26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

R D AZARIN PENCERESİNDEN Selçuk Erez Stratejik hesaplar ve füzeler oğu Bloku'ndaki çözülmenin, Türkiye nin Batı açısından stratejik önemini zayıflattığı gerek iç gerekse dış basında son günlerlere kadar sık işlenen konulardandı. Bu varsayım eski müttefiklerimizin bize bakışlarını etkilemeye başlamıştı. Daha 24 temmuz tarihli Milliyet'te, Scmih Giinver'in, "ABD ile Türkiye arasındaki ilişkilerde son aylarda belirji bir gerilemc ve huzursuzluk mevcuttur" diye başlayan makalesi (Ulusal çıkarlanmızı savunmak) bu gerçeği yansıtıyordu. Oysa Türkiye"nin stratejik önemi henüz sona ermemiştir: Irak'ın Kuveyt'e saldınsı ve ilhakı, ergeç algılanması kaçınılmaz olan bu gerçeğin daha kısa bir süre içinde anlaşılmasına yol açmıştır. Türkiye'nin Batı açısından stratejik önemi, eskiden Doğu komşumuzun niteliklerinden kaynaklamrken bundan böyle güney ve güneydoğumuzda yer alan ülkelerden kaynaklanacaktır. Güney ve güneydoğumuzda yer alan bölgenin konumumuzu Batı açısından önemli kılan şu nitelikleri vardır: 1 t. Ana enerfi kaynağı Komşusu bulunduğumuz Arap Yanmadası dünya hampetrolünün dörtte birini, ihraç edilen petrolün yarısını üretrnektedir. Irak ve Kuveyt, dünya petrol üretiminin %8'inin kaynağıdır. Petrol fiyatlarındaki oynamalar Batı ekonomilerini büyük çapta etkilemektedir. Yom Kippur Harbi'ni izleyen fiyat artışlarının dünyada nasıl bir ekonomik durgunluga yol açtığını hatırlayalım. Son gerilim nedenıyle fikri sorulan ABD'li bir iktisatçı, petrol fıyatlarının varil başına 30 dolarda kalması halinde Ulkesinde 1991 ortalarına ya da ötesine varan bir durgunluğa yol açacağını belirtmiştir. Başka bir uzman da bu durumun uzamaşı halinde tüketiciyi etkileyerek sanayinin gerilemesine neden olacağını açıklamıştır (Floyd Norris: U.S. Recession. Int. Herald Tribune 9 Ağ. 1990). Petrol ithal eden Avrupa ülkelerinde ve Japonya'da ekonominin sağlıklı gelişmesi, dünyanın bu bölgesinden sürekli ve düşük fiyatİı petrol gelmesine bağlıdır. Balistik fuzeli Üçüncü Dünya Tahran sokaklarında bir Sovyet füzesi: SCUDB: Eskiden yalnızca birkaç ileıi sanayi ülkesınin tekelinde bulunan balistik füzeler, bugünyırmikadarüçuncüuünyaülkesininelindebulunuyor İranvelrakdışında, Libya, Mısır, israilve Suudi Arabistan daorta ve uzun menzilli füzelere sahip. listic Missiles) verilen bilgiye göre bu füzeleri SSCB, Çin, ABD gibi ülkelerden edinen Üçüncü Dünya ülkeleri, zamanla bu silahları geliştirip menzillerini arttırabilmekte, sonra bu yeni geliştirdiklri fUzeleri üretip başka ülkelere de satmaktadırlar. Halen Libya'da 300 mil menzilli, Fatih adı bir füze üretilmektedir. Irak'ın Ruslardan edindiği ScudB füzesini geliştirip Hüseyin adlı, 375 mile ve Abbas adh 550 mile ulaşan füzeler oluşturduğu, Temmuz adlı 1250 mile ulaşan bir başka füzeyi ve üç kademeli Abid'i, ayrıca 1989'da başarıyla denediği Fav adlı bir taktik antibalistik füzeyi de hazırlamakta olduğu bildirilmiştir. Iran, Irak, Libya ve Suriye, kimyasal silahlar üretmekte ve füzelerini bunları taşıyacak duruma getirmektedirler. Bu silahlara sahip olan ülkeleri bugün uluslararası antlaşmalarla bu silahları kullanmamaya zorlamak imkânsızdır. Eskiden sadece sanayide ilerlemiş birkaç ülkenin tekelinde bulunan balistik füzeler bugün yirmi kadar Üçüncü DUnya Ulkesinde vardır. Bu ülkelerin önemli bir bölümü, komşusu olduğumuz bölgededir. Bu füzelerin sahibi Üçüncü Dünya ülkelerinin eskiden bu silahları tekellerinde bulunduran gelişmiş ülkelerden farklı olarak füzelerini uluslararası sorunlann çözümü için kullanmaları çok olasıdır. Kuzey Afrika'da ve Ortadoğu'da yer alan ve ortauzun menzilli füzelere sahip olan ülkeler (Libya, Mısır, Israil, Suudi Arabistan, Suriye, Irak, tran) arasında uluslararası andlaşmalara, hatta savaşlarda geçerli bazı insani kurallara uyma konusunda kayıtsız, amaçlarına varmak için içeride ve dışarıda terorizme bile başvurmaktan kaçınmayan idarecilerce yönetilenler az değildir. J.E.Nolan ve A.DAVheelon'un Sdentific American (Ağustos 1990) dergisinde yayım Demokrasfnin yokluğu Bu bölgedeki petrol üreten ya da petrol üretimini kontrol edebilecek, etkileyebilecek konumda olan ülkelerin çoğunda demokrasi geçerli değildir. Bu ülkelerin yöneticileri uluslararası sözleşmelere, insan haklanyla ilgili kurallara uymamakta, kendi özel mantık ve düşünce tarzları doğrultusunda davranmaktadırlar. Birkaç örnek verelim: Irak yönetimi, ulkesinde yaşayan 5000 Kürt'U kimyasal silahlarla yok etrniştir ve aynı yöntemle lsrail halkının yansını öldürebileceğini de açıklamıştır. 1979'da eski Cumhurbaşkanı Bekir, Ihtilal Komuta Konseyi toplantısında hastalığını Ueri sürerek istifa edip yerini Saddam'a bırakacağını açıkladığında "Niçin istifa ediyorsunuz? Bir süre islirahat ediniz.." diyerek karşı çıkan Muhi Abdiil Hüseyin adlı bir konsey üyesinin bu çıkışına tahammül edilmemiş, kısa bir lanmış olan makalelerinde (Third World Bal süre sonra Abdiil Hüseyin, "Suriye adına komplo düzenlediği" itiraf ettirilerek idam edilmiştir. Saddam Hüseyin'in 20 Kasım 1979'da Tbnus'ta toplanmış olan 10. Arap Zirve Toplantısı'na sunduğu "Arap ülkeleri arasındaki ilişkileri düzeltmek için hazırlanmış" bir "Ulusal Anayasa" taslağında şunlar yer almaktadır: "Herhangi bir Arap devletinin başka bir Arap devletine karşı askeri güç kullanması yasaklanmalı, Arap devletleri arasındaki ortaya çıkabilecek anlaşmazlıklar. sulh yoluyla çözümlenmelidir!' (Matar, Fuad: Saddam Hussein 3. Third World Center for Research and Publishing. London, 1981). Saddam'ın 6 Ocak 1980'de, Irak ordusunun 59. kuruluş yıldönümünde yaptığı bir konuşmada, "Birbirlerini 'devrimci' ve 'tutucu' diye itham eden Arap rejimleri arasında bundan böyle işbirliği" önerilmekteydi. Bütün bunlara rağmen Irak bundan kısa bir süre önce Kuveyt'e askeri güçle saldırıp bu Arap ülkesini ilhak edebilmiştir. Bu ülkelerde demokrasinin yokluğu, halkoyunun hep baştakinden yana belirmesine yol açmaktadır. Ancak Abdülnasır'dan beritkonomik doyumdan ve ulusal egoyu okşayacak unsurlardan mahrum kalmış olan bazı Arap Ülkelerinin halkı, Batı normlarıyla çelişen tutumlarına rağmen Batı'ya kafa tutan liderleri beğenip alkışlamaktadır: Saddam'ın Kuveyt'i zaptedip ABD'ye kafa tutmasmı Arap zirvesinde Irak'ı kınayan bir karar aünmış olmasına rağmen özledikleri lidere, ikinci Abdülnasır'a kavuştukları düşüncesiyle alkışlayan çok sayıda Ürdünlü ve Mısırlı gösterici, Irak için gönüllü yazılmaya başlamışlardır. Geçen hafta tsrail'dc yaşayan Araplar arasında yapılan bir anket, burüarın % 62'sinin Saddam'ı desteklediklerini yansıtmıştır (M.Viooliacott: Palestinians hail Modern Saladin. Guardian. II Ağustos, 90). Anlaşılıyor ki bu bölgede bazı krallıkları, rejimleri sarsabilecek bölünmeler, ayaklanmalar gündemdedir. Bugünkü Irak krizinin gelişimi, sonucu, Türkiye açısından kuşkusuz çok ilginç ve çok önemlidir. Bu krizin önümüzdeki yıllarda bu bölgede izleyeceğimiz ilk ve son kriz olmadığını kestirebilmek güç değildir. Ancak bu kriz sonucu kalkan tozduman içinde krizin ötesine bakabilmeyi de becermek zorundayız! Petrole alternatif enerji kaynaklarının bulunup geliştirilmeleri sonucu petrol ihtiyacı bir hayîi azalmcaya kadar bu bölge önemini sürdürecek, biz de bu bölgenin eşiğindeki konumumuzla 'demirperde' dağılmadan önce sahip bulunduğumuz stratejik önemimizi koruyacağız. Bu stratejik konumumuzu artık kimsenin maşası olmadan, kendi kısa ve uzun vadeli çıkarlarımızı iyi hesaplayarak, iyi değerlendirebilecek kıvama gelmiş olduğumuzu umar, daha sonra petrole ihtiyacın bölgeyi önemsiz kılacak boyutta azalacağı günlere gelinceye kadar da artık stratejik yerimiz nedeniyle değil, dünyadaki bilime, sanata, endüstriye ve ticarete anlamlı katkısı ile önemsenen bir Ulke haline gelmemizi dileriz! D
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear