Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CUMHURİYHI I)F.RC;I Emekçi Y 7«j ı/.vftı.vı » ? bıılıkçı Ahmet Durmazbilek şimdilerde Avşa'ya cennet bahçcsi kuruyor. > ınıyla, kendilerine ait küçük bir cennet pargası yarattıkları meyve ba!n,elerinde. toprağın lanetini almadan ürününii almak ıc;in durınak bilmedençalışmaktadırlar. llikâyesinin ııasıl ba^ladığını sordugunıuzda "1460 ıhiılalindc köy kahvesine kitaplargeldi"diyebaşlıyor. Büyük dedeleriNAZLl OKTEN* nin Saraybosna'da kadı olduğunu ve kimbilir hangi nedenle Osmanlı tarafmdan bu adaya olıınuz yaz aylarında Marmara sürgünedildikleıiııi söylüyorsadaasıl hikâo Denizi'nin güneyindeki Avşa(ki yesini ailesindendeğil, topluııısal biı dönemyeniresmi adı Türkeli'dir) Ada den başlatıyur. Konuşmamızın her aninda, y sı' na düşerse, hazır yemek satan kendiyaşadıklarınıdünyadaolupbilenlerle ların, geçici dövme yapanlann, saç örenlerin, bagda.'jtıraeak, okuduğu kitaplardan, dinledis takı satanların, loknıa dökenlerin, miiziği so ği dünya radyolarından edindiği bilgileı le, nıına dek açmı:, barların müşterilerinin, soyu yaptıklarını dünya ü/erinde konumlandıralup soyulup yanan tatilcilerin, iç içe geçmiş caktı. 1960 ihtilalinin köy kahvesinegetiıdibalkonlardansarkan küçük çocııklannarasın ğikitaplaradöncrsck.bunlardanhiritarımla dan "organik bunlar organik, çağdas» buıılar" ilgilidirve Ahmet Durnıa/bılekbukitaptan diyeseslenerekönündekiballıincirleri,altın öğrendiği yöntenıle ilk kez adadakı yabanı rengi kayısıları satan uzun boylıı biradam gö fıstıkagaçlanndanhirinıa!)ilayacaktır."tpim rürscniz. kı vırcık saçlarının çevrelediği, gii bitti; bir mavi gömleğinı vardı yırtıp ıp yapneşlekavrulmu^yüzününherbirkırışığında tım. Aşıipi.Köyeçıplakgittim." li^i Pembe birhikâyeyattığıi/lenimıni vercnyüzünebir Hanım sorar: "Bu ne hal?" Ağaçları aşılamak kez daha bakın.Onubaşka bir gün kumsalda iginfedaedileııgömlek.nıırmazbilek'insoplastik şişclcri toplayıp kapaklannı ararken de yadınayaraşırhayatınınsonrasındayapacakgörebilirsiniz. Buşişeleresudoldurupağızla larınınbirsimgesigibidir. rını kapattıktan sonra, kapaklarına küçük bir Aslında bir tasj ııstasıdır. "O zamanlar bir delik açaeak ve ycni diktiği t'idanların dibine taşustasınınyavuklusuki7oynarken, benim bırakaeaktır;kimbılirhangiumursamaztatilsevgilimin altın bileziği vardiyeoynarmıi}. cinint'ırlatıpattığıbu^işeler.toprağınmineOyleönemli birgeeim kaynağıydı taş ustalıralleriniyıkayıpgötürmeyenhassasbirsulağı." Gerçekten de Avşa adasının teınelini niü sisteminin parçası halini alacaktır. Belki olıışturan granillerden kesliğı taşlar, bugün başkabirgün,uğluylabirlikte, yakılmakiste bahe.esindekullandığıtarae.alamayöntemini ııcıısLİpürülnıüijyapraklarıbirvuvaladolduuygıılama fırsatı vermi^ ona. Bahçenin her rurken görececeksiniz onu: meyve ağaçlannın diplcrinc gömdiiğü bu yapraklar, bir yandan gübıe va/ıt'esı görürkeıı, bir yandan da Herkesin ardında koca loprağın ncminı muhalazaetmeyeyarayaeakiır. 1 lcrkebin bir anftnceardında koca eöp yı çöp yığınları bırakarak gınları bırakarak tiiketip gittiği bir adada, Ahtüketip gittiği Avşa'da, met Durma/bilek, oğlu üürcan'ın da yardı Ahmet Durmazbilek, oğlu bir dünya görüşü olan bir babanın oğlu o. Bunun farkında: "Babamın gölgesınde kaldım ben. Babamı geçemedim. Benden fazla okudu, bilgisi kültürü fazla." Bılinç dışında baba imgesının dünyayı kuran, yapan, inşaedenbirfh gür olduğunu öğrendiğimden beri babama başka türlü bakmışımdır. Insanın baba imgesi ile hesaplaşması büyümenin belli bir aşamasına denk düşüyor. Gurcan da haklı olarak kendini babası ile kıyaslıyor, geride olduğunu düşünerek aslında ilerlemek ve daha çok bilmek istediğini anlatmış oluyordu. Sonra boynunu bükerek, büyük bir alçakgönüllükle kendine bakışını eklıyordu: "Belki benim de pratiğim daha iyidir ama onun kadar bilgili değilim". Ardından kaşlarını çatıp bu durumun nedenlerini açıklıyor. Nesnelkoşullarınbirsonucuolduğumuzu anlatıyor: "Babamın o zamanki çağında bir kuşak vardı. 68 Kuşağı. Ben dahafarklıyım." Yalnızlık mı, diyorum, evet diyor. Yaşadığım şehirde, ülkede hatta dünyada bizim gibi düşünenlerin, benzer değerleri taşıyanların git gide azaldığınıhissetmemerağmentersinisöylüyorum, kendimi de inandırmak için: "Ama bizim gibiler hâlâ var." Kıraç bir adanın kendilerine ait bir köşesinde bu yalnızlıkla yüzleşen insanların keskin kararlılığı ve kaygısıyla cevap veriyor: "Ama biz azalıyoruz, onlarçoğalıyor." Kayalardan kesilmiş taşlarla babaoğul birlikte ördükleri taraçalara yayılmış meyve ağaçlarının arasında dolaşırken işin zorluklarını anlatıyor Gürcan. Yaptıkları işin maddi getirisınin ne kadar küçük olduğunu; balıkçıların bir gece lamba yakıp voliyi vurduklarında neredeyse onların organik tarım ürünü olan meyve bahçesinin bir mevsimde kazandığı kadarını kazandıklarını;pansiyonculuğunveturizminüzümü, Baba ve oğul MDRAT GÜLSOY Çocukluk ve ilkgençlik yıllarımın, hatta gençlik yıllarımın duygusal coğrafyasının başkenti olan adaya son zamanlardaki gidişlerimde hep babamın söyledikleri çınlıyor kafamın içinde. Yolculuğu geçmiş zamanlarda olduğu gıbi sürdürebilmek ıçin çok daha uzun olan gemi yolculuğunu tercih ediyorum. Ama ne vakit güverteye çıksam babam araya giriyor: Inan bir gün gelecek, o kadar sevdiğin adaya dönmek istemeyeceksin.Sevdiğinyerlerseniterkedecek. Çok değişeceksin. Bu tür sözler söylemeye başladığı zaman kızardım babama, doğru söylediğini bile bile kızardım; zaman öyle geçmesinisterdim. Ada'ya çok küçük bir çocukken getirilmiştim. Kentteki apartman boşluğundan çıkan çocuk yeni bir dünyayla tanışıyor, bir köyün daracıksokaklarınıdevbiroyunalanınadönüştürüyor, denizle kalıcı bir dostluğun temellerini atıyordu. O zamanın tatilcileri için Istanbul o kadar uzakta kalıyordu ki... Insanlar sevdikleriyle konuşabilmekiçinbellizamanlardatelefonbağlatmakiçinpostaneninyolunututuyorlardı.Ya rısı bakkal yarısı postane olan küçük tek katlı bina köyün kalbinde tatilcilere iletişim olanağı sağlıyordu. Benim gibi küçük olanlar kimi zaman büyüklerinin yerine telefon nöbeti tutuyorlar, kimi zaman da dışarıda adını bilmedikleri oyunlaricatediyorlardı.Tezgâhımnarkasında bir yandan telefon bağlayıpbiryandan bakkallıkyapanPembeTeyze'ninoğluGürcan'lada bu postane nöbetlerinden birinde tanışmış olmahyız.Belkıbiraztopyuvarlamışızdır. Sonra bizim telefon sırası gelmiştir. Sonra? Sonra birden büyümüşüzdür. Gürcan'ınbabası Ahmet Amca'nınkendinı lyiden iyiye bilimsel tarıma vermeye başladığı zamanlarda, muhtarlık yaptığı yetmişlerın çok gerilerde kaldığı seksenlı yıllarda, bizler de ılkgençliğimizin heyecanlı günlerını yaşıyorduk. Gürcan'ı omuzunda zıpkını, balığa gıden bir delikanlı olarak görüyorum o yıllarda. Çalışkan, ne yaptığını bilen... Damdan uçurduğu güvercinler geride kalmış. Sonra? Sonra evlenmiş bir adam. Bir baba olarak Gürcan. Babasının en yakın yoldaşı, dünyaya ve hayata daır kaygıları olan, seksenden sonra halkın her kesimine dalga dalga yayılan körleşmeden kendini korumuş bir adam. Son gidişimde bahçelerinde uzun uzun sohbet ettik. Sıkıntılıydı. "Yaşama küstüm, içime kapandım. Eskisi gibi hayattan zevk almıyorum. Hayat bastırıyor omuzlanmdan." Okuyarak, öğrenerek dünyayı ve kendini kavramaya çalışaninsanlarınyaşadığıtürdenbiryalnızlık bu.Yıllardırokuyan.kulağını dünyaya açıktutan, dünya radyolarından verılen bilgileri hayatının içine çeken, kitaplardan öğrendiği çevreci yöntemlerle tarım yapan; sağlam, sorgulanmış, uğruna mücadele edilip bedeli ödenmiş Gürcan'ın da yardımıyla, yarattıkları meyve bahçelerinde, toprağın lanetini almadan ürününü almak için durmak bilmeden çalışıyorlar. bahçecılığı, tarımı öldürdüğünü anlatıyor. İnsanların köyde, şehirde, ülkenin heryerinde tüketim çılgınlığına hayatlarını teslim ederek nasıl çıldırdıklarını konuşuyoruz kopuk kopuk... gün batana kadar. Gemide Istanbul'a dönerken Gürcan'la ba basını düşündüm. Onlar bu dünyada ne aradıklarının.neyaptıklarının farkında olan, yaptıkları işe saygı duyan insanlardı. Sonra babalar ve oğulları arasındaki devamlılığı düşündüm. Yazıyla, sesle, sözle taşınan bilginin insanlığa dair çok değerli bir şey olduğunu, bir sonraki kuşağa aktarılmasının ne kadar yaşamsal olduğunu f ark ettım. Yazmanın, kayıt tutmanın bir ışlevinin de aktarmak ve yaşamı öğrendiğimiz biçimiyle yenıden üretmek olduğunu anladığım için bu gözlemlerımı yazdım. Bahçe işinin ne zaman başladığını sorduğumuzdaGürcan'ınkundaktakihalindenbaşlatmıştı hikâyeyi babası. Gürcan'la yaşıt olan bahçe, bir ınsanın hayalini elleriyle doğayı dönüştürerekgerçekleştirmesininbirörneğiydi. Tıpkı bir oğul gibi. Evlat, biraz da kişinin yaşamdan süzdüklerini bir başka bedende devam ettirmearzusu değil rnidir?^