Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
30 ARAUK.200I. SAYI 823 met edemiyorsunuz. Uzaklarda bir abla, "Duyamıyorum" diye bağırdı, dedim "bu kişisel"."Birteksenmiduyamıyorsun"diye sordum. "Evet" dedi. Arkadaşa, "Mikserin sesini aç" dedim, "Abi maksımumda" dedi. Dedim "Bak orada bir minimumvar, bir maksimum var, bir de abla var, sesi ablaya getir". Abla ondan sonra duymaya başladı, psikolojik bir şey. Gülmemekiçingelentiplerdevardır... Adam gerçekten gülmüyorsa, mizahla uzaktan yakından ilişkısi yoktur, doğrusu bu, ya da ciddi bir rahatsızlığı vardır, hap alınıştırfalan... Karısını kıskanan adam... Ne münasebet, ben sahnede bu anlamda tehditkârdeğilim,yalruzcabunukullanıyorum. Komedyenin böyle bir erotizmi var ya, firlama adam, adamın elinden herşeyi, iki dakikada trak diye alır hali... Soytan, kralın kıçından minderi çeken adam ya, adam o yargıyla, "elimdeki her şey gidebilir" duygusuyla izliyor olabilir... Yargıları da bu ön yargıdan kaynaklanıyor, o söylemeden ben patlatayım diyor, ya da bana öyle dedi ya, beni bozmak için yaptı diye düşünüyor. Bunu neden yaparlar anlamıyorum, ben orada hızlı olmakJa i lgili bir şey ler yapıyorum, nasıl cevap verilir, komedinin raconu budur diye bir iki örnek veriyorum... Benim onlarla ilgili gerçek düşüncem o değil ki, ilk defa gördüğüm birini nasıl tanıyabilirim ki... Diyorsunuz ki, gttlmek isteyen bana gelsin, düşünmek isteyen başka yana... Bunu kabul edemem, beyinsizler bana diyemem, y apma abi, sen bari yapma abi... Bu bizim çağımızın lafı olamaz, güldürürken düşünmek, ya da sadece güldürmek... Hele hele bir sürü geri zekâh komedyen, televizyonda, orada burada düşündürmekamaçlı mizah yaparken. . Ben Cem Yılmaz olarak, tek başına bir çocuk, bırak profesyonel işi, bir seyirci olarak, "ben yalmzca güldürüyorum, güldürürken düşündürmek o abilerin işi" diyemem, o kadar da değil... Sahnedeki deyiminizle balyalarla para kazandınız, hak ettiniz mi? Çok daha fazla para kazanmak isterim, ama kazandığım parayı da hak etmek isterim, yani birilerinin helal etmesini isterim. Bu bizim meslekte nasıl olur, bilmiyorum, çünkü elle tutulur bir şey yok... Bir vahiy gelse, "Para bu mesleğin tamamında helal değil, boş yere kendinizi yırtmayın" dese daha rahatlayacağız, ama ben biraz terlediğimi, bu işe hakikaten kafamı yorduğumu, bir gayretim olduğunu, işin ucuzuna kaçmadığımı biliyorum. Ama bu iş, pamuk ipliği bir iş, yann hakikaten bir travma geçirirsiniz... Yemin ederim, bu paranın daha fazlasını kazanmak için gayret sarf ediyorum ve daha fazlasını hak edeceğimi kendime telkin ediyorum ama doğuştan travmalı arkadaşların aynı tuğlayı görürmesi, benim bu parayı kazanırken öziir dilememi engelliyor. Bir eşek bu parayı sırtlanıp giderken benim iki ayağımın üzerinde durarak o parayı götürmemlazım... Paranıza göz diktiğimizden değil ama, genç yaşta kazandınız ve rahatladınız... Estağfurullah abi, benim param sizin paranız, eğer ben müreffeh bir hayat sürdürmüyorsam sana zaranm dokunacaktır. Yüz milyon lira maaş alıyor olsam, "Bana ayın 15' ine kadar çıkma yapar mısın" diyecektim, sen mahcup olacaktın. Ben babam, annem, diğer arkadaşlanm... Onları mahcup etmemek için "Ya Yılmaz be" dedirtmemek için para kazandım, başka bir şey için değil, eğer bunu kazanmamış olsaydım çalacaktımabi... (kahkahalar) Yani... Buradan insanlara seslenmek istiyorum, ey insanlar... Şartlan maddi anlamda kötü olanlar için acıma duygusu besliyoruz, siyasi ekonomik modeller üretiyoruz ya, ben de potansiyel mağdurlardan biriydim ve hayatımı idame ettirecek para kazanmalıydım. Kendimi değil yalmzca, birkaç mağduru daha ve pek çok mağduru kurtarmak istedim. Bunun ne sakıncası var? Bunu bir silah kaçakçısı da söyleyebilir, "Kardeşim istihdam sağlıyorum" diyebilir. Ben bunu, en azından canlarını yakmadan yapıyorum... Üzerine o kadar çok konuşacak servet de yok, olsa, yemin ediyorum ki daha komik olurdum... Derler ki mizahı yaratan yoksulluktur... Tabii ki de öyle, babası trilyoner olan kankatürist yoktur ama trilyonu olan karikatürist vardır. Ben biliyorum. (kahkahalar). Ben artık karikatür de yapmıyorum zaten. Neden? Mesai ayıramıyorum. Özel bir nedeni yok, istesem yine yapanm... Askerlik, gidişiniz de, dönüşünüz de bir hayli malzeme oldu, en azından reklamlara... Askerlik gerçekten zor, kim kolay olduğunu söylerse yalan söyler. Zaten zor olsun diyeyapılmış... Size özel zorlu k... Çok yaşlı değildim, çok genç değildim, ama gereğinden fazla meşhur askerdi m. On gün y ıkanamadım, sonra beni gizlice götürün dedim. Çünkü ben ne zaman havlumu hazırlasam, herkes fotoğraf makinesini hazırlıyordu. Sonunda götürdüler; kurnaya oturdum, soyundum, çıplağım, biraz da buhar var, birgözümü açtımki, üniformalı, üç dört çocuk... Ne oluyor dedim, bakıyoruz dediler, iyi dedim alıcı değilsiniz... Fotoğraf ne içindi? Hatıra. . Reha Muhtar'a gider miydi? Gitse, Tarkan'dan bir sene önce patlatacaktım. ^ BAŞKENT GUNLERİ Elazığ'dan bir selam MÜŞERREF HEKİMOĞLU P enceremde kar, buz. Güneş bir parlıyor, bir sönüyor. Son yapraklar uçuyor havada, son şarkıyı söyler gibi. Belkı de ilk şarkı bu, ya da dünyaya selam şarkısı. Yaşamın gizemi bu değil mi? Kimını uğurluyor, kimine kavuşuyorsun! Işte yılın sonuna geldık, son haftanın son günü. Törenlere katılamıyorum ama cami avlularında mezarlar arasında geçiyor günler, geceler. Yıtik sevgılilerle sarmaş dolaş şarkı söylüyor, dans ediyoruz. Belleğimizde buluşuyor, anılar denizinde yüzüyoruz. Geçmişe dalınca yol bitmiyor, her adımda güzel bir tepeye tırmanıyorsun. Her tepede yaşamdan mutlu bir selam. Ne güzel yaşamışım diyorsun! Ne güzel dostlarım var diyorsun, iyi ki doğdum şarkısını söylüyor, birliktelığin mutluluğunu kutluyorsun. Kimi zaman mezar taşları el sallıyor bana, llginç bir olay, meslek dalımızda da az yer alıyor bu tür olaylar. Çırkinlikleri eşelemekle vakit geçiyor galiba! Elbet çirkınliklerı yok edemeyız ama ülkemizi, Cumhuriyetimizı yücelten olayları da karanlığa gömmeyelım. Dahası görev diye düşünelim. Yalnız Dışışleri'nde değil, her dalda, her kesimde görevıni onurlandıran kışiler güzel çabaları, özverileriyle izıni sürdürenler var. Diplomat dostlarımla söyleşirken "Anı" diye yayımlanan kitaplara karşın, yazılmayanların uzüntüsünü duyar, göreve çağırırım ama böyle bir alışkanlık güç oluşuyor. Oysa yaşayarak görüyor, öğreniyoruz. Bir yaşam kesitinden ne öyküler, romanlar ve filmler oluşuyor. Tüketen değil üreten toplum olmaya özen gösterenler geçmişten geleceğe çok güzel köprüler kuruyor. Elazığ kökenli bir genç de cesur bir yürekle çıkıyor karşımıza. Insan sevgisinin, görev bilıncinin güzel bir bayrağı olarak dalgalanıyor. Büyükelçi Namık Yolga, Anadolu toprağmı güzelyeşerten bir diplomat... belkı bir çağrı, belki bir uyarı. Ortak sevgililer için biıiikte ağlıyoruz. Bir damla gözyaşında kaç yaşam parlıyor. Birini anımsarken ötekiler geliyor, sevgiyle, özlemle şarkılar söylüyoruz birbirimize. Güzel öyküler içeriyor şarkılar. Işte Namık Yolga. Dışişleri ailesini onurlandıran bir büyükelçi. BirTürk diplomatı. Anadolu'muzun güzel bir ürünü. Elazığ'da doğuyor, Sıvas'ta okula gidıyor. Yabancı okula gitmiyor, çalışarak parlatıyor yıldızını. Dışişleri ailesinde sönmeyen bir yıldız oluyor. önemli görevler üstleniyor mesleğinde, Paris Elçiliği de o görevlerden biri. Fransızcayı iyi öğreniyor, Dışişleri ailesinde de saygın bir ağabey oluyor. Numan Menemencioğlu'nun sevdiği, güvendiği bir kışı Paris Elçiliği'nde. Toprağmı güzel yeşerten bir Anadolu çocuğu. Masal türü yaşıyor. Bence o olaylar da yazılmalı bir gün. Güzel bir renk katar, yürek verir genç kuşaklara. 27 Mayıs devriminden sonra Ankara'ya gelince tanıdım Namık Yolga ve eşi Firuzan Yolga'yı. önce Ankara'da, Roma'da, sonra Paris'te güzel anılarımız var. Meslek dalında da çok sevilen, sayılan bir kişi, bir ağabeydi sayın Yolga. Deniz hukukunda uzmanlaşan bir diplomat. Büyükelçi Yüksel Söylemez ile ilginç çalışmaları var bu alanda. Uluslararası anlaşmalarda onun da imzası var. *** Derken Nur Söylemez geliyor karşıma. Nur damlası gibi genç, güzel, soylu bir kadın. Her olayda zarif çizgileriyle göze çarpıyor. Ama çarpıcı olmaktan hıç hoşlanmıyor. Gerçekten nur damlası. Damlanın saydamlığı yüreğimizi deliyor. Ses gıbı, ışık gibi yokoluyor birden. Ama sesi kulaklarda, ışığı yüreklerde her zaman. öldü mü, doğdu mu karar veremiyor insan. Onu tanımak mutluluk gerçekten. ^