Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
rnrrrrrnTTr rrTrrrrrrrrrrrrrrrrrrrjı L DuyauAsena dasena@turk.net KARARLI YILLAR DİLERİM Her yılbaşı geldiğinde, o yıl nerede yazıyorsam, yani hangi basın kuruluşunun patronu ya da yayın yönetmeni bana bir parçacık yer lütfetmişse, bir yeni yıl yazısı şarttır elbette. Kimbilir kaç kez yazmışımdır? Ve yazdıklanmın kimbilir kaçında, 'kararlı olmak'tan söz etmişimdir. Kimbilir kaç kez, "Kararlı olalım gelin bu yıl... Sudan bahanelerle, içimize işlemiş ürkekliklerle, durmadan ertelediğimiz ama istedığimiz şeyler konusunda kararlı olalım" demişimdir. Biliyorum, kendimize ait öyle çok şey var ki kafamızın içinde dönüp dolaşan ama garip bir üşengeçlik ve boş vermişlüde yapmadığımız ve öyle çok isyan var ki çevremizde olanlara ait ama "Ben mi kaldım bunlan düzeltecek" duygusuyla umutsuzlanıp, tepki göstermediğimiz. O hâlâ söylemediyse sen söyle birlikte olmak istediğini... O öyle oturuyorsa hiçbir şey yapmadan sen karar ver aynlık konusunda. Aynaya bakıp sinir oluyorsan, kafandaki düğmeyi çevir ve kurtul kilolarından. Ya burnundan hoşlan ya da operasyon geçir. Sana el kaldıran bir insanla hala oturma onursuzluğunu artık bu yıl yaşama. Hareket et, spor salonlanna gidemiyorsan, yürü, yalnızca 20 dakika. Bu gece bari üç kap yemek yapma. Süslü sandviçler çok eğlenceli olabilir ya da pizza ya da hiçbir şey. Anne babanla arkadaş ol, saklama, anlat, ısrar et anlatmak için. Çocuklarınla dost ol, dertleş, söyleş, tartış, birlikte karar al. Bu yıl daha sık tiyatroya, sinemaya git. Daha sık gez dolaş, yakın uzak, ucuz pahalı, her fırsatı değerlendir, kendin fırsat yarat yeni yerler, yeni insanlar tanımak için. On kilometre ötedeki köyde bile ne güzellikler vardır kimbilir. Dans etmem diye direnme, öğren. Hiç tanımadığın müzikleri dinle. O sevdiklerine sevdiğini söyle... Söyle ki mutlu olsunlar. Onlara dokun. Kucakla, senı hissetsinler. Onu tutkuyla öp. Âşık ol, evlen, boşan, yalnızhğını sev, neysen o ol. Tepki gösterme yılın olsun artık 2002. Beğenmediğin her şey için tepki göster, yaz, çiz, email, faks ne bulursan yolla o beğenmediğin şey'e. Yani.. En basitinden en çetrefilliye... Bugüne dek beyninin içinde dolaşan şeyleri yap artık. Göreceksin çok güzel oluyor. Mutlu ve kararlı yıllar dilerim.^ Ozgür kız ne yapsın? K adın başına sırtına çantayı asıp, kanş karış Anadolu'yu gezmek de özgürlük tabii. Bir çeşit simge olarak da kabul edebiliriz bunu. Bize öğretilen, anlatılan, dayatılan şeylerden kurtulup, "Bir gidip göreyim bakayım nasılmış" diye tek başına korkusuzca yola çıkmak iyi bir şey. lyi bir şey de öğrenmeye çabalamak ve sonra da öğrendiklerini aktarmak gerek. Sadece hoşuna giden bir 'bay'la takılması ve Tarkan heyecanı yaşaması özgürlük kavramı için yetmez. Bu öykü ııasıl devam etmeli yarışmasına ben de katılmak istiyorum... Şöyle olmalı: Özgürkız "Korkusuzca ta buralara geldim, bakayım insanlar nasıl yaşıyor, ne düşünüyorlar, Doğu ile Batf nın farkı ne" diye merak etmeli... Daha derli toplu giyinmesine gerek yok aslında, oradakilerin çoğu her şeyi olduğu gibi kabullenecek akılda... Madem o çocuğu sevdi, tekrar karşılaşsın. Birlikten kuvvet doğar. Tarkan'a da desinler ki, "Sen de bize takıl, Doğu'yu Güney Doğu'yu bir tanıyalım bakalım... Sanatçı dediğin hep öyle aşk, meşk, cinsellikle anılmamalı, ülke gerçeğini anlamalı, anlatmalı, bir faydası olmalı." Sonra o ev senin, bu tarla benim gezsinler. Dört karılı adamları, küçücük evler içinde yaşanan dramlan, onar çocuk doğurup gencecik yaşta çöken kadınlan, sokakta aç sefil dolaşan çocukları, okula gönderilmeyip çocuk yaşta satılan kızları, namus temizlemek için öldürülen kızların ailelerini, Türkçe bilmediğinden iletişim kuramayan kadınlan, köylerine dönemeyen aileleri, yıkılmış, harap olmuş köyleri görsünler. Sonra büyük kentlere gidip, tamnmış, popüler insanlar olarak bu gerçekleri anlatıp, hükümetten halka kadar yardım istesinler. Sonra bir vakıf kursunlar, adı özgür vakıf olsun...^ özgür Vakfı 'n konuşmacılurı olsunlar. K üçük mutluluklar çok büyüktür aslında, en akıllı insan, onların değerini bilendir. Her şey öylesine geçici ve öyle inişli çıkışlı ki işte bu küçük mutluluklardır yaşamı dayanılır kılan... 2001 'den aklımda kalan küçük mutluluk anlanm... Piyanist filmindeki Isabelle Huppert'in oyunculuğunu izlerken... Mercan Dede /Arkın, Marie Jose Nat ve yapımcı oğlu ile Kız Kulesi'nde yemek yerken; o insanların onca tanınmışlıklarına rağmen alçakgönüllülük nasıl oluru izlediğimde, Doğuş çayın reklamındaki 'bu midur' diyen adamı izlerken, o güzel Kapıyı Aç oyunundan sonra Taner Barlas ve Tomrıs lncer'le çay ıçip kulis kokusunu koklarken, koreografisini Beyhan Murphy'nin, müziğini Mercan Dede'nin yaptığı Seyahatname 2001 deyken, Zuhal Olcay ile Haluk Bilginer'i "Ayrılış", Sumru Yavrucuk'u "Leani'nin Güzellik Yanşması" oyununda izlerken, Oral Çalışlar ile Aydın Engin'in odalanndaki boş masaya kurulma şansını yakaladığımda, bankamdaki kişisel portföy yönetmeni yaptığımda, o hiç tanımadığım insanlarla sıcacık sevgi dolu mektuplaştığımda, CNBCe'deki Seinfeld ve Dharma&Greg gibi birkaç komedi dizisini izlediğimde... Sonra ömer Dandin'e telefon açıp bir şey sorduğumda o neşeli sesi duyup, ışte bu meslek böyle yapılmalı dedığünde, Ayça'nın tezi için ona yardım etmeye çalıştığımda, ilk kez elmalı tart öylesine bir dokunuşta, birkaç saniyelik bır bakışmada çok küçük ama çok güzel mutluluklar yaşadım ben... Size de tavsiye ederim. Çok zor değil. Ama farkına varmayı öğrenmek gerekiyor.^ Bıktık bu reklamlardan B \ u yıl birkaç seyri keyifli reklam yapıldı, Telsim gibi, OsmanlıGaranti birleşmesi gibi. Ancak genel durum hiç değişmedi. Kadınlar da artık bır tür rcklamdan bıktı, sıkıldı. O tur reklam geldiğinde hızla zaphyorlar. Sinirleniyorlar çünkü. Hani o güzel ve aptal genç kadınlann olduğu ve durmadan şapşal kocalarından bir şeyler istediği reklamlardan. Bugüne dek kadınlar, evlerinin içinde, başka hiçbir şeye akıllan ermediği için, en iyi yağı seçiyor, en lezzetli yemeği pişiriyor, en iyi temizleyen deterjanı keşfedebiliyor, cırt diye yırtmadan beyazlatan çamaşır suyunu bulabiliyor, bunları yaparak, işinden, futbolundan, balığından dönen kocalan ve oğlan çocuklan memnun edip, kendileri de tatmin oluyorlardı... Şimdi bunlar yetmiyormuş gibi bir de başımıza ağlayıp zırlayıp, kocasına yalvaran kadın türü çıktı. "Rıfkıuı hani bizim yaşam sigortamız, artık sigorta yaptırmayan koca mı var" diye zırıl zırıl aglayan kurnaz kadınlarla, "Bir tanecik minnoşumu ağlatır mıyım" diyen şapşal adamlar... 2001 yılında biraz ileri görüşlü hiçbir reklamcı bu tür senaryolar yazmamalı. Çünkü kadınlar bu kadar aşağılanmaya dayanamıyorlar artık. Bu tür reklamlardaki ürünlere öyle bir boykot ederler ki, yazık olur o zaman bu müthiş yaratıcı emeklerine. Kadınlar, yolculuğa giderken, "Benimle evleneceksin tamam mı" diye evlenme teklifi yapan o ukala adama, otosuyla NO yazan kadını yani Ford reklamını çok seviyorlar. Haberiniz olsun, eğer hâlâ haberiniz yoksa. ^