26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

17ŞUBAT2002. SAYI830 dükleri halde aynı çarkın dişlisi olmaya uzun süre dcvam cdiyorlar. Ayhan, Arnavutluk'ta bir müzede, kimi devrim öndcrlerinin yüzleri çini mürekkeplc karalanmış tablolarını görünce bir yandan "Bu nasıl iş" diyor ama, geziden, Arnavutluk'a ve sosyalizme inancı daha da pckişmiş olarakdönüyor...Sıradanbirinsanın bilc ilk bakışta görcbilcccği olumsuzluklar bu kadar uzun süre nasıl görmezden gelinebiliyor? Bir sürü hayata malolan bu "tahammül"ün arkasında ne var? Şüphesiz en öneınli nedenlerden biri, insanın kendisini dış dünyadan soyutlaması, değil yaşam tarzında, düşünselplandabile 'örgüt' dünyasının dışına çıkma cesaretini gösterememesi. Ama bizimki gibi ülkelerdebaşkanedenlerdevar: Birbirinin ikiz kardeşi olan şiddet ve korku. Bir yandan egemenler balyoz gibi tependedir. Yalnız kalnıak seni egemenlerin şiddetine daha da yaklaşttrır vekorkuyakapılırsın. Ama örgiitteki insanlardaaldıklan 'toplumsal terbiye'yi arkadaşlanna, yoldaşlanna yansıtmaya hep hazırdır. 'Hain'likyaftası.butürörgütlerin tüm odalarında, salonlannda, birilerinin boynunaasmak için hazırbekler. Ve hainliği kabullenmek de her babayiğidin harcı değildir! Ben bunun acısını etimde kemiğimdeyaşadım. 198283'tebu devrim anlayışıyla hiçbir yere vanlamayacağı kafanıda netleşmeye başlamıştı. Ama büyük darbe yemiştik. Yoldaşlarımcezaevlerinde, işkencehanelerde tüketiliyordu. Ve ben önderkadro içindeydim, çevremizde hâlâ bir şeyler yapılacağına inanan bir y ığın iyiniyetli insan vardı. Böyle ağır psikolojık bir baskı ortamında "Bu iş buraya kadar" denemezdi. Tüm umudumu yapılacak bir kongreye bağlamıştım. Ama bıı bile gerçekleşemeden kıçıma tekmeyi ycdim... Yaramı daha fazla deşnıe istersen... Romanda Çiğdem ve Aysel, erkek kahramanlarla benzer köken ve çevrelerden gelmiş olmalarına rağmen örgüt içinde çok daha fazla yabancılıkveyalnızlık duygusu çekiyor, çok daha önce ayrılıyor ve bu ve benzeri örgütlerdeki olumsu/.lukları eleştirmcye başlıyorlar. Böyle gencl bir gözlemin mi var? Evet. Kadınlar çok daha duyarlı. Özelliklede insan ilişkilerinde. Öte yandan örgütlerin tümü erkek egemendi. Tanıdığun birçok kadın, teorik eleştiridcn çok, insan ilişkilcrindeki bozukluk nedeniyle direniş gösterdi. Ben, Çiğdem ve Aysel aracılığı ile bir başka şey daha anlatmayaçahştrm. 1970'tenöncesol harekctşchirağırlıklıydı. 1975 'lerden sonra da önder kadrolar, giderek 'köylüleşmelerine' rağmcn hâlâ şehirliydi. Bu elbet yaşam tarzında, düşüncede, davranışta, zıtlaşma getiriyordu. Ben, Almanya'nın göbeğinde karımın elıni tutup caddede y ürüdüğüm için eleştirildim de, ortaya çıkıp "Bu ne biçim değer yargısı" deme cesaretini gösteremedim. Gerisini anlayın artık. Korkarak soruyorum; partiden ayrılan Ayhan'ın küçük oğlunun gözü önündc dövülmesini, eski partili arkadaşlarımn saldırısına uğramasını anlatan, insanın kanını donduran bir bölttm var. Böyle bir duruııı yaşandı mı sizin ay rılığınız sırasında, yani bu kadar net bir faşizm? Keşke, böyle korkunç şeyler olmadı, hepsi hayal gücümün ürünü, diye yarut verebilseydim. Ama ne yazık ki oldu. Dayak yiyen babayı ziyarete gittiğimde ilk düşündüğüm, kızının bu olayı nasıl yaşadığıydı. Çok iy i tanıdığım bir çocuktu. Cin gibi, sevecen, şirin mi şirin. Anaokuluna giderken, kendisine alınan bebeklerle bana kukla tiyatrosu oynatır, çocuk dünyasında öyle şöyler uydururdu ki, gülmekten kahhrdımizlerken. Veogüngünlüğüme bir tek not düşmüşüm: Gül'ün duyguları muhakkak bir gün yazılmah. Ve bu sözümü onunla hiç konuşmadan romanda yerine getirmeye çalıştım. O şimdi Avrupalı, iyi eğitim görmüş, genç bir kız. Kahramanlann niye bu kadar birbirine benziyor? Kimi zaman insan Ayhan'la Kayhan'ı, hatta Çiğdem'le Aysel'i karıştırıvor... Romanımın temel kahramanlannın, kadınlı erkekli birbirine benzediği doğru. Roman yakın tarihimize ılışkin olduğu için şunu da belirteyim; benimle aynı süreci yaşamı> arkadaşlarınıın hiçbiri kitapta kendisini aramasın, bulamaz. Eğeraranacak birisi varsa, o benim. Kendi kişiliğimi paramparça ederek yazdım bu roınanı: Olmak istediğim ben, korkan ben, keşke korkmasaydını diyen ben, duygusuz ben, keşke daha duygulu olabilseydim diyen ben, şiddete karşı çıkan ben, şiddet uygulayan ben. Sarhoş olan ben, içmekten utanmıyor musun diye kendi kendine kızan ben. Seven ben, niye bu kadar çok seviyorum diyen ben. Çocuklan delicesine seven ben, çocuklara ılgisız kalan ben. Zaten ronıaııın sonunda yazarla kahramanlann iç ıçe geçmesi de kimilcrininzannedeceği gibi bir roman tekniği f alan değil, kendiliğinden ortaya çıkan bir şey. Bugüne dönelim biraz da istersen. Yazmak senin için ne anlama geliyor? Cjünlüklerimi kanştınrken şöyle birnotarastladımgeçenlerde: Yazıyorum.o zaman yaşıyonım hâlâ. . Yazmak yaşamaya üzdeş benim için. Ot gibi yaşamaktansa yaşadıklarımın sorumluluğunu ınsanlara ve büyük laf edeceksek tarihe karşı duymamdır yazmamın temel nedeni. Ama uyduruk, yazmak için yazmak gibi bir dııygu da benden uzak olsun. Bunedenledeen büyük korkulanmdan biri, "denizin tükenmesi, karaya vurmam." Ve ben gurbette Türkiye 'nin duygusuy la yaklaşık otuz senedir yaşamaya çalışıyorum. Giderek denizin tükenmeye başladığınıalgılaroldum. Bitirmek üzere olduğıım bir kitap daha var. Ondan sonra Türkiye'ye gelemezsem, yazamamaktan dehşetli korkuyorum. Çünkü söz, daha doğrusu benim sevdiğim türden söz ve söylemler giderek tükendi, aşındı artık. Yıllardır gurbcttcsin vc uzun bir zamandır da kendi başının çarcsinc bakar durumdasın. Nasıl yaşıyor, neler yapıyor, hayarını nasıl kazamyorsun mcsela? Yaklaşık yirmi senedir, neler yapmadım ki; tuvalet temizliğinden pizza dağıtıcıhğına, işadamı sekreterliğinden inşaat işçiliğine, kültür dairesinde memurluğa kadar girip çıkmadığım iş kalmadı. Son beş altı senedir ise, sevgili karımla sırt sırta verdik, küçük bir dükkânımız var. Egzotik meyveler satıyor, meyvesuları yapıyor, geçinip gidiyoruz işte... Dükkânda çalışırken kendimle dalgamı geçerim hep. Senelerce ona buna küçük burjuva, diye eleştiri yazıları döşendin, seminerlerverdin. Sonunda cezanı bul dun. Küçük burjuvanın hası olup çıktın, otuz metrekare küçük bir dükkân, küçük bir ticaret, küçük parahesaplan... Nasıl yazıyorsun? Ve de ne, neler okuyorsun? Otuz senedir Almanya'da yaşıyorum, ama ne Almanca okurum, ne de incelikleriyle Almanca bilirim. Elbet müşterilerimin tümü Alman, birçok dostum da var oturup sohbet etttiğim. Ama işin kolayına kaçmaktan mı bilmiyorum, budili doğru dürüst öğrenemedim. Belki de sıkışıncalngilizceyebaşvurmaktan. Bu nedenle Türkçe okuyorum, Türkçe yazmaya çahşıyorum. Işin kötüsü yazmaya başladıktan sonra, Türkçeyide doğru dürüst bilmediğimi fark ettim. Nasıl mı yazıyorum? Uzun süre rahat koşullar, sakin kafa, sessiz ortam, kendime ait bir oda hayal ettim. Bunun için ara sıra loto bile oynadım. Ama olmayacağını kavrayuıca başka yöntemlerdenedim. lşimgereği.haftadaüç dörtgünbirikisaatarabakullanıyorum. Baktım ki, araba kullanırken insan çok iyi düşünebiliyor. Oğlumlaherpazaryüzmeye gideriz. Baktım yüzerken, hele de sırtüstü yüzerken insan çok iyi düşünebiliyor. Boş zamanlarımda düşünüp not alabiliyorum. () zaman yaallah deyip henı çalışıp, hem de günde bir ıkı saat de olsa, yazmaya başladım. İyi de okuyorum. Leman'a ve CumhuriyetHafta'yaaboneyim.Günlükgazeteleri izliyorum. Türkiye'de çıkan kitapları, romanları bulabiliyorum. Üstelikşubilgisayardenenaletde var. Hele romanımı okuyan bir zengin tanışım veya arkadaşım bana Türkçe klavyeli bir dizüstü bilgisayar da hediye ederse, değmeyin keyfime!^ Dostluk, Gendaş Kültür. AtillaKeskin'eulaşmakisteyenler için eposta: A5CELALKESKlN@t.online.De THKO Duvast... Solılan su^u: Ercan öztürk, Yusuf Aslan, Dcniz Geztnif, Atilla Keskin. tkinci sıra: Ahmet lirdoğan, ?, tlacı Tonak, Metin Güngörmiis, Mehmet Nakipoğlu. Üçüncü sıra: Sevim Onursal, Kor Koçalak. Bugünün ODTİI ormanımyuratan ağaç dlkme bayramlarından birinde...
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear