklerden söz ediyordu. ‘Gerçek’ öznel bir kavram. Bu nedenle herkesin gerçeği kendine göre bir başkalık taşıyabilir. Ama futbolu öldüren, Galatasaraylılık kimliğine zarar veren bir savaş durumu olmadığı kesin. 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı’na rastlayan derbiyi izleyenlerin tamamına yakınının böylesi bir şiddet ortamını Türkiye’de yaşamı boyunca herhangi bir futbol maçında görmediğini öne sürmek abartı olmasa gerek. En azından ben kendi payıma böyle bir şeye 40 yıldır tanık olmadım. Maç öncesi, sırasında ve de sonrasında yaşananlar acaba takımlar arasındaki rekabetin 100 yıllık şiddetine dayandırılabilir mi? Ya da Şükrü Saracoğlu Stadı’nda yapılanların bir karşılığı olarak değerlendirilebilir mi? Veya Galatasaray yandaşlarının yönetimlerine gösterdikleri tepkinin dozu aşmış hali olarak ele alınabilir mi? A Yukarıdaki soruları tek bir yanıtla karşılamak olanaksız. Olayların gelişiminde kulüp yöneticileri, futbolcular, yandaşlar, spor basını, hakemler, Futbol Federasyonu vb. aktörlerin payı yadsınamaz. Örneğin yöneticilerin salt medyada görünmek için sorumsuzca yaptığı konuşmalar, bunların basında altı çizile çizile iyice kalınlaştırılarak verilmesi, yandaşların kendilerini takım kimliğiyle özdeşleştirip başarısızlıkları namus sorunu haline getirmesi ki o anda akan sular durulur ve takım için ölünebilir bile… Federasyonun futbolu yönetirken suç ve ceza kavramlarını herkese mavi boncuk dağıtma uğraşı içinde esnetmesi, daha doğrusu düpedüz adaletsiz bir yönetim göstermesi; alanda adalet dağıtıcı rolündeki hakemlerin federasyonun suyunda bir yaklaşımla ‘ne şiş yansın ne kebap’ anlayışında olmasının payı elbette gözardı edilemez. Bütün bu nedenleri kabul etmekle birlikte tek başına doğru dürüst bir hakemlik yönetimiyle yaşanan savaş atmosferi engellenebilirdi. Oyunun daha 15. dakikasında nasıl bir gece yaşanacağı büyük ölçüde belli olmuştu. Eğer hakem Bülent Demirlek kuralları zamanında uygulasa, anons yaptırmak ve içeri gidip insanların sakinleşmesini beklemek gibi olayları kontrolü altına alabilirdi. Nitekim bu önlemleri ikinci yarıda uygulayınca maç normale döndü. Elbette bu noktada bütün suçu Demirlek’e yüklemek büyük haksızlık... Her şeyden önce futbol, kent kültürünün bir oyunudur. Bu nedenle o kültürü özümsemiş Avrupa ülkelerinde yenilenler, rakiplerini kutlama olgunluğunu gösterebilir. Takımları ligden düşerse bunu bir onur sorunu yapmazlar. Tersine oyunun kuralı olarak değerlendirip uğraşları için takımlarına alkışlarla teşekkür ederler. O yandaşlar üzülmez mi? Elbette üzülürler, gözyaşı dökerler. Ama asla sinir krizleri geçirip sağa, sola saldırmazlar. Çünkü futbol ne kadar endüstrileşmiş olsa da sonunda bir oyundur ve kurallara bağlı bir düzeneğe sahiptir. Tıpkı kentin diğer yaşam alanlarında olduğu gibi… Eş deyişle kent kültüründe kurallara uymak, olmazsa olmaz koşulların başında gelir. aGalatasaray Fenerbahçe derbisinde yaşananlar ise nedeni ne olursa olsun kent kültürü davranışı olarak değerlendirilemez. Kent kültüründe kavga etmenin de bir yolu yordamı bir adabı vardır. Eğer kavga edilecekse bu eşit koşullarda yapılır. Bu çerçeveden değerlendirildiğinde son 50 yıldır göçlerle ivme kazanan kentlilik halini aslında köy kent denilebilecek gelişmiş kentler olarak irdelemek olası. Öte yandan 1 aydır sürdürülen Cumhuriyet mitinglerinde milyonlarca insanın bir araya gelip hiçbir olay olmadan hatta alanda çöp bile bırakmadan dağılması, “öteki Türkiye” olarak değerlendirilebilir mi? Ali Sami Yen’i dolduranların önemli bir bölümünün bu mitinglerin destekleyicisi olduğunu söylemek abartı olmaz. Belki de içlerinde mitinglere katılanlar bile vardır. Ülke sorunları söz konusu olduğunda kolaylıkla “biz” olgunluğu gösterenler, takım yandaşlığı sırasında nasıl bu kadar ham olabiliyor? Sonuç olarak derbide zıvanadan çıkmış şekilde yaşananlar yani azgınlık hali, “Eğitim şart” diyerek geçiştirilecek ya da hafifsenecek düzeyde değil. Toplum bilimsel açıdan kültürel altyapımızda önemli yer tutan şiddet olaylarını tek başına değil de bütünlüklü biçimde ele almak, çözüm yolları üretmekte yararlı olabilir. Herkes taşın altına elini sokmalı ve üstüne düşeni yapmalı. İnanın fazla bir şey değil. Yalnızca işinizi doğru ve dürüst biçimde yapın yeter... orkunç bir gece geçirdik. Galatasaray Fenerbahçe derbisi oynandi. Şu talihe bakin; 40 yıl sonra ilk defa böyle bir maça gittim ve bu inanılmaz gecenin olaylarının bir bölümüne tanıklık ettim. Geri kalanını TV’lerde izledim. Beni şaşkına çeviren G.Saray fanatiklerinin inanılmaz, akıl almaz, tarif edilemez eylemelerine 25 dakika kadar dayanabildim ve stadı terkettim. Çıkarken benim gibi ak saçlı insanların izlenimlerini sordum. Bana sadece üzüntü içinde, “Allah kahretsin” diyebildiler. Rıdvan Dilmen’in de belirttiği gibi bu maçta oyundan söz edilemez. Spor yazarlarına büyük bir görev ve sorumluluk düşüyor. Derbide oynanan futbolun hiçbir önemi yoktur. Onemli olan Ali Sami Yen’de sergilenen insanlık dışı, sportmenlik dışı olaylar ve gosterilerdir ve bu facianin analizidir. Bu facianin kahramanları bence sözde taraftarlığını yaptıkları takımın futbol oynamasını engellediler. Böyle bir atmosferde oyuna konsantre olmaları mümkün değildi, bunun sorumlusu bu akıl almaz mantığa sığmaz taraftardir. Bu genç insanların çok ciddi bir sorun olarak ele alınması gerektiğini düşünüyorum. Sergilenen ciddi bir patolojidir. Devlet adamları, sosyologlar, psikologlar, pedagoglar ve hele hele futbol federasyonu derinlemesine bu soruna egilmelidirler. Spor yazarlarının ve yorumcuların, büyük sorumluluk taşıdığı inancındayım. Kulüp yoneticileri de sanırım en büyük sorumluluğu taşıyorlar. Onlar rakip takıma ağıza alınamayacak küfürler savuran sözde tuttukları takımın sahaya çıkan rakip oyuncularına hep bir ağızdan küfür eden taraftara, “Bu tutumunuzla bizim taraftarımız olamazsınız; sizi kınıyoruz, protesto ediyoruz ve böyle taraftar istemiyoruz” diyebiliyorlar mı? Seyircinin birarada yüksek sesle F.Bahçe futbolcularına ve onların analarına yönelttikleri küfürleri burada yinelemekten utanırım. Bu tarif etmekte nitelemekte çok zorluk çektigim taraftar, yakın bir gelecekte G.Saray oyuncularıyla birlikte ulusal takımda oynayacağını düşünmüyor mu diye sorular sormak boşunadır. Evet, Türk futbolu adına utanç verici, bir o kadar düşündürücü kaygı verici geceydi yaşadığımız. Bana büyük umut veren cumhuriyet mitinglerinden sonra böyle bir gece yaşamak çok acı geldi. Spor yazarlarının, futbol yorumcularının kulüp yöneticilerinin bu gece hakkındaki düşünce ve görüşlerini merakla bekleyeceğim. Onların futbol yorumu yapmayacaklarını, futbol dunyamızın sefaletini, söz konusu edeceklerini umuyorum. Eposta:[email protected] 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear