17 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

ADNAN DİNÇER’LE FUTBOL ÖĞRENİYORUM Eposta:adnandincer?hotmail.com N E Y M İ Ş ABDÜLKADİR YÜCELMAN Eğitimde Reform Şart Asker selamı böyle verilmez G ördüğünüz resim birçok şeyi anlatıyor. Ümit takımımız Şükrü Saracoğlu Stadı’nda Ukrayna’yı 20 yendi ve grup lideri oldu. Attığı 2 gol ve maç sonrası da şehitlerimiz için “asker selamı” verdi. Bu düşünce içerik olarak çok anlamlıydı. Bu anlamda kendilerini kutlayabiliriz. Ancak gördüğümüz gerçeği de göz ardı edemeyiz. Birçok kişi ve medya grubu bunu göz ardı etti. Bazıları için bu resim bir şey ifade etmeyebilir. Ancak selamın anlamı ve özellikle “asker” selamı diye isimlendirilen yanıyla bizleri yaraladı!.. Bu vatan için kanını, canını gözünü kırpmadan veren şehitlerimizi saygıyla selamlamak çok özel bir görev olmalıdır. Selam, saygıyı ifade eden en önemli davranıştır. Asker selamı ise daha da anlamlıdır. Özellikle ismini koyarak şehitlerimize son görevimizi yaparken kutsallığı büyüktür. Bayrak, ulusal marşımız, resmi geçitlerde şeref tribünü çok özel olarak selamlanır askerlerce. Ayrıca rütbe ve kıdem olarak kendinden yukarıda olan her asker amirini selamlar ve amiri de bu selamı iade eder. Tüm uluslar selamlarını özellikle şehitleri için daha da ileri götürür ve anma günlerinde mezarlarının başında havaya atış yaparak ve bayrakları yarıya indirerek onları saygı ve üzüntüyle anma merasimleri düzenler. Kişi olarak da selamlaşmak çok uygar bir davranıştır. Hepimiz bu asil hareket karşısında duyarlı ve insancıl bir tepkiyle bütünleşiriz. Askerler selam vermeyi daha da ciddi şekilde uygularlar. Selamın gerçek biçimiyle öğrenildiği yer okul, çalışılan resmi kurumlar ve ailenin kendisine ait bir görevdir. Biz Türkler selama daha küçük yaşlardan itibaren önem veren toplumuz. Ailede her zaman selamlaşmak ve selam vermek adına birçok an yaşanır. Ortaöğretimde beden eğitimi derslerinde öğretilen selamın doğru uygulamasını birçok kez yaşamımızda gerektikçe kullanırız. Selam verirken ayak topukları bitişik ve ayak burunları bir ayak büyüklüğünde açık, sol el yandan vücuda yapışık olup sağ el ise başparmak işaretparmağına ve diğer parmaklar yapışık ve gergin olarak şapkamızın siperliğine sağ kaşımızın üstünden değerken kolumuz da dirsekten kırılmış ve gergin olarak verilir. Şekil olarak böyledir. Şapkasız askeri selam ABD ordusunda vardır. Merasimde siviller esas duruşla selam verir. Ulusal bir acının ve şehitlerimizin anılması için futbolcularımıza özel bir asker selamı ismi altında uygulatılan bu iyi niyetli davranışta şekilcilik ikinci planda kalabilir, ama sol elle selam asla uygun olmazdı. Ne yazık ki resimde gördüğünüz ve canlı yayında bizzat izlediğim Mehmet Batdal bu güzel resmin asaletine uymayan bir cehalet sergilemiştir. Tüm arkadaşları selamı sağ elleriyle verirken o sol elini tercih etmiştir. Hem de 3 kez bunu tekrarlamıştır. Tüm dünyada selam sağ elle verilirken bu genç futbolcu sol eliyle bu asil davranışın içine etmiştir. İşin acı yanı, bu genç, Beşiktaş ve Bucaspor’da bunu öğrenmediği gibi, arkadaşlarının sağ eliyle verdiği selamı da görmezlikten gelmiştir. Bu kadar duyarsızlığın ve çevresel görüş algılamasının da dışında sorulacak tek şey, bu tür selamın bir kafede karşılaştığı arkadaşa dahi verilemeyecek kadar laubali görüntüsüdür. Bu futbolcumuz kendi yaşındaki kardeşi Mehmetçiğin onun uğruna canını verirken gözünü kırpmadığı ve hayatını vererek şehit olduğu bu toprakta anılması için gerekli olan selamı dahi bilmeyen kendisi için ne anlama geldiğini öğrenememiştir. Bu takımın teknik direktörü genç Ümit Davala da maça çıkarken asker selamını bir kez öğrencilerine uygulatarak gösterseydi bu tarihi yanlış yaşanmayacak ve belki de Batdal da selam vermeyi öğrenmiş olacaktı.Bu resim ve bu hata bazı kişiler için önemsiz olabilir, ama hassas bir dönem yaşayan ve Atatürk’ün bizlere emanet ettiği Cumhuriyetin bekçileri için utanç verici olmuştur. Aynı zamanda bu resim sosyal yapımızdaki duyarsızlığın ve ulusal eğitim yetersizliğimizin de bir vesikasıdır. Anlayana çok şey ifade eder. S por sektörüne sürekli eğitimci yetiştiren kurumların akademilerden eğtim fakültelerine dönüştüğü yıllardı. Ancak akademilerden sonra da eğitim fakültelerinden mezun olan öğrenciler ne yazık ki istihdam politikası olmayan bir ülkenin gençleri olarak ortada kaldılar. 4 yıllık eğitimi, alınan diplomaları görmezden gelen hatta dışlayan zihniyetle karşı karşıya kaldılar. Örneğin akademi ve eğitim fakültelerinden bir futbol, bir basketbol, bir tenis dalından diploma alan gençler ilgili federasyonlara kendilerini kabul ettiremediler. Federasyonlar açıkçası bu diplomalı gençlere pek sıcak bakmadı, onları mektepli diye dikkate bile almadı. Türk sporu babadan görme ağabey düzeyindeki amatör eğitimciler ve mahallenin ‘’baba’’sı olarak tanımlanan amatörler ordusunu aşamadı. Devlet bu duruma uzaktan baktı sadece... O fakülte bitirmiş, elinde futbol, basketbol, tenis ya da diğer sporlarla ilgili diploması olan gençlerin çoğu ya masör ya masöz oldular. Kimi de fakültelerde geçirdikleri yılların üzerine bir çizgi çekerek ekmeklerini başka yerlerde aramaya başladılar. Yıllar geçti, bugün eğitimsiz bir ülkenin eğitimli ama dışlanmış spor eğitimcileriyle beraber Türk sporunun nerede olduğunu görüyoruz. Eğitim denilince Kuran kurslarını öne süren bir düşüncenin eğemen olduğu bu ülkede belki yarın Malezya modelini referandum sandığına koyan kafalarla Türkiye çarşafa dolanacak, kimse farkında değil... Bugün Ulusal Futbol Takımımızın Malta, Moldova, Yunanistan rezalet dizisinden sonra herkes eğitimden söz ediyor. Peki zaman geçti mi? Çok zaman kaybedildi ama zaman geçmedi henüz... Zararın neresinden dönülse kârdır. Önemli olan eğitim seferberliğini kimin başlatacağı ve kimlerin görev alacağıdır. Medyanın veryansın ettiği şu günlerde eğitim adına bir ışık tutan Ülker’den söz etmek istiyorum. Türk sporuna yılda 50 milyon dolar destek veren Ülker, duyduğuma göre spor eğitimine dönük çalışmalara başlamış. Bundan 5 yıl kadar önce özel üniversitelerde spor eğitimi konusunda ciddi bir girişim yapılmıştı. Marmara Üniversitesi’nin iki önemli eğitimcisi Prof. Hasan Kasap ve Dr. Ümit Kesim’le bir araya gelerek spor eğitiminde daha rasyonel daha akademik ve daha evrensel bir çalışma uygulanabilirin programını planlamıştık. Hatta Ümit hoca Indiana Üniversitesi’nin programlarını da getirtmişti. O günkü notlarımı karıştırıyorum; amacımız spor yöneticiliğinin çağdaş bir anlayış ve sisteme dönüşmesiydi. Bu projenin gerçekleşmesi için neler gerekli diye araştırmalar yaptık. Akademisyen kadrosu yeterliydi, gerekirse yurtdışından öğretim üyesi de getirilebilirdi. İş finansa kalmıştı ki özel üniversiteler bunu halleder diye düşündük. O sıralarda 20 bin genç spor eğitimi yapmak için üniversitelerde kuyruktaydı. Birkaç özel üniversiteyle temas kurduk, başlangıçta sıcak baktılar ama sonunda finans ve uygulamalı ders alanları nedeniyle sonuç alınamadı. Türkiye’nin spordaki geleceği spor eğitimine bağlıdır. Bugün eğer bir spor işletmecisi Olimpiyat Stadı’nın başında olsa o stat durduğu yerde çürümeye terk edilmez. Bir spor işletmecisi 2008’in Ocak’ında Antalya’ya kamp yapmaya gelen Avrupa takımlarından ilham alır, kış boyunca sıcak bölgelerimizi yabancı sporcularla doldurur. Bir spor işletmecisi sporun ekonomik, sosyal ve ahlâki yönünü değerlendirir. Biz ülke insanı olarak gerekli eğitimi gerekli kurumlarda veremiyorsak 70 milyonluk Türkiye, 15 milyon bile olmayan minik Yunanistan’a “Sahamızda nasıl yeniliriz?” diye saç baş yolarız, o kadar... Bugün ülkemizin futboldaki yeri budur. Basketbolumuz da böyledir, Ata sporumuz güreş de sporların anası denilen atletizm de böyle... Devşirmelerle aldığımız şampiyonluklara biz neden özdeğerlerimizi de katmayalım, kim bunu istemez? Ama görünen o ki yılda 50 milyon dolar destek gören futbolumuzla yine ona yakın maddi destek gören basketbolumuz yerlerde sürünürken eğitimi kim düşünecek ki? Bu sütunlarda açık açık yıllarca yazdım, sponsorların parası nerelere gidiyor diye? Özel seyahatler, birçok yere verilen avantalar, özel uçaklarla suitlerde dostları, milletvekillerini ağırlamak varken eğitimi düşünen kim? Hesap bile veremediler, mahkemelik oldular, hâlâ da süren davalar var. Ülker’in sporda yüksek lisans projesi Türk sporuna yapılacak en büyük katkıdır. Bu nedenle de Ülker yönetimini kutluyorum. Kutluyorum çünkü yapılan yatırım bu ülkenin sporuna ve gençliğine yapılıyor, kutluyorum çünkü nihayet milyon dolarlık desteğinin nereye gitiğini gören ve sorgulayan bir sponsor ortaya çıktı. Bu proje gerçekleşirse onlarca, yüzlerce genç sporumuzun çeşitli kademelerinde yer alacak ve inanıyorum ki Türk sporunun yazgısı değişecek. Gençlerden oluşan eğitimli ve profesyonel ordu, gelişigüzel giden bugünkü yönteme dur diyecek. Bugün kulüplerin başında olan ama spora hem gönül hem de para vermiş amatörler koltuklarına oturup sporun keyfini çıkaracak. Eposta:ayucelman?cumhuriyet.com.tr SPORUN VE SPORCUNUN YANINDA 14
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear