Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
21 TEMMUZ 1')%. SAYI 539 daelimdebiraynaolsadakendimi inceleyebilsem... Gıdığımınsarktığını, gözlerimin altının torbalandığını biliyorum. Ya bcnim bakışlarını'.' Şimdi yeniden güneş görünüyor. Aşağıda Tuna. Gözlerim durmadan Doğu ile Batı'nın birleştiğisınırıarıyor. Çocuklıığumdaülkeleri ayıran sınırları, haritadaki gibi topraklarboyunca ilcrleyen kırmızı renkli bir kuşak olarak düşlerdim. Doğu ile Batı'yı ayıran kuşağın rengi ycşil olmalı dıye düşündüm birara. Sonra kapkara bir buluta girdik. Saatlerimizi gcriye aldık. Uçak sallanıyordu. Buluttan çıktık. Alçaktanuçuyorduk.Gözalabildiğine orman; haritadaki orman. Strauss'daki oıman, Beethoven'deki orman. Schiller'dcki orman bu. Uçagıınızın Viyana'yainmeküzereolduğu bildiriliyor. "Şimdi lütfensigaralarınızısöndürünüzve kemerlerinizi bağlayınız..." Sigaramı söndürdüm,kemerlcrimizi bağladık. Yanımda oturan kültürdanışmanı kadın gazetesini katlayıp koltuk arkalığındaki cebe yerleştirdikten sonra, bana hüzünlügelen bir gülümsemeyle, Geldik işte, dedi. Burası benim için yolun sonu. Burası Viyana. Bcncedünyanınen güzel kenti burası... Belki siz Istanbul daha güzel diyebılirsini/... Pek benzer yanları yok, dedim. Viyana gerçekten güzel bir kent. Ben de çok severim. Burası, gerçcktcAlmanya'yı Doğu'dan ayıran birtarihesahip... Bu kezgülümsemesi alaycı gibi. Viyana, siz Türkler içinde bir sınırtaşı... Öyle değil mi sizce de? Iki kez durdunuz varoşlannda,birtürlüBatı'yageçemediniz! Alsaydınız ne olurdu, bilinmez. Budin, iki yüz yıl Osmanlf nındı, hiç Müslüman olmadı. Belgraddaöyle! Şimdi de Tuna kızıl akıyor, dedim. Bosna'da dökülen kanlardan... Ama haklısınız. Doğu'nun bittiği ycrde başlayan Batı'nın bir ucu burası. AzötedeAlmanya.Ellikilometre ötede Macaristan. On yıl önce Doğu'ydu orası, yani demirperde. Şimdi Batı. Haritadaki çizgilerönemsizleşiyorgiderek. Bunainanıyormusunuz? "YakındaAvrupaBirliği'negireceğizya!" demekgeçiyoriçimden.susuyorum. Bukezo, kesik kesik bir konuşma tarzıyla anlatmaya başlıyor. Savaştan sonra, Viyana'da Doğu Dilleri Enstitüsü'ndeokuduğunusöylüyor. Özellikle de Türkçcye merak sarmış. Türkleri çok seviyormuş. Ankara'da çok güzel günlergeçirmiş. Altmış yaşındaymış. (Bunu korkmadansöylüyor.) Sizne için gidiyorsunuz Viyana'ya? BirleşmişMillctlcr'indüzenlediğibirtoplantıyakatılacağım. Çok kalacakmısınız? Sadece bcş gün, maalesef... Aslında toplantı üç gün sürecck, ama iki gün de kendime ayıracağım. Anılanmı tazelemek için... Dikkatlice yüzüme bakıyor: Nedense çok kişi beş gün için gelir Viyana'ya, diyor sesinde sanki bir hüzüntınısıbelirerek. Üç gün iş için, iki gün gezmek için... Ne demek istediğini düşünüyorum. Gerçekten de bu kente ilk kez geldiğimde de beş gün kalmıştım. Bu aynı zamanda bcnim ilk kezyurtdışına çıkışımdı. Çiçeği burnunda bir bilimdoktoru olarak... Aşağısı yemycşil orman. Şimdi, Osmanlı ordusunun iki kezdurakladığı varoşlar boyunca bir "Türk Ormanı" yeşermiş. Viyana ormanlarına kol atan birTürk ormanı. Belki bu yeşillikte bir sır gizlidir. Doğrusu, "Batı" haritada değil, "Batı" bir yön değil. Belki biryöneliş. Yüzyıllardırbuyönelişi kavramaya çalışıyoruz. Tek tek bakınca Batı'nın anlaşılmayacak, erişilmeyecek bir yanı yok. Neyimiz eksik? Galiba, yanıldığımız nokta, bu. Keşke neyimiz fazla diyebilsek. Bunu söylersöylemez, "Doğulu" kurnazlığımı yakalayıveriyorum. Biroyundurgidiyorkendi aramızda. Sahi, bı/ ne zaman "Batıh" olacağız? Sonunda tekerleklerycre değiyor, sarsılıyoruz, uçak gidiyor, gidiyor ve duruyor; bir de pcnccrcdenbakıyorumki, Batı'duyız. Burası Batı. Burası Viyana. l:n iyisi birtakım karşı 15 Erhan Bener'den biröykü... Hoşça Kal Vîyana S ıcak,tatlı,camgöbeğibirgökyüzüne doğru havalandı uçağımız. Neredeyse kırk yıl önce çıktığım buna benzerbiryolculuğun heyecanını, hatta korkusunu anımsıyorum. Istanbul, yukarıdanbakıncaşaşırtıcıbirgüzellikleserilivermişti gözlerimin önüne. Neşimdiki gibi ve şimdiki kadar karmaşıkveçirkin bir yapılaşma ne gecekondular, ne trafik sıkışıklığı... Belki sadece Menderes'ın imar hamlesinin yarattığıyıkıntılardanyükselentozbulutlan.. Amahepsinisihirlibircl,birTürkişiipekşal ileörtüvermişti sanki. Uçaktaki yabancılargibi, ben de aynı hayranlık duyguları içinde seyrediyordum doğanın bu eşsiz bağışını. Memleketimden ilk ayrılışımdı ve aşağıya, lstanburabakerken,birdahadönemeyecekmişim gibibirhüzünlüduyguiçinde.ogörkeınligörünüınü belleğime hapsetmek istiyordum. Oysa şimdi her şeyin büyük bir hızla bozulmakta olduğunun bilinci içinde, yüreğimin sızlamasını engelleyemiyorum. Dalmışım. Birarasağyanımdaki koltukta oturan yabancı kadın bana doğru dönerek, diizgün sayılabilecek bir Türkçe ile, "lyi yolculuklar"dedi. Utanarak, Sizede,dedim. Gülümsedi. Ona ilk kez dikkatle baktım. Ilk kez göz göze geldik. Aşağı yukarı aynı yaşta olmalıyız, ama benden beş on yaş genç gösterdiğini kabul ctmeliyim. Makyajı yerinde, saçlan dalga dalga meçli, alnı geniş, bakışları parlak. Sanki birycrlerden tanıyormuşum gibi. KucağındakigazetedenAvusturyalıoIduğunuçikarsıyorum. Hayır, Almanım, diyor. Güzel Türkçe konuşuyorsunuz... Üç yıl kadar Ankara'da, Alman Kültür Merkezi'ndcçalıştım. Danışman olarak. Ama artık yoruldum. Dönüyorum. Niyetim Viyana'yayerleşmek. Demek Viyana'yı çok seviyorsunuz... Ailemle birliktc, savaştan önce, savaş sırasında ve savaştan sonra, ben üniversitcyi bitirinceye kadar Viyana'da oturduk. Bütün çocukluğum,gençkızlığımoradageçti. Anchluss( 1 )döneminde! diyorum. Onun caninı acıtmam için bir neden yoktu oysa. Gözlerinden bir gölge gelip geçiyor. Biz hiçbir zaman Nazilerden yana olmamıştık, diyor. "Her şey olup bittiktcn sonra, herkes böyle söylemişti," demek geçiyor içimden.O gözlerinigazetesineçeviıiyor.Susuyorumisteristemez. Başımı pencereye döndürüyorum. Henüz bulutlara dalmış değiliz. Motorların sesi bir yükseliyor, biralçahyor. Istanbul ötelerdekalıyor. Marmara'nın iistünden gcçiyoruz. C'evizkabuğubüyükliiğündebirvapuröylesinc zavallıcailerlemeyeçahş»yorkiuçsuzbucaksız görünen dcnizde, bana yolculuğu hiç bitmezmişgibigörünüyor. Önümdeuçuşyolunu gösteren harita. Altımızdaki şıı küçük kent Selanikolmalı.Şudağlannbirinde.bireskimanastırdakeşişler belki deşarapmahzenlerinde dolaşıyorlar. Her tarafta yeşillik... Ycr bize doğru yaklaşıyor, biz tekrar yükscliyoruz. Dağların arasında bir ırmak, Tuna'nın bir kolu, kıvrıla kı vrıla akıp gidiyor. Belgrad'a yaklaşıyor olmalıyız. Bulutlardan bir şey görmek olanaksız.Gitgidcyükseliyoruz. Kaptanpilot uçuş raporunu veriyor. Dört bin metredeyiz. Inanası gclmiyor insanın. Zaten en iyisi inanmamak; yoksa dört bin metre aşağısı aslında dört saniye demek, ölümle kalım arasında, yükseklikçe uzak, vakitçe kısa biraralık bu. Yanı başımdaki kültürdanışmanı gazetesine dalmış. Nedensc, bir tedirgin hali var gibi geliyor bana. Ben de öyle huzursuzum. Ona manzaradan söz açmam olanaksız. Oturduğu yerden aşağısını göremez. Yan gözle inceliyorum. Çok iyi makyaj yapmış olmasına karşın, cildinin çizgileri yaşını belli ediyor. Gözlerininkenanndakazayaklan. Sadece bakışlanndabana yabancı gelmeyen birışiltı var. Birde dudaklarındaki doğal gibi bir gülümseme. Parmaklan boş. Onu Türkiye'ye gelmeye ve Türkçe öğrenmeye yönelten ne olsa gerek? Sigaraiçebilirmiyim?dedim. ' Bubölümdeiçebilirsiniz... m Sizi rahatsızedermiyim? Başıyla "hayır" diyor ve gazetesine dönüyor. Konuşmayısürdürmeyeniyetiyok. Şuan ERHAN BENER 1929'da Kıbrıs'ta, Lefkoşe'de doğdu. 1950 yılında SBF'yi bitirerek Maliye Bakanlığı'nda çalışmaya başladı. 1954 yılında Ankara Hukuk Fakültesi'nden lisans diploması alan Bener, 1975 yılına kadar Maliye Bakanlığı'nda, yurtlçinde ve dışında çeşltlı üst görevlerde bulundu. 1975 yılında, T.C. Emekli Sandığı Genel Müdürü iken kendi isteğiyle emekliye aynldı. İlk şiir ve yazılan 1945 yılında yayımlandı.TürkFransız Kültür Cemiyeti Roman, Yunus Nadl ve Haldun Taner öykü ve Muhsin Ertuğrul Oyun ödülleri olan, klmi yapıtlan yabancı dillere de çevrilen Bener, Neşecan (Otyam) ile evli olup bir oğlu ve bir kızı var. Yapıtlan: Günbatımı öyküleri, Böcek (roman) Hınzır Kız (roman), Yalnızlar (roman) Ortadakiler (roman)^Vşkı Muhabbet, Şevda (öykü), Anafor (roman), Gece Gelen ölüm (öykü), Tekilleşme (roman), Elif'ln öyküsü (roman), Bir Büyük Bürokratın Romanı, Wnıroman), Çocuk kitapları: Şahmeran öyküsü, Burcu öğretmenin Öyküleri, ölü Bir Deniz (roman) Oyuncu (roman), Sisli Yaz (roman), Kedi ve Ölüm (roman), Loş Ayna, (roman) Baharla Gelen (roman), Acemiler (roman), Macellos da Vinci'nin Serüvenleri (roman) Sesler (şiir) Hızır Doktor (tiyatro) Bürokratlar (tiyatro), Çıldırtan Yağmurlar (tiyatro), Şahmeran (tiyatro).^ Akşam üstü Opera kahvesinde buluşmuştuk Erika ile. Geçen bir gün ve bir gece ona âşık olmama yetmişti. Sersem gibiydim. Bütün gece gözlerime uyku girmemişti. Ona duygularımdan söz etmek, ona dokunmak, kollarımın arasına almak, onu öpmek için deli oluyordum. Gezdiğim, gördüğüm heryeide, her y mekânda, o gece onunla birlikte olacağımızı düşünerek telaşlara. kapılıyor, her an sıcaklığım yanı başımda hissedıvordıım... laştırmalar yaparak, "Batf "lı olduğumuza, belki "daha ileri" olduğumuza kendimizi inandırmak, böylece avunup gitmek... Gözlerimi yumuyorum. Oysa her şey kırk yıl öncekindenne kadar farklı. Kırk yıl önce, pervanelibiruçaklageldiğimbualanda,başlangıçta ne kadar düşkmklığına uğramıştım. Havaalanırtın yolcu salonu, eski, gösterişsiz, karanlık birtakım yapılardanoluşuyordu.Yeni terminal, kristal biravizeyi andırıyor. Alman Kültür Merkezi'nindanışmanı ile birlikte giriyoruz yolcu salonuna. Her tarafpırılpırıl.Üstelikgümrüktengeçerkenkontrolyine ayrı bir standda yapılıyor olsa da, bu kezyeşil pasaportumnedcniyle,bekletilmiyorum. Geçen safer, ötekı yolculara buyurun deyip benim pasaportumu uzun uzun incelemişlerdi. Üstelik hava soğuk, puslu ve kapalıydı. Kültürdanışmanıylakonuşmadan, yan yana durarak bekliyoruz valizlcrimizin gelmesini. Bu kez pasaport kontrolünden ve gümriikten bekletilmcden geçiriliyortım. Otobüse yol arkadaşımla birlikte biniyoruz. Daha önce hiç gelmiş miydiniz Viyana'ya? diyor. Birkaçkez. Ilk gelişinı kırk yıl önce! Düşünceli düşünceli bakıyor yüzüme. Biletçi geldiğinde, bir Alman için çok şaşırtıcı birdavranışla benim bilctinıi dcoalıyor. İki bilet.ikiyüzşilin. O ilk gelişimde, otobüste biletçiyle ne kadar zoranlaşabilmiştim. Tek kelime Fransızca m~