26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

26OCAK.2003. SAYI 879 13 mazsa çıldıracak gibi olur. "...Söz vermiştim kendi kendime: Yazıbileyazmayacaktım. Yazı yazmak da bir hırstan başka ne idi? Burada namuslu insanlar arasında sakin ölümübekleyecektım. Hırs, hiddet, neme gerekti? Yapamadım. Koştum tütüncüye, kalem kağıt aldım. Oturdunı. Adanın tenhayollarında gezerken canını sıkılırsa küçükdeğnekleryontmakiçincebimde taşıdığım çakıını çıkardım. Kalemimi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum, öptüm. Yazmasam deli olacaktım" (Haritada Bir Nokta). 'Hikâye Peşinde'de "..Her gün yüzlerce tren binlerce hikâye getiriyor, binlerce hikâye alıp gidiyordu. Istasyon kapılan insan alıp, ınsan veriyordu"diyen yazar emekçileri, çocukları, yoksullan ve işsızleri yalın, şiirsel bir dille anlatarak Türk edebiyatına yeni bir öykü anlayışı getirir. Posta müvezzii, kestaneci, hallaç baba, mahalle kahvesi, Beyoğlu'nun arka sokak insanları onun insanlandırama; ada, balıkçılar, deniz onun vazgeçilmezleridir. Öyle ki, 'Yaşayacak'ta, "Ben denizi, balığı, balık tutanı, ekmeğini denizden çıkaran insanı çok severim. Yine de, bütün gördüklerime rağmen, yandan çoğunu severim." ve 'Balıkçısını BulanOlta'da"... Karanmkati idi. Bütün paramı bu oltaya harcamıştım. Balık tutacak, satacak, akşamları sattığım balığın parasıyla içecektim. Sabahleyin erkenden balığa. Akşam şişem cebimde balığa..." diyerek anlatır bututkusunu. Kahramanlarının hayatını olduğu gibi anlatır Sait Faik, bozuk düzene, haksızlıklara karşı çıksa da hikâyelerinde gördüğü gibi değil, olduğu gibi anlatır her şeyi. Tüm bunların yanında kendi nasıl bir dünyaarzuluyordu?"... 'Nasıl bir dünyamı?Haksızlıklannolmadığı bir dünya... Insanlannhepsininmesut olduğu, hiç olmazsa iş bulduğu, doyduğu bir dünya... 1 hrsızlıklann, başkalannın hakkına tecavüz ehnelerin bol bol bulunmadığı... Pardon efendim! Bol bol bulunmadığı ne demek? Hiç bulunmadığı bir dünya... Sevilmeyelayıkküçücükkızlann orospu olmadığı, geceleri hacıağalann minicik kızları yirmi beş lira pazarlıkla otellere götüremediği, her genç kızın namuslu birdelikanlı ile konuşabildiği, para için namus, ar, haya, hayat, gece, gündüz satılamadığı bir dünya..." (Ay Işığı) tnsanı severdi Sait Faik, "bir insanı sevmekle başlar her şey" diye çarpan sevgi dolu bir yüreğe sahipti. Bu sevgi dolu yürek sadece insan sevgisi taşımazdı içinde: "...Bir martı, bir nisan akşamında sırtüstü yatmış hâlâ ölmeye çalışıyordu. Içimi bir keder yaladı. Yanından aynlamıyordum. Martının kafasını ellerime almıştım. Bir avuç deniz suyugetiripağzınadamlattım. Şiddetlekafasını salladı. Birtitredi. Ve öldü. (...) Onlar ateşi yakıp topladıklan midyeleri birteneke üstünde pişirirlerken ben hâlâ martının •" Konuşmasını sevmeyen, ama yazmazsa çıldıracak gibi olan yazar, kendini hiç yazmamıştı. Sait Faik, bir gölge gibi gizlemişti kendini hikâyelerini satır aralanna... Onun iç dünyasını anlatan bir sergi var Beyoğlu'nda... Hikâye peşinde.H ONCA TAPINÇ Ş imdiye kadar sadece hikâyelerindeki insanları tanıdı okurları. Hep kendi içinde yaşadı ve yaşattı aşklannı, ruhundaki fırtınaları, yalnızlığını, korkulannı... Konuşmasını sevmeyen, ama yazmazsa çıldıracak gibi olan yazar, kendini hiç yazmamıştı. Türk edebiyatında çıgır açan Sait Faik, bir gölge gibi gizlemişti kendini hikâyelerinin satır aralanna .. Her hikâyesi kendinden bir parça taşıyordu bu yüzden... Dile gelen bazen bir martı, bazen de olta ucundakibirbalıktı... Her hikâyesi, yosun ve denizle karışık delicesıne sevdiği insan kokuyordu. Sait Faik'in hayatı, hıkâyeleri kâyelerine ışık tutan daha birçok belge ve eşyalar yer alıyor.. * ** Adapazan'nda 1906yılındabaşlayan hayatı, ilerleyen yıllardabaşka illere, başka ülkelere doğru yelken açacaktır. Adapazarı'nın varlıklıveköklüailesiAbasızzadelerden bir dönem belediye başkanlığı ve milletvekilliği de yapmış olan Mehmet Faik Bey'le Makbule I lanım'ınoğludur. Annesi hariciyeci, babası tüccar olmasını istemektedir. Önce mahalle mektebine, sonra Rehberi Terakki okuluna verilir. Daha sonra Adapazan tdadisi'ne devam eder. 1923 'de ailesiyle birlikte tstanbul'agöç eden Sait Faik, lstanbul Erkek Lisesi'neyazılırve lO.sınıfa kadar buokuldaokumaya 1947'dekigüzellikyanşmasında Yedigün dergisi için röportajyaparken. arasına gizlenmiş bir mozaiktir. Okudukçabelirginleşen, birbütünü oluşturan, kendine özgü rengi, kokusu ve sesi olan bir mozaik... Onun mozaiği; kendi bakış açısından o çok sevdiği 'birtakım insanlan',balıkları,adasıvekuşlarıdır. Bu mozaik Yapı Kredi Kültür Merkezi tarafından 10 Ocak15 Şubat 2003 tarihleri arasında düzenlenen Bir Usta Bir Dünya adh sergide parçalarını buluyor. SermetÇifter Araştırma Kütüphanesi Sergi Salonu'ndaaçılanarşiv sergisinde Sait Faik mozaiğınin önemli parçalannı oluşturan şapka, kurşunkalemi gibi özel eşyalannın yanı sıra; aile fotoğrafları, el yazısıylayazdığı hikâye müsveddeleri, kişiselmektupları,hayatına vehidevam eder. Arapça öğretmeni Salih Bey' in minderine iğne koydukları için sınıfça Bursa I.isesi'ne gönderilir. 'Sarnıç' adlı hikâyesinde"... Dağıneteğinebeyazminarelerle sarılmış bu şehrin lisesi, zaman geçtikçe daha canlı, daha berrak hatıralarla bize döner, bizi tekrardan içine alırdı. Biz, herhangi bir sınıftık. Herhangi bir son sınıf olduk... Ön avlusu, aynı zamanda burunlan, kollan kınk heykellerle süslii bir müze bahçesi, ancak son sınıf talebeleriylemuallimlenngezindiği bir yer olan liseyi, bir gün ardımıza dönüp bakmadan başkalarına bıraktık" diyerek anlattığı bu lisede, ilk hikâyesi olan 'Ipekli Mendil'i yazar. Ardından lise öğrenimini bitirip lstanbul'a döner ve Bursa 'dabaşladığı yazı çalışmalannı sürdürür. 1928'det. Ü. Edebiyat Fakültesi Türkoloji Bölümü'ne başlayan Sait Faik, iki yıl sonra babasının isteği üzerine, iktisat eğitimi için îsviçre'ye gider. Lozan'da kısa bir süre kalarak,Fransa'nınGrenoblekentinegeçer. Sanatı vekışiliği üzerinde derin izler bırakacak çok sevdiği bu Fransız şehrinde üç yıl yaşar. Sarnıç ve Semaver (Benimle Birlikte Seyahatten Döncnler)kitaplarında o günlere ait anılarını anlatmaktadır: "tzernehri şehrin ışıklarını yüklenip, çikolata, deri ve kağıt fabrikalannın dağıldığı çayırhklan aydınlatnıaya; kanatları çamurlu, çamurlu kanatları ışıklı bir tayyare hali ve gürültüsüyle kaçar giderdi. (...) Italyan ınahallesi, şehri ikiye biçen lzer'in sağ tarafında yukarı kışla ve surların arasına sıkışmış darbirmahalledir..."(Grenoble'da Italyan Mahallesi) "(...) Metronun ılık veozon kokulu havasından Chatelet'de kurtulduk. Evet, Paris'teyiz. (...) Louvre'u Galatasaray resim sergisinigezergibigezdim." (Louvre'dan ÇaldığımHeykel) Fransa'dan döndükten sonra birsüre Halıcıoğlu Ermeni Yetim Mektebi 'nde Türkçe öğretmeni olarak görev yapan yazar, çocukluğundan ben tüccarolmasını istediği babasının zorlamasıyla ticarete atılır ve başarılı olamaz. 'Ben Ne Yapayım?' adlı öyküsünde ticaret hayatında"Uzaklaştıkça anamı, Panco 'yu, köpeğim ki bu ilk ve son tecrübeArap 'ı daha çok özlüyorum." sini anlatır: "... Bundan üç sene evvel ticaret yapayımdedim. Rahmetlibabambirortak buldu. (...) Beraber bir yer rutruk. Firmamızı kararlaştırdık. Sermayeyi peder düzdü. Işe başladık. (...)Bunebiçimbirçalışmaidi?Ne yapıyorduk? O günleri bir su buhannıniçindenhatırlıyorum... Yemişten kopan rüzgânn dolduğu ardiyeınizde ne yaptığımızı birtürlü anlayamadım. (...)Babambana, 'Aptal, dedi, henf fasulyelerı satmış. Yerine de başkalannın cevizlerini ardiyelikdoldurmuş. Senuyuhâlâ." 1935yılındahikâyeleri Varlık'ta yayımlanmaya başlar. Ve kendini tümüyle yazarlığa değil, kendi deyimiyle yazıcıhğa verir: "...'Neişyaparsın?' 'Yazıyazarım' 'Neyazısı.kâtipmisin?' 'Kâtibim" (öyle Bir Hikâye) "... Hep böyle olur. Bir vapur beklerken, iki ayağım bir pabuçta iken yazı yazarım" (Çarşıya Inemem) Yazmadan duramaz, yaz
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear