Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
işleri yok. Uzlar'ın tstanbul'da gözü yok ama dönmeye niyeti de. Daha önce Ortaköy'de Boğaz Köprüsü'nün altında geçen yedi yıl bu kentte yerlerinin olmadığını öğretmiş. Ama Adana'da da yer yok ki. "Biraz para kazanma umudum olmasa o sıcak kenti bırakır da bu soğuk kente gelir miydim" demesi de bu yüzden. Şımdi, ayakkabı boyacılığı yapan oğlu Scrdar'ın eline bakmak ağırına gitse de hayat bu türden yakınmalara izin vermiyor. Aynı zamanda gelmelerıne karşın Ali Yaprak, Yaşar Uzlar'dan daha şanslı. Maltepe Başıbüyük'te kendisine sahur lursa olsun "hayır" demeyecekler. Verir mi devlet? Kendi söylediklerine gülecek kadar gerçekten yanalar ama istemenin de sınırı yok ki. Yazılantar sorun çttarmasa Cihangir Bal, onüç yaşının acarlığıyla fotoğraf çekilmesine, soru sorulmasına karşı çıkıyor önce. Nasıl olsa yazılanlar yalan yanlış şeyler olacak, rahatlarını bozacak, polısleri başlanna toplayacak. Konuşmalar uzayınca bu kez kendisine soru sorulmasını bekliyor. Bırkaç cümle de olsa anlatacaklan var. llkokul birinci sınıfı yarısınâ kadar okuduğunu, beş kardeşine ayakkabı boyacılığı yaparak baktığını, beşaltı yıldır her Ramazan birilerinin peşine takılıp lstanbul'a geldiğini söyleyecek. Bir de Taaayaaı kendilerine "çingene" denilmiyor mu? tşte bu sözü duymak çıleden çıkarıyor Cihangir'i. Adana'dan, adamdan sayıldıkları kenti bırakıp buralara gelmekten bın pişman oluyor. Her mesleğin bir derdi olur da sahur davulculuğunun olmaz mı? Onların derdi de korsan davulcular. Geceleri sahurda sokak sokak onlar dolaşıyor, kimi pencerelerden "yeter artık be" seslenişlerini onlar çekiyorlar. Sonra birileri çıkıp, boyunlarında davul, güpegündüz para topluyor. Ramazan'ın onunda, "Bunca geceden sonra gündüz bahşişi hakkımdır" deyip oğlu Sevindık'le yollara düşen Mehmet Çağlar'ın yüzüne, "amma yüzsüzsünüz be. Daha dün para toplamadınız mı"dıye kapıların kapanması da bu yüzden işte. Çağlar, bir dahaki Ramazan, kendisine tanıtım kartı bastırıp çaldığı mahallelere dağıtacak kı, paralar bu korsanlara gitmesın. Peki, bu bir ay davul çalmanın bedelı ne? Taş çatlasa ikıiki buçuk milyon lira. Bunca yolculuğa, borca, soğuğa, aşağılanmaya değer mi? Yanıt, Yaşar Uzlar'dan geliyor, "Kudretim olsa, bu yana hiç dönmem..." Altmışlı yaşlannı ortalamış Gülperi Öztaş, doktora götürülmemekten tanısı konulmamış ateş ve öksüriik içınde kıvranan torunu beş yaşındaki Gül'ün başucunda bekliyor. Bu kaçıncı gelişi lstanbul'a, animsamaya çalişiyor, BOyüdü«ü toprak kandislnln daftllmlf, umurunda blla daflll... S A Y I 415 "Davulçalmayagelmiştik" •dtklarinln farfcında blla daftHlar... Va taş ımmnun mu hallnden? Fotoğraitar. GARBİS OZATAY bulamıyor. Üstelık bu Ramazan, önce gelenin iş kapması yüzünden ışsız kalınmışlık da var. "Yoksulluk" diyor, "yoksa sıcak memleket, bir göz oda da olsa ev bırakılıp gelinir mi?" Siyah saçlarının, esmer teninin altındaki yeşii gözleriyle başka yaşamların düşünü kuran onyedısindeki Arzu Çengel, bir türlü isimlendiremiyor bu başka yaşamları. Osmaniye'deki evinde seyrettiği televizyondan birkaç görüntü o kadar işte. "Aman be" diyen sesi de o görüntülere takılı, "Bizimki de hayat mı? Böyle sürünmenin hayatı mı olur?" Mezar taşlarının arasında rengarenk çamaşırları, naylon çadırları, polıs korkuları, ölümü tanımayan çocuk çığlıkları, kimbılır hangi ağaçtan kopanlmış dallarla tutuşturulan şeytan sobaları, umutlarıyla oradalar işte. Harem, neredeyse yüz adım uzaklıkta, Adana otobüsüne binip geri dönülebilir. Ama şu Istanbul yok mu? Daha çok mezarlığı var, üzerine senlecek yaşamları bekleyen... ^ M«hnwt Çaftlar'ın allnd* davul çalma tanl. davulu çalacak bir bölge bulmuş. Başındaki sargının nedenini söylemekten işini kaybetme korkusuyla çekiniyor.Onca üstelemeden sonra bir polisin vurduğunu, ikı dıkiş attırdığını söylüyor. Nedeni, "yanlı; anlama..." Yanlış anlaşılan ne? tşte onu da anlatırsa bir daha Başıbüyük'te davul çalamaz Ali Yaprak. Susuyor. "Ramazan için geldik, davul çalmaya" diyor, "Bitince bakacağız, yol parası bulursak döneriz." Sekiz çadırda elli kişiler. Ramazan başında bir kez karakola çekilip çadırlarının yıkılmasından başka onlara kanşan yok. Karakolda komiserin çıkışması da yoldan bakanlann, başbakanların geçiyor olmasından. "Utanıyorlar" diyor komiser, "Rahatsız oluyorlar sizi böyle yol iistünde görünce, başka yerlere gidin." Hükümet ış verse çalışacaklar, elleri kolları tutuyor çok şükür. Ev verse, neresi oC U M H U R İ Y E T D E R G İ 6 M A R T 1 9 9 4