23 Kasım 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

22 FYLÜL 2002. SAYI 861 venın ilk basamağıncla, sarmayükseklere kaydı âma, bütünüyşık dallarına dolanmış heykel gile karanhkta kalan tavanı görebi duran bir Nynıpha vardı. medim. Bu kadar çok lambanın Nympha kollarını ılerı doğru ışıgımn tavana ulaşması gerekiruzatarak çift kanatlı büyük bir di ama, anlaşılantono/larışıgın kapıyı gösleriyordu. Kapıdan ulaşamayacagı kadar yüksekti. büyük bir salona geçtik. îçerisi Orada öylece kalakalmıştık, sançok kalabalık olmakla birlikte ki tavanı olmayan bir odadaydık, odanın mimari güzelligi hcmen göğün yıldızları olmayan acagöze çarpıyordu: Ycrler ve dııyip bir gögün altinda. Soııuçta varlarmavı mermerlerle kaplan Taban mozaiği... dikkatlerimiz iyi aydınlanmış, nıış, salon lıaç tono/la örtülmüş ve lünetlerin zemine çevrildi. Önümüzde,.salonun daha iei fresklerle boyannııştı ama, en hayret verici uzun olan alçak bölümünde duvar, içinde bir şey, yerdeki havuzun ortasındaki fıskıyeden kaide iistünde iki talıtı içeren derin bir yarım tonoza kadar fışkıran şeyin su değil, koyu dairenişhalindeydi. Altındaçömelmişyada renkli biışarapolmasıydı; şarabın hoş koku kıpırdamadan yatan gölgeler vardı. îjımdi su bütün havayı sarmıştı! Bana inanmani7 ıçin müziksankiyukarıdanaşağıyaakıyorgibiyorada olnıanız gerekirdi, şarap fışkırtan bir di, gene yumuşak ve hoştu; surlraazaldı ve kefıskıycbenimgibibiriiçinbileycnibirşeydi... sildi. (,'evreınebaktımvefıskıyeliodanınaçıldıBirdennişinarkasındakiperdeaçıldı veılağı tonozlu mekâna girdim. Burada da konuk hi bir ışıkla aydınlanmış, neredeyse doga üstü larvardı;fısıltıylakonus.tuklarından,teksöziki varlık göriindü. önde, kasıklan kaplan cükduyulmuyordu. Buodadatahminedile postuyla örtülü, başında üzümden birçelenk ceği gibi mermerlerle kaplıydı ama, tonoz ve olan, sag elinde çiçekli asa, sol elinde de siyah lünetler fresklerle bezenmişti (Ortalık IOJJ ol birpanter tutan genç Dağ Dianysosıı göriindü. dıığıından resimler çok net değildi, ama birti Arkasmda düşünebileceğinizen güzel Aphyatro cephesi i le maskelerin betimlendiğini rodite vardı. Şeffafipekten kısa bir khiton giyseçebildim). Birköşedeiçındehavuzbulunan miş, koyu renk saçlarını yapmacıklı biçimde bir niş gördüm, ama içinde balık var mıydı, tepesinde toplamıştı; boynundaki asma yap BAŞKENT GUNLER' lyifi MÜŞERREF HEKİMOĞLU. '•, „. D Furius Aptus livi... Riryazıta x<ire karısı Afrodit'e benzeyen Apltıs özel rahipti. yoksa bıınlar yalnı/ea resım ınıydi dogrusu bilemıyorum,çünkü Aptus'unevindenayrıldığında kafamdao kadar çok izlenim vardı ki lıepsi bırbırınekarıştı. Kıskjyeli salonun girişjnin karşısındaki birkaç basamakla neredeyse salon kadar genış anılsalbirkapıyaula^ılıyordu;iiçtaneçıli kanatlı yüksek kanadı vardı. Oıtadaki iki kanat aralıktı ve aıa t>ıra bir meijalcnın göründiiğü karanlıktan tatlı bir mımk sesi geliyoıdu; tıpkıdııdaklardadula^unlc//ctlibirşarapgıbi. bu bes de kulaklarımm okşuyordu. Elinde me!>ale tutan iki hizmetkârbirden salona girdı veilkke/oanda farkettığım iki heykelın durdıığu basamaklarm iki yanında yerlerini aldılar. Yaklaştıkça bu heykellerden birinin deni/ kabuğundan çıkan çıplak bir Aphrodite oklugunu gördüm; öbürünü göremeden meşaleler söndii, nıüzik suslu, fıskıye dıırdu ve kapılar ardına kadaraçıldı.(...) Sanki emrcdilmiş gibi basamakları çıktık ve salonudoldurduk. Buıasmın daha da /engın mermerler, mo/aıkler ve fresklerle bezenmis oldugunu gördüm. Gö/lerim duvar boyunca Sehpa... (İS. ragı çelenkten başka hiebir mücevher ya da sımgelaşımıyorduamakendısıbırmücevheıÇift, talıta dogru gururla süzüldü ve zarifçe oturdular. () anda miizik gene basjadı, golgeler ayağa fııladı ve tiz çıglıklarla çılgın bir dansa başladı. Şımdi onların Satyrler ve Menadlar oldukJarını görüyorduk. Keçi ayaklarıyla sekerek, sıçrayarak dönüyorlar, uçuyorlar, tıtreşıyorlaı, aıısı/ın aramıza kanşıyorlardt. Satryler yanımızdan ok gibi fırlarken maske gibi suratlarıyla bize sıntıyor, gözlerınideviriyor.dilleriniçikartıyorlardı.Menadlar ise daha da coşkuluydular, daha çılgınca bağırıyor, çıglıkhıratıyor.giysileriniparçalayaı ak konııkların kafalarına fırlatıyorlardı. Çevremizı saran bu ıslerı nöbetının, izleyicileri de etkılemeye ba^ladıgını gördüm. Soylu gıysıler içındeki konsüller, yöneticiler, tüccarlar, bankaeılar ve soylulann birbölümü bir Menad'ın pe^inde istenye kapı Idı; digerlen de sekişini taklit etmeye çalı^tıklanbir Satyr tarafından sürüklendiler.'GJirültü artmış, müzik hızlanmış, ıralonu büyükbirsarhoşluk sarmıştı. ^ 2.yy) oğum gününüzü kırtlar mısınız? Koşullar ne olursa olsurj mutlu,ve kutlu bakar rrusınız dünyaya? Yaşamak sevinciyle teşekkür eder mısınız, çevrenizde kardeşler ve dostlarla kaç kuşakbir arada şarkılar söyler misiniz? Yakın çevremde dört kuşak bir Yitik dostlar, sevgililer de var ama %f boşluklarını hissetmiyoruz, birlikteyiz her zaman. Çıçekler, telefonfar, mektuplar, armağanlarla yaşarrun güzelliğini kutluyoruz. Elbet üzüntüsü, gözyaşı da var. Ama mutluluğun resmini onlar çızıyor bence. Kimi zaman hayli geç ödenen faturalarla. Ama ödüyorsun! Dahası ödeyerek güçleniyor, özgüveni duyuyorsun! ~ ' i r. 't 13 Eylül günü bu keztfeiÇofcğötel geçti, sevgili dostlarımla.^Suzel ve özel bir gece yaşattılar bana. Tüm dostlarım yeni bir yolculuğa uğurladı beni. Neredeyse her yaştân, her renkten, meslekten dostların'katkısıyla 70'li yılların sonuna doğru yol aldım. Dostluk ve sevgiyle uğurlandım. O akşam saatlerı güzel bir şarkının dızelerı gibi çınlıyor yüreğimde. Mutluyum, o şarkıyı birlikte söylediğiniz dostlarla çevriliyim. Nerdeyse bir sanat olayı. Yönetmeni bir arkeolog, Bilkent Üniversitesi'nden Doç. Dr. llknur Özgen. Üretken ellerı, kocaman kalbi var. Ama vızesiz girmek yasak. Soframızda menekşeler üretti, denizler, dağlar her şey menekşelendı. 'Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için' deyımınde yaşıyoruz. Birlikteliğı yaşayanlar ıçın hastalık ya da ölum ne yazar. Güzel bir rastlandı Roma Sefiremiz Füsun Utkan da bize katıldı o akşam. Oğlu Cem Utkan Dışişleri ailesine yenı katıldı. Slovakya'da görev aldığı ıçın çok mutlu. Annesi onu uğurlamaya geldi, Ankara'ya. Bir süre kalacak, Polatlı yolundaki evi ve bahçeyi •Ülkemiztrt gündeminde de yer alıyor o sorular. Jale Eralp sordu bir aralık: Bugünü kım yazacak? ^ ^ Yazılması gerekir bence. .' Bence de. .• Belki de Jale Eralp ya da Lale Kura yazar. Ikısınin de çok önemli birikimi var. Gözlemleriyle yorumlarıyla çarpıcı kişiliklerı var. Seçim geniş yer alıyor Başkent söyleşilerinde. Erken seçim, geç seçim, barajlar, istifalar, ittıfaklar, her şey son dakikada anımsanıyor nedense. Ancak zamanı yakalamak olası değil, geç kalmarnn da bir faturası var. Kim ödeyecek acaba. Bir arkadaşım telefon etti biraz önce ve Türkiye'nin bir adalar devleti gibi göründüğünü söyledi. Nasıl derseniz: Siyasetle uğraşanlar, benzer ilkelere daha yakın programlara karşın sayısal çokluğa önâm veriyor. YerıliSif^ parti olarak parlam«ntoya girmeyi amaçlıyor, amaca gıden yolda tüm araçlara hoşgörüyle bakıyor. Oluşan tablo hayli düşundürücü. Ancak politikanın dayanılmaz özelliğı bu: llkeler değil çıkarlar önde geliyor. Hiçbir sorun gerçek çözüme ulaşmıyor. 3 Kasım'ın neler getıreceğini de kimse bilemıyor. Her zamanki gıbı sağduyu ağır basacak, çıkmaz yollar doğru yonteme ulaşacak diye bekleyenler de var. Ben de sağduyunun ağır basacağına inanıyor, iyi kı doğdum şarkısını hak ederek söylemeyı dilıyorum.^ duzenleyecek. Bir süre sonra yurda dönüş yolu açılıyor. Kavuşma sevinci şimdiden kutlanıyor. llknur özgen'e teşekkür ediyorum. Özlediğim tüm dostları karşımda buldum o akşam. örneğin Fatoş ve 1 Mustafa Özcan'ı, Meral Doğancı'yı, &U«da Cenaz'ı. jH^pimizin yaşamında bellı sorular var. Dışifleri ailesinden bir çift. Jale ve Orhan lirulp. Büyükelçi Orhan Eralp artık dünyumızda değil, ama anılardu yuşıyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear