27 Kasım 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

16NİSAN 1995. SAYI 473 PORTRE 21 yet ailesinden surekli bir aylık da almaktadır. Bu arada, Maria'dan aynlıp genç ve güzel bir Polonyalı ile evlenir. Maria'nın desteğinden uzakkalıncailişkileriniveetkinliklerini sürdürmckte zorlanır. Zaten 1960'lar 1950'li yıllardan çok farklıdır. Paris onutamterketmeden,oParis'i terkeder. Karısının isteği üzerine Polonya'ya gider. Ürdün'den gelen aylıği ile burada sıkıntı çekmeden yaşayacak ve çok sevdiği seyahatleri sürdürecektir. Ayrıca Kuzey ülkelcrinde canlı bir sanat çevresi vardır. Maria, kızı Veronique ile Paris'te kalır. Amaonun üzerindeki ilgisini hep sürdürecek, ikinci eşinden miştir." Ama coşkunun kaynaklan kuruyuncacoşkunun yerini hüzün, nostalji, düş kınklıklan ile örülmüş derin bir şiir doldurmuştur. Son dönem resimleri "çiziktirme" olarak görülebilir. Ama eğer budalgalıyaşamagenel değeryargılanndan uzaklaşarak bakılacak olursa, nasıro "yükselme" dönemi resimlerinde coşkunun, yaratıcılığının iddialı pırıltılan görülebiliyorsa "düşüş" döneminin o "çiziktirme'Merinde de dünyanın tüm rcnklerini, tüm duyuşlarını açıklamak istemiş yorgun bir ruhun renklerdünyasındaamaçsız ve iddiasız dolaşmalan belki daha da derin anlamlar kazanabilir. çabuk fırça vuruşlarıyla kınldığı, bir yumuşamavecoşkulu renk kullanımı ile iyice öne çıkmaya başlayanbirlirizmgörülüyor. Rcsimlerde soyut estetik yine egemendir ama Doğu'nuno büyük anonimliğiiçindebellibclirsizsezilen figürler gibi figürlcr de görülür. Doğu'dan dönüş Çin dönüşü, 1%3'te Danimarka'daOdenne'deaçtığı sergi eleştirmcnler tarafından "öyle bir ruh tazeliği, bir duygusalhk, renk ve desen niteliği ve ınanılmaz bir hayal gücü"sözleriyleövülür... Amabu övgüler Paris'te yankılar bulamaz. Daha 1968'e çok vardır. Ve Paris henÜ7 büyük hayallerin uzaklann Hem yabancı ham... O, Paris'te kalmayı deneyebilir, kazandığı ününü sonuna kadar tüketebilirdi. Ya da lstanbul'a dönüp sanat dünyasının üzerine "Avrupa'dakcndisinikanıtlamışbirefendi" edasıyla çöreklenebilirdi. Ama O, Avrupa'da edindiği yere rağmen günü gelince başka limanlara açılmaktan geri durmadı. Bu serüvenden sonra Polonya'nın o yitik kentinde,tüm zamanlannötesindedemir attı. Hayat öyle icap ettirmişti. Onun tüm dünyaya, tüm insanlara açık çok kültürlülüğü, geçmişibugünügeleceği kapsayan zamanı içinde binbir rengi tüm çatışmalan ve uyumlan ile bir arada yaşayan kozmopolitizmi hem bir şansıydı hemdedramı... Pınltılar içinde gezintilerden sonra hiçbiryere ulaşmayan bir yolculuk... O resim dünyasına büyük bir gezgin ve kaşif olarak atıldı. Ama hiçbir zaman Odysseus olamadı. Odysseus'un sonuçta ulaşmak istediği biryurdu, birevi, sevdikleri vardı. Nejad Devrim nereye ulaşmak istemişti ki? Belki her şeye belki de hiçbir şeye... Şanslıydı çünkü hiçbirimizin asla göremeyeceği renlderi gördü, yaşayamayacağımız fırtınalardan geçti, şanssızdi çünkü yolun sonunda onu bekleyen sadece "cambaz gibi bir hayaf'tı... Bu da onun trajedisiydi. Bir renk ırmağı gibi geçirdi tablolarım gözlerimizin önünden1990. Cambaz gibi bir hayat Nejad Devrim'le yapılmış tek söyleşi Marie Claıre dergısinde, yayımlanmıştı. (1989) Nıjad Devrim bu söyleşıde 'Istanbul'un en çok nesını öziüyorsunuz' sorusuna şu yanrtı vermişti: "Beşıktaş'tan motorla karşıya geçmeyi, adada faytona binmeyi. ." Yahşi Baraz'a verdiği yanıtlar özetle şöyle: 1946 Eylülü'nde "Ege" vapuruyla IstanbulMarsilya seferine katıldım. Kaptanı pederin dostuydu. 15 eylülde Fransa'ya vardım. Renkler Fransa'da başlar Mesela kahverelerdekı tentelerin renkleri. O zamanlar Paris'te çok müşfik insanlar vardı. Çok ressam yoktu. Insanlar ressamlara kollannı açıyordu. Hayat çok ucuzdu. Herkes harpten sonra mutluydu. Yalnız, yer yoktu. Iki sene otelde kaldım, ancak ondan sonra atölyem oldu. İlk sergimi Galerie Allard'da açtım. O zamanlar Yazarlar Cemiyeti'nin reısı Maurice Bey vardı. Türkiye'de babamın dostu olarak bulunmuştu. Katalog yazısını da o yazdı. Serglnin büyük süksesl oldu. 1946'dan beri soyut çalışmaya başladım, blzim eski hat yazılanndan ılham alarak. Bir nevl onlardan soyut tat çıkardım. Ama orada görduğum şeylerın de tesiri altında kalıyordum. Versaılles Şatosu gibi. Figüratif çalışmalanm oldu ama hep soyut çalıştım. Benimki tamamen eski TürkArapça yazılardan çıkan bir kaligrafidir. Oryantal kaligrafi. New York, Italya, Ingiltere, Ispanya, Çin, Isviçre... Çok gezdim. Çünkü o zaman gezmek çok kolaydı. Müzeleri sürekli olarak geziyordum. Fransızlar bana Müze sıçanı gibi adamsın' derlerdi. Ben gerçekten de öyle bir şeydım. Giotto'lann peşinde, sanatın peşınde gezdim durdum. Amerıka bir başka dünya, bir başka âlem. Alexandre Lolas galeresinde bir sergi açtım. Max Emst, Magritte gibi ressamlann galerlsiydi orası. Polonya'da müthiş bir sanat serbestısi var. Yani hiçbir direksiyon ya da sosyal realizm yok. Onlar geçmiş, yani kim ne yapıyorsa yapsın serbest. Devamlı film, tiyatro, bale, sergiler. Polonya daima bir bayram yeri gibi, ama büfesiz bir bayram. Iki kere evlendim. Ben aslında sanatımla evlendim. Edebiyat, şiir, resim. 'Nasıl, memnun musunuz hayatınızdan' derseniz, hiç değilim, gayet kötü bir hayat yaşadım, zor bir hayat. Oysa, küçükken bizi hizmetkârlar giydırirdi. Müzeye tablo astıklan zaman altına yazmıyorlar ki, bu adam kötü bir hayat yaşadı diye. önemi yok. Ama bunun bilinmesi lazım. Gayet sıkıntılıydı hayatım. Cambaz gibi bir hayat. ^ Iki ünlii ressam: Annesi Fahrelnisa Zeyd (sağda) ile teyzesi Aliye Berger... dadır... Bireleştirmen, NejadDevrim'in tekrar Doğu'ya açılışını "Nejad şimdi çapa atmış olduğu sahillcrden ayrıldı" diye duyurur. Polonya'ya yerleşmesininkişiselveekonomik nedenleri vardır. Paris'e gittiğinde evlendiği Polonya asılh ilk karısı Maria, zeki, becerikli, organizatör bir kadındır. Evli kaldıklan süre içinde, Nejad Devrim'in sanat dünyasındaki ilişkilerini kurmasında, maddi konulardabaş yardımcısı olur. Nejad Devrim, Paris'te ve Avrupa'nın diğerkentlerinde açtığı sergilerden sağladığı gelirlerin yanı sıra, anncsinden dolayı Ürdün krali olan çocuklanna yardımcı olmaya çalışacaktır. Nejad Devrim bir daha "o eski günlerin ressamı" olamayacaktır. Ama o eski günler de, onun Paris'e gittiğindc bulduğu o rönesans Paris'i de bir daha olmayacaktır. 1968'lerdeAvrupakaybettiğiruhunu yeniden aramak için başkaldırdığında ise Nejad Devrim çok uzaklarda, Polonya'nuı o yitik kentinde, geçmişle bugün arasında yapılmış sonsuz zahmetli bir dizi zaman yolculuğundan sonra ulaşılmış bir zamansızlık noktasındadır. Nejad Devrim "gençlik yıllarındaki coşkuyu, yaratıcı gücü ne yazık ki orta yaşlılığından sonra yitir Hem Mzdl, hem de yabancı ölümünden sonra Onun için "Türk soyut resmi en önemli temsilcisini yitirdi" türünden yazılar yazmanın ne anlamı var? Ne ilgisi var Onun Türk soyut resmiyle? Avrupa'daenolumlueleştirilerialdığı günlerde bile kim merak edip araştırdı ki onun sanatını? Ne kolay bir sahiplenme ölümünden sonra!.. Bari bir şey kazandırsa bu sahiplenme boş böbürlenmelerden başka sanatımıza, insanımıza, kültürümüze... O bütün kozmopolitler gibi hem "biz"di hem de yabancıydı bize. Bizim gibi hem çok tanıdıktı hem de bir Fransızdı. Fransız ya da Avrupalı için de hem kendisiydi hem de o bilinmedik Doğu dünyası kadar uzaktı onlara. Hem tüm dünyaya yabancıydı hem de tüm dünyanın ruhuydu. Ve galiba, hepimizi büyüleyen çekiciliğinin sırn da burada gizliydi... N ej ad Devrim hemkolaycabenimsenecek, hem de sürekli merak edilecek, sakınalamaz bir çekim merkeziydi; insanı içine alıp derinlerine çekiveren bir girdaptı sanki. O günümüz dünyasında, bırakalım, özlenen ışıklı, çok renkli bir dünyanın soluğu olarak essin...^
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear