Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
25ARALIKİ994. SAY1457 Kadının ruhu (aşkı) ise sadece Tann'ya aitti. O döncm yazarlanndan Adam de Perseıgne, "Tann, ruhu yalnızca kendi için muhafaza cder. Tann, ruhun başka birının kullanımına geçmesine izin vermez" dcr. Oyleyse, ortaçağın Batılı kadınının kişiliği, Tann ile kocası arasında ikiye bölünmüştü. O kadar ki, cinsel ilişkiden bilc haz almasını yasaklayan ve buna ancak insanlığı devam ettirecek çocuklan üretmek için katlanan bir kadın tipi, Kilisenin de yardımıyla, hâkim fıgür haline gelmişti. Ancak, erkeğin de kişiliği ikiye bölünmüştü, fakat farklı bir şekilde. Onun ruhu Tann'ya doğru dcğıl, karşı cinse yönelmckteydi, fakat karısına âşık olması olanaksızdı; hem karısının ruhunun Tann'ya ait olmasindan, hem de evlilik içi aşkın hoş görülmcmesinden ötürü. Bu durumda erkeğin ruhu, aşkı, evlilik dışına yönelecekti. Civaux Kilisesi'ndeki sütun başlanndan biri, bir karıkoca biçiminde yontulmuştur. Bu fıgürde kadın göğe doğru, erkek ise serbest aşka doğru bakmaktaydı. Askeri ve erkeksi özelliklerin büyük itibar gördüğü bu toplumda kadın, toplumun kurucu bir unsuru olmaktan çok, bir eklcntı, hatta bazen de yararı tartışmalı bir eklenti olarak görülürdü. Bu yüzdcn toplumun asıl amacı olan kahramanlığa yönelık eylemlcr manzumesi içinde ycr almayan kadın, hangı sınıftan olursa olsun, aşağılık ürctici işlerlc uğraşmak zorundaydı. Çalışrnanın insanı kölc kılacağına inanan soylu zihnıyeti, kadını hem çalıştınr hem de bu yüzdcn onu aşağı görürdü. O döncmin hukuk dıline bıle geçmiş bir ayırım, iki cinsi "kılıç cephesı" ve "öreke cephesi" olarak farklılaştmrdı. Ve Aziz Paulus duruma dinsel noktayı koydu: "Erkck, kadının efendisidır." Kadının bu aşağılanmadan kurtulmasının yegâne yolu, erkek özclliklerıne sahip olmaktı; ya kahraman yetıştırecckti, yani doğurgan olacaktı, ya da kendini Tann'ya adayacaktı. KADIN 3 metkârlannı öldüresıye dövdü. Silah taşıyamadığı ıçın, bu savaşçılar tarafından; ilk günahın taşıyıcısı olduğu için Kilise tarafından aşağı görülen bu kadın, XI. yüzyılın sonundan itibaren bir şeylerin değişmesine tanık olmaya başladı. Dinsel hayatta kadınlara yönelik ilgı bırdenbire arttı, Magdalcna vc Bakire Mcryem tapınılan azize kadın imgesini yükscltti, kadın dinsel alanın bir unsuru sayılır halc gclcrek rahibe manastırlan kurulmaya başladı. Ötc yandan boşanma, erkeğin iki dudağı arasından çıkarak dinsel hukuk konusu haline gelmeyc başladı. Bütün bunlar olurken, sözünü ettiğimiz "gençler" arasında, kadına (tabii ki soylu kadına) saygı duymak şövalyeliğin temel kurallanndan biri haline geldi. Gene aynı sıralarda, şatolann herkesin üst üste bir arada yaşadığı mekânında bir mahremiyet alanı doğmaya başladı. Burası hanımın (şato sahibinin karısının) özel odasıydı. Ortaçağ aşkı burada yoğrulacaktı. Saraylı aşkı verilen bu yeni duygusallık, Tann'ya duyulan aşk ile, feodal kişisel bağ*ımlılık ilişkisini yeryüzüne indirerck, kadının kişisinde birleştirmekte, böylcce aşkınnesnesikadın yücebiryereoturtulmaktaydı. Bu aşk; sevgiye dayalı bir kurum olmaması nedeniyle, zorunlu olarak evliliğin dışındaydı ve âşık olunan kadının evli olması nedeniyle (gençlerin şatosunda kaldıklan cfendinın kansı, hanım, dame) fıziksel olmaktan çok kimyasaldı. Kibarâşık Champagne Kontesi Marie'nin saray papazı Andre, 1184'te Şerefli Bir Şekilde Sevme Sanatı adlı bir kitap yazdı. Hanımına ithaf ettıği bu escr, saraylı aşkının kurallarını sergiledi. Bu kuralların başında âşığın cömert olması gclmeliydi. Soylu bir hanımaaşkını sunan bir "genç", her şeyden önce gönül zenginı olmalı ve bunu sevdiği kadın uğruna harcamalıydı. Ikinci olarak, birden fazla kadına âşık olmamalı, tek bir hanımın hizmetkârı olmalıydı. Aşığın davranışları kibar olmalı, herhangi bir kabalık iç.ermemeliydı. Gerçck soyluluk, doğumdan getirileni değil, davranışlarla gösterileniydi. Andre le Chapelain'in eseri okundukça, saraylı aşkının koskoca bir ahlak düzcni ılc müthiş bir estetik içinde kurumlaştığı görüldü. Bu ahlaki ve estetik oyunda kuralları koyan ve oyuna hükmeden, kadın, yanı hanım olmaktaydı. Erkek egemenliğinebu denli dayalı bu toplumda, kadının bu denli yüceltilmesi nasıl mümkünolabildi? İki nedenden ötürü. Birincisi, âşık olunan kadın, efendinin kansıydı ve aşk daha baştan umutsuzdu. O zaman, kadınerkek ilişkisi fızik boyuttan tamamen soyutlanıp, kurmaca bir evrcnc aktarılır ve alabıldiğinc güzclleştırilirdi. Ahlaki kısıt, estetik boyutugenişletirdi. Ikincisı, âşık olunan kadınm hanım, yani şatonun ikinci kişisi olması, ona duyulan aşkın tabiyet terimlen içinde ifade edilmesine yol açardı. Genç şövalye, efendisine tabi olduğu, onun hızmetkân olduğu gibi, hanıma da tabı olur, kendını onun altında bir konuma yerleştirirdi. Modern aşk kavramı işte bu eşitsizlikten veolanaksızlıktan kaynaklanırdı. Eğer saraylı aşkı fızık boyut üzerine kurulsaydı, aşk bir duygusallık alanı olarak inşa edilemczdi. ^ Tann aşkı Batı'nın kültürel mirası içinde zatcn, ortaçağa ıntıkal etmiş bir antik kadınerkek aşkı kavramı da yoktu. Cıceron'un amicitia kavramı içinde doktrinleştirdiğı antik aşk kavramı, insanın kesınlıklc kcndını düşünmeyen bir şckilde, bir başkasının içinde crimcsine dayalıydı. Üstelik bu tamamcn manevı aşk, Kilisc'nin elinde Tanrı aşkı haline dönüşmüştü. Demek ki Batı âlemi, XII. yüzyıla kadar aşksız bir toplum olarak kaldı ve bu yüzyılın ortalarına doğru bu kavramı ıcat etti. Bu kadar kaba, vahşi ve kadını bu denli aşağılayan bu crkck toplum, kadını yüceltmcye dayalı aşk kavramını nasıl yoktan varedebildi? Bu soruya cevap vcrebilmek üzere, Batı feodal toplumunda "gençler" adı verilen ve evlenmemiş soylu erkeklerdcn mcydana gelen birtabakadan sözetmek gerekir. Batı Ortaçağı'nda, soylu mülkıyetlerinin bölünerck gücün kaynağının ortadan kalkmaması için, malikânc ve unvan aılenin en büyük erkek çocuğuna kalmaktaydı. Soylu ailenın dığer erkek çocukları ise, şanslarını Kilisede vcya savaş alanlarında dcnemek zomnda kalıyorlardı, genelde de güçlü vc malikânc sahibı başka bir soylunun hizmetine giriyorlardı. Günümüzde kadının konumu tartışılırken zaman zaman, ortaçağ anlayışı, kavrayışı gibi kavramlar kullanınz. Gerçekten,Batı âleminde ortaçağda kadına nasıl bakılırdı, kadınerkek ilişkisi neydi ve aşk neydi, ne değildi? Budönemin kaba ve vahşi erkek toplumu, kadını yüceltmeye dayanan aşk kavramını nasıl icat etti? Bu gibilerin tek amacı, kendi hanedanlannı kurabilecekleri soylu bir toprağı cle geçirmekti. Bunun da tek bir yolu bulunmaktaydı: hiçbir erkek kardcşi kalmadığı için, soylu bir toprağın mirasçısı haline gclcn bir kızla evlenebılmek. Ancak böylesıne kızlann sayısı çok az olduğu için, baba evinden ayrılmak zorunda kalmış küçük erkek çocuklar, umutlarını, hizmetine girdıkleri güçlü soyluya bağlamaktaydılar. Onun gözüne gırerlerse, efendılerı bclki onlara kendi malikânelerinı kuracaklan bir toprak bağışlardı. Işte, evlenmemiş, bu yüzden de kaç yaşında olurlarsa olsunlar "genç" adını taşıyan bu soylu çocuklar, efendilerinin yanından hiç ayrılmıyorlardı. Modern aşk, bu gençlerin efendiyle ve onun karısıyla olan bir aradalıklan içinde ortayaçıkmıştı. Hizmetkârını dövdü Soylu kadın, XII. yüzyıla varana kadar, feodal toplumun egemen unsuru olan, kocası veya oğullarının mcydana getırdiği savaşçı kastın adetlcrinı benimscdi, av tutkunu olmuş erkeklenn göçebe hayatma katıldı, hiz